Mine; yaşama sevinci ile dolu, girdiği her ortama hemencecik uyum sağlayabilen, neşeli ve tatlı bir kızdı. Bu neşesi ve tatlı gülüşü ile çevresine pozitif enerji dağıtıyordu. Ayrıca güzelliği ile de herkesin dikkatini üzerine topluyordu.
O gün bir masal kadar güzeldi. Evleri giriş kat olduğundan dolayı, evde canı çok sıkılmış ve parka gitmek istemişti Mine. Evden dışarı çıkıp başını
gökyüzüne doğru kaldırdığında, masmavi gökyüzünde bembeyaz bulutların dans ettiğini gördü. Sonra bulutların dansını kıskanarak, annesinden öğrendiği tekerlemeleri söyleyip, kendince oyunlar oynamaya ve dans etmeye başladı. Mine bu mutluluk oyununu, kendini yalnız hissettiği zamanlarda hep oynuyordu.
- Ah benim turnam
Yeşil başlı turnam
Otur desem oturur
Kalk desem kalkar
- Saksağan sek sek
Kuyruğu tümsek
Kuyruğuna binelim
Bizim köye gidelim
Güneşli bir günün keyfini doyasıya çıkartmak istiyordu. Az sonra arkadaşı Ebru’yu gördü, ona doğru koşarak yanına gitti.
- Merhaba Ebru. Biliyor musun, ben annemden çok güzel tekerlemeler öğrendim. Canım sıkıldığı zamanlar bu tekerlemeleri söyleyip, kendi kendime mutluluk oyunu oynuyorum ve tüm sıkıntım geçiyor.
Bu oyunu sana da öğretmemi ister misin?
diye sordu.
Ebru ise; sesindeki coşku dolu sevinçle;
- Elbette isterim, hem de çok sevinirim Mine.
diye yanıt verdi.
Mine başladı bildiği tüm tekerlemeleri, ard arda sıralayarak söylemeye.
- Komşu, komşu!
Huuu!...
Oğlun geldi mi?
- Geldi
- Ne getirdi?
- İnci boncuk
- Kime, kime?
- Sana, bana
- Daha kime?
- Kara kediye
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıktı
- Ağaç nerde?
- Balta kesti
- Balta nerde?
- Suya düştü
- Su nerde?
- İnek içti
- İnek nerde?
- Dağa kaçtı
- Dağ nerde?
- Yandı bitti kül oldu
- Aksaray’ın kilidi
Sana vuran kim idi
Amcam oğlu Musacık
Kolu budu kısacık
Şimdi gelir görürsün
Güle güle ölürsün
- Büzülünce büzülür
Süzül desem süzülür
Ellerimizle şap şap şap
Ayaklarımızla rap rap rap
Bir sağa, bir sola
Dans edelim kol kola
- Nasıl… güzel mi?... beğendin mi Ebru? Diye sordu Mine.
Ebru, başını aşağı yukarı sallayarak;
- Hıı hııı… Çok beğendim, çok güzel… Daha başka biliyor musun?
- Elbette biliyorum. Diye yanıtladı Mine.
Dünyanın göz kamaştıran güzellikte ki, büyük ve parlak lambası olan güneş ise, tüm asaletiyle tam tepedeydi. Hatta gökyüzünün güzel kuşları, yüzümüzü okşarcasına geçen ve geçerken de kulağımıza şarkılar söyleyen rüzgâr bile oradaydı. Gökyüzüne bakıldığında, bulutlar bir pamuk kadar yumuşak görünüyordu. Mine; sevinç içinde tekerlemelerini söylemeye devam etti.
