Buzulların bembeyaz örtüsüyle kaplı, sonsuz bir sessizliğin hüküm sürdüğü Kuzey Kutbu'nda, minik bir penguen yaşarmış. Adı Pepi'ydi. Pepi, diğer penguenler gibi balık avlamaktan, buzda kaymaktan çok hoşlanır, bir de en yakın arkadaşı Leyla'yı çok severdi. Leyla, Pepi'nin aksine, tüyleri güneş kadar parlak, yaramaz mı yaramaz bir kutup tilkisiydi.
Pepi ve Leyla, her gün birlikte oyunlar oynarlar, buzdan kaydıraklardan kayar, fok balıklarının şakalarına gülerlerdi. Pepi, Leyla'nın parlak tüylerine bakmaktan, onun kahkahalarını dinlemekten asla bıkmazdı. Leyla da Pepi'nin sakarlığına, her seferinde yeni bir takla atışına bayılırdı.
Günler günleri kovalarken, Pepi'nin içinde tuhaf bir his büyümeye başladı. Leyla'yı her zamankinden daha çok özlüyordu. Ama Leyla yanındayken bile onu özlediğini hissediyordu. "Bu nasıl bir şey acaba?" diye kendi kendine mırıldandı Pepi.
Bir gün, Pepi bu garip hissi Leyla'ya anlatmaya karar verdi. Leyla'yı yanına çağırdı, buzdan bir tümseğin üzerine oturdu ve derin bir nefes alarak konuştu:
"Leyla, biliyor musun? Seni çok özlüyorum."
Leyla şaşkınlıkla Pepi'ye baktı. "Ama Pepi, ben hep yanındayım ki! Nasıl olur da özlersin?"
Pepi, ne diyeceğini bilemedi. "Bilmiyorum... Sanki içimde bir boşluk var, o boşluğu sadece sen dolduruyorsun ama sen buradayken bile bu boşluk var. Sanki... Sanki kutup soğuğunun ortasında yaz güneşi gibi seni özlüyorum."
Leyla, Pepi'nin bu sözlerine çok şaşırmıştı. Ama Pepi'nin ne demek istediğini anlamıştı. O da aynı hissi yaşıyordu. Pepi yanındayken bile, onunla geçirdikleri her anın kıymetini daha çok anlıyor, daha çok Pepi'ye sarılmak istiyordu.
Leyla, Pepi'ye gülümsedi ve "Anladım Pepi. Seni ben de çok özlüyorum. Ama bu özlem öyle bir özlem ki, sanki birbirimize her bakışımızda, her gülüşümüzde daha da büyüyor. Belki de bu özlem, arkadaşlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu bize hatırlatıyor," dedi.
Pepi ve Leyla, o günden sonra özlemlerini dindirmeye çalışmak yerine, bu özlemin tadını çıkarmaya karar verdiler. Birlikte daha çok vakit geçirdiler, daha çok oyun oynadılar, daha çok güldüler. Her gülüşlerinde, birbirlerine her bakışlarında, bu özlemin ne kadar özel bir duygu olduğunu daha iyi anladılar.
Bir gün, Pepi ve Leyla buzulların üzerinde yürürken, çok ilginç bir şey gördüler. Uzakta, bir yaz çiçeği, minik bir papatya belirmişti. Bu, Kuzey Kutbu'nda görülmesi çok nadir bir şeydi. Pepi ve Leyla, şaşkınlıkla çiçeğe doğru yürüdüler. Papatyanın etrafında dönüp durdular, ona hayran hayran baktılar.
Leyla, "Pepi, sanki bu papatya senin o bahsettiğin yaz güneşi gibi. Çok sıcak ve güzel," dedi.
Pepi, "Evet, Leyla, aynen öyle. Ve tıpkı seni özlediğim gibi, bu papatyayı da içimden özlüyorum," dedi.
