TOHUMLAR ve çekirdekler o kadar harikalarla donatılmıştır ki, Yaratıcılarının kudretini ve ilmini anlatan küçük mucizelerdir.
Her ne kadar küçücük olsalar da, hangi bitkinin ya da ağacın tohumu ise, onun dallarına, yapraklarına, yapraklarının sayısına, şekillerine, kabuğunun nasıl olacağına, besin ve su taşıyan borularının genişliğine, sayısına, bitkinin uzunluğuna, meyve verip vermeyeceğine, verecekse bu meyvelerin tatlarına, kokularına, şekillerine, renklerine varıncaya kadar bütün ayrıntılı bilgiler onda yazılıdır. Yani bir ağaç, bir tohumda yazılıdır. İki hücreyle insanı benzersiz yaratan Fâtır olan Allah (c.c.); düzgün, tertipli ve güzel yaratan, Bari’ olan Allah, bir ağacı da küçük tohumundan benzersiz bir şekilde yaratır.
Kendimizi dünyaya ilk defa gelir gibi hayal edip bir ormana gitseydik ya da birçok orman fotoğrafını karşımıza alsaydık, ve gördüğümüz o ağaçların nasıl oralara konulduğunu kendimize sorsaydık, buna ne cevaplar verirdik? Bütün ihtimallerin arasında, o heybetli kocaman ağaçların küçücük tohumlardan çıkartıldığı olur muydu acaba?
Ya da hiç görmediğimizi ve bilmediğimizi varsayıp, elimize çeşitli tohumlar alsak ve bunların ne olabileceğini kendimize sorsak; bu tohumların içlerinden hiçbiri diğerine benzemeyecek şekilde sayısız bitkinin çıkabileceğini, bu bitkilerin bir kısmının da metrelerce yüksekliğe ulaşabileceklerini tahmin edebilir miydik?
İşe yaramaz gibi görünen bu şeylerden, mis gibi kokan, göz alıcı renklere ve ilginç şekillere sahip sayısız çiçeğin; papatyaların, lâlelerin, sardunyaların, güllerin, menekşelerin.. çıkacağını düşünebilir miydik? Binbir çeşit meyvelerin, şeftalinin, hindistan cevizinin, armudun, portakalın, limonun, ayvanın, kirazın, dutun, kayısının yine bu tohumlardan çıkan ağaçlarda yetişeceğini; bu çekirdeklerin böğürtlenleri, portakalları, mandalinaları, karpuzları, erikleri, biberleri, domatesleri oluşturacağını herhalde hayal bile edemezdik. Oysa hayal edemeyeceğimiz bu şeyler gözümüzün önünde yaratılır ve biz bunlardan yer içeriz. Hiç düşünmeden de geçeriz. Geçtiğimiz için de, o eserlerin Yaratıcısını, bütün güzel isimlerin sahibi olan Allah’ı (c.c.) tanıyamayız.
METRELERCE uzunluktaki ağaçlar, kokularından zevk aldığınız çiçekler, yediğiniz sebzeler ve meyveler en başta birer tohumdular. Peki bu tohumların yapıları nasıldır?
Tohumlar temel yapı olarak bir tohum kılıfı, besin deposu ve embriyodan oluşurlar.
Meselâ, gülün kırmızı rengi, yapraklarındaki kıvrımların her birinin nasıl olacağı, kaç yaprağının olacağı, yapraklarının yumuşaklığı, kadifemsi yapısı, güle kokusunu veren maddelerin oranı embriyoya yerleştirilmiş olan bilgilerdir. Kuru sopaya benzeyen asma dallarından tatlı ve su dolu kesecikler hâlinde üzümlerin çıkması da bu bilgiler arasında embriyoda yazılıdır. Üzüm kabuklarını, fındık kabuklarından farklı kılan; bu iki meyvenin renklerini, tatlarını, kokularını, içlerindeki vitaminleri, birinin sulu birinin kuru yapılarda olması hep tohumlarının embriyolarında yazılı bilgilerdir. Alîm olan Allah önce hikmetiyle yazar ve sonra da kudreti ve ilmiyle yaratır. Bizlere de bütün bunları görüp, Rabbimizin güzel yaratmasını düşünmek, O’nu eserleriyle ve isimleriyle tanımak düşer.
Tohumun içindeki asıl canlı kısım olan embriyo çok önemlidir. Bundan dolayı yeni bitki tam olarak gelişene kadar bu embriyonun özenle korunması gerekir. Bu koruma ise her bitki türüne göre değişiklik gösteren tohum kılıfları ile sağlanır. Tohum kılıfını oluşturan maddenin dayanıklılığı oranında, tohum dış ortamın olumsuz etkilerinden korunur.
