II. Meşrutiyet'ten sonra başlayan ulusçuluk akımı her alanda olduğu gibi Reval buluşmasının 3. Günü, 12 Haziran 1908'de Binbaşı Enver Bey, ihtilali başlatmak üzere Selanik'i terk ederek dağlara çekildi, Kolağası Niyazi Bey ise üç gün sonra 15 Haziran'da 150 kişilik taraftarı ile onu Manastır'dan takip etti. İttihat Terakki'nin Rumeli'de başlayan bu ayaklanması yayılma eğilimi gösteriyordu.
Sultan II. Abdülhamit tarafından ihtilali bastırmak üzere olağanüstü yetkilerle görevlendirilen Arnavut Şemsi Paşa, 24 Haziran'da Selanik'te postane önünde Teğmen Atıf tarafından, edebiyatta da kendisini göstermiş ve "Milli Edebiyat" akımı ile ulusal kaynaklara dönülme ilkesini benimsemiştir. 1911'de Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in yayımladıkları "Genç Kalemler" dergisiyle başlayan akım, kısa sürede değişik sanat anlayışlarını savunan sanatçılar tarafından da benimsenmiştir. Sade ve arı bir Türkçe ile yazılan eserler yurt sorunları ve ulusal değerleri ortaya çıkarma amacını gütmüşlerdir. Özellikle öykü ve roman alanında Genç Kalemler 1910-1912 yıllarında Selanik`te yayınlanan milliyetçi fikir dergisiydi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay bu akımın en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu dönemde ayrıca milli edebiyat kavramı altında toplanan fakat dünya görüşleri ve şiir anlayışları farklı olan şairler de yetişmiştir. Nitekim şiirlerini akımın temel özelliği olan hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü ile yazan Türk İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, gerçekçi bir tutumla toplumsal konulara yönelmiş; temelde Osmanlıcı ve gelenekçi kabul edilen Yahya Kemal Beyatlı, yeni-klasik bir şiir geliştirmiş; egemen ideolojilerin dışında kalan Ahmet Haşim ise izlenimci ve simgeci bir anlayışla "Saf Şiir"i savunmuştur.
Milli Edebiyat Akımı Türk edebiyatında toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren, sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden edebiyat akımı (1911-1923). 1860'tan sonra benimsenen ve Abdülhamid II tarafından da desteklenen " Osmanlıcılık" ideolojisi, Balkan savaşından sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetti.
1908'den sonra Müslüman toplumları birleştirmek ve kalkındırmak, Hıristiyan devletleri karşısında bir denge unsuru durumuna getirmek amacını güden "İslamcılık" ideolojisinin yanında, önce edebiyat ve fikir adamlarınca ortaya atılan, sonradan siyasi nitelik kazanan milliyetçilik akımı da gelişme gösterdi.
Milliyetçilik hareketi, kısa bir süre sonra " Türkçülük" adı altında, dernek ve yayın organlarının (Türk Derneği, Türk Yurdu ve aynı adlarla çıkardıkları dergiler) kurulmasıyla siyasi yönden teşkilât kurmağa başladı. Türk Yurdu derneği, bir yıl sonra (1912) yerini Türk Ocağı'na bıraktı.
Yayımı 1913'te başlayan Halka Doğru dergisi, halkın toplumsal seviyesine inmeyi amaç edindi. İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan ittihat ve Terakki cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul üniversitesinde verdiği sosyoloji dersleriyle, hem milliyetçilik ilkelerinin aydınlarca benimsenmesinde, hem de milli bir edebiyatın yaratılmasında başlıca etken oldu.
Selanik'te, Ömer Seyfeddin, Âkil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriati'cilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, milliyetçilik akımı edebiyat alanına girdi. Genç Kalemler dergisi ilk olarak "milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini de üstüne aldı. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesjyle ise başladılar.
Dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler tespit ettikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların, Türk halkının hayatına yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. "Hikâye, roman ve tiyatro, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır" ilkesini benimsediler. Milli edebiyat temsilcilerinin edebiyat ve özellikle dil anlayışları, servetifünun'cular ve fecriati'ciler büyük tepki uyandırdı.
Mehmed Rauf, Halid Ziya, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzade Mehmed Fuad'ın itirazları şunlardı: "Yeni dil ancak bilim dili olabilir, sanat eserleri milletlerarasıdır, bu bakımdan edebiyat da milli olamaz, Genç Kalemler'in milli edebiyat anlayışı ırki bir nitelik taşımaktadır v.d.". Genç Kalemler dergisinde bu itirazlara karşı devamlı yazılar çıkıyordu. Bu karşılıklı tartışmaların yapıldığı sırada fecriati'cilerden Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, Genç Kalemler'in yeni dil konusundaki görüşünü benimsediklerini bildirdiler.
Genç Kalemler dergisi kapandıktan (eylül 1912) sonra yazarlarının birçoğu İstanbul'a geldiler, Türk Yurdu ve öteki milliyetçi dergilerde yazmağa başladılar. Milli edebiyat akımına karşı çıkanların ve yeni yetişen gençlerin de katılmasıyla grup genişledi ve etki alanları da aynı oranda büyüdü. Türkiye'de cumhuriyet ilân edilirken milli edebiyat akımı temsilcilerinin büyük çabalarıyla, bazı yazarların (Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Ali Kemal) şiddetle karşı koymalarına rağmen, konuşma dili edebiyat dili olarak yaygınlaştı.
DİL VE ÜSLÛP
"Genç Kalemler" dergisi yazarları, milli bir edebiyatın, dilin millileştirilmesiyle yaratılacağına inanmışlardı.
Edebiyatı cedide'cileri ve fecriati'cileri, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan bir dili (Osmanlıca) kullandıkları gerekçesiyle suçladılar, "Yeni lisan" adını verdikleri davalarını gerçekleştirmeğe çalıştılar. Bu konudaki başlıca amaçları şunlardı:
1. Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması;
2. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar Türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi;
3. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe telaffuzlarına göre yazılması;
4. Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi;
5. Öteki Türk lehçelerinden kelime alınması;
6. Konuşmada, İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi.
ŞİİR
"Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda fecriati şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü; edebiyatı cedide ve fecriati şairlerinin ferdiyetçi sanat anlayışından bütünüyle ayrılamadı. Nitekim, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten kendilerini alamadılar. Aruzun yerine heceyi getirmeleri, sadece biçim yönünden bir değişiklikti.
Milli edebiyat dönemi şairleri kendilerini kabul ettirmeğe çalıştıkları yıllarda bile (1911-1917) servetifünun'culardan Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin üstat sayılıyor, fecriati şairleri de ünlerini sürdürüyorlardı. Bu arada Mehmed Akif de aynı anlayış ve yapıdaki şiirleriyle büyük ün kazanmıştı. Rübab dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selâhaddin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi v.d.), Nayiler adıyla ortaya çıktılar.
Eski şairlerin şiirlerindeki samimi, lirik ve mistik atmosferi şiirlerinde devam ettirmek istediler; milli geçmişe bağlanarak edebiyatın milli olabileceğini savundular. Bu arada Yahya Kemal ve Yakup Kadri, Nev-Yunanilik adını verdikleri akımda, eski yunan edebiyatını örnek almak yoluna gittiler. Bu atılımlar beklenen sonuçlan doğurmadı.
Milli edebiyat akımına taraftar olan bazı şairler, milli edebiyat kavramını farklı şekilde yorumluyorlar ve şiirlerini kendi yorumlarına göre yazıyorlardı. 1917'de kurulan Şairler derneği'nde sadece "konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması" konusunda görüş birliğine varıldı.