O günden sonra Pepi ve Leyla, her gün o papatyanın yanına gittiler. Papatya, onların özel özlemlerinin sembolü oldu. Birlikte geçirdikleri her anı, her gülüşü, her özlemi papatyaya fısıldadılar.
Ve böylece, Pepi ve Leyla'nın arkadaşlığı, kutup soğuğunun ortasında açan bir yaz çiçeği gibi büyüdü, güçlendi ve hiç bitmedi. Onlar, arkadaşlığın özlemi ne kadar tatlı ve değerli olduğunu öğrendiler. Ve anladılar ki, özlem bazen acı verse de, aslında sevgiyi daha da büyüten büyülü bir şeydi.
Pepi ve Leyla, o minik papatyayı o kadar çok sevdiler ki, onun her gün biraz daha büyüdüğünü, her gün biraz daha parlak açtığını fark ettiler. Papatya sanki onların özlemleriyle besleniyordu. Bir gün, Pepi papatyaya bakarken birden aklına bir fikir geldi.
"Leyla!" diye bağırdı heyecanla, "Bu papatya neden böyle tek başına olsun ki? Bence ona arkadaşlar bulmalıyız! Bütün kutup dağlarına, buzullarına yaz çiçekleri ekelim!"
Leyla, bu fikre bayıldı. "Harika fikir Pepi! Ama o tohumları nereden bulacağız?"
Pepi, derin derin düşündü. "Bilmem ki... Ama bir duyduğuma göre, uzak diyarlarda, 'Yaz Vadisi' diye bir yer varmış. Orada rengarenk çiçekler, tohumlar varmış. Belki de oraya gitmeliyiz!"
İşte o anda, maceranın fitili ateşlenmişti. Pepi ve Leyla, Yaz Vadisi'ne gitmeye karar verdiler! Ama nasıl? Kutup'tan Yaz Vadisi'ne gitmek, düşündüklerinden çok daha zordu.
Öncelikle, bir ulaşım aracı bulmaları gerekiyordu. Pepi, buzdan bir kızak yapmaya karar verdi. Kızak tamamlanınca, Leyla kızağın önüne geçti ve "Ben çekeceğim!" dedi. Ama maalesef, Leyla'nın patileri buzda kayıp duruyordu ve kızak bir adım bile ilerlemiyordu.
Pepi, gülmekten kırıldı. "Leyla, seni kızağa bağlamak daha mantıklı olacak sanırım!"
Leyla homurdanarak kabul etti ve Pepi, onu kızağın ön kısmına bağladı. Bu sefer de, Leyla kızağı çok hızlı çekti, Pepi uçarcasına buzun üzerinde savruldu ve sonunda kocaman bir buz yığınına çarptı.
İkisinin de karnına ağrılar girinceye kadar güldüler. Sonunda, yavaş yavaş, dengeli bir şekilde ilerlemeyi başardılar. Yolculuk boyunca başlarına gelmeyen kalmadı. Bir defasında, buzda kayarken, yanlışlıkla bir fok balığının doğum günü partisine daldılar. Foklar onlara kocaman gözlerle baktılar, sonra hep birlikte gülmeye başladılar. Pepi ve Leyla da onlara katıldı ve o gün foklarla birlikte dans edip, balık ziyafeti çektiler.
Başka bir seferinde, kutup ayısı Bay Patidost onları yakalamaya çalıştı. Bay Patidost aslında çok sevecen bir ayıydı ama çok da sakardı. Pepi ve Leyla, Bay Patidost'tan kaçarken, buzulların üzerinde komik bir kaçış kovalamacası yaşadılar. Sonunda, Bay Patidost kaydı ve bir buz göletine düştü. Pepi ve Leyla, Bay Patidost'u kurtardıktan sonra, ona güzel bir hikaye anlattılar ve hep birlikte gülüştüler.
