Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Kırmızı tepeler diyarında, Burnu kıpkırmızı, tüyleri diken diken, adı da Kızıl Kuşburnu olan bir kuşburnu varmış. Ama bu, sıradan bir kuşburnu değilmiş efendim! Bu Kızıl Kuşburnu, çok konuşkan, çok yaramaz ve çok komikmiş.
Kızıl Kuşburnu, diğer kuşburnularının aksine, ağacın tepesinde değil, aşağıda, çimenlerin arasında yuva yaparmış. "Tepelerde sıkıcı!" dermiş, "Burada daha çok macera var!"
Bir gün, Kızıl Kuşburnu, bir grup karıncaya "Ben sizin kraliçenizim!" diye bağırmış. Karıncalar, Kızıl Kuşburnu'nun kıpkırmızı burnunu ve diken diken tüylerini görünce, korkudan küçük küçük top olmuşlar. Kızıl Kuşburnu, onları bir yaprak parçası üzerinde "saray" diye gezdirirken, karıncaların sırtına küçük bir böcek binmiş ve Kızıl Kuşburnu'nu "Kraliçe! Böcek saldırısı!" diye uyarmış. Kızıl Kuşburnu korkudan çığlık atmış ve yaprağı havaya fırlatmış. Karıncalar her tarafa dağılırken, Kızıl Kuşburnu da kahkahalarla gülmüş.
Başka bir gün, Kızıl Kuşburnu, bir kelebeğin kanatlarına "Taksi!" diye bağırarak binmiş. Kelebek, şok içinde uçmaya başlamış. Kızıl Kuşburnu ise hava yolculuğunun tadını çıkarmış. Kelebek, ne yapacağını şaşırmış, daha hızlı uçmaya çalışmış ama Kızıl Kuşburnu: "Daha hızlı! Daha hızlı! Şu gökkuşağına yetişmeliyiz!" diye bağırınca kelebek, yorulmuş ve Kızıl Kuşburnu’nu bir papatyanın üzerine bırakmış. Kızıl Kuşburnu yine kahkahalarla gülmüş.
Bir gün de, gökyüzünde uçan bir kartal görmüş Kızıl Kuşburnu. Kartala seslenmiş: "Hey sen, uçan yumurta! Benimle yarışır mısın?" Kartal, şaşkınlıktan donup kalmış. Kızıl Kuşburnu ise, kendisini büyük bir enerjiyle havaya atmış ve kartala doğru koşmaya başlamış! Tabii ki kartal ona gülerek uzaklaşmış. Kızıl Kuşburnu ise, tekrar kahkahalarla gülmüş.
Sonunda, Kızıl Kuşburnu, çok yorulmuş, çimenlerin üzerine düşmüş. Derin bir uykuya dalmış. Rüyasında, kendisi devasa bir kuşburnu olmuş, bütün dünyayı kırmızı renge boyamış ve herkes kahkahadan kırılıp düşmüş.
Kızıl Kuşburnu, komik maceralarıyla, Kırmızı Tepeler diyarının en komik kuşburnu olarak yaşamını sürdürmüş. Ve her gün yeni bir macera, yeni bir kahkaha ile, mutlu sonla biten komik hikayeleri anlatmaya devam etmiş. Ve tüm hikayelerin sonunda, herkesin çokça güldüğü bir sonla bitmiş, tıpkı Kızıl Kuşburnu gibi...
Kısmet, küçük bir köyde yaşarmış. Köyün ortasında, büyükçe bir çınar ağacının gölgesinde oturur, çocuklara masallar anlatırmış. Anlattığı masallar öyle güzel, öyle heyecanlıymış ki, çocuklar, Kısmet'in uzun burnunun ucuna yapışıp kalırmışlar. Her masalında, bir kahraman, bir macera, bir de mutlaka mutlu bir son bulunması gerekirmiş.
Bir gün, köye yeni bir çocuk gelmiş; adı da Minikmiş. Minik, pek ürkek ve içine kapanık bir çocukmuş. Hiç arkadaş edinmemiş, hiçbir oyuna katılmamış. Kısmet'in masallarını dinlemeye başlayınca bile, başını yere eğip, sözleri duymak için çaba gösteriyormuş.
Kısmet, Minik'in halini görünce çok üzülmüş. Ona özel bir masal anlatmaya karar vermiş. Bu masalda, Minik'in tüm korkularının, cesur bir kalbin yendiği bir hikaye anlatmış. Masal boyunca, Kısmet’in sesi, Minik’in kalbine doğru ulaşan bir ılıklık yaymış gibi olmuş.
Masal bittiğinde, Minik'in gözleri parlıyormuş. Korkuları azalmış, yüzünde bir gülümseme belirmiş. Kısmet'in uzun burnunu sıvazlayarak, “Çok güzel bir masalmış,” demiş. O günden sonra, Minik de diğer çocuklar gibi, Kısmet’in etrafına toplanıp, masallarını dinler olmuş.
Kısmet'in uzun burnundan çıkan masallar, köye neşe ve umut saçarmış. Herkes bilir ki, Kısmet'in anlattığı masallardan sonra, hayat biraz daha güzel, dünya biraz daha renkli olurmuş. Ve böylece, uzun burnu gökyüzüne uzanan Kısmet, köyün en sevilen Kus burnu olarak yaşamış, mutlu bir şekilde masal anlatmaya devam etmiş. Ve hep mutlu sonla biten masallarıyla, herkesin kalbine dokunmaya devam etmiş.
