• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Küçük Mustafa'nın Elektrik Macerası

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Küçük Mustafa, köyün en meraklı ve en yaramaz çocuğuydu. Elektrikçi babasının atölyesinde, parmaklarının arasından kayıp giden fındıklar gibi kaybolan zamanı ve tamir edilemez bir merakı vardı. Baba Mustafa, elleri yağ içinde, tellerin arasında bir sihirbaz gibi çalışırken, Küçük Mustafa ise küçük bir tilki gibi etrafında dolanır, babasının işlerini gözlemlerdi. Ama sadece gözlemlemek yetmezdi ona; anlaması, dokunması, hatta bazen tadına bakması gerekirdi.

Bir gün, Baba Mustafa köyün tek elektrik direğinin bakımını yapmaya gitti. Direğe tırmanırken, Küçük Mustafa arka cebinde sakladığı, “mucizevi” dediği (aslında paslanmış bir anahtar ve birkaç vidadan oluşan) alet çantasını yanına almayı unutmadı. Baba Mustafa, direğin tepesinde tel ve bağlantıları kontrol ederken, Küçük Mustafa altta, yere serdiği gazetelerin üzerine oturmuş, hayaller kuruyordu. “Keşke ben de babam gibi olsaydım,” diye düşündü. “Keşke bu elektrik tellerinin sırrını çözebilseydim!”

Tam o sırada, köyden gelen sessiz bir çığlık duyuldu. Hanım Ayşe Teyze'nin tavukları, çitlerinin üzerinden atlayarak kaçmış, köy meydanında kaos yaratmışlardı. Çığlığın sahibinin Ayşe Teyze olduğunu anlayan Küçük Mustafa, çözüm bulmak için bir plan yaptı. "Elektrikle bu tavukları durdurabilirim!" diye düşündü. Aklına gelen parlak (ve tehlikeli) fikri uygulamaya koyuldu.

Küçük Mustafa, alet çantasından paslı anahtarı çıkarıp, elektrik direğinin dibindeki topraklama kablosuna yaklaştı. "Şimdi biraz elektrik şoku alıp tavukları korkutacağım," diye mırıldandı. Anahtarı toprağa sapladı. Hiçbir şey olmadı. Birkaç kez daha denedi. Yine hiçbir şey. Küçük Mustafa, hayal kırıklığına uğramıştı.

Tam o sırada, birdenbire elektrik direğinden garip bir ses geldi. Tiz bir vızıltı, sonra bir patlama. Direğin tepesindeki lamba sönmüş, köy karanlığa gömüldü. Küçük Mustafa, şok olmuştu. Demek ki, elektrik sadece şok vermek için değilmiş, ışık vermek için de kullanılıyormuş!

Köy halkı panik içinde koşuştururken, Küçük Mustafa, yaptığı hatanın farkına vardı. Baba Mustafa, direğin tepesinden iner inmez oğlunun yanına geldi. Önce kızdı, sonra oğlunun yüzündeki pişmanlığı görünce güldü. “Küçük Mustafa,” dedi, “elektrik çok tehlikeli bir şeydir. Ona yaklaşırken çok dikkatli olmak gerekir. Ama merakın da iyi bir şey. Ancak bu merakını, tehlikeli deneyler yaparak değil, öğrenerek tatmin etmelisin.”

Baba Mustafa, o gece köyün elektriğini tamir ederken, Küçük Mustafa yanında oturdu. Babası, elektrik tellerinin, lambaların, fişlerin nasıl çalıştığını anlattı. Küçük Mustafa, dikkatle dinledi. O gece, karanlıkta parıldayan elektrik lambasının gizemini çözmek için yeni bir yol bulmuştu: öğrenme yolu. Ve bu yol, paslı anahtarından ve korkmuş tavuklardan çok daha heyecan vericiydi. Artık Küçük Mustafa, köyün en yaramaz çocuğu olmanın yanında, en meraklı öğrencisi de olmuştu. Ve biliyordu ki, öğrenme yolculuğu, bir daha asla karanlığa gömülen bir köy kadar tehlikeli olmayacaktı.
 