Bazı tohumların gelişimlerinin son aşamasında dış yüzeylerinde dayanıklı mumlu bir yapı birikir, bu sayede tohumlar su ve gaz tesirine karşı dirençli olurlar. Tohum kılıfları bitkinin türüne göre değişik malzemelerle kaplanabilir; fasulye tanesinde olduğu gibi ince bir zarla ya da kiraz çekirdeğinde olduğu gibi odunsu ve sert bir kabukla örtülü olabilir. Suya dayanıklı olması gereken tohumların kabukları diğerlerine göre daha sert ve kalındır. Çünkü her şeyi gereğince koruyan, Hafîz olan Allah, tohumun içine koyduğu embriyoyu böylece korur.
Tohumlarda embriyo ile birlikte bulunan yedek besin de çok önemlidir. Çünkü tohumun fotosentez yapacak yaprakları ve topraktan besin toplayabileceği kökleri yoktur. Toprağın üstüne çıkacak bir filiz hâline gelene kadar tohum, bünyesindeki bu besini kullanmak zorundadır. Bu nedenle yedek besin, tohumun gelişimini tamamlamasına yetecek miktarda olmalıdır.
BU NOKTADA karşımıza mucizevi bir detay daha çıkmaktadır. Mukît olan, her yarattığının ihtiyaç duyduğu şeyleri en güzel şekilde veren Allah, her bitkinin tohumunda da tam yetecek kadar besin depolanmıştır. Örneğin fındık gibi uzun süre çimlenmeden dayanması gereken tohumların içindeki besin miktarı ile kavun, karpuz gibi suyla karşılaştıktan kısa bir süre sonra filizlenmeye başlayan tohumların içindeki besin miktarı farklı farklı ayarlanmıştır. Üstelik döllenmeden sonra tohum oluşurken bitkinin türüne göre hangi maddelerin depolanacağı da ince ince plânlanmıştır.
Her bitki türünün tohum yapısının farklı olduğu düşünüldüğünde ise, benzersiz bir çeşitlilik ve bu çeşitlilikteki kusursuzluk gözümüze çarpar. Bu açıdan incelediğimizde tüm tohumlar bir tasarım harikası olarak karşımıza çıkar.
Gördüğümüz gibi, sadece tohumdan çıkan bitkiler değil tohumun kendisi de harika bir eserdir, bir mucizedir. Üstelik yukarıda anlatılanlar sadece tohumdaki mükemmel yaratılışı dile getirir. Tohumun uyanıp filizlenmesi, bunun için de uygun zaman ve zemin seçimi ve diğer bütün aşamalar ayrı ayrı incelendiğinde her adımın mucizelerle yaratıldığı görülür. İlle de mucize görmek isteyenlere bir tohumu incelemek bile fazlasıyla yetmez mi?.. Alıntıdır..
Her ne kadar küçücük olsalar da, hangi bitkinin ya da ağacın tohumu ise, onun dallarına, yapraklarına, yapraklarının sayısına, şekillerine, kabuğunun nasıl olacağına, besin ve su taşıyan borularının genişliğine, sayısına, bitkinin uzunluğuna, meyve verip vermeyeceğine, verecekse bu meyvelerin tatlarına, kokularına, şekillerine, renklerine varıncaya kadar bütün ayrıntılı bilgiler onda yazılıdır. Yani bir ağaç, bir tohumda yazılıdır. İki hücreyle insanı benzersiz yaratan Fâtır olan Allah (c.c.); düzgün, tertipli ve güzel yaratan, Bari’ olan Allah, bir ağacı da küçük tohumundan benzersiz bir şekilde yaratır.
Kendimizi dünyaya ilk defa gelir gibi hayal edip bir ormana gitseydik ya da birçok orman fotoğrafını karşımıza alsaydık, ve gördüğümüz o ağaçların nasıl oralara konulduğunu kendimize sorsaydık, buna ne cevaplar verirdik? Bütün ihtimallerin arasında, o heybetli kocaman ağaçların küçücük tohumlardan çıkartıldığı olur muydu acaba?
Ya da hiç görmediğimizi ve bilmediğimizi varsayıp, elimize çeşitli tohumlar alsak ve bunların ne olabileceğini kendimize sorsak; bu tohumların içlerinden hiçbiri diğerine benzemeyecek şekilde sayısız bitkinin çıkabileceğini, bu bitkilerin bir kısmının da metrelerce yüksekliğe ulaşabileceklerini tahmin edebilir miydik?
İşe yaramaz gibi görünen bu şeylerden, mis gibi kokan, göz alıcı renklere ve ilginç şekillere sahip sayısız çiçeğin; papatyaların, lâlelerin, sardunyaların, güllerin, menekşelerin.. çıkacağını düşünebilir miydik? Binbir çeşit meyvelerin, şeftalinin, hindistan cevizinin, armudun, portakalın, limonun, ayvanın, kirazın, dutun, kayısının yine bu tohumlardan çıkan ağaçlarda yetişeceğini; bu çekirdeklerin böğürtlenleri, portakalları, mandalinaları, karpuzları, erikleri, biberleri, domatesleri oluşturacağını herhalde hayal bile edemezdik. Oysa hayal edemeyeceğimiz bu şeyler gözümüzün önünde yaratılır ve biz bunlardan yer içeriz. Hiç düşünmeden de geçeriz. Geçtiğimiz için de, o eserlerin Yaratıcısını, bütün güzel isimlerin sahibi olan Allah’ı (c.c.) tanıyamayız.