Yolculuk günlerce sürdü. Pepi ve Leyla, yolda türlü zorluklarla karşılaştılar, ama her seferinde birbirlerine destek oldular, güç verdiler. Bazen yorgun düştüler, bazen çok üşüdüler, ama hiç pes etmediler. Çünkü, o papatyaya arkadaş bulmak, bütün Kuzey Kutbu'nu çiçeklerle donatmak istiyorlardı.
Sonunda, çok uzaklardan, rengarenk çiçeklerin, mis gibi kokuların geldiği bir yer gördüler. Burası, Yaz Vadisi'ydi! Pepi ve Leyla, heyecanla vadiye doğru koşmaya başladılar. Vadiye ulaştıklarında, gözlerine inanamadılar. Her yer rengarenk çiçeklerle, çeşit çeşit tohumlarla doluydu.
Pepi ve Leyla, vadideki bütün tohumları topladılar. Çiçekleri kokladılar, kelebeklerle dans ettiler. O kadar çok eğlendiler ki, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadılar. Ama artık geri dönme vakti gelmişti.
Kızaklarına doldurdukları tohumlarla birlikte, Kutup'a doğru yolculuğa çıktılar. Yolda yine birçok komik macera yaşadılar. Ama en önemlisi, yanlarında Yaz Vadisi'nin büyülü tohumlarını taşıyorlardı.
Sonunda, Kutup'a geri döndüler. Pepi ve Leyla, bütün tohumları buzullara, dağlara, hatta penguen evlerinin yanına serptiler. Ve sabırla beklemeye başladılar.
Ve bir sabah, Kuzey Kutbu'nun bembeyaz örtüsü, rengarenk çiçeklerle donanmıştı! Pepi ve Leyla'nın minik papatyası, şimdi yüzlerce, binlerce arkadaşa sahipti.
O gün, bütün Kutup sakinleri, penguenler, foklar, hatta Bay Patidost bile, çiçeklerin arasında neşeyle dans ettiler. Pepi ve Leyla, birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Onlar, arkadaşlığın, özlemin ve komik maceraların en güzelini yaşamışlardı. Ve anladılar ki, en büyük maceralar, bazen en küçük adımlarla başlarmış.
Ve masalımız burada, mutlu bir sonla bitti. Ne dersiniz, biraz daha macera ister miyiz?
Pepi ve Leyla, her gün birlikte oyunlar oynarlar, buzdan kaydıraklardan kayar, fok balıklarının şakalarına gülerlerdi. Pepi, Leyla'nın parlak tüylerine bakmaktan, onun kahkahalarını dinlemekten asla bıkmazdı. Leyla da Pepi'nin sakarlığına, her seferinde yeni bir takla atışına bayılırdı.
Günler günleri kovalarken, Pepi'nin içinde tuhaf bir his büyümeye başladı. Leyla'yı her zamankinden daha çok özlüyordu. Ama Leyla yanındayken bile onu özlediğini hissediyordu. "Bu nasıl bir şey acaba?" diye kendi kendine mırıldandı Pepi.
Bir gün, Pepi bu garip hissi Leyla'ya anlatmaya karar verdi. Leyla'yı yanına çağırdı, buzdan bir tümseğin üzerine oturdu ve derin bir nefes alarak konuştu:
"Leyla, biliyor musun? Seni çok özlüyorum."
Leyla şaşkınlıkla Pepi'ye baktı. "Ama Pepi, ben hep yanındayım ki! Nasıl olur da özlersin?"
Pepi, ne diyeceğini bilemedi. "Bilmiyorum... Sanki içimde bir boşluk var, o boşluğu sadece sen dolduruyorsun ama sen buradayken bile bu boşluk var. Sanki... Sanki kutup soğuğunun ortasında yaz güneşi gibi seni özlüyorum."
Leyla, Pepi'nin bu sözlerine çok şaşırmıştı. Ama Pepi'nin ne demek istediğini anlamıştı. O da aynı hissi yaşıyordu. Pepi yanındayken bile, onunla geçirdikleri her anın kıymetini daha çok anlıyor, daha çok Pepi'ye sarılmak istiyordu.
