• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Mersedes Meraklısı Mertcan'ın Maceraları

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Mertcan, 7 yaşında, enerjisi hiç bitmeyen, şirin mi şirin bir çocuktu. Ama Mertcan'ın diğer çocuklardan farklı bir özelliği vardı: Arabalara, özellikle de lüks arabalara bayılırdı! Onun için oyuncak arabalar değil, gerçek arabalar, özellikle de Mercedes ve BMW'ler dünyanın en havalı şeyleriydi. Yastığına her gece yatmadan önce, gözlerini kapatıp Mercedes'inin direksiyonunda, rüzgarı saçlarında hissederek hayaller kurardı.

Bir gün, Mertcan, dedesinin eski ahırında gizli bir geçit buldu. Tozlu rafların arasında, parlak bir kırmızı düğmeye sahip, antika bir radyo duruyordu. Merakına yenik düşen Mertcan düğmeye bastı. O anda, ahırın duvarları sallanmaya başladı, gökyüzü pembeleşti ve kendini birden, kocaman, rengarenk bir araba krallığında buldu!

Bu krallığın adı "Motorland" idi. Burada, tüm arabalar canlıydı, konuşuyor, gülüyor ve hatta şarkı söylüyordu! Mertcan, şaşkınlıkla etrafına bakınırken, birden karşısına iki tane, devasa ve havalı araba çıktı. Biri, parlak, gümüş rengi bir Mercedes, diğeri ise zıpır, turuncu bir BMW.

Mercedes, kendini kibirli bir sesle tanıttı: "Ben, Merkur, Motorland'ın en şık ve hızlı arabasıyım. Herkes bana hayranlık duyar!" BMW, heyecanlı bir şekilde atıldı: "Ben de Bıdıbıdı, macerayı ve eğlenceyi seven, çılgın bir BMW'yim! Sıkıcı olmak benim lügatımda yok!"

Mertcan'ın gözleri parladı. İşte hayallerindeki arabalar, tam karşısındaydı! Ancak Mertcan, bu arabaların o kadar da mükemmel olmadıklarını fark etti. Merkur, o kadar kibirliydi ki, diğer arabaları küçümsüyor, Bıdıbıdı ise o kadar aceleciydi ki, her şeyi deviriyordu.

Mertcan, Motorland'de kalmaya karar verdi. Orada, her gün yeni bir macera onu bekliyordu. Bir gün, Bıdıbıdı ile birlikte gökkuşağı köprüsünden geçmeye çalışırken, köprünün çöktüğünü fark ettiler. Neyse ki, Mertcan'ın icat ettiği, çamaşır ipinden yapılmış bir halatla köprüyü onardılar! Başka bir gün, Merkur'un egosu o kadar yükseldi ki, gökyüzüne uçmaya kalktı ve bir ağaca takılı kaldı. Mertcan, ona yardım ederken, kibirinden sıyrılıp dostça davranmayı öğrendi.

Motorland'de, Mertcan en iyi dostları olan Merkur ve Bıdıbıdı ile pek çok eğlenceli ve komik maceraya katıldı. Bir keresinde, devasa bir çikolata şelalesinden aşağıya kaydılar, başka bir seferinde ise, parkta saklambaç oynarken, kendilerini bir pasta savaşının içinde buldular.

Bir gün, Mertcan, Motorland'deki saatin durduğunu fark etti. Motorland'deki zaman, dünyanın saatinden farklıydı ve bu saatin durması, her şeyin sonu demekti. Merkur ve Bıdıbıdı, her zamanki gibi tartışırken, Mertcan bir çözüm buldu: Onların birlikte çalışması gerekiyordu! Merkur'un hassas motoru ve Bıdıbıdı'nın hızlı lastikleri birleştiğinde, saati yeniden çalıştırmayı başardılar.

Mertcan, Motorland'de geçirdiği zaman boyunca, arkadaşlığın, işbirliğinin ve alçak gönüllü olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Ama en önemlisi, hayallerindeki arabaların sadece hızlı ve havalı değil, aynı zamanda iyi kalpli olmaları gerektiğini anladı.

Bir sabah, Mertcan uyandığında kendini yine dedesinin ahırında buldu. Radyo yoktu, araba krallığı yoktu. Ama kalbinde, Motorland'deki anılar ve arkadaşlıklar yaşıyordu. Mertcan, o günden sonra, oyuncak arabalarıyla oynarken bile, onların sadece birer oyuncak olmadığını, aslında birer dost olabileceğini biliyordu. Ve tabii ki, hayallerindeki Mercedes ve BMW'lerin, Motorland'deki Merkur ve Bıdıbıdı gibi, hem hızlı hem de komik olmalarını diliyordu!

Ve böylece, Mertcan'ın Mercedes ve BMW hayalleri, ona sadece araba sevgisini değil, aynı zamanda arkadaşlığın ve işbirliğinin önemini de öğretmiş oldu. Tabii ki, hala ara sıra yastığına yatıp, hayali Mercedes'inin direksiyonuna geçip, rüzgarı saçlarında hissederek uykuya dalmayı da ihmal etmiyordu. Ama artık, hayallerine bir de gülüş eklemeyi unutmamıştı.
 