METRELERCE uzunluktaki ağaçlar, kokularından zevk aldığınız çiçekler, yediğiniz sebzeler ve meyveler en başta birer tohumdular. Peki bu tohumların yapıları nasıldır?
Tohumlar temel yapı olarak bir tohum kılıfı, besin deposu ve embriyodan oluşurlar.
Meselâ, gülün kırmızı rengi, yapraklarındaki kıvrımların her birinin nasıl olacağı, kaç yaprağının olacağı, yapraklarının yumuşaklığı, kadifemsi yapısı, güle kokusunu veren maddelerin oranı embriyoya yerleştirilmiş olan bilgilerdir. Kuru sopaya benzeyen asma dallarından tatlı ve su dolu kesecikler hâlinde üzümlerin çıkması da bu bilgiler arasında embriyoda yazılıdır. Üzüm kabuklarını, fındık kabuklarından farklı kılan; bu iki meyvenin renklerini, tatlarını, kokularını, içlerindeki vitaminleri, birinin sulu birinin kuru yapılarda olması hep tohumlarının embriyolarında yazılı bilgilerdir. Alîm olan Allah önce hikmetiyle yazar ve sonra da kudreti ve ilmiyle yaratır. Bizlere de bütün bunları görüp, Rabbimizin güzel yaratmasını düşünmek, O’nu eserleriyle ve isimleriyle tanımak düşer.
Tohumun içindeki asıl canlı kısım olan embriyo çok önemlidir. Bundan dolayı yeni bitki tam olarak gelişene kadar bu embriyonun özenle korunması gerekir. Bu koruma ise her bitki türüne göre değişiklik gösteren tohum kılıfları ile sağlanır. Tohum kılıfını oluşturan maddenin dayanıklılığı oranında, tohum dış ortamın olumsuz etkilerinden korunur.
Bazı tohumların gelişimlerinin son aşamasında dış yüzeylerinde dayanıklı mumlu bir yapı birikir, bu sayede tohumlar su ve gaz tesirine karşı dirençli olurlar. Tohum kılıfları bitkinin türüne göre değişik malzemelerle kaplanabilir; fasulye tanesinde olduğu gibi ince bir zarla ya da kiraz çekirdeğinde olduğu gibi odunsu ve sert bir kabukla örtülü olabilir. Suya dayanıklı olması gereken tohumların kabukları diğerlerine göre daha sert ve kalındır. Çünkü her şeyi gereğince koruyan, Hafîz olan Allah, tohumun içine koyduğu embriyoyu böylece korur.
Tohumlarda embriyo ile birlikte bulunan yedek besin de çok önemlidir. Çünkü tohumun fotosentez yapacak yaprakları ve topraktan besin toplayabileceği kökleri yoktur. Toprağın üstüne çıkacak bir filiz hâline gelene kadar tohum, bünyesindeki bu besini kullanmak zorundadır. Bu nedenle yedek besin, tohumun gelişimini tamamlamasına yetecek miktarda olmalıdır.
BU NOKTADA karşımıza mucizevi bir detay daha çıkmaktadır. Mukît olan, her yarattığının ihtiyaç duyduğu şeyleri en güzel şekilde veren Allah, her bitkinin tohumunda da tam yetecek kadar besin depolanmıştır. Örneğin fındık gibi uzun süre çimlenmeden dayanması gereken tohumların içindeki besin miktarı ile kavun, karpuz gibi suyla karşılaştıktan kısa bir süre sonra filizlenmeye başlayan tohumların içindeki besin miktarı farklı farklı ayarlanmıştır. Üstelik döllenmeden sonra tohum oluşurken bitkinin türüne göre hangi maddelerin depolanacağı da ince ince plânlanmıştır.
Her bitki türünün tohum yapısının farklı olduğu düşünüldüğünde ise, benzersiz bir çeşitlilik ve bu çeşitlilikteki kusursuzluk gözümüze çarpar. Bu açıdan incelediğimizde tüm tohumlar bir tasarım harikası olarak karşımıza çıkar.
Gördüğümüz gibi, sadece tohumdan çıkan bitkiler değil tohumun kendisi de harika bir eserdir, bir mucizedir. Üstelik yukarıda anlatılanlar sadece tohumdaki mükemmel yaratılışı dile getirir. Tohumun uyanıp filizlenmesi, bunun için de uygun zaman ve zemin seçimi ve diğer bütün aşamalar ayrı ayrı incelendiğinde her adımın mucizelerle yaratıldığı görülür. İlle de mucize görmek isteyenlere bir tohumu incelemek bile fazlasıyla yetmez mi?.. Alıntıdır..