Leyla, Pepi'ye gülümsedi ve "Anladım Pepi. Seni ben de çok özlüyorum. Ama bu özlem öyle bir özlem ki, sanki birbirimize her bakışımızda, her gülüşümüzde daha da büyüyor. Belki de bu özlem, arkadaşlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu bize hatırlatıyor," dedi.
Pepi ve Leyla, o günden sonra özlemlerini dindirmeye çalışmak yerine, bu özlemin tadını çıkarmaya karar verdiler. Birlikte daha çok vakit geçirdiler, daha çok oyun oynadılar, daha çok güldüler. Her gülüşlerinde, birbirlerine her bakışlarında, bu özlemin ne kadar özel bir duygu olduğunu daha iyi anladılar.
Bir gün, Pepi ve Leyla buzulların üzerinde yürürken, çok ilginç bir şey gördüler. Uzakta, bir yaz çiçeği, minik bir papatya belirmişti. Bu, Kuzey Kutbu'nda görülmesi çok nadir bir şeydi. Pepi ve Leyla, şaşkınlıkla çiçeğe doğru yürüdüler. Papatyanın etrafında dönüp durdular, ona hayran hayran baktılar.
Leyla, "Pepi, sanki bu papatya senin o bahsettiğin yaz güneşi gibi. Çok sıcak ve güzel," dedi.
Pepi, "Evet, Leyla, aynen öyle. Ve tıpkı seni özlediğim gibi, bu papatyayı da içimden özlüyorum," dedi.
O günden sonra Pepi ve Leyla, her gün o papatyanın yanına gittiler. Papatya, onların özel özlemlerinin sembolü oldu. Birlikte geçirdikleri her anı, her gülüşü, her özlemi papatyaya fısıldadılar.
Ve böylece, Pepi ve Leyla'nın arkadaşlığı, kutup soğuğunun ortasında açan bir yaz çiçeği gibi büyüdü, güçlendi ve hiç bitmedi. Onlar, arkadaşlığın özlemi ne kadar tatlı ve değerli olduğunu öğrendiler. Ve anladılar ki, özlem bazen acı verse de, aslında sevgiyi daha da büyüten büyülü bir şeydi.
Pepi ve Leyla, o minik papatyayı o kadar çok sevdiler ki, onun her gün biraz daha büyüdüğünü, her gün biraz daha parlak açtığını fark ettiler. Papatya sanki onların özlemleriyle besleniyordu. Bir gün, Pepi papatyaya bakarken birden aklına bir fikir geldi.
"Leyla!" diye bağırdı heyecanla, "Bu papatya neden böyle tek başına olsun ki? Bence ona arkadaşlar bulmalıyız! Bütün kutup dağlarına, buzullarına yaz çiçekleri ekelim!"
Leyla, bu fikre bayıldı. "Harika fikir Pepi! Ama o tohumları nereden bulacağız?"
Pepi, derin derin düşündü. "Bilmem ki... Ama bir duyduğuma göre, uzak diyarlarda, 'Yaz Vadisi' diye bir yer varmış. Orada rengarenk çiçekler, tohumlar varmış. Belki de oraya gitmeliyiz!"
İşte o anda, maceranın fitili ateşlenmişti. Pepi ve Leyla, Yaz Vadisi'ne gitmeye karar verdiler! Ama nasıl? Kutup'tan Yaz Vadisi'ne gitmek, düşündüklerinden çok daha zordu.
Öncelikle, bir ulaşım aracı bulmaları gerekiyordu. Pepi, buzdan bir kızak yapmaya karar verdi. Kızak tamamlanınca, Leyla kızağın önüne geçti ve "Ben çekeceğim!" dedi. Ama maalesef, Leyla'nın patileri buzda kayıp duruyordu ve kızak bir adım bile ilerlemiyordu.
