Pamuk, adı gibi pamuk gibi yumuşak tüylü, minik bir tavşandı. Ama Pamuk, adı kadar yumuşak huylu değildi. Korkaklığıyla ünlüydü tüm ormanda. En ufak bir hışırtı, en küçük bir yaprak şıngırtısı bile Pamuk'u yerinden fırlatmaya yeterdi. Dili, sürekli korkudan dışarıda kalırdı adeta.
Bir gün Pamuk, büyükannesinin evine, ormanın öteki ucundaki büyük ceviz ağacının dibindeki şirin kulübesine gitmeliydi. Büyükannesi hasta olmuştu ve ona lezzetli bir çilek reçeli götürmesi gerekiyordu. Pamuk, sepetinde kocaman, parlak kırmızı çileklerle yola koyuldu.
Yolu, karanlık ve gizemli bir ormandan geçiyordu. İlk önce kocaman bir ağaçkakanın "Tok! Tok! Tok!" sesiyle irkildi Pamuk. Dili, bir anda burnunun ucuna kadar uzadı. "Aman Allahım!" diye fısıldadı, titreyen sesiyle. "Ağaçkakan beni yiyecek!" diye düşünerek, sepetiyle birlikte bir çalılık arasında saklandı. Ağaçkakan gittikten sonra, ürkek adımlarla yoluna devam etti.
Sonra, bir kurbağa "Vırak! Vırak!" diye seslendi. Pamuk'un kalbi göğsünden fırlayacak gibi oldu. Dili, neredeyse yere düşecekti. "Kurbağa beni yakalayacak!" diye çığlık attı içinden. Çalıların arasına tekrar saklandı. Kurbağa, bir taşın arkasına saklanarak uzaklaştıktan sonra, Pamuk, bu sefer daha hızlı koşmaya çalıştı.
Yolda, iri gövdeli bir ayıya rastladı. Ayı, huzur içinde çimenlerde otluyordu. Pamuk, gözleri faltaşı gibi açıldı. Dili, bu sefer burnunun ucundan çok daha ileri uzamıştı. "Ayı beni paramparça edecek!" diye bağırdı içinden. Ağaca tırmanarak kendini güvenli bir yere attı. Ayı onu fark etmedi bile, ot yemeye devam etti.
Pamuk, saatlerdir yolda zorlu bir mücadele veriyordu. Korkudan yorulmuştu. Dili, artık ağzının dışında kalmak istiyordu sanki. Sepetteki çilekler sıkışmış, ezip ezmişti onları.
Sonunda, büyükannesinin kulübesine ulaştı. Büyükannesi, Pamuk'u görünce çok sevindi. Pamuk, titreyen sesiyle, yaşadıklarını anlattı. Büyükannesi gülümsedi ve Pamuk'un başını okşadı.
"Sevgili Pamuk," dedi büyükannesi, "korkunun gözü büyüktür. Senin cesaretin, korkularından çok daha büyüktür. Bunu unutma."
Pamuk, büyükannesinin sözlerini dinledikten sonra, korkusunun yerini garip bir rahatlama hissi aldı. Dili, yavaş yavaş ağzına geri döndü. O gün anladı ki, bazen en büyük cesaret, korkularla yüzleşmektir. Ve Pamuk, bundan sonra her zaman korkusuyla mücadele edecek, ama artık dili sürekli dışarıda kalmayacak, çünkü o, artık korkusunu yenmeyi öğrenmişti. Çilek reçeli ise, ezilmiş olmasına rağmen, büyükannesini çok mutlu etmişti.
Bir gün Pamuk, büyükannesinin evine, ormanın öteki ucundaki büyük ceviz ağacının dibindeki şirin kulübesine gitmeliydi. Büyükannesi hasta olmuştu ve ona lezzetli bir çilek reçeli götürmesi gerekiyordu. Pamuk, sepetinde kocaman, parlak kırmızı çileklerle yola koyuldu.
Yolu, karanlık ve gizemli bir ormandan geçiyordu. İlk önce kocaman bir ağaçkakanın "Tok! Tok! Tok!" sesiyle irkildi Pamuk. Dili, bir anda burnunun ucuna kadar uzadı. "Aman Allahım!" diye fısıldadı, titreyen sesiyle. "Ağaçkakan beni yiyecek!" diye düşünerek, sepetiyle birlikte bir çalılık arasında saklandı. Ağaçkakan gittikten sonra, ürkek adımlarla yoluna devam etti.
Sonra, bir kurbağa "Vırak! Vırak!" diye seslendi. Pamuk'un kalbi göğsünden fırlayacak gibi oldu. Dili, neredeyse yere düşecekti. "Kurbağa beni yakalayacak!" diye çığlık attı içinden. Çalıların arasına tekrar saklandı. Kurbağa, bir taşın arkasına saklanarak uzaklaştıktan sonra, Pamuk, bu sefer daha hızlı koşmaya çalıştı.
Yolda, iri gövdeli bir ayıya rastladı. Ayı, huzur içinde çimenlerde otluyordu. Pamuk, gözleri faltaşı gibi açıldı. Dili, bu sefer burnunun ucundan çok daha ileri uzamıştı. "Ayı beni paramparça edecek!" diye bağırdı içinden. Ağaca tırmanarak kendini güvenli bir yere attı. Ayı onu fark etmedi bile, ot yemeye devam etti.
Pamuk, saatlerdir yolda zorlu bir mücadele veriyordu. Korkudan yorulmuştu. Dili, artık ağzının dışında kalmak istiyordu sanki. Sepetteki çilekler sıkışmış, ezip ezmişti onları.
Sonunda, büyükannesinin kulübesine ulaştı. Büyükannesi, Pamuk'u görünce çok sevindi. Pamuk, titreyen sesiyle, yaşadıklarını anlattı. Büyükannesi gülümsedi ve Pamuk'un başını okşadı.
"Sevgili Pamuk," dedi büyükannesi, "korkunun gözü büyüktür. Senin cesaretin, korkularından çok daha büyüktür. Bunu unutma."
Pamuk, büyükannesinin sözlerini dinledikten sonra, korkusunun yerini garip bir rahatlama hissi aldı. Dili, yavaş yavaş ağzına geri döndü. O gün anladı ki, bazen en büyük cesaret, korkularla yüzleşmektir. Ve Pamuk, bundan sonra her zaman korkusuyla mücadele edecek, ama artık dili sürekli dışarıda kalmayacak, çünkü o, artık korkusunu yenmeyi öğrenmişti. Çilek reçeli ise, ezilmiş olmasına rağmen, büyükannesini çok mutlu etmişti.