- Minarede bir kuş var
Kanadında gümüş var
Eniştemin cebinde
Türlü türlü yemiş var
Yemişimi yediler
Bana cüce dediler
Vallahi yemem, billahi yemem
Ben bu işten vazgeçmem
- Hacı nine kına döver
Ben bilirim kimi sever
Altın paşayı sever
Altın paşa çardakta
Gümüş yüzük parmakta
- Top top kadife
Kızın adı Latife
Oturmuş halı dokur
İçinde bülbül okur
Bir tabak gülüm olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay, biri yıldız
Biri oğlan, biri kız
Mine o gün çok mutluydu. Söylediği tekerlemelerle adeta mutluluğuna mutluluk katmıştı. Birden bire gökyüzündeki bulutlar gözüne takılıverdi.
Ebru’ya bulutları göstererek;
- Bak, bak… Görüyor musun? Nasıl da hareket ediyorlar.
Arkadaşı ile birlikte bulutları seyretmeye başladı. İçinden bulutlarla oyun oynamanın kendisini ne kadar mutlu edeceğini düşündü. Heyecanlanarak bağırmaya ve koşmaya başladı.
- Heey güzel bulutlar, pamuk bulutlar, nereye gidiyorsunuz? Benimle kalın, birlikte oyun oynayalım. Gitmeyin, isterseniz size de tekerleme söylerim.
Bağırarak bulutlara tekerleme söylemeye başladı.
- Karga karga “gak” dedi
“Çık şu dala bak” dedi
Çıktım baktım o dala
Ah bu karga ne budala
- Karga fındık getirdi
Fare yedi bitirdi
Onu tuttu bir kedi
“Miyav” dedi, “av” dedi
- Ceviz adam şip şap şap
Burnu akar hor hor hor
Kaşı keman gıy gıy gıy
Karnı davul güm güm güm
Bir süre düşündükten sonra, aklından bir oyun geçirdi ve onu kendi kendine oynamak istedi. Küçük bulutları çocuk, büyük bulutları ise anne ve baba yaptı. Şimdi bu oyunu oynamalıydı, çünkü Mine böyle çok mutlu olacaktı.
Tabi önce bulutlara birer isim bulmalıydı. Düşündü ve sonra…
- Heey küçük bulut, senin adın Mine bulut olsun…
dedi. Ve o buluta kendi adını verdi. Diğer küçük buluta doğru yönelip,
işaret parmağıyla göstererek;
- Senin adın da Emir bulut olsun...
Ve o buluta da kardeşinin adını verdi. Tek tek bulutlara isim takmaya ve onlarla konuşmaya başladı. Mine bu oyunu çok sevmişti. Emir buluta doğru yönelerek bağırdı.
- Heey Emir bulut; sen ne kadar şanslısın. Bak arkadaşların yanında. Onlarla istediğin gibi oyunlar oynayabilirsin. Benim de senin gibi
arkadaşlarım yanımda olsa canım sıkılmaz, onlarla oyunlar oynardım. Onlara şarkılar, tekerlemeler söylerdim. Hatta onlara şekerlerimi bile verirdim. Bu gün arkadaşım Ebru’ya da tekerleme öğrettim.
- Size de tekerleme söylememi ister misiniz?...
dedi. Ve bağıra bağıra başladı bulutlara tekerleme söylemeye.
- Babam yoğurt getirdi
Kedi burnunu batırdı
Kedi seni tutarım
Bıyığını yolarım
- Mustafa mıstık
Arabaya kıstık
Üç mum yaktık
Seyrine baktık
- Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı nineme
Mutluluk içinde hem etrafında oynuyor, hem de bu tekerlemeleri söylüyordu. Ebru da bildiği tekerlemeler de Mine’ye eşlik ederek, onunla birlikte hem oynuyor hem de söylüyordu. Birden bire oyunlar oynadığı, Mine bulut ve Emir bulutun üzerine doğru, büyük ve kara bir gölgenin yaklaştığını gördü. Bu rüzgârın sürükleyerek getirdiği, kötü bulut olmalıydı. Bağırarak tekerleme söylemeye devam etti.