Küçük Mustafa, köyün en yaratıcı, en az bilgili elektrikçisiydi. Babası, gerçek bir elektrikçi olmasına rağmen, Mustafa'nın elektrik konusundaki bilgisi, patates kızartması tarifesi kadar sağlamdı. "Biliyorum baba," derdi Mustafa, "kırmızı tel kırmızıya, mavi tel maviye gider!" Baba Mustafa ise sadece başını sallayıp, "Aman oğlum, bir gün bu iş seni yakar," diye mırıldanırdı.

Bir gün, köyün yıllık "Kuru Fasulye Festivali" yaklaşmıştı. Festivalin yıldızı, dev bir elektrikli ışıklandırma sistemi olacaktı. Baba Mustafa, sistemi kurmakla meşguldü ama birdenbire sırt ağrıları tuttu. "Mustafa, çabuk ol," dedi, "kabloları bağlaman lazım. Sadece kırmızı ve mavi teller var, karıştırmazsın değil mi?"

Mustafa, babasının güvensiz bakışlarına aldırmadan, "Elbette baba, çok kolay!" diye cevap verdi. Elinde iki demet kablo, bir tornavida ve sık sık çalınan bir tavşanın kulağı kadar eğri bir tel penseyle işe koyuldu. Kabloları inceledi. Kırmızı, mavi… Kırmızıyı maviye, maviyi kırmızıya bağlamak ne kadar eğlenceli olurdu diye düşündü. "Biraz değişiklik yapmakta ne var ki?" diye mırıldandı.

Ve işte o an oldu. Mustafa, tüm kuralları hiçe sayarak, kırmızı telleri maviye, mavi telleri kırmızıya bağladı. İşini bitirip "Tamamdır baba, işte bu kadar!" diye bağırdığında, ışıklandırma sisteminin dev lambaları garip bir şekilde titremeye başladı. Sonra, birdenbire, festival alanında tuhaf bir ışık şovu başladı.

Lambalar, düzensiz bir şekilde yanıp sönmeye, kırmızı ve mavi renkler arasında şaşırtıcı bir dansa başladı. Köy meydanındaki tüm tavuklar, havada uçan bir ışık diskosu gibi görünen lambalardan korkarak, çığlık çığlığa kaçıştı. Bir inek, ışıkları bir gökkuşağı sanıp, onun altından geçmeye çalışırken, boynuzları birdenbire parıldamaya başladı.

Festival alanındaki su çeşmesi, renkli ışıklar altında adeta dans eden bir peri gibi görünüyordu. Bütün bunlar olurken, Mustafa ise bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Fakat, o kadar eğlenceliydi ki, durduramadı kendini. Sonunda ise, birdenbire tüm ışıklar söndü. Tam bir karanlık... Sadece Mustafa'nın "Üzgünüm baba!" diye fısıldadığı ses duyuluyordu.

Baba Mustafa, oğlunun yaptığı hatayı görünce, önce şaşkınlıktan dondu kaldı. Sonra ise, oğlunun yüzündeki pişmanlığı görünce kıkırdamaya başladı. "Mustafa, bu en komik, en parlak ışık şovuydu!" dedi kahkaha atarak. "Ama bir daha asla telleri karıştırma!"

O gece, köy halkı, Mustafa'nın yanlış bağladığı tellerin yarattığı şovdan sonra, karanlıkta mum ışığında kuru fasulye yedi. Fakat Mustafa'nın yaptığı "kazayla" şov, köylülerin festivali uzun yıllar hatırlamalarını sağlayacaktı. Mustafa'nın "kazaları", köyün efsanesi olmuştu. Ve her yıl festivalde, "Mustafa'nın Renkli Işık Şovu" diye anılacak bir anı olarak hatırlanacaktı. Tabii, bundan sonra telleri doğru bağlamasına dikkat edecekti, en azından Baba Mustafa bunu umuyordu.
 
Geri
Top