Mecelle Nedir? - Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye
Osmanlı Devleti zamanında, Ahmed Cevdet Paşa başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, İslâm Hukukuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye olan meşhur kanun. Mecelle, lügatte; içinde hikmet bulunan sahife, ciltlenmiş kitap, dergi vs. mânâlarına gelir. 1877 yılında Abdülhamid Han zamanında tatbik edilmeye başlanmış. 1926da yürürlükten kaldırılmıştır.
Mecelle, 1851 maddeden meydana gelmiş bir kanun olup, İslâm devletlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış, bugünkü mânâsıyla medenî hukukun ve hukuk usulünün birçok bölümünü ihtiva etmektedir. Osmanlı Devleti, kurulduğu tarihten itibaren İslâm Hukuku esaslarına bağlı kalınarak idare olunmuştur. Gerek amme hukuku ve gerekse özel hukuk sahalarında, bunun dışına çıkılmamıştır. İslâmiyet'in bildirdiği ilâhî kurallardan hiç ayrılınmamıştır. Osmanlı Devleti, asırlarca süren idarî, askerî ve iktisadî üstünlüğünü, İslâmiyet'e bağlı kalmasına ve tam tatbik etmesine borçludur. Bu kurallara bağlılıkta gevşeklik baş gösterince, devletin yükselmesi durmuş, ilimde, fende, askerlikte daha evvel gösterilen başarılar, yok olmuş, bir duraklama ve gerileme devri başlamıştır. Devletin her bakımdan yara alması, Tanzimat hareketinden sonra daha çok olmuştur. İslâm dinine yabancı kalan, Avrupa kültürü tesiri altında yetişen ve kurtuluşu batılılaşmakta görenler (Bkz. Batılılaşma) başta M. Reşid Paşa olmak üzere, Fuad ve Âli Paşalar, Avrupaî tarzda bir takım yenilik hareketlerine giriştiler. Bu yenilik fikrini, devletin idare edildiği kanunlarda da göstermeye kalkıştılar. Bunlardan bilhassa Âli Paşa, Fransada Birinci Napolyon zamanında (1804) tedvin edilmiş olan Fransız Medenî Kanununun tercüme edilerek, Osmanlı Devletinde de tatbik edilmesi fikrini ileri sürüyordu. Buna mukabil Ahmed Cevdet Paşa ve bazı ileri gelen ilim adamları İslâm hukukunun zengin ve işlenmiş bir dalı olan Hanefî fıkhının kanunlaştırılması tezini müdafaa ediyorlardı. Bu ikinci fikir galip geldi ve tahakkuk ettirilmesi için, Mecelle Cemiyeti adıyla ilmi bir heyet toplandı. Başına Cevdet Paşa reis yapıldı. Memleketin en kıymetli İslâm bilginlerinin (fakihlerin) iştirak ettiği bu cemiyet, Osmanlı Devletinin Tanzimat devrinde en mühim içtimaî, sosyal hâdiselerinden birini teşkil eden ve Türk fikir hayatının ölmez ve muhteşem âbidesi olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyeyi meydana koydu.
Mecelle ve Ahmed Cevdet Paşa: Mecelle, bir heyet tarafından telif edilmiştir. Bu bakımdan onu sadece Ahmed Cevdet Paşanın eseri olarak göstermek yanlıştır. Cevdet Paşa zamanında, medenî hukuk sahasında iki zıt fikir vardı: 1) İslâm Hukuku (fıkıh) kaidelerinin bir kanun metin hâline getirilmesi, 2) Fransız medenî kanununun tercüme edilerek kabul edilmesi.
O zamanlar İstanbulda en tesirli ve nüfuzlu elçi, Fransa elçisiydi. O ve onun entrikalarına kapılanlar, ikinci fikrin tatbikat sahasına konulmasını temin etmek için var güçleriyle çalışıyorlardı. Fakat, birinci teze taraftar olanların başında bulunan Ahmed Cevdet Paşanın ve diğerlerinin gayretleriyle, İslâm fıkıh kitaplarından, zamanın icaplarına uyan meselelerin Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye adıyla asrî bir kanun şeklinde yazılması fikri kabul edildi. Ahmed Cevdet Paşa, bu işi yapacak ilmî cemiyete reis seçildi. Paşanın yazdığına göre, frenk hayranları, cahil softalar, ecnebî kışkırtmalarına âlet olanlar, bu hayırlı işi baltalamak için çok dalavereler çevirmişlerdir. Nihayet Mecelle, 1868de neşrolundu. Ahmed Cevdet Paşa, çetin bir mücadeleden galip çıkmıştı. Aşağıdaki satırlar onun bu esnadaki hissiyatını ifade etmektedir:
