Bu yazı İsmail HÜSEYİNOĞLUndan alınmıştır ve aynen aktarılmıştır.
Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" (Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Meraği)
GİRİŞ
Kişi; Yaşamı boyunca, Tüm Diyaloglarında, Doğal olarak, En iyi bildiği Ana Dilini kullanır. Eğer, -herhangi bir nedenle- Ana Dilini kullanması engelleniyorsa, Bu Durumda, Düşünürken / Düşüncelerinde yine Ana Dilini kullanır.
Kuran, birçok Ayetinde; Düşünmez misiniz ? Aklınızı kullanmaz mısınız ? Anlamında sorular sormuş; Düşünün Aklınızı kullanın... Anlamında emirler vermiştir.
Kişi, ancak, Anladığı bir Şey üzerinde düşünebilir.
Kişiyi, Anlamadan, Okumaya / İbadet etmeye zorlamak; Bu Ayetlerin Dışlanması hatta İnkarıdır. Bu aynı zamanda, Şeytanın Aldatma / Saptırma Metodudur. (madde:12)
Kişi, Yaşamının bir bölümünde; Bilmediği / Anlamadığı bir Dili; doğru kullandığı bilincinde dahi olmadan, çoğu kez hatalı olarak, ezbere kullanıyorsa -doğrusu: kullandığını zannediyorsa- Bunda bir Anormallik vardır. Bu Anormallikler; Korkutarak / Aldatarak / İnandırılarak... ya da bunların ikisi, üçü bir arada uygulanarak yaptırılabilir.
Başta; İslamı Çıkar için Kullanmak ve Bilinçsizlik olmaküzere birçok nedenle, İslama ve Araplar dışındaki İslam Toplumlarına bu kötülükler yapılmıştır. Ve yapılmaya devam ediliyor.
Bu aynı zamanda; Dinde Zorlama Yoktur (Bakara 256) Hükmünün de çiğnenmesidir.
İbadetler içinde, kişinin hayatında en çok yer alan Namaz başta olmak üzere; Tüm, Dua / Yakarış ve İbadetlerin, Bilmediği bir Dille; ezbere okuyarak yapılması gerektiğine; Toplum Aldatılarak ve Korkutularak İnandırılmıştır.
Bu durumda, Hangi ibadetler, bilmediğimiz / anlamadığımız dille yapılıyor...? sorusu dahi anlamını kaybetmiştir. -Lütfen Müsaade edilen- Niyet hariç; Ana dille yapılan ibadet yoktur.
Asırların; Kemikleşmiş / Kök salmış Aldatılmışlığından / Uyutulmuşluğundan Toplumu uyandırmak / Doğruları göstermek, İmkansıza yakın zordur. Çünkü Çıkarı zedelenecek olanlar; Aldattıkları büyük Kütlenin desteğini de arkalarına alarak, Tüm Güçleri ile buna karşı Duruyorlar ve Duracaklardır.
Yazımızda, Namazda, Sure ve Ayetlerin, Bilmediğimiz Dille Ezbere Okunması üzerinde ağırlıkla durulacaktır. Diğer konular üzerinde -özet olarak da olsa- durmanın uygun olacağı kanısındayım.
Eğer; Atalarımızdan Böyle Gördük / Atalarımız Böyle Diyor Zinciri ile bağlıysanız ve Başka Düşüncelere kapılarınız kapalı ise...? Sorulacak sorulara muhatap değilsiniz. Okumaya devam etmenize de Gerek yoktur.
(İyi derecede Arapça bilenlerin, Sureleri / Ayetleri Orijinalinden okuması, bu tespitlerimizin dışındadır. Bunu altını ayrıca çizmiş olalım)
İSLAM'DA HÜKÜMLERİN KONULMASI :
Bu ara başlık, konumuzla doğrudan ilgili değildir. Fakat ileride yazılanların daha rahat anlatılabilmesi için; bazı prensiplerin açıkça ortaya konulması gerekiyor.
Bilinen klasik usulde, İslamda Hüküm Kaynakları: (Kuran, Hadis, İcma, Kıyas ) olarak sıralanır.
Bu kaynaklara dayanılarak(!) İslama ait her konuyu kapsayan(?) Fıkıh hükümleri, Fetvalar inşa edilmiştir. Görünürde, Kuran başta geliyorsa da, Hadislerle Ayetlerin Nesih (İptal) edildiği(!?) . Dikkate alındığında, Hadislerin çoktan Kuranın önüne geçtiğini söylemek abartı olmaz. Her konuda, Akılla, Kuranla ve diğer hadislerle çelişen çok sayıda Uydurma Hadis bulabilirsiniz. Bu Çelişkili kaynaklara dayanması yanında, aralarında çatışmalar yaşanan Mezheplerin bakış açısını yansıttığı ve Asırlar öncesinin sorunlarına cevap olmaları nedenleriyle, Bu Hükümler arasında çelişkiler olması ve gönümüzün sorunlarına cevap vermekten uzak olmaları doğaldır. (Aralarında hala doğru olanlar bulunabilir.)
Bu Hükümlerin, Bu gün için, Geçerli ve Bağlayıcı olduğu iddia edilemez.
Olması gereken Nedir ?
-- Kuranın, Açık Hükümlü Muhkem Ayetleri Esas alınacak Bunlarla çelişkiye izin verilmeyecek.
Bu Muhkem Ayetler doğal olarak her konuyu kapsamaz. Sonrası için ne yapılacak?
-- Sonrası için, Yine Kurana Gidilecek
Kuran, pek çok Ayetinde; Düşünmez misiniz ? Aklınızı kullanmaz mısınız ? diye Sorular Sormuş;
Düşünün Aklınızı kullanın diye Emirler vermiştir. Bilime / Bilene, Her şeyde Adalete / Dengeye Çok büyük değer verildiği birçok Ayette ifade edilmiştir. Çözüm, bu Ayetler Çerçevesinde bulunacaktır.
-- İleri sürülen bir Görüş / Öneri; Açık Hükümlü Muhkem Ayetlerle çelişmiyorsa; İlmi verilere ve Toplumsal Adalet Dengelerine paralelse; ve Yapılan Tüm Eleştirilere Tutarlı cevaplar verilebiliyorsa, bu Görüş / Öneri Objektif Akıla uygundur. Objektif Akıla uygun olan Tüm Görüş, Öneri ve Hükümler Kurana / Kurandaki Gerçek İslama da uygundur.
Bunun Doğal Neticesi olarak; İslamda Hükümler; Açık Hükümlü Muhkem Ayetlere ve Düşünün / Aklınızı kullanın Ayetlerin gösterdiği doğrultuda, Objektif Akıla dayanılarak konulacaktır.
Bu Hükümler, Ayetullah(!)lar, Din Adamları tarafından konulmayacaktır. Kimler tarafından ve Nasıl konulacağı ayrı bir konudur.[1]
Konu, bu prensiplere uygun olarak işlenmeye çalışılacaktır. Bu bakımdan, İtirazlar / Eleştiriler; Fıkıh Literatüründe olmadığı ya da Ona uymadığı Açısından değil; Objektif akla göre, Tutarlı Olup / Olmadığı ve Objektif Akıl açısından bakıldığında, Kuranla Çelişip ÇelişmediğiAçısından yapılmalıdır.
Bir Dinin; Hak Din olup olmadığının; en önemli Göstergesi; O Dinin Kitabında yapılan Yaratan Tanımının; Objektif Aklın sorabileceği sorulara Tutarlı Cevaplar verebilmesidir. Ya da, Objektif Aklın ortaya koyacağı Yaratan Tanımı ileçelişmemesidir. Kuranın Yaratan Tanımında bu çelişkinin olmadığı rahatça söylenebilir.
FIKIH HÜKÜMLERİ ve TARİHİ BOYUTU AÇISINDAN ANA DİLDE İBADET
Gerçek ve Tek Kaynak olan Kuran ve Akıl-Mantık Açısından, Ana Dilde İbadet için hiçbir engel yoktur.
Bu duruma yukarıdaki Satırlarda değinilmiştir. Kuran ve Objektif Akıl Açısından Ana Dilde İbadet Ara başlığında ise Maddeler halinde, Detaylı olarak incelenmiştir. Bazı yerlerde bu maddelere göndermeler yapılmıştır. Bu Nedenlerle, Diğer kaynaklarda(!) bulunacak engellerin Bağlayıcı bir durumu olamaz. Buna rağmen, Fıkıh Hükümleri ve Tarihi Uygulama açısından, Bir Engel Var mıdır? Sorusuna cevap arayalım.
Selmani Farisi, Hemşerilerinin talebi üzerine, Peygamberimizin Onayını aldıktan sonra, Namazda okunmak üzere, Fatihanın Farsça Çevirisini yaparak İrana göndermiştir. [k9.90] Bu, Peygamberimizin, Ana Dilde İbadete Onayı Anlamına gelir. Bu Tarihi gerçeği değiştirebilecek bir Fakih / Fetva olamaz.