- Yağ yağmur yağ
Teknede hamur
Tarlada çamur
Ver Allah’ım ver
Selli selli yağmur
- Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı
Camdan bakıyor
Mine masmavi gökyüzüne doğru bakıp, bulut arkadaşlarına seslenerek;
- Kaçın, evinize doğru gidin, annenize gidin…
diye bağırıp, bulut arkadaşlarını uyardı.
Bulutlar gökyüzünde yavaş yavaş dağılmaya başladı. Mine, bulutların kendisini dinlediğini düşünerek;
- Çabuk olun, evinize gidin, korkmayın anneniz sizi korur.
dedi bir kez daha.
Büyük ve gri bulut gökyüzünü gittikçe kaplamıştı. Mine’nin bulut arkadaşları ise iyice kaybolmuştu. Mine çok mutlu olmuştu, çünkü büyük bulut, küçük bulutlara kötülük yapamamıştı.
Mine başını gökyüzüne doğru kaldırıp, küçük bulut arkadaşlarına bağırmaya başladı…
- Teşekkür ederim, beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Annenizi ve babanızı üzmeyin olur mu?...
Rüzgâr yavaş yavaş esmeye, yağmur çiselemeye başlamıştı ki, Mine’nin annesi, pencereden seslenerek onu çağırıyordu. Evin kapısından içeri girmeden önce, güzel ve kısa bir tekerleme daha söyledi.
- Ayağımın altında çağla
Herkes evine dağıla
Mine arkadaşı Ebru ile “tekrar görüşmek üzere” diyerek ayrıldı. Bir kez daha gökyüzüne doğru bakıp el salladı.
- Arkadaşım olduğunuz için çok mutluyum…
Kendi kendine konuşarak,
- Hayat ne kadar güzel.
Mine annesine sarılarak yanaklarından öptü.
- Bu gün çok mutluyum anneciğim. Ebru ile birlikte, gökyüzündeki bulutlara isim takıp, onlarla çok güzel oyunlar oynadık. Ebru’ya ve bulutlara, senin bana öğrettiğin tekerlemeleri söyledim. Yarın yine oynayacağız. Bu benim mutluluk oyunum ve tüm çocuklara bu oyunumu öğretmek istiyorum anneciğim.
Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU
O gün bir masal kadar güzeldi. Evleri giriş kat olduğundan dolayı, evde canı çok sıkılmış ve parka gitmek istemişti Mine. Evden dışarı çıkıp başını
gökyüzüne doğru kaldırdığında, masmavi gökyüzünde bembeyaz bulutların dans ettiğini gördü. Sonra bulutların dansını kıskanarak, annesinden öğrendiği tekerlemeleri söyleyip, kendince oyunlar oynamaya ve dans etmeye başladı. Mine bu mutluluk oyununu, kendini yalnız hissettiği zamanlarda hep oynuyordu.
- Ah benim turnam
Yeşil başlı turnam
Otur desem oturur
Kalk desem kalkar
- Saksağan sek sek
Kuyruğu tümsek
Kuyruğuna binelim
Bizim köye gidelim
Güneşli bir günün keyfini doyasıya çıkartmak istiyordu. Az sonra arkadaşı Ebru’yu gördü, ona doğru koşarak yanına gitti.
- Merhaba Ebru. Biliyor musun, ben annemden çok güzel tekerlemeler öğrendim. Canım sıkıldığı zamanlar bu tekerlemeleri söyleyip, kendi kendime mutluluk oyunu oynuyorum ve tüm sıkıntım geçiyor.
Bu oyunu sana da öğretmemi ister misin?
diye sordu.
Ebru ise; sesindeki coşku dolu sevinçle;
- Elbette isterim, hem de çok sevinirim Mine.
diye yanıt verdi.
Mine başladı bildiği tüm tekerlemeleri, ard arda sıralayarak söylemeye.
- Komşu, komşu!
Huuu!...
Oğlun geldi mi?
- Geldi
- Ne getirdi?
- İnci boncuk
- Kime, kime?
- Sana, bana
- Daha kime?
- Kara kediye
- Kara kedi nerde?
- Ağaca çıktı
- Ağaç nerde?