Avrupa kıtasında en evvel tedvin olunan kanunnâme, Roma Kanunnâmesidir ki, Kostantiniye (İstanbul) şehrinde ilmî bir cemiyet tarafından tertip ve tedvin olunmuştu. Avrupa kanunnâmelerinin esasıdır ve her tarafta meşhur ve mûteberdir. Fakat Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyeye benzemez. Aralarında pek çok fark vardır. Çünkü o, beş altı kanun bilen zat tarafından yapılmıştı, bu ise beş altı fakih (İslâm Hukûkunu bilen) zat tarafından, Allahü teâlânın koymuş olduğu yüce İslâm dîninden alınmıştır. Avrupa hukukçularından olan ve bu defâ Mecelleyi mütâlaa ve Roma kânunlarıyla mukâyese eden ve her ikisine de sâdece birer insan eseri nazarıyla bakan bir zat dedi ki: Dünyâda, ilmî bir cemiyet vasıtasıyla iki defâ kanun yapıldı. İkisi de İstanbulda oldu. İkincisi; tertibi, düzeni ve içindeki meselelerin hüsn-i temsil ve irtibatı dolayısıyla evvelkinden çok üstün ve müreccahtır. Aralarındaki fark da, insanın o asırdan bu asra kadar medeniyet âleminde kaç adım atmış olduğuna bir ölçüdür. (Târih-i Osmanî Mec. No. 47, s. 284)
Mecellenin hazırlanmasında hizmeti olan kimseler: 1) Filibeli Halil Efendi, 2) Seyfeddin İsmail Efendi, 3) Şirvanizâde Seyyid Ahmed Hulûsi Efendi, 4) Ahmed Hilmi Efendi, 5) Bağdatlı Muhammed Emin Efendi, 6) İbn-i Âbidinzâde Alâeddin Efendi, 7) Gerdankıran Ömer Hulûsi Efendi, 8) Şeyhülislâm Kara Halil Efendi, 9) İsa Ruhî Efendi, 10) Yunus Vehbi Efendi, 11) Abdüllatif Şükrü Efendi, 12) Ahmed Hâlid Efendi, 13) Karinâbadlı Ömer Hilmi Efendi, 14) Abdüssettar Efendidir. Bu zevatın bazıları Ahmed Cevdet Paşa ile birlikte bugünkü Mecellenin hazırlanmasında cidden değerli mesai sarf etmiş, bazılarıysa daha az çalışmışlardır.
Mecellenin yazılması esnasında pek çok fıkıh kitaplarına ve fetva mecmualarına müracaat olunmuştur. Bu kitapların adları, merhum Ebül-Ulâ Mardinin Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa unvanlı eserinin 167nci sayfasında ve Kayseri eski müftüsü Mesûd Efendinin Mirat-ı Mecelle kitabında yazılıdır.
İslâm Hukuku denilince birçok kimsenin hatırına Mecelle gelirse de, İslâm Hukukunun tamamı Mecelleden ibaret değildir. Mecelle, yalnız Hanefî mezhebinin muamelâta ait hükümlerini ihtiva etmektedir. İslâm Hukuku denilince, Hanefî mezhebi ile birlikte diğer üç mezhebin hükümleri de anlaşılır. Bu hâliyle İslâm Hukuku, dünyada benzeri hiç bulunmayan bir hukuk deryasıdır. Bilâhare Mecellenin eksik bahislerinin tamamlandığı söylenmişse de şu ana kadar ortaya çıkmamıştır.
Mecelle yazılmadan önce, asırlar boyunca bütün İslâm memleketlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış olan İslâm Hukukunun bazı hükümleri, Mecelle ile her an herkesin müracaat edip, kolaylıkla anlayıp tatbik edebileceği sade maddeler hâline getirilmiş ve bu durum büyük bir hizmet olmuştur.
Mecellenin içindeki konular: Mecelle, İslâm medenî kanununun akitler ve borçlar kanunu ile sivil muhakeme usulünü içine alan bir kanunnâmedir. (Bkz. Kanunnâme). Bu, Osmanlı Medenî Kanunu olmak üzere 17 Eylül 1876 (26 Şâban 1293) tarihinde ilan olunmuştur.
Mecelle kitabında, bir başlangıç ile on altı kısım vardır. Hepsi bin sekiz yüz elli bir (1851) maddedir. Başlangıç, Fıkıh Temel bilgileri olup, yüz birden dört yüz üçüncü maddeye kadardır. İkinci kısım, kira bilgileri olup, altı yüz on birinci maddeye kadardır. Üçüncü kısım, Kefil Olmak bilgileridir. Altı yüz yetmiş ikinci maddeye kadardır. Dördüncü kısım Havale bilgisi, yedi yüzüncü maddeye kadardır. Beşinci kısım, Rehin olup, yedi yüz altmış birinci maddeye kadardır. Altıncı kısım, Emanettir. Sekiz yüz otuz ikinci maddeye kadardır. Yedinci kısım, Hibe, bağışlamaktır. Sekiz yüz sekseninci maddeye kadardır. Sekizinci kısım, Gasp ve Zarardır. Dokuz yüz kırkıncı maddeye kadardır. Dokuzuncu kısım, Hicr ve İkrâhdır. Bin kırk dördüncü maddeye kadardır. Onuncu kısım, Şirketler ve Sosyal Bilgilerdir. Bin dört yüz kırk sekizinci maddeye kadardır. On birinci kısım, Vekâlettir. Bin beş yüz otuzuncu maddeye kadardır. On ikinci kısım, Sulh ve Afvdır. Bin beş yüz yetmiş birinci maddeye kadardır. On üçüncü kısım, İkrârdır. Bin altı yüz on ikinci maddeye kadardır. On dördüncü kısım, Davadır. Bin altı yüz yetmiş beşinci maddeye kadardır. On beşinci kısım, İsbât ve Yemindir. Bin yedi yüz seksen üçüncü maddeye kadardır. On altıncı kısım, Hakimliktir. Bin sekiz yüz elli birinci maddeye kadardır.
