Küçük Mustafa, köyün en meraklı ve en yaramaz çocuğuydu. Elektrikçi babasının atölyesinde, parmaklarının arasından kayıp giden fındıklar gibi kaybolan zamanı ve tamir edilemez bir merakı vardı. Baba Mustafa, elleri yağ içinde, tellerin arasında bir sihirbaz gibi çalışırken, Küçük Mustafa ise küçük bir tilki gibi etrafında dolanır, babasının işlerini gözlemlerdi. Ama sadece gözlemlemek yetmezdi ona; anlaması, dokunması, hatta bazen tadına bakması gerekirdi.
Bir gün, Baba Mustafa köyün tek elektrik direğinin bakımını yapmaya gitti. Direğe tırmanırken, Küçük Mustafa arka cebinde sakladığı, “mucizevi” dediği (aslında paslanmış bir anahtar ve birkaç vidadan oluşan) alet çantasını yanına almayı unutmadı. Baba Mustafa, direğin tepesinde tel ve bağlantıları kontrol ederken, Küçük Mustafa altta, yere serdiği gazetelerin üzerine oturmuş, hayaller kuruyordu. “Keşke ben de babam gibi olsaydım,” diye düşündü. “Keşke bu elektrik tellerinin sırrını çözebilseydim!”
Tam o sırada, köyden gelen sessiz bir çığlık duyuldu. Hanım Ayşe Teyze'nin tavukları, çitlerinin üzerinden atlayarak kaçmış, köy meydanında kaos yaratmışlardı. Çığlığın sahibinin Ayşe Teyze olduğunu anlayan Küçük Mustafa, çözüm bulmak için bir plan yaptı. "Elektrikle bu tavukları durdurabilirim!" diye düşündü. Aklına gelen parlak (ve tehlikeli) fikri uygulamaya koyuldu.
Küçük Mustafa, alet çantasından paslı anahtarı çıkarıp, elektrik direğinin dibindeki topraklama kablosuna yaklaştı. "Şimdi biraz elektrik şoku alıp tavukları korkutacağım," diye mırıldandı. Anahtarı toprağa sapladı. Hiçbir şey olmadı. Birkaç kez daha denedi. Yine hiçbir şey. Küçük Mustafa, hayal kırıklığına uğramıştı.
Tam o sırada, birdenbire elektrik direğinden garip bir ses geldi. Tiz bir vızıltı, sonra bir patlama. Direğin tepesindeki lamba sönmüş, köy karanlığa gömüldü. Küçük Mustafa, şok olmuştu. Demek ki, elektrik sadece şok vermek için değilmiş, ışık vermek için de kullanılıyormuş!
Köy halkı panik içinde koşuştururken, Küçük Mustafa, yaptığı hatanın farkına vardı. Baba Mustafa, direğin tepesinden iner inmez oğlunun yanına geldi. Önce kızdı, sonra oğlunun yüzündeki pişmanlığı görünce güldü. “Küçük Mustafa,” dedi, “elektrik çok tehlikeli bir şeydir. Ona yaklaşırken çok dikkatli olmak gerekir. Ama merakın da iyi bir şey. Ancak bu merakını, tehlikeli deneyler yaparak değil, öğrenerek tatmin etmelisin.”
Baba Mustafa, o gece köyün elektriğini tamir ederken, Küçük Mustafa yanında oturdu. Babası, elektrik tellerinin, lambaların, fişlerin nasıl çalıştığını anlattı. Küçük Mustafa, dikkatle dinledi. O gece, karanlıkta parıldayan elektrik lambasının gizemini çözmek için yeni bir yol bulmuştu: öğrenme yolu. Ve bu yol, paslı anahtarından ve korkmuş tavuklardan çok daha heyecan vericiydi. Artık Küçük Mustafa, köyün en yaramaz çocuğu olmanın yanında, en meraklı öğrencisi de olmuştu. Ve biliyordu ki, öğrenme yolculuğu, bir daha asla karanlığa gömülen bir köy kadar tehlikeli olmayacaktı.
Bir gün, Baba Mustafa köyün tek elektrik direğinin bakımını yapmaya gitti. Direğe tırmanırken, Küçük Mustafa arka cebinde sakladığı, “mucizevi” dediği (aslında paslanmış bir anahtar ve birkaç vidadan oluşan) alet çantasını yanına almayı unutmadı. Baba Mustafa, direğin tepesinde tel ve bağlantıları kontrol ederken, Küçük Mustafa altta, yere serdiği gazetelerin üzerine oturmuş, hayaller kuruyordu. “Keşke ben de babam gibi olsaydım,” diye düşündü. “Keşke bu elektrik tellerinin sırrını çözebilseydim!”
Tam o sırada, köyden gelen sessiz bir çığlık duyuldu. Hanım Ayşe Teyze'nin tavukları, çitlerinin üzerinden atlayarak kaçmış, köy meydanında kaos yaratmışlardı. Çığlığın sahibinin Ayşe Teyze olduğunu anlayan Küçük Mustafa, çözüm bulmak için bir plan yaptı. "Elektrikle bu tavukları durdurabilirim!" diye düşündü. Aklına gelen parlak (ve tehlikeli) fikri uygulamaya koyuldu.
Küçük Mustafa, alet çantasından paslı anahtarı çıkarıp, elektrik direğinin dibindeki topraklama kablosuna yaklaştı. "Şimdi biraz elektrik şoku alıp tavukları korkutacağım," diye mırıldandı. Anahtarı toprağa sapladı. Hiçbir şey olmadı. Birkaç kez daha denedi. Yine hiçbir şey. Küçük Mustafa, hayal kırıklığına uğramıştı.
Tam o sırada, birdenbire elektrik direğinden garip bir ses geldi. Tiz bir vızıltı, sonra bir patlama. Direğin tepesindeki lamba sönmüş, köy karanlığa gömüldü. Küçük Mustafa, şok olmuştu. Demek ki, elektrik sadece şok vermek için değilmiş, ışık vermek için de kullanılıyormuş!
Köy halkı panik içinde koşuştururken, Küçük Mustafa, yaptığı hatanın farkına vardı. Baba Mustafa, direğin tepesinden iner inmez oğlunun yanına geldi. Önce kızdı, sonra oğlunun yüzündeki pişmanlığı görünce güldü. “Küçük Mustafa,” dedi, “elektrik çok tehlikeli bir şeydir. Ona yaklaşırken çok dikkatli olmak gerekir. Ama merakın da iyi bir şey. Ancak bu merakını, tehlikeli deneyler yaparak değil, öğrenerek tatmin etmelisin.”
Baba Mustafa, o gece köyün elektriğini tamir ederken, Küçük Mustafa yanında oturdu. Babası, elektrik tellerinin, lambaların, fişlerin nasıl çalıştığını anlattı. Küçük Mustafa, dikkatle dinledi. O gece, karanlıkta parıldayan elektrik lambasının gizemini çözmek için yeni bir yol bulmuştu: öğrenme yolu. Ve bu yol, paslı anahtarından ve korkmuş tavuklardan çok daha heyecan vericiydi. Artık Küçük Mustafa, köyün en yaramaz çocuğu olmanın yanında, en meraklı öğrencisi de olmuştu. Ve biliyordu ki, öğrenme yolculuğu, bir daha asla karanlığa gömülen bir köy kadar tehlikeli olmayacaktı.