Kültür ve Medeniyet
Bir milletin, tarih boyunca elde etmiş olduğu maddi ve manevi değerlerin tümüne kültür denir. Kültür; bir milletin hayat tarzını ifade ederken, tarih sahnesine çıkışından günümüze kadar elde ettiği birikimlerden oluşur. Bu birikimler maddi anlamda, binalar, çarşılar, evler, camiler, okullar, cadde ve sokaklar, parklar, bahçelerdir. Manevi hayatta ise ibadetler, arkadaşlıklar, komşuluk ilişkileri, misafir karşılama ve uğurlamaları, ikramlar, beklemeler, anne-baba-evlat ilişkileri, sanat, edebiyat anlayışları kısaca hayatta ortaya çıkan tüm olaylardır.
Kültür Latince kökenli bir kelime olup dilimize Fransızcadan girmiştir. Türkiyede kültür ile uygarlık kavramlarını kesin olarak ayıran ve kültüre ulusal bir içerik kazandırmaya çalışan kişilerin başında Ziya Gökalp gelmektedir. Türkçedeki uygarlık sözcüğü Atatürkün öncülük ettiği dil devrimi yıllarında dile yeniden kazandırılmıştır. Onun yaygınlık kazanmasına kadar geçen dönemde Türkçede medeniyet terimi kullanılıyordu. Arapça olan medeniyet, kentte oturanların yaşam biçimlerini ve düzeyini belirten bir sözcüktür. Türkçede kültür sözcüğüne ise ekin karşılığı bulunmuştur.
Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise, bir toplumun kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar bilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Medeniyet, bir kültürü yaratan düzendir. Bu durumda kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra kültürün oluşumuna etken olan değerler, durumlar önem kazanır.
Arı ve karınca gibi böcek türleri toplu yaşarlar; fakat kültür yaratamazlar. Kültür, insan toplumunun ürünüdür. Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar. Bir toplumun kültürün; o toplumun dil, yazı, tarih, din, töre, edebiyat ve sanat birliğinin toplamı belirler. Bir toplumun benliğini oluşturan bu ortak değerler, o toplumun diğer toplumların kimliklerinden nasıl ve nerede ayrıldığını belgeler.
Kültürler arası iletişim (diyalog) her zaman var olan bir durumdur. Ancak toplumlar kendi kültürlerine ne kadar bağlı ise birlik ve beraberlikleri de o derece sağlamdır. Günümüzde iletişimin son derece hızlı yapılabilmesi kültürel ve bilimsel gelişmelerin, anında yayılmasına olanak sağlamıştır. Bu durum, kültürlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin üzerinde düşünülmesi gereğini çıkarmıştır.
Kültürün gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Bugün hem yazılı kültür hem de sözlü kültür, gelişimine devam etmektedir. Sözlü kültürde yazar yoktur, bunlar anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir; sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir. Bu kültürde çözümleme ve inceleme yoktur. Yazılı kültür ise yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir.
Kültür tarihi belirli dönemlerin, ülkelerin ya da toplulukların düşünsel ve kültürel özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Kültür tarihi kavramı altında daha çok, sosyolojik açıdan aile, dil, gelenekler, din, sanat ve bilim alanlarında çalışmalar yapılır. Bu nedenle kültür tarihi, diğer bilim alanlarından farklı olarak günlük kaynaklardan da yararlanır. Kültür tarihçileri, insanoğlunun hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna, yani yaşayarak öğrendiklerini kültüründe saklayıp yeni kuşaklara aktarma yeteneğine bağlı görürler.
Bir milletin, tarih boyunca elde etmiş olduğu maddi ve manevi değerlerin tümüne kültür denir. Kültür; bir milletin hayat tarzını ifade ederken, tarih sahnesine çıkışından günümüze kadar elde ettiği birikimlerden oluşur. Bu birikimler maddi anlamda, binalar, çarşılar, evler, camiler, okullar, cadde ve sokaklar, parklar, bahçelerdir. Manevi hayatta ise ibadetler, arkadaşlıklar, komşuluk ilişkileri, misafir karşılama ve uğurlamaları, ikramlar, beklemeler, anne-baba-evlat ilişkileri, sanat, edebiyat anlayışları kısaca hayatta ortaya çıkan tüm olaylardır.
Kültür Latince kökenli bir kelime olup dilimize Fransızcadan girmiştir. Türkiyede kültür ile uygarlık kavramlarını kesin olarak ayıran ve kültüre ulusal bir içerik kazandırmaya çalışan kişilerin başında Ziya Gökalp gelmektedir. Türkçedeki uygarlık sözcüğü Atatürkün öncülük ettiği dil devrimi yıllarında dile yeniden kazandırılmıştır. Onun yaygınlık kazanmasına kadar geçen dönemde Türkçede medeniyet terimi kullanılıyordu. Arapça olan medeniyet, kentte oturanların yaşam biçimlerini ve düzeyini belirten bir sözcüktür. Türkçede kültür sözcüğüne ise ekin karşılığı bulunmuştur.
Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir. Kültür ise, bir toplumun kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar bilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Medeniyet, bir kültürü yaratan düzendir. Bu durumda kültür ve medeniyet kavramlarını birbirinden ayırdıktan sonra kültürün oluşumuna etken olan değerler, durumlar önem kazanır.
Arı ve karınca gibi böcek türleri toplu yaşarlar; fakat kültür yaratamazlar. Kültür, insan toplumunun ürünüdür. Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar. Bir toplumun kültürün; o toplumun dil, yazı, tarih, din, töre, edebiyat ve sanat birliğinin toplamı belirler. Bir toplumun benliğini oluşturan bu ortak değerler, o toplumun diğer toplumların kimliklerinden nasıl ve nerede ayrıldığını belgeler.
Kültürler arası iletişim (diyalog) her zaman var olan bir durumdur. Ancak toplumlar kendi kültürlerine ne kadar bağlı ise birlik ve beraberlikleri de o derece sağlamdır. Günümüzde iletişimin son derece hızlı yapılabilmesi kültürel ve bilimsel gelişmelerin, anında yayılmasına olanak sağlamıştır. Bu durum, kültürlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin üzerinde düşünülmesi gereğini çıkarmıştır.
Kültürün gelişim sürecinde önce sözlü kültür doğmuş, daha sonra yazılı kültür oluşmuştur. Bugün hem yazılı kültür hem de sözlü kültür, gelişimine devam etmektedir. Sözlü kültürde yazar yoktur, bunlar anonimdir, doğaldır, metinsizdir, ezbere dayalıdır, çeşitlenebilir; sürekli akış, dolaşım ve dolayısı ile değişim içindedir. Bu kültürde çözümleme ve inceleme yoktur. Yazılı kültür ise yazılıdır, metne bağlıdır, okuru değişse bile metin değişmez, üreten yalnızdır, anlatıya istenen sıklıkta dönülebilir, çözümleme ve inceleme yapılabilir.
Kültür tarihi belirli dönemlerin, ülkelerin ya da toplulukların düşünsel ve kültürel özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Kültür tarihi kavramı altında daha çok, sosyolojik açıdan aile, dil, gelenekler, din, sanat ve bilim alanlarında çalışmalar yapılır. Bu nedenle kültür tarihi, diğer bilim alanlarından farklı olarak günlük kaynaklardan da yararlanır. Kültür tarihçileri, insanoğlunun hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını, kültürel bir varlık oluşuna, yani yaşayarak öğrendiklerini kültüründe saklayıp yeni kuşaklara aktarma yeteneğine bağlı görürler.