İktisadî ve Ticarî İlimler Dergisi'nin 1969 da basılmış, yirmi üçüncü sayısında, profesör Dr. Yılmaz Altuğ diyor ki: İsrail Devletinin hukuku, memleketin tarihi gelişimini aksettirir haldedir. Temel medenî kanun, Osmanlı Devleti zamanından kalma Mecelledir. Mecelle, Filistinin İngiliz idaresine geçtiğinde, aynen bırakılmış, sonra 1948de İsrail Devleti kurulunca değiştirilmemiştir.
Mecelle, Osmanlı Devletinin resmî kanunnâmelerinden biriydi. 1918den sonra Osmanlı Devletinden ayrılan memleketlerde, daha sonra buralarda kurulmuş olan devletlerde (yeni kanuna tabi olarak) Mecelle hükümleri carî kalmıştır. Bu ülkelerde Mecelle, modern laik mahkemelerce medenî kanun olarak tatbik edilegelmiştir. Nihayet Lübnanda (1932), Suriyede (1949) ve Irakta (1953) Mecellenin yerini yeni medenî kanunnâmeler almıştır. Daha önce 1878de Osmanlı Devletinden ayrılmış olan Kıbrısta ve İsrail ile Ürdünde halâ medenî hukukun esasını, Mecelle teşkil etmektedir.
Türkiyede 1926 yılında, Mecelle ile birlikte bütün İslâm Hukuku ve şeri mahkemeler kaldırılmıştır. Aynı şey, 1928de de Arnavutlukta yapılmıştır. Bosna ve Hersekte de yalnız şufa müessesesi muhafaza edilmiş olmakla birlikte Mecelle kaldırılmış, İslâm Hukuku bazı bakımlardan ahvâl-i şahsiyye (status personnel) vasiyet ve vakıf gibi konularda Müslümanlara uygulanmaya devam etmiştir. Bütün bunlara normal mahkemelerde bakılmıştır.
Mecelle cemiyeti, vakitsiz kapatılmış olduğundan, bu mühim eser de tamamlanamamıştır. Medenî kanunun mühim konularından olan evlenme, boşanma, gaib, mefkud, vakıf, vasiyet, miras mevzuları Mecellede eksik kalmıştır. Yalnız bu konular fıkıh kitaplarında geniş olarak yazılmıştır. Her meselenin dindeki hükümleri açıklanmıştır.
Mecellenin yazılış tarzı: Mecellenin üslubu bir kanun kitabı olarak şaheserdir. Fesahat ve belâgatle yazılmıştır. Bilhassa başındaki 99 fıkıh kaidesinin çoğu, dilimize ezberlenmesi kolay cümleler hâlinde girmiştir. Bunlarda Ahmed Cevdet Paşanın akıcı ve düzgün ifadesi hissedilmektedir. Fakat o devrin Türkçesi hakkında ve o konularda bilgisi olmayanlar Mecelleyi kolayca anlayamazlar.
Mecellenin başındaki küllî (genel) kaidelerin çoğu, İslâm fakihlerinden İbn-i Nüceymin Eşbah ven-Nezâir adlı eseriyle Mecâmi' Şerhinden alınmıştır.
Mecellenin şerhleri: Mecellenin çeşitli lisanlarda şerhleri, açıklamaları kaleme alınmıştır. Bunlardan, Osmanlıca olarak yazılmış Ali Haydar Efendinin Dürerül-Hukkâm ve Hacı Reşid Paşanın Rûhul-Mecelle, Kayseri Müftüsü Mesud Efendinin Arapça olarak yazdığı Miratül-Mecelle ve Fransız G. Snopianın Code Civil Ottoman adındaki eserleri meşhur olanlarındandır. Bunları okuyan garp bilginleri, İslâm Hukukuna ve İslâmiyet'teki sosyal bilgilerin inceliğine ve çokluğuna hayran kalmaktadırlar.
Mecelleden seçme maddeler: Mecellenin çeşitli maddelerinden alınmış sosyal nitelik taşıyan hükümlerinden bazıları şunlardır:
Madde 912- Birinin ayağı kayıp da düşerek başkasının malını telef etse öder.
Madde 914- Kendi malı sanarak, başkasının malını telef eden öder.
Madde 915- Başkasının elbisesini çekip de yırtan, tamamen kıymetini öder. Elbiseyi tutup, sahibi çekmekle yırtılsa, yarısını öder.
Madde 916- Çocuk, birinin malını telef etse, çocuğun malından ödenir. Malı yoksa, malı oluncaya kadar beklenir. Velisi ödemez.
Madde 918- Birinin binâsını yıksa, sâhibi dilerse, enkazı ona bırakıp binânın kıymetini alır. Yâhut enkâzı ve değer farkını birlikte alır. Ağaçlarını kesmek de böyledir.
Madde 919- Yangını durdurmak için bir evi, Hükümetin emri ile yıkan ödemez. Kendiliğinden yıkan öder.
Madde 921- Mazlum olanın, başkasına zulm etmeye hakkı yoktur. Her ikisi de öder. Meselâ sahte para alan, bunu başkasına veremez.
Madde 922- Birinin malının telef olmasına sebep olan, öder. Ahırın kapısını açıp hayvan kaçarak zâyi olsa, öder. Hayvanı ürkütüp kaçıran da böyledir.
Madde 926- Yoldan geçene zarar veren, öder.
