Mertcan, 7 yaşında, enerjisi hiç bitmeyen, şirin mi şirin bir çocuktu. Ama Mertcan'ın diğer çocuklardan farklı bir özelliği vardı: Arabalara, özellikle de lüks arabalara bayılırdı! Onun için oyuncak arabalar değil, gerçek arabalar, özellikle de Mercedes ve BMW'ler dünyanın en havalı şeyleriydi. Yastığına her gece yatmadan önce, gözlerini kapatıp Mercedes'inin direksiyonunda, rüzgarı saçlarında hissederek hayaller kurardı.
Bir gün, Mertcan, dedesinin eski ahırında gizli bir geçit buldu. Tozlu rafların arasında, parlak bir kırmızı düğmeye sahip, antika bir radyo duruyordu. Merakına yenik düşen Mertcan düğmeye bastı. O anda, ahırın duvarları sallanmaya başladı, gökyüzü pembeleşti ve kendini birden, kocaman, rengarenk bir araba krallığında buldu!
Bu krallığın adı "Motorland" idi. Burada, tüm arabalar canlıydı, konuşuyor, gülüyor ve hatta şarkı söylüyordu! Mertcan, şaşkınlıkla etrafına bakınırken, birden karşısına iki tane, devasa ve havalı araba çıktı. Biri, parlak, gümüş rengi bir Mercedes, diğeri ise zıpır, turuncu bir BMW.
Mercedes, kendini kibirli bir sesle tanıttı: "Ben, Merkur, Motorland'ın en şık ve hızlı arabasıyım. Herkes bana hayranlık duyar!" BMW, heyecanlı bir şekilde atıldı: "Ben de Bıdıbıdı, macerayı ve eğlenceyi seven, çılgın bir BMW'yim! Sıkıcı olmak benim lügatımda yok!"
Mertcan'ın gözleri parladı. İşte hayallerindeki arabalar, tam karşısındaydı! Ancak Mertcan, bu arabaların o kadar da mükemmel olmadıklarını fark etti. Merkur, o kadar kibirliydi ki, diğer arabaları küçümsüyor, Bıdıbıdı ise o kadar aceleciydi ki, her şeyi deviriyordu.
Mertcan, Motorland'de kalmaya karar verdi. Orada, her gün yeni bir macera onu bekliyordu. Bir gün, Bıdıbıdı ile birlikte gökkuşağı köprüsünden geçmeye çalışırken, köprünün çöktüğünü fark ettiler. Neyse ki, Mertcan'ın icat ettiği, çamaşır ipinden yapılmış bir halatla köprüyü onardılar! Başka bir gün, Merkur'un egosu o kadar yükseldi ki, gökyüzüne uçmaya kalktı ve bir ağaca takılı kaldı. Mertcan, ona yardım ederken, kibirinden sıyrılıp dostça davranmayı öğrendi.
Motorland'de, Mertcan en iyi dostları olan Merkur ve Bıdıbıdı ile pek çok eğlenceli ve komik maceraya katıldı. Bir keresinde, devasa bir çikolata şelalesinden aşağıya kaydılar, başka bir seferinde ise, parkta saklambaç oynarken, kendilerini bir pasta savaşının içinde buldular.
Bir gün, Mertcan, Motorland'deki saatin durduğunu fark etti. Motorland'deki zaman, dünyanın saatinden farklıydı ve bu saatin durması, her şeyin sonu demekti. Merkur ve Bıdıbıdı, her zamanki gibi tartışırken, Mertcan bir çözüm buldu: Onların birlikte çalışması gerekiyordu! Merkur'un hassas motoru ve Bıdıbıdı'nın hızlı lastikleri birleştiğinde, saati yeniden çalıştırmayı başardılar.
Mertcan, Motorland'de geçirdiği zaman boyunca, arkadaşlığın, işbirliğinin ve alçak gönüllü olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Ama en önemlisi, hayallerindeki arabaların sadece hızlı ve havalı değil, aynı zamanda iyi kalpli olmaları gerektiğini anladı.
Bir sabah, Mertcan uyandığında kendini yine dedesinin ahırında buldu. Radyo yoktu, araba krallığı yoktu. Ama kalbinde, Motorland'deki anılar ve arkadaşlıklar yaşıyordu. Mertcan, o günden sonra, oyuncak arabalarıyla oynarken bile, onların sadece birer oyuncak olmadığını, aslında birer dost olabileceğini biliyordu. Ve tabii ki, hayallerindeki Mercedes ve BMW'lerin, Motorland'deki Merkur ve Bıdıbıdı gibi, hem hızlı hem de komik olmalarını diliyordu!