Farsça (yani Arapçadan başka bir dille) Namaz Peygamberimizin sağlığında (Medine döneminde) İranda başlamış, Müslüman Fatih Kuteybenin Buharada yaptırdığı Camide, en az ölümüne (H.94) kadar devam etmiştir. [k9.121]
Ehli Sünnetin(?) -Aslında doğru olmayan- görüşüne göre; Sahabenin Hepsi Müçtehittir.(?) Bu açıdan bakıldığında; Bilgi ve yetenek olarak önde gelen bir Sahabe olan Selmani Farisinin bu İçtihadı / Uygulaması Ehli Sünnet(?) tarafından, Saygı ile kabul edilmesi ve Uygulanması gerekir. Fakat Ehli Sünnet; S. Farisinin de, Kurucu İmamları Saydıkları(?) İmamı Azamın da yolunu terk etmiştir.
İmamı Azam; Arapçayı Hatasız Okuyabilenlerin de dahi; İsterse, Namazda, Fatihanın / Kuranın Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabileceğini söylemiştir. İ. Azamın bu fetvası, Onun görüşlerini 6 Kitap halinde aktaran en büyük öğrencisi Ebu Muhammed (öl.M.804) tarafından bize ulaştırılmıştır. [k9.115]
İmamı Azamın Talebeleri, Ebu Muhammed ve Ebu Yusuf, (İmameyn) Arapça Özgün Metni Hatasız okuyamıyanların Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabileceği görüşündedirler. [k9. 93]
Şerahsi (öl.1090); Hadisçiler tarafından Yalancılık ve Sahtekarlıkla itham edilen Nuh b. Ebi Meryeme dayandırılan; İ.Azam, daha sonra İmameynin görüşüne döndü Rivayetini / İftirasını aktarmıştır. Hocasının, Kendi görüşüne uymayan görüşünü aktaran Ebu Muhammedin Hocasının sonradan kendi görüşüne döndüğünü Hocasının ölümünden sonra yazılan kitabında Neden aktarmasın? Bunun kabul edilebilir bir açıklaması yapılabilir mi?
Bunu Neticesi, Hanefi Mezhebine göre, -İ.Azam yerine İmameyne de uyulsa- Arapçayı Hatasız okuyamayan herkesin Namazda Fatihayı / Kuranı Kendi Dilindeki Çevirisinden Okuması gerekir.
İmam Şafii; Fatihayı Hatasız okuyamayanlar, Namazda, Allahı Yüceltici Dualar / İfadeler okurlar. Bunu da yapamayanlar, Fatihayı okuma süresi kadar ayakta durur sonra Rüku yaparlar. Görüşündedir. Dayanağı, Kuranın Çevirisi Kuran değildir(?) görüşüdür. [k9.132] İ.Azama göre Kuran Lafız değil Anlamdır. [k9.94] İmam Maliki ve İmam Hambeli de -yaklaşık- İmam Şafinin görüşündedirler. [k9.41]
Sanırım, diğer Dayanakları; Peygamberimizin, Namazda Fatihayı okuyamıyorum diyen Sahabesine, İçinden gelen kelimelerle Allahı Yücelt demesi; Onun, Bunu da yapamıyorum ifadesi üzerine, Fatiha okuma süresi kadar, ayakta Allahı düşün cevabı vermesi anlamındaki Rivayettir. Bu Rivayet, Namazda, Fatihanın Çevirisinin Okunamayacağına değil, Ancak, Namazda Fatiha Okumanın Şart olmadığına dayanak olabilir.
Ayetlerin Ana Dile Çevirisini okuyarak Namaz kılınmasına en uzak duran Mezheplerin görüşü dahi; Fatihayı hatasız okuyamayanlar, Ana Dillerinde Allahı yüceltici dualar okuyarak Namazlarını kılabilirler olarak özetlenebilir.
Dört Sunni Mezhebin ortak görüşü: Anlamı Bozulacak kadar Hatalı okumanın Namazı Bozacağı noktasında birleşmektedir. Ki Haklı bir görüştür.
İslam Aleminde, Araplar dışındaki çok büyük bir Çoğunluğun, Anlamını Bilmeden Ezbere Okurken, Anlamın Bozulmasının Çok Ötesinde Hatalar yaptığı (madde:16) su götürmez bir gerçektir. Namazın Bozulması dahi göze alınarak bu Hatada Israrın Tutarlı bir Nedeni olabilir mi?
Netice olarak; Bu Mezheplere göre de bugün yapılan Uygulama Hatalıdır. Hanefi Mezhebine uyarsanız, Ayetlerin Ana Dile Çevirisini; Diğer Mezheplere uyarsanız, Kendi Dilinizle Allahı Yücelten Dualar okuyarak Namaz kılma zorunluluğu vardır.
Bu noktada; Neden, Allahı Yücelten En Güzel Dua olan, Fatihanın ve birçok Ayetin Çevirisi değil de Kendi Dilinde Allahı Yücelten Başka Dualar? sorusuna Cevap arayalım. Bu Hüküm(?) Mezhep İmamları tarafından konulmuş olsa da, Tutarlı olduğu savunulamaz. Gerekçeleri: Kuranın Çevirisi Kuran değildir(?) görüşleridir. Namazda Fatiha Okumanın Şart olmadığı ve İmamı Azamın Kuran Lafız değil Anlamdır görüşü dikkate alındığın da bu gerekçenin de geçerli olmadığı görülebilir. (Bu Noktaya 9.Maddede tekrar dönülecektir.)
Gerçek Ne olursa olsun; İslam Toplumları; Siyasi Güçler ve bazı Din Adamları(?) Tarafından; Çıkarlarına Rahatça Alet edilebilmek / Kullanabilmek için; Anlamadan İnanan(?) İbadet eden(?) Bilinçsiz bir Toplum olmaya mahkum edilmişledir..
Konuya, Diyanet Uygulamaları açısından bakıldığında durum içler acısıdır.
Hiç kimsenin hiçbir mazeretle, Kuranın Çevirisi ile Namaz Kılamayacağını Hükme bağlayan(?) 20ye yakın DİYK Kararı vardır. [k9.18] Örn. 04.12.1997 DİKKı Kuranın Asli Lafzı okunmadan İbadet / Namaz olmaz olmaz anlamındadır. [k9.75] Ancak 15.08.2002 Kararlarında, Lütfen(!) Ezberleyinceye kadar, Çeviri ile Namaz Kılınabileceği Noktasına gelebilmişlerdir.[k9.6,70]
Sadece Gaflet mi? Bilinmez, Görünüşte Hanefi Mezhebini uyguluyorlar. Büyük Sahabi S. Farisiden yaklaşık 1380 yıl; Kurucu Mezhep İmamı Saydıkları(?) İ. Azamdan yaklaşık 1260 yıl sonra yaptıkları uygulamalar, Onların Fersah-fersah gerisindedir.
Peygamberin uygulamasını dahi geçersiz sayabiliyorlar.
Kaynak [k9] da Detaylı Bilgiler vardır. Burada aktarılanların Ana Kaynakları da verilmiştir.
DUALAR / YAKARIŞLAR...
Gerek bir ibadetin içinde, gerek doğrudan yapılıyor olsun;
Dua, Kişinin, Hamdini, Şükrünü, Yakarışını, Yaratanının Yüceliğini, Dileklerini... Yapabildiğince / Dilinin döndüğünce... Tüm benliği ile ifade etmesi ve Yaratanına arz etmesidir.
Bunun; Ana Dili yerine, Bilmeden / Anlamadan, ve Ne derece Doğru okuduğunun dahi bilincinde olmadan; Başka bir dille Ezbere okuyarak Yapılabileceğini; Yapılmasının Daha İyi ve daha Doğru olduğunu Açıklayabilecek bir Allahın Kulu var mıdır...?
Eğer, Ben Varım diyebilen varsa; Akla / Mantığa / Ayete dayanan ve bu yazıda ortaya koyduğumuz Gerekçeleri çürüten, Sorulara Cevap veren, bir açıklama yapmalıdır. Şöyle bir Hadis var, Şu kadar Sevabı varmış cinsinden açıklamaların tutarlı olmadığını söylemeye gerek var mıdır?
Hatalar, sadece Okuma Hataları ile sınırlı değildir. Bazı Duaların içeriğinde de küçümsenmeyecek hatalar vardır. Bilmediğimiz bir dilde ezbere okurken; farkına varmadan bu hataları da defalarca tekrarlıyoruz. [2]
Hemen herkesin bildiği Dualardan örnekler üzerinde duralım:
Tahiyyat Duasında okunan; Ya eyyü h-en-nebiyyü .... İfadesi;
Sana Selâm olsun Ey Peygamber! Allahın Rahmeti Ve Bereketleri Senin Üzerine Olsun. Anlamındadır.
Burada, Namaz kılarken, Doğrudan Peygambere hitap ediliyor...
Peki... Kuran Ne Diyor...?
** Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. (Fatiha/5)
** ..... Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın / Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın. (Cin/18)
Birde, Bu Duayı, Miracda Allah, Elçisi ve Melekler karşılıklı okudular Hikayesi / Hadisi(?) [3] var...
Duanın sonundaki Şahadet ifadeleri okunurken, Parmak kaldırmak?; Vaciptir den Haramdır diyenlere kadar Farklı / Çelişkili hükümler vardır.[k7.587]
Allahın yanında başkasına çağrıda bulunma hatasının daha büyüğünü Kuran Çevirilerinde yapıyoruz. Birçok Mealde / Çeviride De / De ki ifadelerin den önce, parantezli / parantezsiz eklenen; Ey Muhammed ilavesi var. Ey Muhammed De ki . Olarak çeviriliyor. Çok yerde tekrarlanan, De / De ki ifadelerinin, hiç birinde, neden Ey Muhammed De ki Denilmemiş ? Haşa Allah Noksan mı bırakmış? Bunun nedeni, belki de bizi, Allahın yanında başkasına çağrıda bulunma hatasından korumaktır.