Madde 927- Hükümetin izni olmadan yolda oturup satış yapılamaz.
Madde 928- Duvarı yıkılıp, birinin malına zarar verirse, önceden, duvarın yıkılacak, tâmir et gibi ikâz yapılmışsa öder.
Madde 929- Başı boş bırakılmamış bir hayvanın kendiliğinden yaptığı zararı sâhibi ödemez. Sâhibi görüp, men etmezse veya hayvanın, tehlikelidir, çâresine bak, denilmişse, öder.
Madde 934- Yolda hayvanı bağlamaya, aracını park yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Park yerlerinde durdurabilirler.
Madde 1013- Bir binâya ortak olarak mâlik olan kimselere (Hisse-i şâyıa sâhibi) denir. Bir binânın yarısı Ahmedin, üçte biri Ömerin, altıda biri Alinin olsa, Ahmed hisse-i şâyıasını satsa, Ömer ve Ali almak isteseler, yarısını Ömer, yarısını da Ali alır. Ömer, hissesine göre iki misli alamaz.
Madde 1023- Karşılıksız hediye ve vasiyet gibi temliklerde şüfa hakkı olmaz.
Madde 1031- Şüfa hakkı bulunan kimsenin, satış yapıldığını işitince, hemen hakkını istemesi, iki şâhit yanında tekrar söylemesi ve bir ay içinde mahkemeye başvurması lâzımdır.
Madde 1036- Müşterinin teslim etmesiyle veya hâkimin karar vermesiyle, şüfa sâhibi satılan binâya mâlik olur.
Madde 1198- Komşusuna (zarar-ı fâhiş) yapamaz. Kullanmaya mâni olan şeyler, zarar-ı fâhiştir. Demirci dükkânı, değirmen, bitişik binâyı sallarsa veya fırın dumânı, yağhânenin pis kokusu, harman tozları, bitişik evde oturulamayacak kadar sıkıntı verirse, değirmenin, bostanın su yolu, evin temelini, duvarını gevşetirse, çöplük bitişik evin duvarını çürütürse, harman yerine bitişik yapılan yüksek binâ, harmanın rüzgârını keserse, manifaturacı dükkânı yanında yapılan aşçı dükkânının dumanları kumaşlara zarar verirse, lâğım, kanalizasyon yollarının sızıntılarından komşu duvarı zarar görürse, sonra yapılanlar zarar-ı fâhiş olup, men edilirler.
Madde 1201- Evin havasını, manzarasını, güneş görmesini kapatmak, zarar-ı fâhiş sayılmaz. Bir odanın ziyâsını (aydınlığını) tamâmen kesmek, zarar-ı fâhiş olur.
Madde 1202- Mutbah, kuyu başı, ev aralığının görünmesi zarar-ı fâhiştir. Araya duvar, perde yapması, lâzım olur.
Madde 1210- Arada müşterek olan duvarı, bir ötekinin izni olmadıkça yükseltemez ve üzerine binâ yapamaz.
Madde 1224, yol, su yolu, kanalizasyon zarar-ı fâhişi olmadıkça, eskiden kalanlarına dokunulmaz.
Madde 1226- Bir kimse, verdiği izinden vazgeçebilir. Meselâ tarlasından geçmeye izin vermişken, men edebilir.
Madde 1228- Arsasından geçmekte olan su yolunun geçmesine ve arsaya girilip tâmir olunmasına mâni olamaz. Yeniden su yolu geçirilmesine mâni olabilir.
Madde 1243- Dağlardaki ağaçlar ve otlar herkese mübahdır. Ağaçları kesen mâlik olur.
Madde 1255- Mübah şeyleri ele geçirmekte kimse kimseye mâni olamaz.
Madde 1265- Denizler, büyük göl ve nehirler, şehirlerden uzak sâhipsiz arâzi ve dağlar, herkese mübahtır. Fakat, başkasına zarar vermemek şarttır.
Madde 1281- Şehirden uzak, sahipsiz yerde kuyu kazan, bunun (harim) ine mâlik olur. Yirmi metre yarı çapındaki dâire içi, merkezindeki kuyunun harimi olur.
Madde 1291- Şehir içindeki kuyunun harimi olmaz. Herkes mülkünde kuyu kazabilir.
Madde 1313- Değirmen, hamam, apartman gibi taksim olunamayan mülk harap olup, tâmirini istemeyen ortak bulunursa, hâkimin izni ile tâmir edilip, sonra hissesine düşen para ondan alınır.
Madde 1314- Müşterek bir binâ yıkılınca, yeniden ortaklaşa yapılmasını istemeyen olursa, buna cebr olunmaz. Arsa taksim edilir.
Madde 1315- Apartman yıkılınca herkes kendi katını yaptırır. Alttaki yaptırmazsa, üstekiler, hâkimin izni ile, hepsini yaptırıp, alttaki hissesini verinceye kadar, katını kullanamaz.
Madde 1321- Sâhipsiz nehirleri, Beytülmâl ayıklar. Beytülmâlde para yoksa, masrafı oradan sulama yapanlardan alınır.
Madde 1327- Müşterek kanalizasyonu temizlemek masrafı aşağıdan başlar. Şöyle ki, en aşağıdaki evden, arsadan başlayıp bunun masrafını hepsi öder. Yukarıdaki arsalardaki kısımların masraflarına aşağıdakiler iştirak etmezler.
