Nurhak dağlarının tepesindeki krater gölü, yörede oli Gol olarak anılır. Göle “ALİ” adını veren yöre halkı, bu ismi bir efsaneye dayandırır, söylenceye göre; yörede yaşayan Ali adlı çoban, beyin kızına sevdalanır, kız da çobanı sevmektedir. Bey, günün birinde durumu öğrenir, çobanı çağırtır, Nurhak Dağları'nda bir kış geçirirse kızını ona vereceğini söyler. Çoban, atını dağa sürer, günümüzde Ali Göl’ ün çevresindeki bir mağaraya sığınır. Bir süre dağ koşullarına dayanır; ama sonra ölür.
Rivayete göre sığındığı mağaranın duvarlarındaki yazılarda Çoban Ali’nin ölüm nedeni şöyle açıklanmaktadır; “Açlıktan, susuzluktan değil, dağların uğultusundan öldü.” İnanışa göre mağaranın önündeki oyuk taş Çoban Ali’nin atının yemliğidir. O günden sonrada mağaranın yakınındaki göle ALİ GÖL’ü denir.
Bu “ALİ GÖL” efsanesinin bir de ikinci hikayesi vardır:
Eski devirlerde Elbistan'a hakim olan iyi idaresi ile ün salmış bir bey vardı. Bey, kendinden sonra beyliğin devamı ve bekâsı için kız ve erkek çocuklarının yetişmesine son derece önem verir, onları idârî, siyâsî ve askerî alanda yetiştirmeğe çalışırdı.
Bu nedenle üç kızı ehliyetli kişilerden ders alır, savaşın bütün inceliklerini öğrenerek iyi ata biner ve güzel kılıç kullanırlardı. Babaları, bazı savaşlara tecrübeleri artsın diye beraberinde götürürdü .İşte böyle bir savaş anında, askerler içerisinde yiğitliği ve kahramanlığı ile ün salan bir asker, tehlikeli durumda beyin'in küçük kızını kurtarmış ve savaş dönüşünde ilişkileri devam ederek aşık olmuştu. Gel gör ki “Bey kızı, bey oğluna layıktır.” Fakat aşk, ferman dinlemez. Çeşitli aracılarla beyin gönlü hoş edilir. Kız, evet demesine der, ama; bir de evleneceği kişinin bütün oba halkına yiğitliğini, cesaretini duyurmasını ister ve şu şartı ileri sürer. Der ki: “Nurhak dağında Ali Göl yakınında bir mağara vardır, benimle evlenecek kişi o Mağarada kırk gün beklemeli.”
Bunu duyan yiğit delikanlı, atıyla beraber mağaraya varır. Hâlen mevcut olan mağarada ancak otuz iki gün kalabilir. Kırk gün geçtikten sonra dönmeyince aramaya çıkarlar ve mağarada atıyla birlikte ölüsünü bulurlar. Neden öldüğü uzun süre araştırılır. Nihayet mağara kapısında bulunan taşta şu yazıya rastlanır; “BEN VE ATIM NE AÇLIKTAN NE KORKUDAN ÖLDÜK, BİZ İNİLTİDEN ÖLDÜK.” sözü geçen mağara, hâlen mevcut olup, sonuna kadar gidilememekte ve kulakları tırmalayıcı bir uğultu, sonuna gitmeye engel olmaktadır. Halk, bu mağaraya inleyen mağara demiş ve çevre köyler tarafından kutsal sayılmıştır.
Bir rivayete göre de gölün adı, Çoban Ali’den değil; Hz. Ali'den gelmektedir. Birgün Hz. Ali'nin yolu buraya düşer, azık torbasındaki son kırıntıları Nurhak dağının kuzeyine, suyunu da güneyine döker. Bu nedenle dağın kuzeyi ovalık, güneyi de sulaktır.
Kahramanmaraş Meryemçil (Geben) Kalesi ve Efsanesi
Kahramanmaraş, Andırın ilçesinde Geben-Göksun yolu üzerinde, Geben’e 3 km. uzaklıktaki Geben Kalesi yüksek bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kalenin ne zaman yapıldığı kesin olmamakla beraber Roma öncesinde yapıldığı sanılmaktadır.
Kale Geben Vadisine hakim olup, önünden geçen iki önemli yolu kontrol amacı ile Roma Bizans ve Ermeni Krallığı dönemlerinde de kullanılmıştır. Kale dış surları ile birlikte 12.000 m2’lik bir alana yayılmış olup, kale iç ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Yapımında moloz taş, kireçtaşı ve kesme taş kullanılmıştır. Kale içerisine tonoz kemerli kapalı mekanlar ve su sarnıçları yapılmış olup, bunlar günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Dış surların büyük bir bölümü tahrip olmuş, yalnızca altı burcu ile mazgalları günümüze gelebilmiştir. Bizans, Roma dönemlerine ait taşlar üzerinde monogramlar ve haç motifleri bulunmaktadır.
Kahramanmaraş Meryemçil (Geben) Kalesi Efsanesi
Geben Kale Komutanı'nın güzel kızının ismi Meryem'di. Meryem, güzel bir kız olduğundan dillere destan durumdaydı.Göksun'un Kızılkale komutanının oğlu ile güneydeki Azgıt kale komutanının oğlu birbirlerinden habersiz olarak Meryem'e aşık olurlar. Heriki kale komutanı da oğullarına Meryemi istemek için Geben Kalesi komutanının evine misafir olurlar. Geben Kale komutanı, heriki komşu kale komutanlarını çok sevmektedir . Kızı hangisine vereceğine karar veremez. Zengin ve güçlü olan kızılkale komutanı Geben Kalesi'nin uzun ve geniş yollarını düzgün taşlarla ördürerek mamur hale getirir. Sonrada kızı oğluna tekrar ister . Ancak, Meryem Azgıt kale komutanının oğluna haber göndermesi ile birlikte, oğlan atının ayak altına deri parçaları bağlayarak sessizce gelir ve kızı kaçırır. Ümitsiz kalan kızılkale komutanının oğluda "Meryem de çil idi" der ve ondan sonra Geben Kalesinin adı Meryemçil kalesi olur.
Elbistan Efsanesi
HİMMET BABA EFSANESİ
HİMMET BABA EFSANESİ
Elbistan’ ın Konya’ya bağlı askeri valiler tarafından yönetildiği Selçuklular döneminde, Himmet Baba‘da Elbistan’da askeri vali idi. Bulunduğu bölgede adaletli yönetimi sayesinde Elbistan halkı tarafından çok sevilen Himmet Baba, bir rivayete göre; savaş esnasında başı kopan Himmet Baba’ nın başını eline alarak, savaş bitinceye kadar savaştığı söylenir .Bunu gören bir kadın “Şu yiğide bakın” deyince olduğu yere düşmüş ve bir daha da kalkamamıştır .Halk Himmetbaba’ yı oraya defnetmiş daha sonra da bir cami içine almıştır.
Bu efsaneye Anadolu’nun hemen her yerinde rastlanmak mümkündür. Elbistan’da bu efsaneden nasibini almıştır.