"Hecenin beş şairi" diye adlandırılan şairler (Halit Fahri [Ozansoy], Enis Behiç [Koryürek], Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya [Ortaç], Faruk Nafiz [Çamlıbel]) bu görüşün yayılmasında ve yerleşmesinde önemli rol oynadılar.
Milli edebiyat dönemi şairlerinden başlıcaları şunlardır: Mehmed Emin (Yurdakul) [1869-1944], Ziya Gökalp (1876-1924), Ali Canip (Yöntem) [doğ. 1887], ibrahim Alâaddin (Gövsa) [1889-1949], Yahya Kemal (Beyatlı) [1884-1958], Yusuf Ziya (Ortaç) [1895- 1967], Orhan Seyfi (Orhon) [doğ. 1890], Faruk Nafiz (Çamlıbel) [doğ. 1898], Enis Behiç (Koryürek) [1889-1949], Kemaleddin Kami (Kamu) [1901-1948], Halit Fahri (Ozansoy) [1891-1971], Mithat Cemal (Kuntay) [1885-1956], Ahmed Hamdi (Tanpınar) (1901-1962], Necip Fazıl (Kısakürek) [doğ. 1903], Necmeddin Halil (Onan) [1902 -1968], Ömer Bedreddin (Uşaklı) [1904-1946], ihsan Raif [1877-1926], Şükûfe Nihal (doğ. 1896), Salih Zeki (Aktay) [1896-1971], Ali Mümtaz (Arolat) [1897 -1967], Halide Nusret (Zorlutuna) [doğ. 1901].
ROMAN VE HİKÂYE
1908'den sonra, konularını genellikle toplumsal meselelerden alan, konuşma dilini ve üslûbunu tercih eden yeni bir hikâye ve roman biçimi gelişmeğe başladı.
Bazı romanlarda toplumsal meseleler İstanbul dışındaki çevrelerden alındı (Ebubekir Hazım, Küçük Paşa [1910]; Refik Halid, Memleket Hikâyeleri [1919]); milliyetçilik siyasi bir ideoloji olarak işlendi (Halide Edip, Yeni Turan [1912]; Ahmet Hikmet, Gönül Hanım [1920]); Kurtuluş savaşının çeşitli görünümleri yansıtıldı (Halide Edip, Ateşten Gömlek [1922]; Yakup Kadri, Yaban [1932]); Türk toplumunun Tanzimattan başlayarak geçirdiği toplumsal, aşamalar, tasvirci ve tahlilci gözle anlatıldı (Yakup Kadri'nin romanları).
Bunların yanında aşk konusunda da hikâye ve romanlar yazıldığı oldu. Milli edebiyat döneminin başlıca hikâye ve romancıları: Halide Edip (Adıvar) (1884-1964]; Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) [doğ. 1889]; Refik Halid (Karay) (1888-1965), Aka Gündüz (Enis Avni) [1886 - 1958]; Ömer- Seyfeddin (1884-1920); Reşat Nuri (Güntekin [1889-1956].
TİYATRO
Milli edebiyat döneminde, tiyatro yeniden canlandı. özel tiyatroların yanında resmi tiyatroların da kurulması için teşebbüse geçildi. İstanbul belediye reisi Cemil (Topuzlu) Paşa İstanbul'un kültür hayatını olumlu yönde etkileyecek bir konservatuvar kurulması fikrini, meclise kabul ettirdi; Paris'teki Odeon tiyatrosu müdürü Pierre Antoine İstanbul'a çağrıldı. Dârülbedayi adıyla iki bölümlü (müzik, tiyatro) bir kurum meydana getirildi.
Dârülbedayi, ilk olarak Hüseyin Suat'ın Emile Fabre'dan adapte ettiği Çürük Temel'i (La Maison D'Argile) oynadı (20 ocak 1916). Bunu Halit Fahri'nin Baykuş adlı oyunu takip etti (2 mart 1917). Birinci Dünya savaşı sırasında gerek savaşın verdiği güçlükler, gerek Dârülbedayi'deki iç bölünmeler sonucu, çalışmalar aralıklı olarak sürdürülebildi. Dârülbedayi 1926'da İstanbul Şehir tiyatrosu, 1934'te de Şehir tiyatrosu adını aldı.