- Balta kesti
- Balta nerde?
- Suya düştü
- Su nerde?
- İnek içti
- İnek nerde?
- Dağa kaçtı
- Dağ nerde?
- Yandı bitti kül oldu
- Aksaray’ın kilidi
Sana vuran kim idi
Amcam oğlu Musacık
Kolu budu kısacık
Şimdi gelir görürsün
Güle güle ölürsün
- Büzülünce büzülür
Süzül desem süzülür
Ellerimizle şap şap şap
Ayaklarımızla rap rap rap
Bir sağa, bir sola
Dans edelim kol kola
- Nasıl… güzel mi?... beğendin mi Ebru? Diye sordu Mine.
Ebru, başını aşağı yukarı sallayarak;
- Hıı hııı… Çok beğendim, çok güzel… Daha başka biliyor musun?
- Elbette biliyorum. Diye yanıtladı Mine.
Dünyanın göz kamaştıran güzellikte ki, büyük ve parlak lambası olan güneş ise, tüm asaletiyle tam tepedeydi. Hatta gökyüzünün güzel kuşları, yüzümüzü okşarcasına geçen ve geçerken de kulağımıza şarkılar söyleyen rüzgâr bile oradaydı. Gökyüzüne bakıldığında, bulutlar bir pamuk kadar yumuşak görünüyordu. Mine; sevinç içinde tekerlemelerini söylemeye devam etti.
- Minarede bir kuş var
Kanadında gümüş var
Eniştemin cebinde
Türlü türlü yemiş var
Yemişimi yediler
Bana cüce dediler
Vallahi yemem, billahi yemem
Ben bu işten vazgeçmem
- Hacı nine kına döver
Ben bilirim kimi sever
Altın paşayı sever
Altın paşa çardakta
Gümüş yüzük parmakta
- Top top kadife
Kızın adı Latife
Oturmuş halı dokur
İçinde bülbül okur
Bir tabak gülüm olsa
İki kardeşim olsa
Biri ay, biri yıldız
Biri oğlan, biri kız
Mine o gün çok mutluydu. Söylediği tekerlemelerle adeta mutluluğuna mutluluk katmıştı. Birden bire gökyüzündeki bulutlar gözüne takılıverdi.
Ebru’ya bulutları göstererek;
- Bak, bak… Görüyor musun? Nasıl da hareket ediyorlar.
Arkadaşı ile birlikte bulutları seyretmeye başladı. İçinden bulutlarla oyun oynamanın kendisini ne kadar mutlu edeceğini düşündü. Heyecanlanarak bağırmaya ve koşmaya başladı.
- Heey güzel bulutlar, pamuk bulutlar, nereye gidiyorsunuz? Benimle kalın, birlikte oyun oynayalım. Gitmeyin, isterseniz size de tekerleme söylerim.
Bağırarak bulutlara tekerleme söylemeye başladı.
- Karga karga “gak” dedi
“Çık şu dala bak” dedi
Çıktım baktım o dala
Ah bu karga ne budala
- Karga fındık getirdi
Fare yedi bitirdi
Onu tuttu bir kedi
“Miyav” dedi, “av” dedi
- Ceviz adam şip şap şap
Burnu akar hor hor hor
Kaşı keman gıy gıy gıy
Karnı davul güm güm güm
Bir süre düşündükten sonra, aklından bir oyun geçirdi ve onu kendi kendine oynamak istedi. Küçük bulutları çocuk, büyük bulutları ise anne ve baba yaptı. Şimdi bu oyunu oynamalıydı, çünkü Mine böyle çok mutlu olacaktı.
Tabi önce bulutlara birer isim bulmalıydı. Düşündü ve sonra…
- Heey küçük bulut, senin adın Mine bulut olsun…
dedi. Ve o buluta kendi adını verdi. Diğer küçük buluta doğru yönelip,
işaret parmağıyla göstererek;
- Senin adın da Emir bulut olsun...
