Güneşli bir vadide, yeşil yapraklı bir lahananın altında, minik bir salyangoz yaşarmış. Adı Salyangozcuk'muş. Salyangozcuk, evinin yakınındaki bahçe de her şeyin en güzelini ister, yavaş ve emin adımlarıyla gezer, çimenlerin arasında parlayan çiy damlalarını yalar ve günlerini huzur içinde geçirirdi. Ama Salyangozcuk’un bir hayali vardı: En muhteşem salatası yemek.
Bahçenin diğer ucunda, kocaman, rengarenk bir salata vardı. Yeşil marullar, kırmızı domatesler, sarı havuçlar, turuncu kabaklar, mor patlıcanlar… kısacası, aklınıza gelebilecek her türlü sebze bu salatanın içinde yer almıştı. Salyangozcuk bu salatanın hikayelerini, rüzgarda fısıldayan çiçeklerden dinlemişti.
Her sabah, Salyangozcuk, salatanın olduğu yere doğru yola koyulurdu. Ama yol uzundu ve Salyangozcuk çok yavaştı. Çimenlerin arasında kaybolur, ağaç köklerine takılıp kalır, karıncalarla karşılaşır ve onlardan yol tarifi sorardı. Karıncalar ise Salyangozcuk'u, "Hadi ama, bu kadar yavaş olmana gerek yok! Acele etmelisin!" diye uyarırlardı. Ama Salyangozcuk için önemli olan, yolculuğun tadını çıkarmaktı. Yol boyunca çiçeklerin kokusunu içine çeker, kelebeklerin uçuşunu izlerdi.
Bir gün, yolda bir uğur böceğiyle karşılaştı. Uğur böceği, parlak kırmızı kanatlarıyla Salyangozcuk'un yanından geçti. Salyangozcuk, "Uğur böceği abla, salatanın yolunu biliyor musun?" diye sordu. Uğur böceği güldü: "Küçük dostum, sen öyle yavaş gidiyorsun ki, güneş batmadan oraya ulaşamazsın! Biliyor musun, yolun sonundaki güzel salata, hızlılara değil sabırlılara aittir." dedi.
Bu sözler Salyangozcuk’u cesaretlendirdi. Yavaş ama emin adımlarla yoluna devam etti. Günler geçti, Salyangozcuk hiç yorulmadı. Her akşam güneş batmadan önce, bir yaprak altında dinlenip sabah güneşiyle birlikte yoluna devam ederdi. Sonunda, büyük salatanın yanına ulaştı!
Ama Salyangozcuk, salatanın bütün güzelliğine rağmen bir hayal kırıklığı yaşadı. Salata öyle büyük ve kocaman ki, onu tek başına yiyemezdi. Salyangozcuk biraz üzüldü ama sonra, çevresine baktı. Birçok diğer böcek, tırtıl ve küçük hayvan, salatanın çevresinde onunla birlikte salatanın tadını çıkarıyorlardı. Salyangozcuk paylaşmanın sevincini tattı. Salatanın en güzel yerinden bir yaprak alıp, tüm arkadaşlarıyla birlikte keyifle yedi.
O günden sonra, Salyangozcuk her gün salatanın yanında yeni arkadaşlar edinerek, birlikte zaman geçirdiler. Anladığı şey, yolculuğun kadar, paylaşmanın da önemli olduğuydu. En muhteşem salata bile, paylaştığında daha lezzetliymiş!
Bahçenin diğer ucunda, kocaman, rengarenk bir salata vardı. Yeşil marullar, kırmızı domatesler, sarı havuçlar, turuncu kabaklar, mor patlıcanlar… kısacası, aklınıza gelebilecek her türlü sebze bu salatanın içinde yer almıştı. Salyangozcuk bu salatanın hikayelerini, rüzgarda fısıldayan çiçeklerden dinlemişti.
Her sabah, Salyangozcuk, salatanın olduğu yere doğru yola koyulurdu. Ama yol uzundu ve Salyangozcuk çok yavaştı. Çimenlerin arasında kaybolur, ağaç köklerine takılıp kalır, karıncalarla karşılaşır ve onlardan yol tarifi sorardı. Karıncalar ise Salyangozcuk'u, "Hadi ama, bu kadar yavaş olmana gerek yok! Acele etmelisin!" diye uyarırlardı. Ama Salyangozcuk için önemli olan, yolculuğun tadını çıkarmaktı. Yol boyunca çiçeklerin kokusunu içine çeker, kelebeklerin uçuşunu izlerdi.
Bir gün, yolda bir uğur böceğiyle karşılaştı. Uğur böceği, parlak kırmızı kanatlarıyla Salyangozcuk'un yanından geçti. Salyangozcuk, "Uğur böceği abla, salatanın yolunu biliyor musun?" diye sordu. Uğur böceği güldü: "Küçük dostum, sen öyle yavaş gidiyorsun ki, güneş batmadan oraya ulaşamazsın! Biliyor musun, yolun sonundaki güzel salata, hızlılara değil sabırlılara aittir." dedi.
Bu sözler Salyangozcuk’u cesaretlendirdi. Yavaş ama emin adımlarla yoluna devam etti. Günler geçti, Salyangozcuk hiç yorulmadı. Her akşam güneş batmadan önce, bir yaprak altında dinlenip sabah güneşiyle birlikte yoluna devam ederdi. Sonunda, büyük salatanın yanına ulaştı!
Ama Salyangozcuk, salatanın bütün güzelliğine rağmen bir hayal kırıklığı yaşadı. Salata öyle büyük ve kocaman ki, onu tek başına yiyemezdi. Salyangozcuk biraz üzüldü ama sonra, çevresine baktı. Birçok diğer böcek, tırtıl ve küçük hayvan, salatanın çevresinde onunla birlikte salatanın tadını çıkarıyorlardı. Salyangozcuk paylaşmanın sevincini tattı. Salatanın en güzel yerinden bir yaprak alıp, tüm arkadaşlarıyla birlikte keyifle yedi.
O günden sonra, Salyangozcuk her gün salatanın yanında yeni arkadaşlar edinerek, birlikte zaman geçirdiler. Anladığı şey, yolculuğun kadar, paylaşmanın da önemli olduğuydu. En muhteşem salata bile, paylaştığında daha lezzetliymiş!