Salli- Barik.. Dualarındaki; [... alaa aali İbrahim ...] ifadesi, İbrahimin yüce soyu... Anlamındadır. Daha sonrasında, -bu yüce soyu- Mübarek kıldığın gibi... Anlamında ifadeler vardır.
Gönderilen her Peygamberden sonra, Allahın Tebliği Yozlaştırılmıştır. Ya yeni bir Peygamber gönderilerek düzeltilmiş ya da azan toplumlar gazaba uğratılmış, yerine yenileri getirilmiştir. Nuhun Kavmi, Ad ve Semud kavimleri... Bunun Kurandaki örnekleridir. Bunun doğal neticesi; İbrahim Peygamberin Soyunda da zamanla bozulmalar olmuştur. Bu gerçeğin Kurandaki ifadesi:
** Yemin olsun, Nûh'u ve İbrahim'i de gönderdik. O soylardan bir kısmı hidayete ermiştir. Ama onlardan çoğu, yoldan çıkmış olanlardır.(Hadid/26)
Ve bunun somut örneği; Peygamberimiz de Ebu Leheb ve yandaşları dade Hz. İbrahimin soyundandır.
Netice: İbrahim Peygamberin Soyunun çoğu yoldan çıkmıştır. Duada okuduğumuz Mübarek kıldığın gibi ifadesi Yanlıştır.
-- Allah'ın Elçisi, Bu Duaları, Bizim okuduğumuz Hatalı şekli ile Namazlarında Okuyordu diyebilir misiniz...? Eğer Diyemiyorsak...?
-- Bunu, Kim Niçin koydu -ya da- değiştirdi...?
-- Her şeye rağmen; Bu Duaların bu Şekli ile Namazda okumanın doğru olduğunu savunabilir mi..?
Rüku ve Secdede okunan Cümlelerin hep aynı ifadeler olması, değişmez bir kural mıdır?
Peygamberimiz 20den fazla farklı Dua okurdu. [k7.587] Sahabe, Rabbimizi yücelten başka cümleler de okurdu [k8.503] Yaratanımızı Yücelten kısa Ayet Çevirileri ya da değişik ifadeler okunabilir.
Hep aynı ve değişmez ifadelerin tekrarının; Salatın Dua olma Özelliğine tam uymadığı kanısındayım.
Konumuzla doğrudan ilgili değil fakat Dualar konusunda çok önemli bir nokta. Şu Dua Şu kadar kez Okunursa, Şu kadar Sevabı varmış... ya da Dileğin Yerine Gelirmiş... Aldatmacaları var.
Bu Aldatmaca sadece Ezbere Bilinçsiz Tekrar olmuyor... İmanın Ana Rüknü olan, Allaha İman Akidesini de zedeliyor.
Bir Duanın Kabule Layık olup-olmadığının Takdiri sadece Yaratana aittir. Kul bu takdire karışamaz.
Ancak şu kadarını söyleyebiliriz: Söylenen şeyin, Dua olarak anlamlı olması ve Kişinin bu Anlamı benliğinde duyarak ifade etmesi önemlidir.
Ve Yaratan, kabule gerçekten layık olan bir Duayı mutlaka kabul eder.
Duanın kabulünü; Anlamını Bilmeden, Bilinçsizce de okunsa, Şu kadar kez tekrarına / Sayıya bağlamak? Aklın alacağı bir şey değildir.
Bir an, Anlamayı, İçtenliği... düşünmeyelim. (4444) kez okunması gereken(?) Duayı(!) yanlışlıkla, Bu sayıdan bir eksik ya da bir fazla okuduğumuzu varsayalım. İstem ve irade dışı yapılan bu (Yüzde, 0.00023 yani On binde 2.3lük) çok küçük hesap hatasından dolayı, Allah -haşa- tüm çabanızı Yok Sayıyor(?!) Kulun, istemeyerek yaptığı çok küçük bir hesap hatasından dolayı, Tüm Çabasını Yok Sayan Bu İlah, Kuranın Allahı değildir.
Bu Düşünce, Allahı yanlış tanımak ve ona noksanlık atfetmektir.
Ve onun için, Allaha İman Akidesini de zedeliyor.
CUMA HUTBESİ...?
Hutbenin konumuzla ilgisi, İlk bakışta görüldüğü gibi, Ne ölçüde Ana Dille, Ne ölçüde Arapça okunuyor? Sorusuna verilecek Cevabın çok ötesindedir.
İslamın Hedefi; Şura/38 ve Zümer/18 Ayetlerinde konulan Prensipler doğrultusunda; İşlerin, Toplumun kendi aralarında ve konuyu bilenlereDanışarak yapılması; Fikirlerin Özgürce ifadesinden sonra; En Güzeline Uyulması ve bunun Sonucu olarak, Toplumun, Aydınlatılması, Kaynaşması ve Yardımlaşması sağlanarak, Huzur içinde, İleri bir yaşam seviyesine ulaşmasıdır.
Hutbe, bu Hedefe ulaşmanın önde gelen ve en etkin Aracı olmak durumundadır.
Hutbenin Okunduğu; Toplantı Gününe, Salata / Namaza, Allahın Zikrine Davet, Kuranda Net bir şekilde yapılmış; İnananların Alış-Verişi bırakarak Gelmeleri istenmiştir.
** Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah'ın anılmasına koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cuma 9) [4]
Peygamberimizin Mescidi, tüm Toplumsal Aktivitelerin yapıldığı bir yerdir. Hutbe okurken Sorulan Sorulara Cevaplar verdiği, hatta bazı durumlarda Soranın yanına gelerek detaylı cevaplar verdiği yolunda kayıtlar vardır. Sonraki yıllarda da aynı uygulama devam etmiştir.
2.Halife Ömer, Hutbede, Kadınlara verilen Mehirin Fazlalığından, Sınırlandırılması gereğinden bahsedince, Cemaatteki bir Kadından, Nisa/20 Ayeti hatırlatılarak, "Allah'ın sınır koymadığı mehirde sen nasıl kısıtlamaya kalkabilirsin?" Cevabını almıştır.[k4]
3.Halife Osmandan itibaren, Kurandaki İslamın Prensiplerinden uzaklaşma hızlanmış, Emevilerle birlikte Bilinçli Yozlaştırma Büyük İvme kazanmıştır. Bunun doğal Sonucu, Hutbe üzerinde de büyük operasyonlar yapılmıştır.
Hutbe, Önce Allahın elçisinin uygulamasının dışına taşınmıştır...!
Peygamberimiz ve Dört Halife döneminde, Namazdan Sonra; Kuran Ayetleriyle Öğütler verilip Toplumun Aydınlatıldığı ve Sorunlarının konuşulup Çözümler Arandığı / Bulunduğu bir platform şekline uygulanırken; Emeviler döneminde, Hz. Ali ve Ehli Beyte yapılan hakaretleri, Cemaate Mecburen dinletmek için; Namazın Önüne alınmıştır. [5] Ve İlmihallere kadar geçen; Sessiz!, konuşana Sus demenin dahi ihlal sayıldığı, nerdeyse nefes almadan dinleme kuralı getirilmiştir. Ve bu Kural, Ömründe bildiğimiz anlamda- Minberden Hutbe okumamış olan Peygamberimizin, Hatip Minbere çıkınca diye başlayan Hadisine(!?) dayandırılmıştır. [k8.155]
Emevilerin İslama yaptığı bu hakarete; Bir İbadet Saygısı ile Asırlardır devam ediyoruz...!
Uydurma Hadislerle Ayetlerin örtüldüğü Yaşanan İslam(!) ile, istenilse de Toplumun Aydınlatılamayacağı gerçeği bir yana; Hutbe, Artık; Sessiz ve Robot gibi dinleyerek Toplumun Uyutulmasının ve her Zulme katlanan bir Sürü haline getirilmesinin bir Aracı olmuştur.
Hutbe, Ne ölçüde Ana Dille, Ne ölçüde Arapça okunuyor? Sorusuna dönelim
Türkçe okunan bölümün, Önünde ve Arkasında Arapça Klişeleşmiş bölümler var. Mantık(!) Arapça oku da ne okursan oku mantığıdır. 31 Mart öncesi Cami ve Kışlalarda; Hutbe ve Vaazlarda, Arapça Sarf-Nahiv bilgileri, Gusul Abdestini nasıl alınır vb ilmihal bilgileri de okunmuştur. [k9.65] Bu Ulusa bunlar Neden yaşatılmıştır. Tekrar Soralım; Çevirisi verilecek Ayetin Orijinalinin okunması dışında; Klişeleşmiş diğer kısımların, Başka bir dille Ezbere okunmasının, Daha İyi ve daha Doğru olduğunu Açıklayabilecek bir tek Allahın Kulu var mıdır...?
KURAN ve OBJEKTİF AKIL AÇISINDAN ANA DİLDE İBADET :
Yukarıda; Fıkıh Hükümleri ve Dualar Başlıklarında yalpan açıklamalar dikkate alındığında, Konunun Omurga Noktası;
-- Sure ve Ayetlerin, Ana Dildeki Çevirisi ile Namaz Kılınabilir mi?