Kızıl Kuşburnu, diğer kuşburnularının aksine, ağacın tepesinde değil, aşağıda, çimenlerin arasında yuva yaparmış. "Tepelerde sıkıcı!" dermiş, "Burada daha çok macera var!"
Bir gün, Kızıl Kuşburnu, bir grup karıncaya "Ben sizin kraliçenizim!" diye bağırmış. Karıncalar, Kızıl Kuşburnu'nun kıpkırmızı burnunu ve diken diken tüylerini görünce, korkudan küçük küçük top olmuşlar. Kızıl Kuşburnu, onları bir yaprak parçası üzerinde "saray" diye gezdirirken, karıncaların sırtına küçük bir böcek binmiş ve Kızıl Kuşburnu'nu "Kraliçe! Böcek saldırısı!" diye uyarmış. Kızıl Kuşburnu korkudan çığlık atmış ve yaprağı havaya fırlatmış. Karıncalar her tarafa dağılırken, Kızıl Kuşburnu da kahkahalarla gülmüş.
Başka bir gün, Kızıl Kuşburnu, bir kelebeğin kanatlarına "Taksi!" diye bağırarak binmiş. Kelebek, şok içinde uçmaya başlamış. Kızıl Kuşburnu ise hava yolculuğunun tadını çıkarmış. Kelebek, ne yapacağını şaşırmış, daha hızlı uçmaya çalışmış ama Kızıl Kuşburnu: "Daha hızlı! Daha hızlı! Şu gökkuşağına yetişmeliyiz!" diye bağırınca kelebek, yorulmuş ve Kızıl Kuşburnu’nu bir papatyanın üzerine bırakmış. Kızıl Kuşburnu yine kahkahalarla gülmüş.
Bir gün de, gökyüzünde uçan bir kartal görmüş Kızıl Kuşburnu. Kartala seslenmiş: "Hey sen, uçan yumurta! Benimle yarışır mısın?" Kartal, şaşkınlıktan donup kalmış. Kızıl Kuşburnu ise, kendisini büyük bir enerjiyle havaya atmış ve kartala doğru koşmaya başlamış! Tabii ki kartal ona gülerek uzaklaşmış. Kızıl Kuşburnu ise, tekrar kahkahalarla gülmüş.
Sonunda, Kızıl Kuşburnu, çok yorulmuş, çimenlerin üzerine düşmüş. Derin bir uykuya dalmış. Rüyasında, kendisi devasa bir kuşburnu olmuş, bütün dünyayı kırmızı renge boyamış ve herkes kahkahadan kırılıp düşmüş.
Kızıl Kuşburnu, komik maceralarıyla, Kırmızı Tepeler diyarının en komik kuşburnu olarak yaşamını sürdürmüş. Ve her gün yeni bir macera, yeni bir kahkaha ile, mutlu sonla biten komik hikayeleri anlatmaya devam etmiş. Ve tüm hikayelerin sonunda, herkesin çokça güldüğü bir sonla bitmiş, tıpkı Kızıl Kuşburnu gibi...
Kısmet, küçük bir köyde yaşarmış. Köyün ortasında, büyükçe bir çınar ağacının gölgesinde oturur, çocuklara masallar anlatırmış. Anlattığı masallar öyle güzel, öyle heyecanlıymış ki, çocuklar, Kısmet'in uzun burnunun ucuna yapışıp kalırmışlar. Her masalında, bir kahraman, bir macera, bir de mutlaka mutlu bir son bulunması gerekirmiş.
Bir gün, köye yeni bir çocuk gelmiş; adı da Minikmiş. Minik, pek ürkek ve içine kapanık bir çocukmuş. Hiç arkadaş edinmemiş, hiçbir oyuna katılmamış. Kısmet'in masallarını dinlemeye başlayınca bile, başını yere eğip, sözleri duymak için çaba gösteriyormuş.
Kısmet, Minik'in halini görünce çok üzülmüş. Ona özel bir masal anlatmaya karar vermiş. Bu masalda, Minik'in tüm korkularının, cesur bir kalbin yendiği bir hikaye anlatmış. Masal boyunca, Kısmet’in sesi, Minik’in kalbine doğru ulaşan bir ılıklık yaymış gibi olmuş.
Masal bittiğinde, Minik'in gözleri parlıyormuş. Korkuları azalmış, yüzünde bir gülümseme belirmiş. Kısmet'in uzun burnunu sıvazlayarak, “Çok güzel bir masalmış,” demiş. O günden sonra, Minik de diğer çocuklar gibi, Kısmet’in etrafına toplanıp, masallarını dinler olmuş.
Kısmet'in uzun burnundan çıkan masallar, köye neşe ve umut saçarmış. Herkes bilir ki, Kısmet'in anlattığı masallardan sonra, hayat biraz daha güzel, dünya biraz daha renkli olurmuş. Ve böylece, uzun burnu gökyüzüne uzanan Kısmet, köyün en sevilen Kus burnu olarak yaşamış, mutlu bir şekilde masal anlatmaya devam etmiş. Ve hep mutlu sonla biten masallarıyla, herkesin kalbine dokunmaya devam etmiş.