Kuruluş amacı telif oyunlar yazılmasını teşvik olan Dârülbedayi'de oynanan eserlerin çoğu hafif komedi ve vodvil, bir kısmı da manzum dramdı. Oyunlar, zayıf teknikli olmasına karşılık dil ve üslûp bakımından başarılıdır. Bu dönem tiyatro yazarları: İbnürrefik Ahmed Nuri (Sekizinci) [1866-1935], Musahipzade Celâl (1870-1959), Aka Gündüz (1886-1958), Reşat Nuri (1889-1956), Halit Fahri (1891-1971), Yusuf Ziya (1895-1967), Faruk Nafiz (doğ. 1898) v.d.
EDEBİYAT TARİHİ VE TENKİT
Türk edebiyatı tarihi konusunda verimli çalışmalar milli edebiyat döneminde başladı. Fuat Köprülü, Türk edebiyatını, şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlar çağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün halinde ele aldı (Türk Edebiyatı Tarihi I, II [1920-1921]).
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) adlı eserinde Ahmed Yesevi ve Yunus Emre'yi bütün yönleriyle belgelere dayanarak tanıttı. Türk medeniyet ve kültür tarihi, Türk dili, dini, sanatı, musikisi v.d. konularda çeşitli eserler meydana getirdi. Ali Canip (Yöntem), edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanındı. Mithat Cemal ve İbrahim Alâaddin de monograik incelemeler yaptılar.
Milli edebiyat döneminde Genç Kalemler'de Ömer Seyfeddin ve Ali Canip (Yöntem), yayımladıkları polemik ve tenkitleriyle "yeni lisan"ın ve milli edebiyatın savunmasını yaptılar. Ali Canip yeni edebiyat akımına karşı çıkan Cenab Şahabeddin ile yaptığı edebi polemiklerini Milli Edebiyat Meselesi ve Cenab Beyle Münakaşalarım (1918) adlı eserinde topladı.
Bu dönemin öteki edebi tenkit ve polemik yazarları arasında Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Raif Necdet sayılabilir.
Sultan II. Abdülhamit tarafından ihtilali bastırmak üzere olağanüstü yetkilerle görevlendirilen Arnavut Şemsi Paşa, 24 Haziran'da Selanik'te postane önünde Teğmen Atıf tarafından, edebiyatta da kendisini göstermiş ve "Milli Edebiyat" akımı ile ulusal kaynaklara dönülme ilkesini benimsemiştir. 1911'de Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in yayımladıkları "Genç Kalemler" dergisiyle başlayan akım, kısa sürede değişik sanat anlayışlarını savunan sanatçılar tarafından da benimsenmiştir. Sade ve arı bir Türkçe ile yazılan eserler yurt sorunları ve ulusal değerleri ortaya çıkarma amacını gütmüşlerdir. Özellikle öykü ve roman alanında Genç Kalemler 1910-1912 yıllarında Selanik`te yayınlanan milliyetçi fikir dergisiydi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay bu akımın en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu dönemde ayrıca milli edebiyat kavramı altında toplanan fakat dünya görüşleri ve şiir anlayışları farklı olan şairler de yetişmiştir. Nitekim şiirlerini akımın temel özelliği olan hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü ile yazan Türk İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, gerçekçi bir tutumla toplumsal konulara yönelmiş; temelde Osmanlıcı ve gelenekçi kabul edilen Yahya Kemal Beyatlı, yeni-klasik bir şiir geliştirmiş; egemen ideolojilerin dışında kalan Ahmet Haşim ise izlenimci ve simgeci bir anlayışla "Saf Şiir"i savunmuştur.