Sorusunun Cevabına odaklanmaktadır.
Aslında, Sorunun Doğrusu:
-- Bilmediğin bir Dille ezbere okunarak İbadet Yapılabilir mi...? Olmalıdır.
Fakat kemikleşen hatalı uygulama nedeni ile, önceki soru geçerliliğini korumaktadır.
Bu Sorunun Cevabının; Kuranın Açık ve Net Muhkem Ayetlerine ve Düşünün / Aklınızı kullanın diyen Ayetleri gereğince Objektif Akıla dayanılarak verilmesi gerekiyor.
Konunun Açılımına uygun olacak şekilde, Maddeler halinde bazı sorular ortaya konularak cevapları aranacaktır. Amacımız, konu ile ilgilenenlerin, bu Sorulara kendi cevaplarını vermesi, Bizim Cevaplarımızı eleştirmesi ve yeni Sorular / Cevaplar Ortaya koymasıdır.
Bu Metotla, Konu her yönü ile İrdelenmiş ve Aydınlatılmış olacaktır.
[1]-- Önce Ana Prensibi ortaya koyalım;
Bir Kişinin / Toplumun, bir Mesajı tam olarak Anlayabilmesinin ana koşulu, Mesajın, En İyi Bildikleri Dilde / Ana Dillerinde verilmiş olmasıdır.
Ve bunun Doğal Sonucu; Kişi, Dinini Ana Dili ile yaşayabilir / yaşamalıdır.
Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Merağinin (öl.1942) Girişte verdiğimiz güzel tespitini hatırlayalım.
"Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" [k9.48]
Bir Mesajın Orijinali başka bir dilde verilmişse, Ana Koşul olan Anlayabilmenin Mantıklı ve Olabilir Tek yolu vardır. Kişinin, Yaşamında / İbadetlerinde, Mesajın / Kuranın Ana Dilindeki Çevirisini Okumasıdır.
Bunun Alternatifi(!?) Kişilerin,BilhassaToplumların, Sadece Verilen Mesajı Anlamak için Mesajın verildiği Dili; Ana Dili gibi Öğrenmesidir. Daha Somut bir ifade ile; İncilin orijinalini Anlamak için, Tüm Hıristiyanların İbraniceyi, Kuranın orijinalini Anlamak için, Arap olmayan Tüm Müslümanların Arapçayı Ana Dilleri gibi Öğrenmesi gerekmektedir. Bu İmkansızı İstemektir.
Bugün, Dünyada, İbadetini bilmediği bir dili Ezbere Okuduğunu Zannederek Yapan(?) iki kitle vardır.
İslam Aleminde, Araplar dışında kalan büyük kitle ve toplam nüfusu 20-30 bin kişi olan Sabiiler. [k9.105]
Toplumumuzun büyük şanssızlığı; İslam Alimi / İlahiyat Prof.ü Sıfatını taşıyan Koca-koca İsimlerden, Zinhar Olmaz ! diyenlerin sesi; Savunanlardan çok daha kuvvetli çıkıyor. [6]
[2]-- İbadetin Ana dille yapılmasına karşı çıkanların, ilk bakışta Haklı gibi görülen Tek itirazları; Kuran, başka Dile tam olarak Çevrilemez...! İfadeleridir.
Evet... Bu İfade doğrudur. Sadece Kuran değil, hiç bir ciddi eser başka bir dile, tam olarak aktarılamaz.
Kişi, İbadetini, Ayetlerin Orijinalini / Arapçasını, Anlamadan Ezbere Okuyarak, Doğrusu: Okunduğunu zannederek, Ya da, Ayetlerin Ana Dilinde Çevirisini Okuyarak yapacaktır. Hangisi daha doğrudur?
Yazımızın tümü Dikkatle okunarak Objektif bir Değerlendirme yapılırsa, Gerçek Akıl Gözü ile Görülecektir.
[3]-- ** Bu Kutsal / Bereketli Kitabı, sana; Akıl / Sağduyu sahipleri, Ayetlerini derin-derin düşünsünler ve öğüt alsınlar diye İndirdik. (Sad 29)
İslamın Ana ve Tek Kaynağı Kuranın Muhatapları, Akıl ve Sağduyu Sahipleridir. Ve İniş Nedeni Derin-derin Düşünerek Öğüt almalarıdır. Bir şeyin üzerinde düşünebilmenin olmazsa olmaz şartı o Şeyi Anlamaktır. Bu açıdan bakıldığında, rahatça, Kuran, Anlaşılmak için inmiştir diyebiliriz.
İniş nedeni Anlaşılmak olan bir Kitabın, İbadetlerde; Anlamadığın bir dille Ezbere okunması ? Akılla bağdaşmayan bir olgudur.
[4]-- ** Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik. (Yusuf/2)
** Akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır. (Zuhruf/3)
Kuranın Anlaşılmak için İndirildiği bu Ayetlerde daha Net bir ifade ile tekrar edilmektedir.
[5]-- Kuranın Arapça olduğunuİfade eden tüm Ayetlerinde;[7]
Anlayasınız / Öğüt-İbret alasınız / Düşünesiniz / Akıl edesiniz diye .... Uyarmak / Sakındırmak / Müjdelemek . İçin Anlamlarında; [Neden Arapça olarak İndirildiğinin] Gerekçeleri vardır.
-- .... müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun-uzun açıklanmıştır. (Fussilet/3)
Bunları yapabilmenin tek ortak paydası; Anlayabilmektir Bu Açık ne Net Gerekçeleri Görmeden(?); Bu Ayetleri, Bak Kuran Arapçadır diye; Anlamadan Arapça okumaya delil olarak göstermek ? Eğer dini Çıkar için Kullanmak gibi, bilinçli bir Aldatma değilse, büyük bir Gaflettir.
Kitabını, Yaşamında / İbadetlerinde Ana dilde okumaya engel olmak ! Anlamaya dolayısı ile Düşünmeye, Öğüt-İbret almaya, hatta Doğru İnanmaya / İmana engel olmaktır.
[6]-- Allah, Her Topluma, Kendi içlerinden, Mesajı Kendi Dilleri ile İleten Elçiler gönderilmiştir.
** Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. . (İbrahim 4)
** Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. . (Duhan/58)
Tevrat ve İncil; Musanın ve İsanın Toplumunun konuştuğu dille gönderilmiştir. Mutlaka, Arabistana uzak coğrafyalara da, aynı şekilde, -Kuranda İsmen zikredilmeyen- Elçiler ve Mesajlar da gönderilmiştir. Bunların hiç biri Arapça değildi.
[7]-- ** Eğer Kur'ân'ı yabancı bir dille meydana getirseydik, elbette derlerdi ki Ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da anlasaydık olmaz mıydı? ...(Fussilet/44)
Eğer, Araplar: Arapça konuşan bir Topluma, başka dille seslenilir mi...? Sorusunu sorma hakkına sahipse; Yaratanın Mutlak Adaleti gereği tüm Toplumlar aynı hakka sahiptirler. Bu Ayet, bunun Tescilidir. Bu Tescilin ve Anlama Şartının Tek yolu, Araplar dışındaki İslam Toplumlarının; Hayatında / İbadetlerinde Kuranın Mealini / Çevirisini okumasıdır.
[8]-- Kuran Zordur, Biz Anlayamayız Şeyhlerimiz /Alimlerimiz Gerekçeleri? / Bahaneleri?
** Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
(Kamer/17 22 32 40 Aynı Ayet, bu Surede (4) kez tekrarlanır)
** Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, . uyarasın. (Meryem/97)
Kuranı Anlamanın Zor olduğu İslamı Çıkarları için kullananların; Toplumun hep Kendilerine Bağlı Kalması için uydurdukları yalanlarıdır. Bu yalanlara inanmamanın neticesi, Bu Ayetlere İnanmamaktır.
Yaratanın Sorusunu Tekrarlayalım...:
-- Fakat düşünen mi var?! Eğer düşünebilseydik;
-- Bilmediğimiz bir Dille Okursak(!) Kolaylaştırılmış olmasının Fark etmeyeceğini;
-- Anlayamayacağımız bir konu üzerine Düşünemeyeceğimizi; Bilirdik / Anlardık
Bu Ayetlerin Açık ve Net Sonucu:
-- Kurandaki Gerçek İslamı yaşayabilmek için, Kitabımızı Anladığımız dille okumak zorundayız... [8]
-- Kurandaki İslamda Kişiler, Tek-Tek ve Doğrudan Yaratana Muhataptır... Ruhbanlık yoktur...
Peki... Yaşanan(?) İslamda da Öyle midir...?
Ülkemizde, İrili-Ufaklı, Şefaat dağıtan(?) onlarca Tarikat / Şeyh ve bunlara bağlı Milyonlarca Mürit vardır. [9]
(googlea Tarikat Mürit yazarsanız binlerce, Akıl / Mantık dışı Tarikat / Mürit Hikayesi bulursunuz.)
Bu Bağ, Nasıl bir bağ...? Sadece Gönül Bağı mı...?