Ve o buluta da kardeşinin adını verdi. Tek tek bulutlara isim takmaya ve onlarla konuşmaya başladı. Mine bu oyunu çok sevmişti. Emir buluta doğru yönelerek bağırdı.
- Heey Emir bulut; sen ne kadar şanslısın. Bak arkadaşların yanında. Onlarla istediğin gibi oyunlar oynayabilirsin. Benim de senin gibi
arkadaşlarım yanımda olsa canım sıkılmaz, onlarla oyunlar oynardım. Onlara şarkılar, tekerlemeler söylerdim. Hatta onlara şekerlerimi bile verirdim. Bu gün arkadaşım Ebru’ya da tekerleme öğrettim.
- Size de tekerleme söylememi ister misiniz?...
dedi. Ve bağıra bağıra başladı bulutlara tekerleme söylemeye.
- Babam yoğurt getirdi
Kedi burnunu batırdı
Kedi seni tutarım
Bıyığını yolarım
- Mustafa mıstık
Arabaya kıstık
Üç mum yaktık
Seyrine baktık
- Kuzu kuzu mee
Bin tepeme
Haydi gidelim
Hacı nineme
Mutluluk içinde hem etrafında oynuyor, hem de bu tekerlemeleri söylüyordu. Ebru da bildiği tekerlemeler de Mine’ye eşlik ederek, onunla birlikte hem oynuyor hem de söylüyordu. Birden bire oyunlar oynadığı, Mine bulut ve Emir bulutun üzerine doğru, büyük ve kara bir gölgenin yaklaştığını gördü. Bu rüzgârın sürükleyerek getirdiği, kötü bulut olmalıydı. Bağırarak tekerleme söylemeye devam etti.
- Yağ yağmur yağ
Teknede hamur
Tarlada çamur
Ver Allah’ım ver
Selli selli yağmur
- Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı
Camdan bakıyor
Mine masmavi gökyüzüne doğru bakıp, bulut arkadaşlarına seslenerek;
- Kaçın, evinize doğru gidin, annenize gidin…
diye bağırıp, bulut arkadaşlarını uyardı.
Bulutlar gökyüzünde yavaş yavaş dağılmaya başladı. Mine, bulutların kendisini dinlediğini düşünerek;
- Çabuk olun, evinize gidin, korkmayın anneniz sizi korur.
dedi bir kez daha.
Büyük ve gri bulut gökyüzünü gittikçe kaplamıştı. Mine’nin bulut arkadaşları ise iyice kaybolmuştu. Mine çok mutlu olmuştu, çünkü büyük bulut, küçük bulutlara kötülük yapamamıştı.
Mine başını gökyüzüne doğru kaldırıp, küçük bulut arkadaşlarına bağırmaya başladı…
- Teşekkür ederim, beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Annenizi ve babanızı üzmeyin olur mu?...
Rüzgâr yavaş yavaş esmeye, yağmur çiselemeye başlamıştı ki, Mine’nin annesi, pencereden seslenerek onu çağırıyordu. Evin kapısından içeri girmeden önce, güzel ve kısa bir tekerleme daha söyledi.
- Ayağımın altında çağla
Herkes evine dağıla
Mine arkadaşı Ebru ile “tekrar görüşmek üzere” diyerek ayrıldı. Bir kez daha gökyüzüne doğru bakıp el salladı.
- Arkadaşım olduğunuz için çok mutluyum…
Kendi kendine konuşarak,
- Hayat ne kadar güzel.
Mine annesine sarılarak yanaklarından öptü.
- Bu gün çok mutluyum anneciğim. Ebru ile birlikte, gökyüzündeki bulutlara isim takıp, onlarla çok güzel oyunlar oynadık. Ebru’ya ve bulutlara, senin bana öğrettiğin tekerlemeleri söyledim. Yarın yine oynayacağız. Bu benim mutluluk oyunum ve tüm çocuklara bu oyunumu öğretmek istiyorum anneciğim.
Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU