Korunma İçgüdüsü

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Korunma İçgüdüsü

Beslenme yanında, korunma içgüdüsünden kaynaklanan hareketler bedenini koruma amacına yöneliktir.

Işık şiddeti arttıkça gözbebeğinin daralması, retinanın aşın ışık alması ve göz kamaşmasının göze vereceği zarardan korunmak için ortaya çıkan bir tepkidir.

Ağız, boğaz, burun boşluklarını oluşturan farinks arka duvarını kaplayan zann (mukoza) yabancı bir madde tarafından uyarılması sonucu ortaya çıkan bulantı, öğürme, kusma da tehlikeli, zararlı etkenlere karşı bir korunma tepkisidir.

Acı, biberli, ekşi, sıcak ya da soğuk besin maddelerinin mide zannı tahriş etmesiyle ortaya çıkan bulantı ve kusma da organizmayı korumak amacına yönelmiş bir tepkidir.

Üst solunum yollarındaki zararlı etkenlerden kurtulmak için aksırmak ya da öksürmek; sıcak bir cisme dokununca el çekmek; kann üzerine gelen darbelerde kaslann kasılması; sıcakta terlemek ve soğukta titremek organizmanın korunmasını sağlayan tepkilerdir.

Bu tepkileri oluşturan hareketlerin hepsi doğuştan gelir. Sonradan öğrenilmemiştir. Belirli uyarıcı koşullar altında organizmayı korumak, yaşamayı sürdürmek amacıyla ortaya çıkar. Bu tür tepkileri oluşturan hareketler içgüdülerden kaynaklanan bir davranış biçimidir.

O halde insanda doğuştan getirilen, öğrenmeye dayanmayan, belirli uyancı koşullar altında ortaya çıkan beslenme ve korunma amacına yönelik hareketleri sağlayan beslenme ve korunma içgüdüleri bulunmaktadır.

Beslenme içgüdüsü doyuma ulaşmazsa ya da organizma tehlikeli bir durumla karşılaşırsa, bebek fizyolojik olarak yaşamın engellendiğini, tehlikeye girdiğini anlar. Tedirgin olur, ağlar, bedenini, kollarını, bacaklarını hareket ettirir. Böylece doyuma ulaşmamış beslenme içgüdüsünün etkisi altında bütün bedeniyle tepki gösterir. Kendi başına üstesinden gelecek durumda olmadığı açlığını doyurmak, gidermek için çevresini haberdar eder, onlardan yardım ister.


Bütün bedeni içine alan aynşmamış (non-difference) olan bu tepki organizmanın acı, gerginlik, tedirginlik durumunda bulunduğu anlamına gelir. Buna birinci kaygı (primary anxiety) denir. Benliğin edilgin olarak duyumsadığı boş olmayan bir durumu anlatır. Benlik geliştikçe, duygulanım alanı ve coşkular zenginleştikçe birinci kaygıya öteki içgüdü ve dürtülerin doyumsuzluğundan kaynaklanan kaygılar da eklenir.

Sonuç olarak, temel içgüdülerin başında bulunan beslenm de ya da korunmada karşılaşılan sorun yaşama içgüdüsünü engeller, ölüm içgüdüsünün egemenlik kazanmasına yol açarak ölüm korkusu, kaygı ve panik yaratır.


Özcan Köknel, Yaşamın Zaferi
 
Geri
Top