Hayır...! Kuran Zordur, Biz Anlayamayız Noktasında kalınmıyorlar. Önünüze konulan ilk kurallar;
Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" (Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Meraği)
GİRİŞ
Kişi; Yaşamı boyunca, Tüm Diyaloglarında, Doğal olarak, En iyi bildiği Ana Dilini kullanır. Eğer, -herhangi bir nedenle- Ana Dilini kullanması engelleniyorsa, Bu Durumda, Düşünürken / Düşüncelerinde yine Ana Dilini kullanır.
Kuran, birçok Ayetinde; Düşünmez misiniz ? Aklınızı kullanmaz mısınız ? Anlamında sorular sormuş; Düşünün Aklınızı kullanın... Anlamında emirler vermiştir.
Kişi, ancak, Anladığı bir Şey üzerinde düşünebilir.
Kişiyi, Anlamadan, Okumaya / İbadet etmeye zorlamak; Bu Ayetlerin Dışlanması hatta İnkarıdır. Bu aynı zamanda, Şeytanın Aldatma / Saptırma Metodudur. (madde:12)
Kişi, Yaşamının bir bölümünde; Bilmediği / Anlamadığı bir Dili; doğru kullandığı bilincinde dahi olmadan, çoğu kez hatalı olarak, ezbere kullanıyorsa -doğrusu: kullandığını zannediyorsa- Bunda bir Anormallik vardır. Bu Anormallikler; Korkutarak / Aldatarak / İnandırılarak... ya da bunların ikisi, üçü bir arada uygulanarak yaptırılabilir.
Başta; İslamı Çıkar için Kullanmak ve Bilinçsizlik olmaküzere birçok nedenle, İslama ve Araplar dışındaki İslam Toplumlarına bu kötülükler yapılmıştır. Ve yapılmaya devam ediliyor.
Bu aynı zamanda; Dinde Zorlama Yoktur (Bakara 256) Hükmünün de çiğnenmesidir.
İbadetler içinde, kişinin hayatında en çok yer alan Namaz başta olmak üzere; Tüm, Dua / Yakarış ve İbadetlerin, Bilmediği bir Dille; ezbere okuyarak yapılması gerektiğine; Toplum Aldatılarak ve Korkutularak İnandırılmıştır.
Bu durumda, Hangi ibadetler, bilmediğimiz / anlamadığımız dille yapılıyor...? sorusu dahi anlamını kaybetmiştir. -Lütfen Müsaade edilen- Niyet hariç; Ana dille yapılan ibadet yoktur.
Asırların; Kemikleşmiş / Kök salmış Aldatılmışlığından / Uyutulmuşluğundan Toplumu uyandırmak / Doğruları göstermek, İmkansıza yakın zordur. Çünkü Çıkarı zedelenecek olanlar; Aldattıkları büyük Kütlenin desteğini de arkalarına alarak, Tüm Güçleri ile buna karşı Duruyorlar ve Duracaklardır.
Yazımızda, Namazda, Sure ve Ayetlerin, Bilmediğimiz Dille Ezbere Okunması üzerinde ağırlıkla durulacaktır. Diğer konular üzerinde -özet olarak da olsa- durmanın uygun olacağı kanısındayım.
Eğer; Atalarımızdan Böyle Gördük / Atalarımız Böyle Diyor Zinciri ile bağlıysanız ve Başka Düşüncelere kapılarınız kapalı ise...? Sorulacak sorulara muhatap değilsiniz. Okumaya devam etmenize de Gerek yoktur.
(İyi derecede Arapça bilenlerin, Sureleri / Ayetleri Orijinalinden okuması, bu tespitlerimizin dışındadır. Bunu altını ayrıca çizmiş olalım)
İSLAM'DA HÜKÜMLERİN KONULMASI :
Bu ara başlık, konumuzla doğrudan ilgili değildir. Fakat ileride yazılanların daha rahat anlatılabilmesi için; bazı prensiplerin açıkça ortaya konulması gerekiyor.
Bilinen klasik usulde, İslamda Hüküm Kaynakları: (Kuran, Hadis, İcma, Kıyas ) olarak sıralanır.
Bu kaynaklara dayanılarak(!) İslama ait her konuyu kapsayan(?) Fıkıh hükümleri, Fetvalar inşa edilmiştir. Görünürde, Kuran başta geliyorsa da, Hadislerle Ayetlerin Nesih (İptal) edildiği(!?) . Dikkate alındığında, Hadislerin çoktan Kuranın önüne geçtiğini söylemek abartı olmaz. Her konuda, Akılla, Kuranla ve diğer hadislerle çelişen çok sayıda Uydurma Hadis bulabilirsiniz. Bu Çelişkili kaynaklara dayanması yanında, aralarında çatışmalar yaşanan Mezheplerin bakış açısını yansıttığı ve Asırlar öncesinin sorunlarına cevap olmaları nedenleriyle, Bu Hükümler arasında çelişkiler olması ve gönümüzün sorunlarına cevap vermekten uzak olmaları doğaldır. (Aralarında hala doğru olanlar bulunabilir.)
Bu Hükümlerin, Bu gün için, Geçerli ve Bağlayıcı olduğu iddia edilemez.
Olması gereken Nedir ?
-- Kuranın, Açık Hükümlü Muhkem Ayetleri Esas alınacak Bunlarla çelişkiye izin verilmeyecek.
Bu Muhkem Ayetler doğal olarak her konuyu kapsamaz. Sonrası için ne yapılacak?
-- Sonrası için, Yine Kurana Gidilecek
Kuran, pek çok Ayetinde; Düşünmez misiniz ? Aklınızı kullanmaz mısınız ? diye Sorular Sormuş;
Düşünün Aklınızı kullanın diye Emirler vermiştir. Bilime / Bilene, Her şeyde Adalete / Dengeye Çok büyük değer verildiği birçok Ayette ifade edilmiştir. Çözüm, bu Ayetler Çerçevesinde bulunacaktır.
-- İleri sürülen bir Görüş / Öneri; Açık Hükümlü Muhkem Ayetlerle çelişmiyorsa; İlmi verilere ve Toplumsal Adalet Dengelerine paralelse; ve Yapılan Tüm Eleştirilere Tutarlı cevaplar verilebiliyorsa, bu Görüş / Öneri Objektif Akıla uygundur. Objektif Akıla uygun olan Tüm Görüş, Öneri ve Hükümler Kurana / Kurandaki Gerçek İslama da uygundur.
Bunun Doğal Neticesi olarak; İslamda Hükümler; Açık Hükümlü Muhkem Ayetlere ve Düşünün / Aklınızı kullanın Ayetlerin gösterdiği doğrultuda, Objektif Akıla dayanılarak konulacaktır.
Bu Hükümler, Ayetullah(!)lar, Din Adamları tarafından konulmayacaktır. Kimler tarafından ve Nasıl konulacağı ayrı bir konudur.[1]
Konu, bu prensiplere uygun olarak işlenmeye çalışılacaktır. Bu bakımdan, İtirazlar / Eleştiriler; Fıkıh Literatüründe olmadığı ya da Ona uymadığı Açısından değil; Objektif akla göre, Tutarlı Olup / Olmadığı ve Objektif Akıl açısından bakıldığında, Kuranla Çelişip ÇelişmediğiAçısından yapılmalıdır.
Bir Dinin; Hak Din olup olmadığının; en önemli Göstergesi; O Dinin Kitabında yapılan Yaratan Tanımının; Objektif Aklın sorabileceği sorulara Tutarlı Cevaplar verebilmesidir. Ya da, Objektif Aklın ortaya koyacağı Yaratan Tanımı ileçelişmemesidir. Kuranın Yaratan Tanımında bu çelişkinin olmadığı rahatça söylenebilir.
FIKIH HÜKÜMLERİ ve TARİHİ BOYUTU AÇISINDAN ANA DİLDE İBADET
Gerçek ve Tek Kaynak olan Kuran ve Akıl-Mantık Açısından, Ana Dilde İbadet için hiçbir engel yoktur.
Bu duruma yukarıdaki Satırlarda değinilmiştir. Kuran ve Objektif Akıl Açısından Ana Dilde İbadet Ara başlığında ise Maddeler halinde, Detaylı olarak incelenmiştir. Bazı yerlerde bu maddelere göndermeler yapılmıştır. Bu Nedenlerle, Diğer kaynaklarda(!) bulunacak engellerin Bağlayıcı bir durumu olamaz. Buna rağmen, Fıkıh Hükümleri ve Tarihi Uygulama açısından, Bir Engel Var mıdır? Sorusuna cevap arayalım.
Selmani Farisi, Hemşerilerinin talebi üzerine, Peygamberimizin Onayını aldıktan sonra, Namazda okunmak üzere, Fatihanın Farsça Çevirisini yaparak İrana göndermiştir. [k9.90] Bu, Peygamberimizin, Ana Dilde İbadete Onayı Anlamına gelir. Bu Tarihi gerçeği değiştirebilecek bir Fakih / Fetva olamaz.
Farsça (yani Arapçadan başka bir dille) Namaz Peygamberimizin sağlığında (Medine döneminde) İranda başlamış, Müslüman Fatih Kuteybenin Buharada yaptırdığı Camide, en az ölümüne (H.94) kadar devam etmiştir. [k9.121]
Ehli Sünnetin(?) -Aslında doğru olmayan- görüşüne göre; Sahabenin Hepsi Müçtehittir.(?) Bu açıdan bakıldığında; Bilgi ve yetenek olarak önde gelen bir Sahabe olan Selmani Farisinin bu İçtihadı / Uygulaması Ehli Sünnet(?) tarafından, Saygı ile kabul edilmesi ve Uygulanması gerekir. Fakat Ehli Sünnet; S. Farisinin de, Kurucu İmamları Saydıkları(?) İmamı Azamın da yolunu terk etmiştir.