Pepi, gülmekten kırıldı. "Leyla, seni kızağa bağlamak daha mantıklı olacak sanırım!"
Leyla homurdanarak kabul etti ve Pepi, onu kızağın ön kısmına bağladı. Bu sefer de, Leyla kızağı çok hızlı çekti, Pepi uçarcasına buzun üzerinde savruldu ve sonunda kocaman bir buz yığınına çarptı.
İkisinin de karnına ağrılar girinceye kadar güldüler. Sonunda, yavaş yavaş, dengeli bir şekilde ilerlemeyi başardılar. Yolculuk boyunca başlarına gelmeyen kalmadı. Bir defasında, buzda kayarken, yanlışlıkla bir fok balığının doğum günü partisine daldılar. Foklar onlara kocaman gözlerle baktılar, sonra hep birlikte gülmeye başladılar. Pepi ve Leyla da onlara katıldı ve o gün foklarla birlikte dans edip, balık ziyafeti çektiler.
Başka bir seferinde, kutup ayısı Bay Patidost onları yakalamaya çalıştı. Bay Patidost aslında çok sevecen bir ayıydı ama çok da sakardı. Pepi ve Leyla, Bay Patidost'tan kaçarken, buzulların üzerinde komik bir kaçış kovalamacası yaşadılar. Sonunda, Bay Patidost kaydı ve bir buz göletine düştü. Pepi ve Leyla, Bay Patidost'u kurtardıktan sonra, ona güzel bir hikaye anlattılar ve hep birlikte gülüştüler.
Yolculuk günlerce sürdü. Pepi ve Leyla, yolda türlü zorluklarla karşılaştılar, ama her seferinde birbirlerine destek oldular, güç verdiler. Bazen yorgun düştüler, bazen çok üşüdüler, ama hiç pes etmediler. Çünkü, o papatyaya arkadaş bulmak, bütün Kuzey Kutbu'nu çiçeklerle donatmak istiyorlardı.
Sonunda, çok uzaklardan, rengarenk çiçeklerin, mis gibi kokuların geldiği bir yer gördüler. Burası, Yaz Vadisi'ydi! Pepi ve Leyla, heyecanla vadiye doğru koşmaya başladılar. Vadiye ulaştıklarında, gözlerine inanamadılar. Her yer rengarenk çiçeklerle, çeşit çeşit tohumlarla doluydu.
Pepi ve Leyla, vadideki bütün tohumları topladılar. Çiçekleri kokladılar, kelebeklerle dans ettiler. O kadar çok eğlendiler ki, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadılar. Ama artık geri dönme vakti gelmişti.
Kızaklarına doldurdukları tohumlarla birlikte, Kutup'a doğru yolculuğa çıktılar. Yolda yine birçok komik macera yaşadılar. Ama en önemlisi, yanlarında Yaz Vadisi'nin büyülü tohumlarını taşıyorlardı.
Sonunda, Kutup'a geri döndüler. Pepi ve Leyla, bütün tohumları buzullara, dağlara, hatta penguen evlerinin yanına serptiler. Ve sabırla beklemeye başladılar.
Ve bir sabah, Kuzey Kutbu'nun bembeyaz örtüsü, rengarenk çiçeklerle donanmıştı! Pepi ve Leyla'nın minik papatyası, şimdi yüzlerce, binlerce arkadaşa sahipti.
O gün, bütün Kutup sakinleri, penguenler, foklar, hatta Bay Patidost bile, çiçeklerin arasında neşeyle dans ettiler. Pepi ve Leyla, birbirlerine baktılar ve gülümsediler. Onlar, arkadaşlığın, özlemin ve komik maceraların en güzelini yaşamışlardı. Ve anladılar ki, en büyük maceralar, bazen en küçük adımlarla başlarmış.
Ve masalımız burada, mutlu bir sonla bitti. Ne dersiniz, biraz daha macera ister miyiz?