Milli Edebiyat Akımı Türk edebiyatında toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren, sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden edebiyat akımı (1911-1923). 1860'tan sonra benimsenen ve Abdülhamid II tarafından da desteklenen " Osmanlıcılık" ideolojisi, Balkan savaşından sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetti.
1908'den sonra Müslüman toplumları birleştirmek ve kalkındırmak, Hıristiyan devletleri karşısında bir denge unsuru durumuna getirmek amacını güden "İslamcılık" ideolojisinin yanında, önce edebiyat ve fikir adamlarınca ortaya atılan, sonradan siyasi nitelik kazanan milliyetçilik akımı da gelişme gösterdi.
Milliyetçilik hareketi, kısa bir süre sonra " Türkçülük" adı altında, dernek ve yayın organlarının (Türk Derneği, Türk Yurdu ve aynı adlarla çıkardıkları dergiler) kurulmasıyla siyasi yönden teşkilât kurmağa başladı. Türk Yurdu derneği, bir yıl sonra (1912) yerini Türk Ocağı'na bıraktı.
Yayımı 1913'te başlayan Halka Doğru dergisi, halkın toplumsal seviyesine inmeyi amaç edindi. İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan ittihat ve Terakki cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul üniversitesinde verdiği sosyoloji dersleriyle, hem milliyetçilik ilkelerinin aydınlarca benimsenmesinde, hem de milli bir edebiyatın yaratılmasında başlıca etken oldu.
Selanik'te, Ömer Seyfeddin, Âkil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriati'cilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, milliyetçilik akımı edebiyat alanına girdi. Genç Kalemler dergisi ilk olarak "milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini de üstüne aldı. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesjyle ise başladılar.
Dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler tespit ettikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların, Türk halkının hayatına yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. "Hikâye, roman ve tiyatro, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır" ilkesini benimsediler. Milli edebiyat temsilcilerinin edebiyat ve özellikle dil anlayışları, servetifünun'cular ve fecriati'ciler büyük tepki uyandırdı.
Mehmed Rauf, Halid Ziya, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzade Mehmed Fuad'ın itirazları şunlardı: "Yeni dil ancak bilim dili olabilir, sanat eserleri milletlerarasıdır, bu bakımdan edebiyat da milli olamaz, Genç Kalemler'in milli edebiyat anlayışı ırki bir nitelik taşımaktadır v.d.". Genç Kalemler dergisinde bu itirazlara karşı devamlı yazılar çıkıyordu. Bu karşılıklı tartışmaların yapıldığı sırada fecriati'cilerden Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, Genç Kalemler'in yeni dil konusundaki görüşünü benimsediklerini bildirdiler.
Genç Kalemler dergisi kapandıktan (eylül 1912) sonra yazarlarının birçoğu İstanbul'a geldiler, Türk Yurdu ve öteki milliyetçi dergilerde yazmağa başladılar. Milli edebiyat akımına karşı çıkanların ve yeni yetişen gençlerin de katılmasıyla grup genişledi ve etki alanları da aynı oranda büyüdü. Türkiye'de cumhuriyet ilân edilirken milli edebiyat akımı temsilcilerinin büyük çabalarıyla, bazı yazarların (Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Ali Kemal) şiddetle karşı koymalarına rağmen, konuşma dili edebiyat dili olarak yaygınlaştı.
DİL VE ÜSLÛP
"Genç Kalemler" dergisi yazarları, milli bir edebiyatın, dilin millileştirilmesiyle yaratılacağına inanmışlardı.
Edebiyatı cedide'cileri ve fecriati'cileri, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan bir dili (Osmanlıca) kullandıkları gerekçesiyle suçladılar, "Yeni lisan" adını verdikleri davalarını gerçekleştirmeğe çalıştılar. Bu konudaki başlıca amaçları şunlardı:
1. Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması;
2. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar Türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi;
3. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe telaffuzlarına göre yazılması;
4. Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi;
5. Öteki Türk lehçelerinden kelime alınması;
6. Konuşmada, İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi.
ŞİİR
"Genç Kalemler", şiir anlayışı konusunda fecriati şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü; edebiyatı cedide ve fecriati şairlerinin ferdiyetçi sanat anlayışından bütünüyle ayrılamadı. Nitekim, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten kendilerini alamadılar. Aruzun yerine heceyi getirmeleri, sadece biçim yönünden bir değişiklikti.
