Kurtlar sofrasında kayıp olup gittim

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri

BİRİNCİ BÖLÜM: KAYIP


Sorma gitsin, nasıl olduğunu, ne zaman başladığını... Hatırlamıyorum. Ya da hatırlamak istemiyorum. Bildiğim tek şey, bir zamanlar sıcacık bir yuva sandığım hayatımın, beni bir kurtlar sofrasına fırlattığı ve orada kaybolup gittiğim.

Gözlerimi açtığımda, zifiri karanlık bir ormanın ortasındaydım. Ağaçlar devasa birer canavar gibi göğe uzanıyor, dallarından süzülen ay ışığı, ürkütücü gölgeler oluşturuyordu. Soğuk bir rüzgar tenimi yakarken, içimde tarifsiz bir korku filizleniyordu. Neredeydim ben? Buraya nasıl gelmiştim?

Aklımda beliren ilk görüntü, annemin yüzüydü. Şefkat dolu gözleri, kırışıklıklarla dolu yüzü... Sonra babamın kahkahası, kardeşimin yaramaz gülüşü... Hepsi birer sis perdesinin arkasındaymış gibi silik ve uzak. Sanki o günler, bambaşka bir evrene aitti.

Yavaşça doğrulup etrafıma bakındım. Ormanın derinliklerinden gelen uğultular, içimdeki korkuyu daha da körüklüyordu. Bir adım attım, sonra bir tane daha... Gitmem gerekiyordu. Buradan, bu karanlıktan, bu bilinmezlikten uzaklaşmalıydım.

Yürümeye başladım. Dikenli çalılıklar elbiselerimi yırtıyor, keskin taşlar ayaklarımı acıtıyordu. Ama duramazdım. Durursam, kaybolurdum. Tıpkı kurtlar sofrasında kaybolan nice masum gibi...

Günler mi geçti, haftalar mı, bilmiyorum. Zaman kavramımı yitirmiştim. Açlık, susuzluk, yorgunluk... Hepsi birer sınavdı sanki. Hayatta kalma sınavı.

Bir gün, uzaktan bir ışık huzmesi gördüm. Umutla doldu içim. Belki bir köy, belki bir ev... Belki de beni bu cehennemden kurtaracak birileri.

Işığa doğru koşmaya başladım. Bacaklarım titriyordu, nefesim kesilmişti ama duramazdım. O ışık, benim tek umudumdu.

Yaklaştıkça, ışığın bir ateşten geldiğini anladım. Ve ateşin etrafında oturanları gördüğümde, kanım dondu. Kurtlar sofrası işte tam da buydu.

Ateşin etrafında, vahşi bakışlı, yırtıcı gülüşlü adamlar oturuyordu. Ellerinde kemikler, yüzlerinde kan izleri... Onlar, kurtlardı. Ve ben, o sofraya düşmüştüm.

Geriye dönmek istedim ama çok geçti. Beni görmüşlerdi. Gözleri üzerime dikilmişti ve biliyordum ki, kaçışım yoktu.

Kurtlar sofrasında kaybolup gitmiştim. Sorma gitsin, gerisi uzun bir roman... Belki bir gün anlatırım. Ama şimdilik, sadece susuyorum. Çünkü kurtlar sofrasında konuşmak, ölüm demektir.

İKİNCİ BÖLÜM: ESİR


Beni çember içine aldılar. Ne bir söz söylediler, ne de bir hareket yaptılar. Sadece o vahşi, aç bakışlarıyla beni süzdüler. Sanki bir av, yakalanmayı bekleyen bir ceylandım.

İçlerinden en yaşlı görüneni, kalın bir sesle konuştu. Sesi, ormanın uğultusuna karışan bir tehdit gibiydi. "Kimsin sen? Buraya nasıl geldin?"

Korkudan titreyen sesimle cevap verdim: "Kayboldum. Yardım istiyorum."