İmamı Azam; Arapçayı Hatasız Okuyabilenlerin de dahi; İsterse, Namazda, Fatihanın / Kuranın Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabileceğini söylemiştir. İ. Azamın bu fetvası, Onun görüşlerini 6 Kitap halinde aktaran en büyük öğrencisi Ebu Muhammed (öl.M.804) tarafından bize ulaştırılmıştır. [k9.115]
İmamı Azamın Talebeleri, Ebu Muhammed ve Ebu Yusuf, (İmameyn) Arapça Özgün Metni Hatasız okuyamıyanların Kendi Dilinde Çevirisini Okuyabileceği görüşündedirler. [k9. 93]
Şerahsi (öl.1090); Hadisçiler tarafından Yalancılık ve Sahtekarlıkla itham edilen Nuh b. Ebi Meryeme dayandırılan; İ.Azam, daha sonra İmameynin görüşüne döndü Rivayetini / İftirasını aktarmıştır. Hocasının, Kendi görüşüne uymayan görüşünü aktaran Ebu Muhammedin Hocasının sonradan kendi görüşüne döndüğünü Hocasının ölümünden sonra yazılan kitabında Neden aktarmasın? Bunun kabul edilebilir bir açıklaması yapılabilir mi?
Bunu Neticesi, Hanefi Mezhebine göre, -İ.Azam yerine İmameyne de uyulsa- Arapçayı Hatasız okuyamayan herkesin Namazda Fatihayı / Kuranı Kendi Dilindeki Çevirisinden Okuması gerekir.
İmam Şafii; Fatihayı Hatasız okuyamayanlar, Namazda, Allahı Yüceltici Dualar / İfadeler okurlar. Bunu da yapamayanlar, Fatihayı okuma süresi kadar ayakta durur sonra Rüku yaparlar. Görüşündedir. Dayanağı, Kuranın Çevirisi Kuran değildir(?) görüşüdür. [k9.132] İ.Azama göre Kuran Lafız değil Anlamdır. [k9.94] İmam Maliki ve İmam Hambeli de -yaklaşık- İmam Şafinin görüşündedirler. [k9.41]
Sanırım, diğer Dayanakları; Peygamberimizin, Namazda Fatihayı okuyamıyorum diyen Sahabesine, İçinden gelen kelimelerle Allahı Yücelt demesi; Onun, Bunu da yapamıyorum ifadesi üzerine, Fatiha okuma süresi kadar, ayakta Allahı düşün cevabı vermesi anlamındaki Rivayettir. Bu Rivayet, Namazda, Fatihanın Çevirisinin Okunamayacağına değil, Ancak, Namazda Fatiha Okumanın Şart olmadığına dayanak olabilir.
Ayetlerin Ana Dile Çevirisini okuyarak Namaz kılınmasına en uzak duran Mezheplerin görüşü dahi; Fatihayı hatasız okuyamayanlar, Ana Dillerinde Allahı yüceltici dualar okuyarak Namazlarını kılabilirler olarak özetlenebilir.
Dört Sunni Mezhebin ortak görüşü: Anlamı Bozulacak kadar Hatalı okumanın Namazı Bozacağı noktasında birleşmektedir. Ki Haklı bir görüştür.
İslam Aleminde, Araplar dışındaki çok büyük bir Çoğunluğun, Anlamını Bilmeden Ezbere Okurken, Anlamın Bozulmasının Çok Ötesinde Hatalar yaptığı (madde:16) su götürmez bir gerçektir. Namazın Bozulması dahi göze alınarak bu Hatada Israrın Tutarlı bir Nedeni olabilir mi?
Netice olarak; Bu Mezheplere göre de bugün yapılan Uygulama Hatalıdır. Hanefi Mezhebine uyarsanız, Ayetlerin Ana Dile Çevirisini; Diğer Mezheplere uyarsanız, Kendi Dilinizle Allahı Yücelten Dualar okuyarak Namaz kılma zorunluluğu vardır.
Bu noktada; Neden, Allahı Yücelten En Güzel Dua olan, Fatihanın ve birçok Ayetin Çevirisi değil de Kendi Dilinde Allahı Yücelten Başka Dualar? sorusuna Cevap arayalım. Bu Hüküm(?) Mezhep İmamları tarafından konulmuş olsa da, Tutarlı olduğu savunulamaz. Gerekçeleri: Kuranın Çevirisi Kuran değildir(?) görüşleridir. Namazda Fatiha Okumanın Şart olmadığı ve İmamı Azamın Kuran Lafız değil Anlamdır görüşü dikkate alındığın da bu gerekçenin de geçerli olmadığı görülebilir. (Bu Noktaya 9.Maddede tekrar dönülecektir.)
Gerçek Ne olursa olsun; İslam Toplumları; Siyasi Güçler ve bazı Din Adamları(?) Tarafından; Çıkarlarına Rahatça Alet edilebilmek / Kullanabilmek için; Anlamadan İnanan(?) İbadet eden(?) Bilinçsiz bir Toplum olmaya mahkum edilmişledir..
Konuya, Diyanet Uygulamaları açısından bakıldığında durum içler acısıdır.
Hiç kimsenin hiçbir mazeretle, Kuranın Çevirisi ile Namaz Kılamayacağını Hükme bağlayan(?) 20ye yakın DİYK Kararı vardır. [k9.18] Örn. 04.12.1997 DİKKı Kuranın Asli Lafzı okunmadan İbadet / Namaz olmaz olmaz anlamındadır. [k9.75] Ancak 15.08.2002 Kararlarında, Lütfen(!) Ezberleyinceye kadar, Çeviri ile Namaz Kılınabileceği Noktasına gelebilmişlerdir.[k9.6,70]
Sadece Gaflet mi? Bilinmez, Görünüşte Hanefi Mezhebini uyguluyorlar. Büyük Sahabi S. Farisiden yaklaşık 1380 yıl; Kurucu Mezhep İmamı Saydıkları(?) İ. Azamdan yaklaşık 1260 yıl sonra yaptıkları uygulamalar, Onların Fersah-fersah gerisindedir.
Peygamberin uygulamasını dahi geçersiz sayabiliyorlar.
Kaynak [k9] da Detaylı Bilgiler vardır. Burada aktarılanların Ana Kaynakları da verilmiştir.
DUALAR / YAKARIŞLAR...
Gerek bir ibadetin içinde, gerek doğrudan yapılıyor olsun;
Dua, Kişinin, Hamdini, Şükrünü, Yakarışını, Yaratanının Yüceliğini, Dileklerini... Yapabildiğince / Dilinin döndüğünce... Tüm benliği ile ifade etmesi ve Yaratanına arz etmesidir.
Bunun; Ana Dili yerine, Bilmeden / Anlamadan, ve Ne derece Doğru okuduğunun dahi bilincinde olmadan; Başka bir dille Ezbere okuyarak Yapılabileceğini; Yapılmasının Daha İyi ve daha Doğru olduğunu Açıklayabilecek bir Allahın Kulu var mıdır...?
Eğer, Ben Varım diyebilen varsa; Akla / Mantığa / Ayete dayanan ve bu yazıda ortaya koyduğumuz Gerekçeleri çürüten, Sorulara Cevap veren, bir açıklama yapmalıdır. Şöyle bir Hadis var, Şu kadar Sevabı varmış cinsinden açıklamaların tutarlı olmadığını söylemeye gerek var mıdır?
Hatalar, sadece Okuma Hataları ile sınırlı değildir. Bazı Duaların içeriğinde de küçümsenmeyecek hatalar vardır. Bilmediğimiz bir dilde ezbere okurken; farkına varmadan bu hataları da defalarca tekrarlıyoruz. [2]
Hemen herkesin bildiği Dualardan örnekler üzerinde duralım:
Tahiyyat Duasında okunan; Ya eyyü h-en-nebiyyü .... İfadesi;
Sana Selâm olsun Ey Peygamber! Allahın Rahmeti Ve Bereketleri Senin Üzerine Olsun. Anlamındadır.
Burada, Namaz kılarken, Doğrudan Peygambere hitap ediliyor...
Peki... Kuran Ne Diyor...?
** Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. (Fatiha/5)
** ..... Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın / Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın. (Cin/18)
Birde, Bu Duayı, Miracda Allah, Elçisi ve Melekler karşılıklı okudular Hikayesi / Hadisi(?) [3] var...
Duanın sonundaki Şahadet ifadeleri okunurken, Parmak kaldırmak?; Vaciptir den Haramdır diyenlere kadar Farklı / Çelişkili hükümler vardır.[k7.587]
Allahın yanında başkasına çağrıda bulunma hatasının daha büyüğünü Kuran Çevirilerinde yapıyoruz. Birçok Mealde / Çeviride De / De ki ifadelerin den önce, parantezli / parantezsiz eklenen; Ey Muhammed ilavesi var. Ey Muhammed De ki . Olarak çeviriliyor. Çok yerde tekrarlanan, De / De ki ifadelerinin, hiç birinde, neden Ey Muhammed De ki Denilmemiş ? Haşa Allah Noksan mı bırakmış? Bunun nedeni, belki de bizi, Allahın yanında başkasına çağrıda bulunma hatasından korumaktır.