Milli edebiyat dönemi şairleri kendilerini kabul ettirmeğe çalıştıkları yıllarda bile (1911-1917) servetifünun'culardan Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin üstat sayılıyor, fecriati şairleri de ünlerini sürdürüyorlardı. Bu arada Mehmed Akif de aynı anlayış ve yapıdaki şiirleriyle büyük ün kazanmıştı. Rübab dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selâhaddin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi v.d.), Nayiler adıyla ortaya çıktılar.
Eski şairlerin şiirlerindeki samimi, lirik ve mistik atmosferi şiirlerinde devam ettirmek istediler; milli geçmişe bağlanarak edebiyatın milli olabileceğini savundular. Bu arada Yahya Kemal ve Yakup Kadri, Nev-Yunanilik adını verdikleri akımda, eski yunan edebiyatını örnek almak yoluna gittiler. Bu atılımlar beklenen sonuçlan doğurmadı.
Milli edebiyat akımına taraftar olan bazı şairler, milli edebiyat kavramını farklı şekilde yorumluyorlar ve şiirlerini kendi yorumlarına göre yazıyorlardı. 1917'de kurulan Şairler derneği'nde sadece "konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması" konusunda görüş birliğine varıldı.
"Hecenin beş şairi" diye adlandırılan şairler (Halit Fahri [Ozansoy], Enis Behiç [Koryürek], Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya [Ortaç], Faruk Nafiz [Çamlıbel]) bu görüşün yayılmasında ve yerleşmesinde önemli rol oynadılar.
Milli edebiyat dönemi şairlerinden başlıcaları şunlardır: Mehmed Emin (Yurdakul) [1869-1944], Ziya Gökalp (1876-1924), Ali Canip (Yöntem) [doğ. 1887], ibrahim Alâaddin (Gövsa) [1889-1949], Yahya Kemal (Beyatlı) [1884-1958], Yusuf Ziya (Ortaç) [1895- 1967], Orhan Seyfi (Orhon) [doğ. 1890], Faruk Nafiz (Çamlıbel) [doğ. 1898], Enis Behiç (Koryürek) [1889-1949], Kemaleddin Kami (Kamu) [1901-1948], Halit Fahri (Ozansoy) [1891-1971], Mithat Cemal (Kuntay) [1885-1956], Ahmed Hamdi (Tanpınar) (1901-1962], Necip Fazıl (Kısakürek) [doğ. 1903], Necmeddin Halil (Onan) [1902 -1968], Ömer Bedreddin (Uşaklı) [1904-1946], ihsan Raif [1877-1926], Şükûfe Nihal (doğ. 1896), Salih Zeki (Aktay) [1896-1971], Ali Mümtaz (Arolat) [1897 -1967], Halide Nusret (Zorlutuna) [doğ. 1901].
ROMAN VE HİKÂYE
1908'den sonra, konularını genellikle toplumsal meselelerden alan, konuşma dilini ve üslûbunu tercih eden yeni bir hikâye ve roman biçimi gelişmeğe başladı.
Bazı romanlarda toplumsal meseleler İstanbul dışındaki çevrelerden alındı (Ebubekir Hazım, Küçük Paşa [1910]; Refik Halid, Memleket Hikâyeleri [1919]); milliyetçilik siyasi bir ideoloji olarak işlendi (Halide Edip, Yeni Turan [1912]; Ahmet Hikmet, Gönül Hanım [1920]); Kurtuluş savaşının çeşitli görünümleri yansıtıldı (Halide Edip, Ateşten Gömlek [1922]; Yakup Kadri, Yaban [1932]); Türk toplumunun Tanzimattan başlayarak geçirdiği toplumsal, aşamalar, tasvirci ve tahlilci gözle anlatıldı (Yakup Kadri'nin romanları).