Yaşlı kurt, alaycı bir şekilde güldü. "Yardım mı? Burada yardım bulamazsın çocuk. Burası kurtlar sofrasıdır. Burada sadece yiyenler ve yenilenler vardır."

O an anlamıştım. Buradan kurtuluş yoktu. Onların insafına kalmıştım. Ve kurtların insafı, açlıktan başka bir şey değildi.

Beni ateşin yanına sürüklediler. Oturmamı söylediler. İtiraz etmedim. Direnmek, sadece işleri daha da kötüleştirecekti.

Ateşin sıcaklığı, soğuktan uyuşmuş bedenime iyi gelmişti ama içimdeki korkuyu dindirmeye yetmiyordu. Gözlerim, kurtların her hareketini takip ediyordu. Ne yapacaklarını, ne düşündüklerini anlamaya çalışıyordum.

Yemek yediler. Kemiklerden sıyrılan etleri, aç kurtlar gibi parçaladılar. Midem bulanıyordu ama gözlerimi kaçırmadım. Onların dünyasına girmek, hayatta kalmak için tek şansımdı.

Yemek bittikten sonra, yaşlı kurt tekrar konuştu. "Adın ne?"

"Adım Aras."

"Aras... İlginç bir isim. Peki Aras, ne iş yaparsın?"

"Hiçbir şey. Okuyordum."

Kurtlar kahkaha attı. "Okumak mı? Burada okumaya ihtiyacın yok. Burada sadece hayatta kalmaya ihtiyacın var."

O gece, ateşin başında uyumak zorunda kaldım. Kurtlar, etrafımda nöbet tuttu. Gözlerimi bir an olsun kapatamadım. Her an, birinin üzerime atlayıp beni parçalayacağından korkuyordum.

Sabah olduğunda, yeni bir gün başlamıştı ama benim için hiçbir şey değişmemişti. Hala bir esirdim. Hala kurtlar sofrasındaydım.

Yaşlı kurt, bana bazı görevler verdi. Odun toplamak, su taşımak, yemek hazırlamak... Köle gibi çalışıyordum. Ama şikayet etmedim. Aksine, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Belki böylece, onların güvenini kazanabilirdim.

Zamanla, kurtların dünyasına alıştım. Vahşetlerine, acımasızlıklarına, kuralsızlıklarına... Onlar gibi düşünmeye, onlar gibi davranmaya başladım. Hayatta kalmak için başka çarem yoktu.

Ama içimde bir umut vardı. Bir gün, buradan kurtulacaktım. O kurtlar sofrasından, o karanlık ormandan, o vahşi hayattan... Bir gün, eski hayatıma dönecektim.

Belki bir gün anlatırım, o günleri. O kurtlar sofrasında nasıl hayatta kaldığımı, nasıl bir kurda dönüştüğümü... Ama şimdilik, sadece susuyorum. Çünkü kurtlar sofrasında umut beslemek, ölüm demektir. Ve ben, henüz ölmek istemiyorum.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: KURT DERİSİ


Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Aras artık, sofranın bir parçası gibiydi. Fiziksel olarak değil belki, ama zihinsel olarak. Kurtlar, ona güvenmeye başlamıştı. Artık nöbet tutmuyor, ona da avdan pay veriyorlardı. Aras da, kurt gibi davranıyordu. Acımasız, kurnaz ve hayatta kalmaya odaklı. İçindeki o masum çocuk, derinlere gömülmüştü sanki.

Bir gün, yaşlı kurt Aras'ı yanına çağırdı. "Aras," dedi, sesi her zamanki gibi kalın ve boğuktu. "Sana bir görev vereceğim. Bu görevi başarırsan, bizimle eşit olacaksın. Başaramazsan..." Gözleri Aras'ın üzerine dikildi. "...sonunu biliyorsun."

Aras, tereddüt etmeden cevap verdi. "Görev nedir?"

