Namazın Dışındaki Şartları
- Hadesten taharet.
- Necasetten taharet
- Setr-i avret
- Kıbleye dönmek
- Vakit
Namazın İçindeki Şartları
- Niyet
- İftitah tekbiri
- Kıyam
- Kıraat
- Rüku
- Secde
- Kade-i ahire
Namazın Dışındaki Şartları
Hadesten taharet
GusülNamazın on iki farzı vardır. Namazın oniki şartından biri, hadesten taharettir. Yâni cünüp olanın gusül abdesti alması, namaz abdesti olmıyanın namaz kılmak için, namaz abdesti almasıdır. Namazın doğru olması, abdestin ve guslün doğru olmasına bağlıdır. Cünüp olan herkesin gusletmesi farzdır. Namaz vaktinin sonunda o namazı kılacak kadar zaman kalınca, gusül abdesti alması farz olur.
Bu müddet, öğleyi kılmamış kimse için, ikindi vaktine kadar yâni gusledip öğleyi kılabileceği vakte kadardır. Öğleyi kılmış kimse için ise, ikindinin sonuna kadardır.
Fakat en güzeli vakit geçirmeden hemen gusletmektir. Bildirilen bu müddetler, herhangi bir mâni, engel olduğu zaman içindir. Namaz kılmıyan kimse vaktin sonuna kadar mutlaka gusletmesi lâzımdır.
Abdest
Dinimizin her emri gibi, abdest almak da çok kolaydır. Allahü teâlâ insana yapamıyacağı, şeyleri zaten yüklemez. Abdestin farzı dörttür:
1- Yüzü, yıkamak.
2- İki kolu, dirsekler ile birlikte yıkamak.
3- Başın dörtte bir kısmını meshetmek, yâni yaş eli başa sürmek.
4- İki ayağı iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte yıkamaktır.
Abdesten istenilen faydayı, neticeyi alabilmek için şartlarına azâmi dikkat etmek gerekir. Abdestin dört farzını yerine getiren, yâni yüzünü, kollarını yıkayan, başını mesheden ve iki ayağını yıkayan abdest almış sayılır. Bu kadarı ile yapıldığında abdest geçerli olur. Fakat, daha çok sevap almak için, sünnetlerine, müstehaplarına da uyarak almalıdır.
Bunun için, önce, Allah rızası için abdest almaya niyet edilir. Sonra, eller bileklere kadar üç defa yıkanır. Sonra sağ el ile ağıza üç kere su verilir. Sağ el ile buruna üç kere su verip, sol el ile sümkürülür. Buruna su verdikten sonra, avuçlara su alıp, alından çene altına, şakaklara kadar yüz yıkanır.
Sonra, sol el ile, sağ kol dirseğe kadar üç defa yıkanır. Sağ ile sol kol (üç defa) dirseğe kadar (dirsek dâhil) yıkanır. Her iki kolu yıkadıktan sonra, eller tekrar ıslatılır ve o yaşlıkla baş meshedilir. Daha sonra, sağ ve sol elin şehâdet parmakları, iki kulağın deliklerine sokulur baş parmaklarla da kulakların arkasını mesheder. Ellerin dış yüzü ile enseyi mesheder.
Boynu meshettikten sonra, sol elin küçük parmağı ile, sağ ayağın küçük parmağından başlıyarak, ayak parmaklarının arasını hilâllemek sûretiyle, topuklarla birlikte, sağ ayağı yıkar. Sol ayağı yıkarken, ayak parmaklarının arasını küçük parmağı ile bu sefer baş parmaktan başlıyarak ayak parmaklarının arasını hilâllemek sûretiyle topuğu ile birlikte yıkar.
Hayz ve Nifas
Beyazdan başka her renge Hayz kanı denir. Hayz görmeye başlayan kız Bâliga olmuş olur. Kan görüldüğü andan, kesilene kadar olan günlerin sayısına âdet zamanı denir.
Âdet zamanı en çok 10, en az 3 gündür. 10 günden sonra gelen kana İstihâza kanı denir. Bu, hastalık kanıdır. Diğer üç mezhebde hayzın en çoğu 15 gündür. Hayz kanı devamlı akmayabilir. Hergün az miktar kan görülmesi, hayz hâlinin devam ettiğini gösterir.
