Kişisel bilinçdışının içeriğindeki bazı düşünce ve duygular araların da gruplaşarak kompleks denilen durumları oluştururlar. Jung komplekslerin varlığını geliştirmiş olduğu sözcük-çağrışım testinin uygulamalarında fark etmiştir.
Bu test süresince deneğe art arda bazı sözcükler verilir ve her sözcükten sonra zihnine gelen ilk sözcüğü söylemesi istenir.
Jung deneklerin bazen takıldıklarını ve bazı sözcüklere çağrışım yapabilmeleri için oldukça uzun bir süre beklediklerini gözlemlemişti. Kendilerine sorulduğunda bu gecikmenin nedenini açıklayamıyorlardı.
Jung giderek bir denekte gecikmeye neden olan sözcüklerle ilişkili bazı sözcüklerin de deneğin tepki süresinin uzamasına neden olduğunu fark etti. Ona göre bu bulgular bilinçdışında birbiriyle ilintili bazı düşünce duygu ve anı gruplarının (kompleks lerin) varlığını kanıtlıyordu. Bir komplekse yakınlığı olan sözcük yapılan çağrışım gecikmesine neden oluyordu. Bu konuda sonra dan sürdürülen incelemeler komplekslerin kişiliğin bütünü içinde bağımsız küçük kişilikler oluşturduklarını göstermiştir. Oldukça özerk bir biçimde işleyen bu komplekslerin kendi güdüleyici güçleri vardır ve insanın davranış ve düşüncelerini güçlü bir denetim altında tutarlar.
Jung kompleks sözcüğünün günlük yaşama girmesine katkıda bulunmuştur. Olağan konuşmalarda bile insanlar aşağılık kompleksinden ya da para ve cinselliğe ilişkin komplekslerden söz ederler. Güçlü bir kompleks kişinin çevresindekiler tarafından kolayca görülebildiği halde kendisi tarafından çoğu kez fark edilmez.
Jung komplekslerin nevrozlarm oluşumunda önemli bir rol oynadığını klinik çalışmalarında gözlemlemiştir. Ona göre bir insanın kompleksi olduğundan söz etmek yerine kompleksin o insana sahip olduğunu söylemek daha doğrudur. Analitik terapinin bir amacı da kişinin komplekslerini çözümlemek ve onu komplekslerinin egemenliğinden özgürleştirmektir.
Jung’a göre bir kompleks her zaman insanın uyumunu bozacak sonuçlar doğurmayabilir. Bazen kompleksler insanı güdüleyen esinleyen ve olağanüstü başarılara ulaşmasını sağlayan güçlere kaynak olurlar.
Komplekslerin nasıl oluştuğu konusunda Jung önceleri Freud’un görüşlerini paylaşmış ve bunların ilk çocukluk yaşantılarından kaynaklandığım kabul etmişti. Sonraları bu görüşle yetinmeyen Jung insan varlığında çocukluk yaşantılarından daha derin bir olgunun var olabileceğini düşünmüş ve araştırmaları sonucunda psişenin bir diğer yüzeyi olan ortak bilinçdışı’nın tanımını yapmıştır.
Bu kavram Jung’un çağdaş düşünce dünyasında seçkin bir yer almasına ne den olduğu kadar onu acımasız eleştirilerin hedefi durumuna da getirmiştir.
Bu test süresince deneğe art arda bazı sözcükler verilir ve her sözcükten sonra zihnine gelen ilk sözcüğü söylemesi istenir.
Jung deneklerin bazen takıldıklarını ve bazı sözcüklere çağrışım yapabilmeleri için oldukça uzun bir süre beklediklerini gözlemlemişti. Kendilerine sorulduğunda bu gecikmenin nedenini açıklayamıyorlardı.
Jung giderek bir denekte gecikmeye neden olan sözcüklerle ilişkili bazı sözcüklerin de deneğin tepki süresinin uzamasına neden olduğunu fark etti. Ona göre bu bulgular bilinçdışında birbiriyle ilintili bazı düşünce duygu ve anı gruplarının (kompleks lerin) varlığını kanıtlıyordu. Bir komplekse yakınlığı olan sözcük yapılan çağrışım gecikmesine neden oluyordu. Bu konuda sonra dan sürdürülen incelemeler komplekslerin kişiliğin bütünü içinde bağımsız küçük kişilikler oluşturduklarını göstermiştir. Oldukça özerk bir biçimde işleyen bu komplekslerin kendi güdüleyici güçleri vardır ve insanın davranış ve düşüncelerini güçlü bir denetim altında tutarlar.
Jung kompleks sözcüğünün günlük yaşama girmesine katkıda bulunmuştur. Olağan konuşmalarda bile insanlar aşağılık kompleksinden ya da para ve cinselliğe ilişkin komplekslerden söz ederler. Güçlü bir kompleks kişinin çevresindekiler tarafından kolayca görülebildiği halde kendisi tarafından çoğu kez fark edilmez.
Jung komplekslerin nevrozlarm oluşumunda önemli bir rol oynadığını klinik çalışmalarında gözlemlemiştir. Ona göre bir insanın kompleksi olduğundan söz etmek yerine kompleksin o insana sahip olduğunu söylemek daha doğrudur. Analitik terapinin bir amacı da kişinin komplekslerini çözümlemek ve onu komplekslerinin egemenliğinden özgürleştirmektir.
Jung’a göre bir kompleks her zaman insanın uyumunu bozacak sonuçlar doğurmayabilir. Bazen kompleksler insanı güdüleyen esinleyen ve olağanüstü başarılara ulaşmasını sağlayan güçlere kaynak olurlar.
Komplekslerin nasıl oluştuğu konusunda Jung önceleri Freud’un görüşlerini paylaşmış ve bunların ilk çocukluk yaşantılarından kaynaklandığım kabul etmişti. Sonraları bu görüşle yetinmeyen Jung insan varlığında çocukluk yaşantılarından daha derin bir olgunun var olabileceğini düşünmüş ve araştırmaları sonucunda psişenin bir diğer yüzeyi olan ortak bilinçdışı’nın tanımını yapmıştır.
Bu kavram Jung’un çağdaş düşünce dünyasında seçkin bir yer almasına ne den olduğu kadar onu acımasız eleştirilerin hedefi durumuna da getirmiştir.