Mertcan'ın Dönüşü ve Motorland'ın Sürprizleri

Mertcan, ahırdan ayrıldıktan sonra, Motorland macerasını kimseye anlatamadı. Anlatsa da kimse ona inanmayacaktı. Ama kalbindeki o eşsiz deneyim, her gün biraz daha büyüyordu. Artık oyuncak arabalarıyla oynarken bile, onları Merkur ve Bıdıbıdı gibi konuşturuyor, onlarla maceralar tasarlıyordu.

Bir gün, Mertcan dedesiyle birlikte bahçedeyken, eski ahırın kapısının gıcırtıyla açıldığını duydu. İkisi de şaşkınlıkla içeri baktıklarında, o da ne! Ahırın içi yine pembe bir ışıkla aydınlanmıştı ve o antika radyo, tozlu rafların arasında parlıyordu. Mertcan heyecanla yerinden fırladı ve dedesine, "Dede, galiba Motorland'e geri döneceğim!" diye bağırdı. Dedesiyse gülerek, "O ne demek şimdi?" diye sordu.

Mertcan, dedesine Motorland'ı ve oradaki maceralarını anlatırken, radyonun kırmızı düğmesine basmaktan kendini alamadı. O anda, ahır yine sallandı, gökyüzü pembeleşti ve Mertcan kendini yine, canlı arabaların cıvıl cıvıl konuştuğu Motorland'de buldu!

Bu sefer, Motorland'de işler biraz farklıydı. Merkur ve Bıdıbıdı'nın arkadaşlıkları daha da güçlenmişti ve birlikte daha çok eğleniyorlardı. Ancak, Motorland'e yeni bir misafir gelmişti: Zıpzıp, sevimli, küçük bir mini cooper. Zıpzıp, biraz sakar, biraz da utangaçtı ama kalbi kocaman bir sevgiyle doluydu.

Mertcan, Zıpzıp'la hemen arkadaş oldu. Beraber Motorland'in gizli köşelerini keşfe çıktılar. Bir gün, kendilerini bir aynalar labirentinin içinde buldular. Her ayna, farklı bir Motorland'i gösteriyordu ve labirentin çıkışını bulmak imkansızdı! Merkur, her zamanki gibi kendini beğenmiş bir şekilde, "Ben bu labirentin ustasıyım! Elbette yolu bulurum," dedi. Ama o kadar çok aynaya baktı ki, kafası karıştı ve yanlış yöne gitti. Bıdıbıdı ise, "Hızla koşarsam, çıkışı bulurum!" dedi ama, labirentin duvarlarına toslaya toslaya yolunu kaybetti.

Mertcan, Zıpzıp'a baktı ve, "Bence, birlikte sakin sakin ilerleyerek, her aynayı tek tek incelemeliyiz," dedi. Zıpzıp da utangaç bir şekilde başını salladı. Ve evet, sakin ve dikkatli ilerleyerek, aynalar labirentinden çıkmayı başardılar.

Mertcan, Motorland'de kaldığı süre boyunca, sadece Merkur ve Bıdıbıdı'ya değil, Zıpzıp'a da pek çok şey öğretti. Zıpzıp, artık daha cesur ve daha az sakardı. Birlikte Motorland'in en eğlenceli yarışlarına katıldılar, ormanlık alanlarda piknik yaptılar ve yıldızların altında şarkılar söylediler.

Ancak Motorland'de her şey her zaman eğlenceli değildi. Bir gün, Motorland'in en neşeli ağacı, Kıkırdak Ağacı kurumaya başladı. Kıkırdak Ağacı, Motorland'e enerji veren, herkesi güldüren bir ağaçtı. Merkur, Bıdıbıdı ve Zıpzıp, telaşla ağacı kurtarmak için bir şeyler yapmaya çalıştılar ama her şey ters gidiyordu. Merkur, "Ben ağaca su dökerim," dedi ama suları ağacın yapraklarına değil, diğer arabaların üzerine döktü. Bıdıbıdı ise, "Ben ağaca şarkı söylerim," dedi ama şarkısı ağacı daha da huzursuz etti. Zıpzıp, utangaç bir şekilde, "Belki de, ağaca biraz sevgi vermeliyiz," dedi.

Mertcan, Zıpzıp'ın sözlerini dinledi ve elini ağacın gövdesine dokundu. O anda, ağacın dallarından küçük ışıklar yükselmeye başladı ve ağaç yeniden canlandı. Mertcan anladı ki, bazen sorunları çözmek için hız ya da kibir değil, sadece sevgi ve şefkat yeterliydi.

Motorland'deki maceraları yine çok çabuk geçmişti. Mertcan, ahıra döndüğünde, kendini yine odasında, yatağında buldu. Radyo gitmişti, ahır eski haline dönmüştü. Ama kalbinde, Motorland'deki dostluklar, maceralar ve en önemlisi, sevginin gücü tazeydi.

Mertcan, o günden sonra, daha da iyi bir insan olmaya karar verdi. Oyuncak arabalarına daha çok değer veriyor, arkadaşlarına her zaman yardım ediyordu. Ve tabii ki, her gece yastığına yattığında, Motorland'in o büyülü dünyasına gidiyor, Merkur, Bıdıbıdı ve Zıpzıp ile yeni maceralara yelken açıyordu. Belki bir gün, yine o kırmızı düğmeye basıp, Motorland'e geri dönebilirdi. Ama o zamana kadar, kalbinde o muhteşem dostlukları yaşatmaya devam edecekti.
 
Geri
Top