İki âdet arasında en az 15 gün temizlik hâli olur. Kan, en az 15 günlük temizlikten sonra gelip 3 günden önce kesildiğinde, namaz vaktinin sonu yaklaşıncaya kadar bekler. Sonra gusletmeden yalnızca abdest alıp, o namazı kılar ve önce kılmadıklarını kazâ eder. O namazı kıldıktan sonra kan yine gelirse, namaz kılmaz. Yine kesilirse vaktin sonuna doğru abdest alıp, o namazı kılar ve kılmadıklarını kazâ eder. 3 gün tamam oluncaya kadar böyle yapar.
Üç gün kan gelip, normal âdet süresinden önce kesildiğinde, namaz vakti sonuna kadar bekler, kan görmezse gusledip, o namazı kılar. Kılmadıklarını kazâ etmez. Normal âdet zamanı geçinceye kadar bekler.
Âdet zamanı belli olan kadın, bir defa başka sayıda hayz kanı görse, âdeti değişmiş olur. Temiz gün sayısı da böyledir. Meselâ, âdeti 5 gün, temizlik hâli 20 gün olan bir kadın, hayz hâlini 7 gün görse âdeti değişmiş 7 gün olmuş olur.
Âdeti 7 gün olan kadının kanı, 8 gün devam eder sonra kesilirse, âdeti 8 güne çıkmış olur. Fakat 11. gün tekrar gelirse, 7 günden sonrası istihâza kanı olur. 7 günden sonraki namazlarını kazâ eder. Normal âdeti 7 gün iken 5 günde kan kesilirse, gusledip namazını kılar.
Âdetin başlayış ve bitiş vaktini bilmek çok önemlidir. Meselâ, âdeti 5 gün olan kadının özrü, 10 günü 3 dakika aşmış olsa, âdet zamanı olan 5 günden sonra gelenler, istihâza kanı olur. 10 gün geçmeden ya'nî 10 günden birkaç dakika önce kesilmiş olursa, hepsi hayz olur. Bunun için her kadının, kendi hayz ve temizlik gün sayısını ezberlemesi gerekir.
Teyemmüm
Hasta olup hastalığı sebebiyle su kullanamayan, su zarar veren, su ile abdest alamıyacak durumda olan hastalar ve kitaplarda bildirildiği şekilde su arayıp da bulamayanlar teyemmüm ederek, cünüplükten kurtulur veya namaz kılmak için teyemmüm eder. Şehirde her zaman su aramak farzdır. Bunun için sağlam kimse şehirde teyemmüm yapamaz.
Teyemmüm, temiz toprak, kum, kireç ve taş gibi toprak cinsinden temiz birşey ile edilir.
Teyemmüm, abdest ve gusül için bir kolaylıktır. Dînimizde, toprak ile teyemmüm de, su ile temizlenmek gibidir.
Resimlerle teyemmümün nasıl yapıldığını görmek için burayı tıklayınız
Teyemmümün farzı üçtür:
1- Niyet etmek.
2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını meshetmek.
3- Elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu mesh etmek.
Mest ve sargı üzerine mesh
Mest, ayağın yıkanması farz olan yerini örten, su geçirmez ayakkabı demektir. Mest büyük olup da, parmaklar mestin ucuna kadar gitmez ve mesh boş yer üzerine rastlarsa, câiz olmaz. Mestin, bir saat yol yürüyünce, ayaktan çıkmayacak şekilde sağlam ve ayağa uygun olması lâzımdır.
Tabanı ile ayak üstü veya yalnız tabanı deri kaplanmış çorap üstüne mesh yapmak câizdir.
Sert olup da yürürken aşağı düşmeyen çorap üzerine mesh etmek câizdir.
Mestler, abdestsizliğin ayaklara geçmesine mâni olmaktadır. Ayaklar yıkandıktan sonra mestleri giymek ve bundan sonra abdest almak câizdir.
Mesh, mestlerin üstüne yapılır. Mestlerin altına, ya’nî tabanına mesh yapılmaz.
Sünnet üzere mesh etmek için, sağ elin yaş beş parmağı, sağ mest üzerine, sol elin parmakları da, sol mest üzerine, boylu boyunca yapıştırılıp, ayak parmakları üzerine gelen ucundan, bacağa doğru çekilir. El ayaları meste değdirilmez. Meshin üç el parmağı eninde ve boyunda olması farzdır.
Mesh, elin dış tarafı ile câiz ise de, iç kısımları ile yapmak sünnettir.
Mest üzerine mesh müddeti, mukîm olan için, yirmidört sâatdir. Misafir için, üç gün üç gece, ya’nî yetmişiki saattir. Bu müddet mesti giydiği zaman değil, mesti giydikten sonra, abdesti bozulduğu zaman başlar. Mestli kimse, abdesti bozulduktan sonra yirmidört saat geçmeden sefere çıksa, bu mestlere üç gün ve gece mesh edebilir. Misafir iken mukîm olsa, yirmi dört saat geçmiş ise, mestleri çıkarıp, ayaklarını yıkayarak abdest alır.
Ayağın üç parmağı sığacak kadar yırtığı bulunan mest üzerine mesh etmek câiz değildir. Yırtık, bundan az ise, mesh câiz olur. Bir mestin birkaç yerinde, küçük yırtıklar var ise bunlar toplanınca, üç parmak kadar olursa, buna mesh etmek câiz olmaz. Bir mestte iki parmak, diğer mestte de iki veya bir parmak görünecek kadar yırtık varsa, bunlara mesh edilebilir. Mesh câiz olmayan yırtık, üç parmağın ucu değil, üç parmağın bütünü görünecek kadardır.
Yara ve sargı üzerine mesh ve özür sâhibi
Yaranın, çıbanın, derideki çatlak ve yarıkların üzerine veya içine konan merhem, pamuk, fitil, gaz bezi, flâster, sargı bağı gibi şeylerin çözülmesi, çıkarılması yaraya zarar verirse üzerine mesh edilir.
Özür sâhibi olabilmek için, abdesti bozan şeyin devam üzere mevcut olması lâzımdır. Ya’nî, herhangi bir namaz vakti içinde, abdest alıp yalnız farzı kılacak kadar bir zaman abdestli kalamayan kimse, özür sâhibi olur. Özür sâhibinin özürü, sonraki her namaz vaktinde bir kere, biraz akarsa, özrü devam ediyor sayılır.
Özür sâhibi olan, istediği zaman abdest alır. Alınan abdest ile istediği kadar farz ve nâfile kılar ve Kur’ân-ı kerîm okur. Namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur. Her namaz vakti girdikten sonra, yeni abdest alıp, bu vakit çıkıncaya kadar her ibâdeti yapar.
Necasetten taharet
Necasetten taharet namazın şartlarındandır. Namaz kılanın, derisinde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde, dirhem miktarından fazla necaset, pislik olmamasıdır.Necaset, dirhem miktarından az ise namaz sahîh olur ise de, mekruh olur. Dirhem miktarı bulunursa, tahrîmen mekrûh olur ve yıkamak vâcib olur. Dirhemden çok ise, yıkamak farzdır, az ise, sünnettir. Necâset miktarı, bulaştığı zaman değil, namaza dururken olan miktarıdır.
Dirhem miktarı, katı necâsetlerde, pisliklerde yaklaşık 5 gr ağırlıktır. Akıcı, sıvı necâsetlerde, açık el ayasındaki suyun yüzü genişliği kadar yüzeydir.
Setr-i avret
Setr-i avret ya'ni namazda örtünmesi gereken yerleri örtmek farzdır. Mükellef olan, yâni âkıl ve bâlig olan insanın namaz kılarken açması veya her zaman başkasına göstermesi ve başkasının bakması harâm olan yerlerine "Avret mahalli" denir.Erkeğin ve kadının avret mahallini örtmesi, hicretin üçüncü senesinde gelen, (Ahzâb) ve (Nûr) sûrelerinde emrolundu.
Bu tarihten önce kadınlar başı açık olarak yabancı erkekler ile görüşebiliyorlardı. Çünkü o zaman daha tesettür, örtünme emri gelmemişti. Kadınların dini bir meselesi olduğunda, bizzat gelip halini Resûlullaha anlatıyorlardı. Daha sonra bu âyet-i kerîmeler ile yasaklandı. Bundan sonra kadınlar mes'elelerini Resûlullahın hanımlarına sormaya, onlar da Resûlullah efendimize sorup cevabını kadınlara bildirmeye başladılar.
Erkekler için avret mahalli göbek ile diz kapağı arasıdır. Namaz kılarken, vücudun diğer kısımlarını, kolları, başı örtmek, çorap giymek sünnettir. Açık kılmaları mekrûhtur.
Kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yeri, bilekleri, sarkan saçları avrettir. Erkeğin veya kadının avret uzuvlarından herhangi birinin dörtte biri, bir rükün açık kalırsa, namaz bozulur. Azı açılırsa bozulmaz. Namazı mekrûh olur. Meselâ, ayağının dörtte biri açık olan kadının namazı sahîh, geçerli olmaz. Kendisi açarsa hemen bozulur.
Kıbleye dönmek
Namazı Kâ'be-i şerîf istikametinde kılmak da farzdır. Göz sinirlerinin çapraz istikameti arasındaki açıklık, Kâ'beye rastlarsa, namaz sahîh olur.Bu açı yaklaşık olarak 45 derecedir. Ramazan-ı şerîfin başlamasını hesap ile, takvîm ile önceden anlamak câiz olmaz ise de, kıbleyi hesap ile, kutup yıldızı ile, pusula ile bulmak câizdir. Ayrıca bilen birine sorulur. Rastgele sorulmaz, namaz kılmıyan kimse genelde kıbleyi pek bilmez.
Bunun için kıbleyi bilen, sâlih müslümanlara sormak lâzımdır. Kâfire, fâsıka ve çocuklara sorulmaz. Kıbleyi bilen kimseyi aramağa lüzûm yoktur. Kendisi araştırır. Karar verdiği cihete doğru kılar. Sonradan, yanlış olduğunu anlarsa, namazı iâde etmez.
Kıble cihetini bilmiyen kimse, mihrâba bakmadan, bilene sormadan, kendi araştırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, namazı kabûl olmaz. Fakat, rastlamış olduğunu, namazdan sonra öğrenirse kabûl olur.
Namaz arasında öğrenirse kabûl olmaz. Kıbleyi araştırıp da, karar verdiği cihete kılmazsa, rastladığını anlasa bile, tekrar kılması lâzım olur.
VAKİT
Namazın şartlarından biri de vaktin girmiş olmasıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Cebrâîl aleyhisselâm Kâ'be kapısı yanında iki gün bana imâm oldu. İkimiz, fecr doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, herşeyin gölgesi kendi boyu kadar uzayınca ikindiyi, güneş batarken [üst kenârı gaybolunca] akşamı ve şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabah namazını, hava aydınlanınca; öğleyi, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki katı kadar uzayınca; ikindiyi, bundan hemen sonra, akşamı oruç bozulduğu zaman, yatsıyı gecenin üçte biri olunca kıldık. Sonra, yâ Muhammed, senin ve geçmiş peygamberlerin namaz vakitleri budur. Ümmetin, beş vakit namazın herbirini, bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar dedi.)Hergün beş kere namaz kılınması emrolundu. Namaz sayısının beş olduğu, buradan da anlaşılmaktadır.
Beş vakit namazın başlangıç ve bitiş vakitleri şöyledir:
Sabah namazının vakti: Fecrin doğmasından, ya'nî doğuda beyazlık başlamasından itibâren başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder.
Öğle namazının vakti: Gölgeler kısalıp, uzamaya başladığı zamandan itibâren başlar ve gölge bir misli veya iki misli uzayıncaya kadar devam eder. Birinci kavil iki imâma, ya'nî İmâm-ı Ebû Yûsüf ile İmâm-ı Muhammed'e göre, ikincisi ise, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'ye göredir.
İkindi namazının vakti: Öğle vakti bitince başlar, akşama kadar devam eder. Bu da:
1- İmâm-ı Ebû Yûsüf ve İmâm-ı Muhammed'e göre, gölge kendisini meydana getiren cisim kadar uzarsa başlar ve güneş kayboluncaya kadar devam eder.
2- İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'ye göre ise; gölge kendisini meydana getiren cismin iki misli olunca başlar, güneş kayboluncaya kadar devam eder.
Akşam namazının vakti: Güneş kaybolduktan sonra başlayıp, kırmızılık kayboluncaya kadar devam eder.
Yatsı namazının vakti: Akşam namazı vaktinin çıkmasından itibaren başlar, fecrin ağarmasına kadar devam eder. İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'ye göre, yatsının vakti, gökteki beyazlık kaybolunca başlar. Yatsı namazını özürsüz, gece yarısından sonraya bırakmak mekrûhtur.
Sabah namazını, cemâ'atle kılmak için her mevsimde ortalık aydınlanınca kılmak müstehabdır. Yalnız kılmak mecburiyetinde kalanlar, sabah vakti girer girmez kılmalıdır!