Salli- Barik.. Dualarındaki; [... alaa aali İbrahim ...] ifadesi, İbrahimin yüce soyu... Anlamındadır. Daha sonrasında, -bu yüce soyu- Mübarek kıldığın gibi... Anlamında ifadeler vardır.
Gönderilen her Peygamberden sonra, Allahın Tebliği Yozlaştırılmıştır. Ya yeni bir Peygamber gönderilerek düzeltilmiş ya da azan toplumlar gazaba uğratılmış, yerine yenileri getirilmiştir. Nuhun Kavmi, Ad ve Semud kavimleri... Bunun Kurandaki örnekleridir. Bunun doğal neticesi; İbrahim Peygamberin Soyunda da zamanla bozulmalar olmuştur. Bu gerçeğin Kurandaki ifadesi:
** Yemin olsun, Nûh'u ve İbrahim'i de gönderdik. O soylardan bir kısmı hidayete ermiştir. Ama onlardan çoğu, yoldan çıkmış olanlardır.(Hadid/26)
Ve bunun somut örneği; Peygamberimiz de Ebu Leheb ve yandaşları dade Hz. İbrahimin soyundandır.
Netice: İbrahim Peygamberin Soyunun çoğu yoldan çıkmıştır. Duada okuduğumuz Mübarek kıldığın gibi ifadesi Yanlıştır.
-- Allah'ın Elçisi, Bu Duaları, Bizim okuduğumuz Hatalı şekli ile Namazlarında Okuyordu diyebilir misiniz...? Eğer Diyemiyorsak...?
-- Bunu, Kim Niçin koydu -ya da- değiştirdi...?
-- Her şeye rağmen; Bu Duaların bu Şekli ile Namazda okumanın doğru olduğunu savunabilir mi..?
Rüku ve Secdede okunan Cümlelerin hep aynı ifadeler olması, değişmez bir kural mıdır?
Peygamberimiz 20den fazla farklı Dua okurdu. [k7.587] Sahabe, Rabbimizi yücelten başka cümleler de okurdu [k8.503] Yaratanımızı Yücelten kısa Ayet Çevirileri ya da değişik ifadeler okunabilir.
Hep aynı ve değişmez ifadelerin tekrarının; Salatın Dua olma Özelliğine tam uymadığı kanısındayım.
Konumuzla doğrudan ilgili değil fakat Dualar konusunda çok önemli bir nokta. Şu Dua Şu kadar kez Okunursa, Şu kadar Sevabı varmış... ya da Dileğin Yerine Gelirmiş... Aldatmacaları var.
Bu Aldatmaca sadece Ezbere Bilinçsiz Tekrar olmuyor... İmanın Ana Rüknü olan, Allaha İman Akidesini de zedeliyor.
Bir Duanın Kabule Layık olup-olmadığının Takdiri sadece Yaratana aittir. Kul bu takdire karışamaz.
Ancak şu kadarını söyleyebiliriz: Söylenen şeyin, Dua olarak anlamlı olması ve Kişinin bu Anlamı benliğinde duyarak ifade etmesi önemlidir.
Ve Yaratan, kabule gerçekten layık olan bir Duayı mutlaka kabul eder.
Duanın kabulünü; Anlamını Bilmeden, Bilinçsizce de okunsa, Şu kadar kez tekrarına / Sayıya bağlamak? Aklın alacağı bir şey değildir.
Bir an, Anlamayı, İçtenliği... düşünmeyelim. (4444) kez okunması gereken(?) Duayı(!) yanlışlıkla, Bu sayıdan bir eksik ya da bir fazla okuduğumuzu varsayalım. İstem ve irade dışı yapılan bu (Yüzde, 0.00023 yani On binde 2.3lük) çok küçük hesap hatasından dolayı, Allah -haşa- tüm çabanızı Yok Sayıyor(?!) Kulun, istemeyerek yaptığı çok küçük bir hesap hatasından dolayı, Tüm Çabasını Yok Sayan Bu İlah, Kuranın Allahı değildir.
Bu Düşünce, Allahı yanlış tanımak ve ona noksanlık atfetmektir.
Ve onun için, Allaha İman Akidesini de zedeliyor.
CUMA HUTBESİ...?
Hutbenin konumuzla ilgisi, İlk bakışta görüldüğü gibi, Ne ölçüde Ana Dille, Ne ölçüde Arapça okunuyor? Sorusuna verilecek Cevabın çok ötesindedir.
İslamın Hedefi; Şura/38 ve Zümer/18 Ayetlerinde konulan Prensipler doğrultusunda; İşlerin, Toplumun kendi aralarında ve konuyu bilenlereDanışarak yapılması; Fikirlerin Özgürce ifadesinden sonra; En Güzeline Uyulması ve bunun Sonucu olarak, Toplumun, Aydınlatılması, Kaynaşması ve Yardımlaşması sağlanarak, Huzur içinde, İleri bir yaşam seviyesine ulaşmasıdır.
Hutbe, bu Hedefe ulaşmanın önde gelen ve en etkin Aracı olmak durumundadır.
Hutbenin Okunduğu; Toplantı Gününe, Salata / Namaza, Allahın Zikrine Davet, Kuranda Net bir şekilde yapılmış; İnananların Alış-Verişi bırakarak Gelmeleri istenmiştir.
** Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah'ın anılmasına koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cuma 9) [4]
Peygamberimizin Mescidi, tüm Toplumsal Aktivitelerin yapıldığı bir yerdir. Hutbe okurken Sorulan Sorulara Cevaplar verdiği, hatta bazı durumlarda Soranın yanına gelerek detaylı cevaplar verdiği yolunda kayıtlar vardır. Sonraki yıllarda da aynı uygulama devam etmiştir.
2.Halife Ömer, Hutbede, Kadınlara verilen Mehirin Fazlalığından, Sınırlandırılması gereğinden bahsedince, Cemaatteki bir Kadından, Nisa/20 Ayeti hatırlatılarak, "Allah'ın sınır koymadığı mehirde sen nasıl kısıtlamaya kalkabilirsin?" Cevabını almıştır.[k4]
3.Halife Osmandan itibaren, Kurandaki İslamın Prensiplerinden uzaklaşma hızlanmış, Emevilerle birlikte Bilinçli Yozlaştırma Büyük İvme kazanmıştır. Bunun doğal Sonucu, Hutbe üzerinde de büyük operasyonlar yapılmıştır.
Hutbe, Önce Allahın elçisinin uygulamasının dışına taşınmıştır...!
Peygamberimiz ve Dört Halife döneminde, Namazdan Sonra; Kuran Ayetleriyle Öğütler verilip Toplumun Aydınlatıldığı ve Sorunlarının konuşulup Çözümler Arandığı / Bulunduğu bir platform şekline uygulanırken; Emeviler döneminde, Hz. Ali ve Ehli Beyte yapılan hakaretleri, Cemaate Mecburen dinletmek için; Namazın Önüne alınmıştır. [5] Ve İlmihallere kadar geçen; Sessiz!, konuşana Sus demenin dahi ihlal sayıldığı, nerdeyse nefes almadan dinleme kuralı getirilmiştir. Ve bu Kural, Ömründe bildiğimiz anlamda- Minberden Hutbe okumamış olan Peygamberimizin, Hatip Minbere çıkınca diye başlayan Hadisine(!?) dayandırılmıştır. [k8.155]
Emevilerin İslama yaptığı bu hakarete; Bir İbadet Saygısı ile Asırlardır devam ediyoruz...!
Uydurma Hadislerle Ayetlerin örtüldüğü Yaşanan İslam(!) ile, istenilse de Toplumun Aydınlatılamayacağı gerçeği bir yana; Hutbe, Artık; Sessiz ve Robot gibi dinleyerek Toplumun Uyutulmasının ve her Zulme katlanan bir Sürü haline getirilmesinin bir Aracı olmuştur.
Hutbe, Ne ölçüde Ana Dille, Ne ölçüde Arapça okunuyor? Sorusuna dönelim
Türkçe okunan bölümün, Önünde ve Arkasında Arapça Klişeleşmiş bölümler var. Mantık(!) Arapça oku da ne okursan oku mantığıdır. 31 Mart öncesi Cami ve Kışlalarda; Hutbe ve Vaazlarda, Arapça Sarf-Nahiv bilgileri, Gusul Abdestini nasıl alınır vb ilmihal bilgileri de okunmuştur. [k9.65] Bu Ulusa bunlar Neden yaşatılmıştır. Tekrar Soralım; Çevirisi verilecek Ayetin Orijinalinin okunması dışında; Klişeleşmiş diğer kısımların, Başka bir dille Ezbere okunmasının, Daha İyi ve daha Doğru olduğunu Açıklayabilecek bir tek Allahın Kulu var mıdır...?
KURAN ve OBJEKTİF AKIL AÇISINDAN ANA DİLDE İBADET :
Yukarıda; Fıkıh Hükümleri ve Dualar Başlıklarında yalpan açıklamalar dikkate alındığında, Konunun Omurga Noktası;
-- Sure ve Ayetlerin, Ana Dildeki Çevirisi ile Namaz Kılınabilir mi?