Ve böylece, Mertcan'ın Mercedes ve BMW hayalleri, ona sadece araba sevgisini değil, aynı zamanda arkadaşlığın ve işbirliğinin önemini de öğretmiş oldu. Tabii ki, hala ara sıra yastığına yatıp, hayali Mercedes'inin direksiyonuna geçip, rüzgarı saçlarında hissederek uykuya dalmayı da ihmal etmiyordu. Ama artık, hayallerine bir de gülüş eklemeyi unutmamıştı.
Bir gün, Mertcan, dedesinin eski ahırında gizli bir geçit buldu. Tozlu rafların arasında, parlak bir kırmızı düğmeye sahip, antika bir radyo duruyordu. Merakına yenik düşen Mertcan düğmeye bastı. O anda, ahırın duvarları sallanmaya başladı, gökyüzü pembeleşti ve kendini birden, kocaman, rengarenk bir araba krallığında buldu!
Bu krallığın adı "Motorland" idi. Burada, tüm arabalar canlıydı, konuşuyor, gülüyor ve hatta şarkı söylüyordu! Mertcan, şaşkınlıkla etrafına bakınırken, birden karşısına iki tane, devasa ve havalı araba çıktı. Biri, parlak, gümüş rengi bir Mercedes, diğeri ise zıpır, turuncu bir BMW.
Mercedes, kendini kibirli bir sesle tanıttı: "Ben, Merkur, Motorland'ın en şık ve hızlı arabasıyım. Herkes bana hayranlık duyar!" BMW, heyecanlı bir şekilde atıldı: "Ben de Bıdıbıdı, macerayı ve eğlenceyi seven, çılgın bir BMW'yim! Sıkıcı olmak benim lügatımda yok!"
Mertcan'ın gözleri parladı. İşte hayallerindeki arabalar, tam karşısındaydı! Ancak Mertcan, bu arabaların o kadar da mükemmel olmadıklarını fark etti. Merkur, o kadar kibirliydi ki, diğer arabaları küçümsüyor, Bıdıbıdı ise o kadar aceleciydi ki, her şeyi deviriyordu.
Mertcan, Motorland'de kalmaya karar verdi. Orada, her gün yeni bir macera onu bekliyordu. Bir gün, Bıdıbıdı ile birlikte gökkuşağı köprüsünden geçmeye çalışırken, köprünün çöktüğünü fark ettiler. Neyse ki, Mertcan'ın icat ettiği, çamaşır ipinden yapılmış bir halatla köprüyü onardılar! Başka bir gün, Merkur'un egosu o kadar yükseldi ki, gökyüzüne uçmaya kalktı ve bir ağaca takılı kaldı. Mertcan, ona yardım ederken, kibirinden sıyrılıp dostça davranmayı öğrendi.
Motorland'de, Mertcan en iyi dostları olan Merkur ve Bıdıbıdı ile pek çok eğlenceli ve komik maceraya katıldı. Bir keresinde, devasa bir çikolata şelalesinden aşağıya kaydılar, başka bir seferinde ise, parkta saklambaç oynarken, kendilerini bir pasta savaşının içinde buldular.
Bir gün, Mertcan, Motorland'deki saatin durduğunu fark etti. Motorland'deki zaman, dünyanın saatinden farklıydı ve bu saatin durması, her şeyin sonu demekti. Merkur ve Bıdıbıdı, her zamanki gibi tartışırken, Mertcan bir çözüm buldu: Onların birlikte çalışması gerekiyordu! Merkur'un hassas motoru ve Bıdıbıdı'nın hızlı lastikleri birleştiğinde, saati yeniden çalıştırmayı başardılar.
Mertcan, Motorland'de geçirdiği zaman boyunca, arkadaşlığın, işbirliğinin ve alçak gönüllü olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Ama en önemlisi, hayallerindeki arabaların sadece hızlı ve havalı değil, aynı zamanda iyi kalpli olmaları gerektiğini anladı.
Bir sabah, Mertcan uyandığında kendini yine dedesinin ahırında buldu. Radyo yoktu, araba krallığı yoktu. Ama kalbinde, Motorland'deki anılar ve arkadaşlıklar yaşıyordu. Mertcan, o günden sonra, oyuncak arabalarıyla oynarken bile, onların sadece birer oyuncak olmadığını, aslında birer dost olabileceğini biliyordu. Ve tabii ki, hayallerindeki Mercedes ve BMW'lerin, Motorland'deki Merkur ve Bıdıbıdı gibi, hem hızlı hem de komik olmalarını diliyordu!
Ve böylece, Mertcan'ın Mercedes ve BMW hayalleri, ona sadece araba sevgisini değil, aynı zamanda arkadaşlığın ve işbirliğinin önemini de öğretmiş oldu. Tabii ki, hala ara sıra yastığına yatıp, hayali Mercedes'inin direksiyonuna geçip, rüzgarı saçlarında hissederek uykuya dalmayı da ihmal etmiyordu. Ama artık, hayallerine bir de gülüş eklemeyi unutmamıştı.