Osmanlı Devleti zamanında, Ahmed Cevdet Paşa başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, İslâm Hukukuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye olan meşhur kanun. Mecelle, lügatte; içinde hikmet bulunan sahife, ciltlenmiş kitap, dergi vs. mânâlarına gelir. 1877 yılında Abdülhamid Han zamanında tatbik edilmeye başlanmış. 1926da yürürlükten kaldırılmıştır.
Mecelle, 1851 maddeden meydana gelmiş bir kanun olup, İslâm devletlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış, bugünkü mânâsıyla medenî hukukun ve hukuk usulünün birçok bölümünü ihtiva etmektedir. Osmanlı Devleti, kurulduğu tarihten itibaren İslâm Hukuku esaslarına bağlı kalınarak idare olunmuştur. Gerek amme hukuku ve gerekse özel hukuk sahalarında, bunun dışına çıkılmamıştır. İslâmiyet'in bildirdiği ilâhî kurallardan hiç ayrılınmamıştır. Osmanlı Devleti, asırlarca süren idarî, askerî ve iktisadî üstünlüğünü, İslâmiyet'e bağlı kalmasına ve tam tatbik etmesine borçludur. Bu kurallara bağlılıkta gevşeklik baş gösterince, devletin yükselmesi durmuş, ilimde, fende, askerlikte daha evvel gösterilen başarılar, yok olmuş, bir duraklama ve gerileme devri başlamıştır. Devletin her bakımdan yara alması, Tanzimat hareketinden sonra daha çok olmuştur. İslâm dinine yabancı kalan, Avrupa kültürü tesiri altında yetişen ve kurtuluşu batılılaşmakta görenler (Bkz. Batılılaşma) başta M. Reşid Paşa olmak üzere, Fuad ve Âli Paşalar, Avrupaî tarzda bir takım yenilik hareketlerine giriştiler. Bu yenilik fikrini, devletin idare edildiği kanunlarda da göstermeye kalkıştılar. Bunlardan bilhassa Âli Paşa, Fransada Birinci Napolyon zamanında (1804) tedvin edilmiş olan Fransız Medenî Kanununun tercüme edilerek, Osmanlı Devletinde de tatbik edilmesi fikrini ileri sürüyordu. Buna mukabil Ahmed Cevdet Paşa ve bazı ileri gelen ilim adamları İslâm hukukunun zengin ve işlenmiş bir dalı olan Hanefî fıkhının kanunlaştırılması tezini müdafaa ediyorlardı. Bu ikinci fikir galip geldi ve tahakkuk ettirilmesi için, Mecelle Cemiyeti adıyla ilmi bir heyet toplandı. Başına Cevdet Paşa reis yapıldı. Memleketin en kıymetli İslâm bilginlerinin (fakihlerin) iştirak ettiği bu cemiyet, Osmanlı Devletinin Tanzimat devrinde en mühim içtimaî, sosyal hâdiselerinden birini teşkil eden ve Türk fikir hayatının ölmez ve muhteşem âbidesi olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyeyi meydana koydu.
Mecelle ve Ahmed Cevdet Paşa: Mecelle, bir heyet tarafından telif edilmiştir. Bu bakımdan onu sadece Ahmed Cevdet Paşanın eseri olarak göstermek yanlıştır. Cevdet Paşa zamanında, medenî hukuk sahasında iki zıt fikir vardı: 1) İslâm Hukuku (fıkıh) kaidelerinin bir kanun metin hâline getirilmesi, 2) Fransız medenî kanununun tercüme edilerek kabul edilmesi.
O zamanlar İstanbulda en tesirli ve nüfuzlu elçi, Fransa elçisiydi. O ve onun entrikalarına kapılanlar, ikinci fikrin tatbikat sahasına konulmasını temin etmek için var güçleriyle çalışıyorlardı. Fakat, birinci teze taraftar olanların başında bulunan Ahmed Cevdet Paşanın ve diğerlerinin gayretleriyle, İslâm fıkıh kitaplarından, zamanın icaplarına uyan meselelerin Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye adıyla asrî bir kanun şeklinde yazılması fikri kabul edildi. Ahmed Cevdet Paşa, bu işi yapacak ilmî cemiyete reis seçildi. Paşanın yazdığına göre, frenk hayranları, cahil softalar, ecnebî kışkırtmalarına âlet olanlar, bu hayırlı işi baltalamak için çok dalavereler çevirmişlerdir. Nihayet Mecelle, 1868de neşrolundu. Ahmed Cevdet Paşa, çetin bir mücadeleden galip çıkmıştı. Aşağıdaki satırlar onun bu esnadaki hissiyatını ifade etmektedir:
Avrupa kıtasında en evvel tedvin olunan kanunnâme, Roma Kanunnâmesidir ki, Kostantiniye (İstanbul) şehrinde ilmî bir cemiyet tarafından tertip ve tedvin olunmuştu. Avrupa kanunnâmelerinin esasıdır ve her tarafta meşhur ve mûteberdir. Fakat Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyeye benzemez. Aralarında pek çok fark vardır. Çünkü o, beş altı kanun bilen zat tarafından yapılmıştı, bu ise beş altı fakih (İslâm Hukûkunu bilen) zat tarafından, Allahü teâlânın koymuş olduğu yüce İslâm dîninden alınmıştır. Avrupa hukukçularından olan ve bu defâ Mecelleyi mütâlaa ve Roma kânunlarıyla mukâyese eden ve her ikisine de sâdece birer insan eseri nazarıyla bakan bir zat dedi ki: Dünyâda, ilmî bir cemiyet vasıtasıyla iki defâ kanun yapıldı. İkisi de İstanbulda oldu. İkincisi; tertibi, düzeni ve içindeki meselelerin hüsn-i temsil ve irtibatı dolayısıyla evvelkinden çok üstün ve müreccahtır. Aralarındaki fark da, insanın o asırdan bu asra kadar medeniyet âleminde kaç adım atmış olduğuna bir ölçüdür. (Târih-i Osmanî Mec. No. 47, s. 284)
Mecellenin hazırlanmasında hizmeti olan kimseler: 1) Filibeli Halil Efendi, 2) Seyfeddin İsmail Efendi, 3) Şirvanizâde Seyyid Ahmed Hulûsi Efendi, 4) Ahmed Hilmi Efendi, 5) Bağdatlı Muhammed Emin Efendi, 6) İbn-i Âbidinzâde Alâeddin Efendi, 7) Gerdankıran Ömer Hulûsi Efendi, 8) Şeyhülislâm Kara Halil Efendi, 9) İsa Ruhî Efendi, 10) Yunus Vehbi Efendi, 11) Abdüllatif Şükrü Efendi, 12) Ahmed Hâlid Efendi, 13) Karinâbadlı Ömer Hilmi Efendi, 14) Abdüssettar Efendidir. Bu zevatın bazıları Ahmed Cevdet Paşa ile birlikte bugünkü Mecellenin hazırlanmasında cidden değerli mesai sarf etmiş, bazılarıysa daha az çalışmışlardır.
Mecellenin yazılması esnasında pek çok fıkıh kitaplarına ve fetva mecmualarına müracaat olunmuştur. Bu kitapların adları, merhum Ebül-Ulâ Mardinin Medenî Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa unvanlı eserinin 167nci sayfasında ve Kayseri eski müftüsü Mesûd Efendinin Mirat-ı Mecelle kitabında yazılıdır.
İslâm Hukuku denilince birçok kimsenin hatırına Mecelle gelirse de, İslâm Hukukunun tamamı Mecelleden ibaret değildir. Mecelle, yalnız Hanefî mezhebinin muamelâta ait hükümlerini ihtiva etmektedir. İslâm Hukuku denilince, Hanefî mezhebi ile birlikte diğer üç mezhebin hükümleri de anlaşılır. Bu hâliyle İslâm Hukuku, dünyada benzeri hiç bulunmayan bir hukuk deryasıdır. Bilâhare Mecellenin eksik bahislerinin tamamlandığı söylenmişse de şu ana kadar ortaya çıkmamıştır.
Mecelle yazılmadan önce, asırlar boyunca bütün İslâm memleketlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış olan İslâm Hukukunun bazı hükümleri, Mecelle ile her an herkesin müracaat edip, kolaylıkla anlayıp tatbik edebileceği sade maddeler hâline getirilmiş ve bu durum büyük bir hizmet olmuştur.
Mecellenin içindeki konular: Mecelle, İslâm medenî kanununun akitler ve borçlar kanunu ile sivil muhakeme usulünü içine alan bir kanunnâmedir. (Bkz. Kanunnâme). Bu, Osmanlı Medenî Kanunu olmak üzere 17 Eylül 1876 (26 Şâban 1293) tarihinde ilan olunmuştur.
Mecelle kitabında, bir başlangıç ile on altı kısım vardır. Hepsi bin sekiz yüz elli bir (1851) maddedir. Başlangıç, Fıkıh Temel bilgileri olup, yüz birden dört yüz üçüncü maddeye kadardır. İkinci kısım, kira bilgileri olup, altı yüz on birinci maddeye kadardır. Üçüncü kısım, Kefil Olmak bilgileridir. Altı yüz yetmiş ikinci maddeye kadardır. Dördüncü kısım Havale bilgisi, yedi yüzüncü maddeye kadardır. Beşinci kısım, Rehin olup, yedi yüz altmış birinci maddeye kadardır. Altıncı kısım, Emanettir. Sekiz yüz otuz ikinci maddeye kadardır. Yedinci kısım, Hibe, bağışlamaktır. Sekiz yüz sekseninci maddeye kadardır. Sekizinci kısım, Gasp ve Zarardır. Dokuz yüz kırkıncı maddeye kadardır. Dokuzuncu kısım, Hicr ve İkrâhdır. Bin kırk dördüncü maddeye kadardır. Onuncu kısım, Şirketler ve Sosyal Bilgilerdir. Bin dört yüz kırk sekizinci maddeye kadardır. On birinci kısım, Vekâlettir. Bin beş yüz otuzuncu maddeye kadardır. On ikinci kısım, Sulh ve Afvdır. Bin beş yüz yetmiş birinci maddeye kadardır. On üçüncü kısım, İkrârdır. Bin altı yüz on ikinci maddeye kadardır. On dördüncü kısım, Davadır. Bin altı yüz yetmiş beşinci maddeye kadardır. On beşinci kısım, İsbât ve Yemindir. Bin yedi yüz seksen üçüncü maddeye kadardır. On altıncı kısım, Hakimliktir. Bin sekiz yüz elli birinci maddeye kadardır.
İktisadî ve Ticarî İlimler Dergisi'nin 1969 da basılmış, yirmi üçüncü sayısında, profesör Dr. Yılmaz Altuğ diyor ki: İsrail Devletinin hukuku, memleketin tarihi gelişimini aksettirir haldedir. Temel medenî kanun, Osmanlı Devleti zamanından kalma Mecelledir. Mecelle, Filistinin İngiliz idaresine geçtiğinde, aynen bırakılmış, sonra 1948de İsrail Devleti kurulunca değiştirilmemiştir.
Mecelle, Osmanlı Devletinin resmî kanunnâmelerinden biriydi. 1918den sonra Osmanlı Devletinden ayrılan memleketlerde, daha sonra buralarda kurulmuş olan devletlerde (yeni kanuna tabi olarak) Mecelle hükümleri carî kalmıştır. Bu ülkelerde Mecelle, modern laik mahkemelerce medenî kanun olarak tatbik edilegelmiştir. Nihayet Lübnanda (1932), Suriyede (1949) ve Irakta (1953) Mecellenin yerini yeni medenî kanunnâmeler almıştır. Daha önce 1878de Osmanlı Devletinden ayrılmış olan Kıbrısta ve İsrail ile Ürdünde halâ medenî hukukun esasını, Mecelle teşkil etmektedir.
Türkiyede 1926 yılında, Mecelle ile birlikte bütün İslâm Hukuku ve şeri mahkemeler kaldırılmıştır. Aynı şey, 1928de de Arnavutlukta yapılmıştır. Bosna ve Hersekte de yalnız şufa müessesesi muhafaza edilmiş olmakla birlikte Mecelle kaldırılmış, İslâm Hukuku bazı bakımlardan ahvâl-i şahsiyye (status personnel) vasiyet ve vakıf gibi konularda Müslümanlara uygulanmaya devam etmiştir. Bütün bunlara normal mahkemelerde bakılmıştır.
Mecelle cemiyeti, vakitsiz kapatılmış olduğundan, bu mühim eser de tamamlanamamıştır. Medenî kanunun mühim konularından olan evlenme, boşanma, gaib, mefkud, vakıf, vasiyet, miras mevzuları Mecellede eksik kalmıştır. Yalnız bu konular fıkıh kitaplarında geniş olarak yazılmıştır. Her meselenin dindeki hükümleri açıklanmıştır.
Mecellenin yazılış tarzı: Mecellenin üslubu bir kanun kitabı olarak şaheserdir. Fesahat ve belâgatle yazılmıştır. Bilhassa başındaki 99 fıkıh kaidesinin çoğu, dilimize ezberlenmesi kolay cümleler hâlinde girmiştir. Bunlarda Ahmed Cevdet Paşanın akıcı ve düzgün ifadesi hissedilmektedir. Fakat o devrin Türkçesi hakkında ve o konularda bilgisi olmayanlar Mecelleyi kolayca anlayamazlar.
Mecellenin başındaki küllî (genel) kaidelerin çoğu, İslâm fakihlerinden İbn-i Nüceymin Eşbah ven-Nezâir adlı eseriyle Mecâmi' Şerhinden alınmıştır.
Mecellenin şerhleri: Mecellenin çeşitli lisanlarda şerhleri, açıklamaları kaleme alınmıştır. Bunlardan, Osmanlıca olarak yazılmış Ali Haydar Efendinin Dürerül-Hukkâm ve Hacı Reşid Paşanın Rûhul-Mecelle, Kayseri Müftüsü Mesud Efendinin Arapça olarak yazdığı Miratül-Mecelle ve Fransız G. Snopianın Code Civil Ottoman adındaki eserleri meşhur olanlarındandır. Bunları okuyan garp bilginleri, İslâm Hukukuna ve İslâmiyet'teki sosyal bilgilerin inceliğine ve çokluğuna hayran kalmaktadırlar.
Mecelleden seçme maddeler: Mecellenin çeşitli maddelerinden alınmış sosyal nitelik taşıyan hükümlerinden bazıları şunlardır:
Madde 912- Birinin ayağı kayıp da düşerek başkasının malını telef etse öder.
Madde 914- Kendi malı sanarak, başkasının malını telef eden öder.
Madde 915- Başkasının elbisesini çekip de yırtan, tamamen kıymetini öder. Elbiseyi tutup, sahibi çekmekle yırtılsa, yarısını öder.
Madde 916- Çocuk, birinin malını telef etse, çocuğun malından ödenir. Malı yoksa, malı oluncaya kadar beklenir. Velisi ödemez.
Madde 918- Birinin binâsını yıksa, sâhibi dilerse, enkazı ona bırakıp binânın kıymetini alır. Yâhut enkâzı ve değer farkını birlikte alır. Ağaçlarını kesmek de böyledir.
Madde 919- Yangını durdurmak için bir evi, Hükümetin emri ile yıkan ödemez. Kendiliğinden yıkan öder.
Madde 921- Mazlum olanın, başkasına zulm etmeye hakkı yoktur. Her ikisi de öder. Meselâ sahte para alan, bunu başkasına veremez.
Madde 922- Birinin malının telef olmasına sebep olan, öder. Ahırın kapısını açıp hayvan kaçarak zâyi olsa, öder. Hayvanı ürkütüp kaçıran da böyledir.
Madde 926- Yoldan geçene zarar veren, öder.
Madde 927- Hükümetin izni olmadan yolda oturup satış yapılamaz.
Madde 928- Duvarı yıkılıp, birinin malına zarar verirse, önceden, duvarın yıkılacak, tâmir et gibi ikâz yapılmışsa öder.
Madde 929- Başı boş bırakılmamış bir hayvanın kendiliğinden yaptığı zararı sâhibi ödemez. Sâhibi görüp, men etmezse veya hayvanın, tehlikelidir, çâresine bak, denilmişse, öder.
Madde 934- Yolda hayvanı bağlamaya, aracını park yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Park yerlerinde durdurabilirler.
Madde 1013- Bir binâya ortak olarak mâlik olan kimselere (Hisse-i şâyıa sâhibi) denir. Bir binânın yarısı Ahmedin, üçte biri Ömerin, altıda biri Alinin olsa, Ahmed hisse-i şâyıasını satsa, Ömer ve Ali almak isteseler, yarısını Ömer, yarısını da Ali alır. Ömer, hissesine göre iki misli alamaz.
Madde 1023- Karşılıksız hediye ve vasiyet gibi temliklerde şüfa hakkı olmaz.
Madde 1031- Şüfa hakkı bulunan kimsenin, satış yapıldığını işitince, hemen hakkını istemesi, iki şâhit yanında tekrar söylemesi ve bir ay içinde mahkemeye başvurması lâzımdır.
Madde 1036- Müşterinin teslim etmesiyle veya hâkimin karar vermesiyle, şüfa sâhibi satılan binâya mâlik olur.
Madde 1198- Komşusuna (zarar-ı fâhiş) yapamaz. Kullanmaya mâni olan şeyler, zarar-ı fâhiştir. Demirci dükkânı, değirmen, bitişik binâyı sallarsa veya fırın dumânı, yağhânenin pis kokusu, harman tozları, bitişik evde oturulamayacak kadar sıkıntı verirse, değirmenin, bostanın su yolu, evin temelini, duvarını gevşetirse, çöplük bitişik evin duvarını çürütürse, harman yerine bitişik yapılan yüksek binâ, harmanın rüzgârını keserse, manifaturacı dükkânı yanında yapılan aşçı dükkânının dumanları kumaşlara zarar verirse, lâğım, kanalizasyon yollarının sızıntılarından komşu duvarı zarar görürse, sonra yapılanlar zarar-ı fâhiş olup, men edilirler.
Madde 1201- Evin havasını, manzarasını, güneş görmesini kapatmak, zarar-ı fâhiş sayılmaz. Bir odanın ziyâsını (aydınlığını) tamâmen kesmek, zarar-ı fâhiş olur.
Madde 1202- Mutbah, kuyu başı, ev aralığının görünmesi zarar-ı fâhiştir. Araya duvar, perde yapması, lâzım olur.
Madde 1210- Arada müşterek olan duvarı, bir ötekinin izni olmadıkça yükseltemez ve üzerine binâ yapamaz.
Madde 1224, yol, su yolu, kanalizasyon zarar-ı fâhişi olmadıkça, eskiden kalanlarına dokunulmaz.
Madde 1226- Bir kimse, verdiği izinden vazgeçebilir. Meselâ tarlasından geçmeye izin vermişken, men edebilir.
Madde 1228- Arsasından geçmekte olan su yolunun geçmesine ve arsaya girilip tâmir olunmasına mâni olamaz. Yeniden su yolu geçirilmesine mâni olabilir.
Madde 1243- Dağlardaki ağaçlar ve otlar herkese mübahdır. Ağaçları kesen mâlik olur.
Madde 1255- Mübah şeyleri ele geçirmekte kimse kimseye mâni olamaz.
Madde 1265- Denizler, büyük göl ve nehirler, şehirlerden uzak sâhipsiz arâzi ve dağlar, herkese mübahtır. Fakat, başkasına zarar vermemek şarttır.
Madde 1281- Şehirden uzak, sahipsiz yerde kuyu kazan, bunun (harim) ine mâlik olur. Yirmi metre yarı çapındaki dâire içi, merkezindeki kuyunun harimi olur.
Madde 1291- Şehir içindeki kuyunun harimi olmaz. Herkes mülkünde kuyu kazabilir.
Madde 1313- Değirmen, hamam, apartman gibi taksim olunamayan mülk harap olup, tâmirini istemeyen ortak bulunursa, hâkimin izni ile tâmir edilip, sonra hissesine düşen para ondan alınır.
Madde 1314- Müşterek bir binâ yıkılınca, yeniden ortaklaşa yapılmasını istemeyen olursa, buna cebr olunmaz. Arsa taksim edilir.
Madde 1315- Apartman yıkılınca herkes kendi katını yaptırır. Alttaki yaptırmazsa, üstekiler, hâkimin izni ile, hepsini yaptırıp, alttaki hissesini verinceye kadar, katını kullanamaz.
Madde 1321- Sâhipsiz nehirleri, Beytülmâl ayıklar. Beytülmâlde para yoksa, masrafı oradan sulama yapanlardan alınır.
Madde 1327- Müşterek kanalizasyonu temizlemek masrafı aşağıdan başlar. Şöyle ki, en aşağıdaki evden, arsadan başlayıp bunun masrafını hepsi öder. Yukarıdaki arsalardaki kısımların masraflarına aşağıdakiler iştirak etmezler.