Bunların yanında aşk konusunda da hikâye ve romanlar yazıldığı oldu. Milli edebiyat döneminin başlıca hikâye ve romancıları: Halide Edip (Adıvar) (1884-1964]; Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) [doğ. 1889]; Refik Halid (Karay) (1888-1965), Aka Gündüz (Enis Avni) [1886 - 1958]; Ömer- Seyfeddin (1884-1920); Reşat Nuri (Güntekin [1889-1956].
TİYATRO
Milli edebiyat döneminde, tiyatro yeniden canlandı. özel tiyatroların yanında resmi tiyatroların da kurulması için teşebbüse geçildi. İstanbul belediye reisi Cemil (Topuzlu) Paşa İstanbul'un kültür hayatını olumlu yönde etkileyecek bir konservatuvar kurulması fikrini, meclise kabul ettirdi; Paris'teki Odeon tiyatrosu müdürü Pierre Antoine İstanbul'a çağrıldı. Dârülbedayi adıyla iki bölümlü (müzik, tiyatro) bir kurum meydana getirildi.
Dârülbedayi, ilk olarak Hüseyin Suat'ın Emile Fabre'dan adapte ettiği Çürük Temel'i (La Maison D'Argile) oynadı (20 ocak 1916). Bunu Halit Fahri'nin Baykuş adlı oyunu takip etti (2 mart 1917). Birinci Dünya savaşı sırasında gerek savaşın verdiği güçlükler, gerek Dârülbedayi'deki iç bölünmeler sonucu, çalışmalar aralıklı olarak sürdürülebildi. Dârülbedayi 1926'da İstanbul Şehir tiyatrosu, 1934'te de Şehir tiyatrosu adını aldı.
Kuruluş amacı telif oyunlar yazılmasını teşvik olan Dârülbedayi'de oynanan eserlerin çoğu hafif komedi ve vodvil, bir kısmı da manzum dramdı. Oyunlar, zayıf teknikli olmasına karşılık dil ve üslûp bakımından başarılıdır. Bu dönem tiyatro yazarları: İbnürrefik Ahmed Nuri (Sekizinci) [1866-1935], Musahipzade Celâl (1870-1959), Aka Gündüz (1886-1958), Reşat Nuri (1889-1956), Halit Fahri (1891-1971), Yusuf Ziya (1895-1967), Faruk Nafiz (doğ. 1898) v.d.
EDEBİYAT TARİHİ VE TENKİT
Türk edebiyatı tarihi konusunda verimli çalışmalar milli edebiyat döneminde başladı. Fuat Köprülü, Türk edebiyatını, şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlar çağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün halinde ele aldı (Türk Edebiyatı Tarihi I, II [1920-1921]).
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) adlı eserinde Ahmed Yesevi ve Yunus Emre'yi bütün yönleriyle belgelere dayanarak tanıttı. Türk medeniyet ve kültür tarihi, Türk dili, dini, sanatı, musikisi v.d. konularda çeşitli eserler meydana getirdi. Ali Canip (Yöntem), edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanındı. Mithat Cemal ve İbrahim Alâaddin de monograik incelemeler yaptılar.
Milli edebiyat döneminde Genç Kalemler'de Ömer Seyfeddin ve Ali Canip (Yöntem), yayımladıkları polemik ve tenkitleriyle "yeni lisan"ın ve milli edebiyatın savunmasını yaptılar. Ali Canip yeni edebiyat akımına karşı çıkan Cenab Şahabeddin ile yaptığı edebi polemiklerini Milli Edebiyat Meselesi ve Cenab Beyle Münakaşalarım (1918) adlı eserinde topladı.
Bu dönemin öteki edebi tenkit ve polemik yazarları arasında Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Raif Necdet sayılabilir.