Yaşlı kurt, sırıtarak devam etti. "Komşu kabileye gideceksin. Onlarla barış görüşmesi yapacaksın. Ama aslında, onları tuzağa düşüreceksin. Güvenlerini kazanıp, en zayıf anlarında bize haber vereceksin. Sonrasını biz hallederiz."

Aras, şaşkınlıkla yaşlı kurda baktı. Bu, bir sınavdan çok, bir ihanetti. Ama reddetme lüksü yoktu. "Peki," dedi. "Görevi kabul ediyorum."

Aras, komşu kabileye doğru yola çıktı. Kalbinde karmaşık duygular vardı. Bir yandan, kurtlara olan borcunu ödemek istiyordu. Onlar sayesinde hayatta kalmıştı. Diğer yandan, bir ihanet yapmak, vicdanını sızlatıyordu.

Komşu kabile, Aras'ı şüpheyle karşıladı. Ama Aras, kurtlardan öğrendiği kurnazlıkla, onların güvenini kazanmayı başardı. Onlara yalanlar söyledi, iltifatlar etti, hediyeler verdi. Kısa sürede, kabilenin en sevilen adamlarından biri oldu.

Aras, kabilenin zayıf noktalarını öğrenmeye başladı. Nöbet saatlerini, savunma stratejilerini, liderlerinin alışkanlıklarını... Tüm bilgileri, zihnine kazıdı.

Bir gece, kabilenin lideri Aras'ı yanına çağırdı. "Aras," dedi, sesi dostça. "Sana güveniyorum. Seni ailemden biri olarak görüyorum. Senden bir ricam var."

Aras, kalbi sıkışarak cevap verdi. "Nedir ricamız?"

Lider, derin bir nefes aldı. "Kabilemiz, zor durumda. Yiyecek sıkıntısı çekiyoruz. Çocuklarımız aç. Senden, bize yardım etmeni istiyorum. Belki kendi kabilenden yiyecek getirebilirsin?"

Aras, donup kaldı. Kabile lideri, ona yalvarıyordu. O kurnaz ve acımasız Aras, o an tekrar insan olduğunu hatırladı. Vicdanı, tüm gücüyle onu sarsıyordu.

O gece, Aras uyuyamadı. Ne yapacağını bilmiyordu. Eğer kurtlara ihanet ederse, ölecekti. Ama kabileye ihanet ederse, çocukların açlıktan ölmesine sebep olacaktı.

Sabah olduğunda, kararını vermişti.

Aras, kurtların yanına döndü. Yaşlı kurt, onu sırıtarak karşıladı. "Ne haber getirdin Aras? Komşu kabileye güzel bir tuzak kurdun mu?"

Aras, derin bir nefes aldı. "Evet," dedi. "Tuzak hazır. Kabile, savunmasız durumda. Saldırıya geçebilirsiniz."

Yaşlı kurt, sevinçle kükredi. "Harika! Görevini başarıyla tamamladın Aras. Artık, bizden birisin."

Aras, cebinden bir bıçak çıkardı. Hızlı bir hareketle, kendi kolunu kesti. Kan, yere damlamaya başladı.

Kurtlar, şaşkınlıkla Aras'a baktı.

Aras, acıyla haykırdı. "Ben sizin gibi değilim! Ben bir insanım! Ve insan kalacağım!"

Aras, bıçağı kalbine sapladı. Yere yığılırken, son sözleri şunlardı: "Kurtlar sofrasında kaybolmadım. Sadece bir kurt derisi giydim."

Aras öldü. Ama o gece, kurtlar sofrasında bir şeyler değişti. Belki de, bir insan ölümü, onlara insan olduklarını hatırlatmıştı. Ya da belki de, sadece bir kurdun kurnazlığı, bir insanı kandırmıştı. Sorma gitsin, gerisi uzun bir roman... Belki bir gün anlatırım. Ama şimdilik, sadece susuyorum. Çünkü kurtlar sofrasında insan olmak, ölüm demektir. Ve Aras, bunu çok geç anlamıştı.
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top