Sorusunun Cevabına odaklanmaktadır.
Aslında, Sorunun Doğrusu:
-- Bilmediğin bir Dille ezbere okunarak İbadet Yapılabilir mi...? Olmalıdır.
Fakat kemikleşen hatalı uygulama nedeni ile, önceki soru geçerliliğini korumaktadır.
Bu Sorunun Cevabının; Kuranın Açık ve Net Muhkem Ayetlerine ve Düşünün / Aklınızı kullanın diyen Ayetleri gereğince Objektif Akıla dayanılarak verilmesi gerekiyor.
Konunun Açılımına uygun olacak şekilde, Maddeler halinde bazı sorular ortaya konularak cevapları aranacaktır. Amacımız, konu ile ilgilenenlerin, bu Sorulara kendi cevaplarını vermesi, Bizim Cevaplarımızı eleştirmesi ve yeni Sorular / Cevaplar Ortaya koymasıdır.
Bu Metotla, Konu her yönü ile İrdelenmiş ve Aydınlatılmış olacaktır.
[1]-- Önce Ana Prensibi ortaya koyalım;
Bir Kişinin / Toplumun, bir Mesajı tam olarak Anlayabilmesinin ana koşulu, Mesajın, En İyi Bildikleri Dilde / Ana Dillerinde verilmiş olmasıdır.
Ve bunun Doğal Sonucu; Kişi, Dinini Ana Dili ile yaşayabilir / yaşamalıdır.
Mısırlı Müfessir A. Mustafa el-Merağinin (öl.1942) Girişte verdiğimiz güzel tespitini hatırlayalım.
"Tıkanma noktasına gelen İslam tebliğinin yolunu açacak gelişmelerin başında, Anadilde ibadet hakkının verilmesi geliyor" [k9.48]
Bir Mesajın Orijinali başka bir dilde verilmişse, Ana Koşul olan Anlayabilmenin Mantıklı ve Olabilir Tek yolu vardır. Kişinin, Yaşamında / İbadetlerinde, Mesajın / Kuranın Ana Dilindeki Çevirisini Okumasıdır.
Bunun Alternatifi(!?) Kişilerin,BilhassaToplumların, Sadece Verilen Mesajı Anlamak için Mesajın verildiği Dili; Ana Dili gibi Öğrenmesidir. Daha Somut bir ifade ile; İncilin orijinalini Anlamak için, Tüm Hıristiyanların İbraniceyi, Kuranın orijinalini Anlamak için, Arap olmayan Tüm Müslümanların Arapçayı Ana Dilleri gibi Öğrenmesi gerekmektedir. Bu İmkansızı İstemektir.
Bugün, Dünyada, İbadetini bilmediği bir dili Ezbere Okuduğunu Zannederek Yapan(?) iki kitle vardır.
İslam Aleminde, Araplar dışında kalan büyük kitle ve toplam nüfusu 20-30 bin kişi olan Sabiiler. [k9.105]
Toplumumuzun büyük şanssızlığı; İslam Alimi / İlahiyat Prof.ü Sıfatını taşıyan Koca-koca İsimlerden, Zinhar Olmaz ! diyenlerin sesi; Savunanlardan çok daha kuvvetli çıkıyor. [6]
[2]-- İbadetin Ana dille yapılmasına karşı çıkanların, ilk bakışta Haklı gibi görülen Tek itirazları; Kuran, başka Dile tam olarak Çevrilemez...! İfadeleridir.
Evet... Bu İfade doğrudur. Sadece Kuran değil, hiç bir ciddi eser başka bir dile, tam olarak aktarılamaz.
Kişi, İbadetini, Ayetlerin Orijinalini / Arapçasını, Anlamadan Ezbere Okuyarak, Doğrusu: Okunduğunu zannederek, Ya da, Ayetlerin Ana Dilinde Çevirisini Okuyarak yapacaktır. Hangisi daha doğrudur?
Yazımızın tümü Dikkatle okunarak Objektif bir Değerlendirme yapılırsa, Gerçek Akıl Gözü ile Görülecektir.
[3]-- ** Bu Kutsal / Bereketli Kitabı, sana; Akıl / Sağduyu sahipleri, Ayetlerini derin-derin düşünsünler ve öğüt alsınlar diye İndirdik. (Sad 29)
İslamın Ana ve Tek Kaynağı Kuranın Muhatapları, Akıl ve Sağduyu Sahipleridir. Ve İniş Nedeni Derin-derin Düşünerek Öğüt almalarıdır. Bir şeyin üzerinde düşünebilmenin olmazsa olmaz şartı o Şeyi Anlamaktır. Bu açıdan bakıldığında, rahatça, Kuran, Anlaşılmak için inmiştir diyebiliriz.
İniş nedeni Anlaşılmak olan bir Kitabın, İbadetlerde; Anlamadığın bir dille Ezbere okunması ? Akılla bağdaşmayan bir olgudur.
[4]-- ** Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik. (Yusuf/2)
** Akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır. (Zuhruf/3)
Kuranın Anlaşılmak için İndirildiği bu Ayetlerde daha Net bir ifade ile tekrar edilmektedir.
[5]-- Kuranın Arapça olduğunuİfade eden tüm Ayetlerinde;[7]
Anlayasınız / Öğüt-İbret alasınız / Düşünesiniz / Akıl edesiniz diye .... Uyarmak / Sakındırmak / Müjdelemek . İçin Anlamlarında; [Neden Arapça olarak İndirildiğinin] Gerekçeleri vardır.
-- .... müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun-uzun açıklanmıştır. (Fussilet/3)
Bunları yapabilmenin tek ortak paydası; Anlayabilmektir Bu Açık ne Net Gerekçeleri Görmeden(?); Bu Ayetleri, Bak Kuran Arapçadır diye; Anlamadan Arapça okumaya delil olarak göstermek ? Eğer dini Çıkar için Kullanmak gibi, bilinçli bir Aldatma değilse, büyük bir Gaflettir.
Kitabını, Yaşamında / İbadetlerinde Ana dilde okumaya engel olmak ! Anlamaya dolayısı ile Düşünmeye, Öğüt-İbret almaya, hatta Doğru İnanmaya / İmana engel olmaktır.
[6]-- Allah, Her Topluma, Kendi içlerinden, Mesajı Kendi Dilleri ile İleten Elçiler gönderilmiştir.
** Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. . (İbrahim 4)
** Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. . (Duhan/58)
Tevrat ve İncil; Musanın ve İsanın Toplumunun konuştuğu dille gönderilmiştir. Mutlaka, Arabistana uzak coğrafyalara da, aynı şekilde, -Kuranda İsmen zikredilmeyen- Elçiler ve Mesajlar da gönderilmiştir. Bunların hiç biri Arapça değildi.
[7]-- ** Eğer Kur'ân'ı yabancı bir dille meydana getirseydik, elbette derlerdi ki Ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da anlasaydık olmaz mıydı? ...(Fussilet/44)
Eğer, Araplar: Arapça konuşan bir Topluma, başka dille seslenilir mi...? Sorusunu sorma hakkına sahipse; Yaratanın Mutlak Adaleti gereği tüm Toplumlar aynı hakka sahiptirler. Bu Ayet, bunun Tescilidir. Bu Tescilin ve Anlama Şartının Tek yolu, Araplar dışındaki İslam Toplumlarının; Hayatında / İbadetlerinde Kuranın Mealini / Çevirisini okumasıdır.
[8]-- Kuran Zordur, Biz Anlayamayız Şeyhlerimiz /Alimlerimiz Gerekçeleri? / Bahaneleri?
** Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
(Kamer/17 22 32 40 Aynı Ayet, bu Surede (4) kez tekrarlanır)
** Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, . uyarasın. (Meryem/97)
Kuranı Anlamanın Zor olduğu İslamı Çıkarları için kullananların; Toplumun hep Kendilerine Bağlı Kalması için uydurdukları yalanlarıdır. Bu yalanlara inanmamanın neticesi, Bu Ayetlere İnanmamaktır.
Yaratanın Sorusunu Tekrarlayalım...:
-- Fakat düşünen mi var?! Eğer düşünebilseydik;
-- Bilmediğimiz bir Dille Okursak(!) Kolaylaştırılmış olmasının Fark etmeyeceğini;
-- Anlayamayacağımız bir konu üzerine Düşünemeyeceğimizi; Bilirdik / Anlardık
Bu Ayetlerin Açık ve Net Sonucu:
-- Kurandaki Gerçek İslamı yaşayabilmek için, Kitabımızı Anladığımız dille okumak zorundayız... [8]
-- Kurandaki İslamda Kişiler, Tek-Tek ve Doğrudan Yaratana Muhataptır... Ruhbanlık yoktur...
Peki... Yaşanan(?) İslamda da Öyle midir...?
Ülkemizde, İrili-Ufaklı, Şefaat dağıtan(?) onlarca Tarikat / Şeyh ve bunlara bağlı Milyonlarca Mürit vardır. [9]
(googlea Tarikat Mürit yazarsanız binlerce, Akıl / Mantık dışı Tarikat / Mürit Hikayesi bulursunuz.)
Bu Bağ, Nasıl bir bağ...? Sadece Gönül Bağı mı...?
Hayır...! Kuran Zordur, Biz Anlayamayız Noktasında kalınmıyorlar. Önünüze konulan ilk kurallar;