Öğle namazını, cemâ'at ile yazın sıcakta geç, kış günleri ise, erken kılmak müstehabdır.
İkindi namazını, vakit girer girmez kılmak iyi olur.
Akşam namazını, her zaman erken kılmak müstehabdır.
Yatsı namazını, şer'î gecenin, ya'nî gurûbdan, güneşin batışından fecre kadar olan zamanın, üçte biri oluncaya kadar geç kılmak müstehabdır. Gecenin yarısından sonraya bırakmak tahrîmen mekrûhtur.
Bu geciktirmeler, hep cemâ'at ile kılanlar içindir. Evinde yalnız kılan, her namazı vakti girer girmez kılmalıdır.
Mekrûh vakitler
Namaz kılması tahrîmen mekrûh, ya'nî harâm olan vakitler üçtür. Bu üç vakitte başlanan farzlar sahîh olmaz. Bu üç vakit, güneş doğarken, batarken ve güneş tepede olduğu vakittir. Bu üç vakitte, cenâze namazı, secde-i tilâvet ve secde-i sehiv de câiz değildir. Fakat, ikindi namazını kılmamış ise, güneş batıncaya kadar da kılmak lâzımdır.
Yalnız nâfile kılmak mekrûh olan iki vakit vardır. Sabah namazının farzını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar. İkindi farzını kıldıktan sonra, akşama kadar. Akşamın farzından önce de nâfile kılmak mekrûhtur.
Kutuplarda namaz
Her memleketin namaz vakti, o memleketin Ekvatordan uzaklığı ve mevsimlere göre değişir:
67 dereceden geçen kuzey kutup dairesinin kuzeyinde bulunan soğuk memleketlerde, güneşin meyli çok olduğu zamanlarda, şafak kaybolmadan fecir başlar. Bunun için Baltık Denizinin kuzey ucunda, yazın gece olmayıp, yatsı ve sabah namazlarının vakti başlamaz.
Hanefî mezhebinde vakit, namazın şartı değil, sebebidir. Sebep bulunmazsa, namaz farz olmaz. Fakat ba'zı âlimlere göre ise, arz dereceleri bunlara yakın olan yerlerdeki vakitlerinde kılmak farz olur. Ya'nî bu iki namaz vaktinin başlamadığı zamanlarda, vakitlerinin başladığı en son günün vakitlerinde kılmak iyi olur.
Bir namaz, vakti gelmeden önce meselâ beş dakika önce kılınırsa, sahîh olmaz. Hem de, büyük günâh olur. Namazın sahîh olması için, vaktinde kılmak lâzım olduğu gibi, vaktinde kıldığını bilmek, şüphe etmemek de farzdır. Hadîs-i şerîfte: (Namaz vakitlerinin bir evveli vardır. Bir de sonu vardır.) buyuruldu.
Sabah namazı kılarken, güneş doğmağa başlarsa, bu namaz sahîh, geçerli olmaz. İkindiyi kılarken güneş batarsa, bu namaz sahîh olur. Akşamı kıldıkdan sonra, uçak ile batıya gidince, güneşi görse, güneş batınca akşamı tekrâr kılar.
Ba'zı hallerde namazlar, öğle ile ikindi, akşam ile yatsı, cem' yâni birleştirilebiliyor. Bunun hükmü mezheplere göre farklıdır. Hanefî mezhebinde, yalnız Arafât meydânında ve Müzdelife'de hâcıların iki namazı cem' etmeleri lâzımdır.
Hanbelî mezhebinde, yolculukta, hastalıkta, abdesti bozan özürlerde, abdest ve teyemmüm için meşakkat çekenlerde, a'mâ ve yer altında çalışan gibi, namaz vaktini anlamaktan âciz olanın ve canından, malından ve nâmûsundan korkanın ve geçimine zarar gelecek olanın, iki namazı cem' etmeleri câiz olur.
Namazı kılmak için işlerinden ayrılmaları mümkün olmıyanların, bu namazlarını kazâya bırakmaları, Hanefî mezhebinde câiz değildir. Bunların, yalnız böyle günlerde, Hanbelî mezhebini taklîd ederek, kılmaları câiz olur. Çünkü, Hanbelî mezhebinde, mukim olan kimse de sıkıntı olduğunda namazları birleştirebilir.
Yolculukta meşakkat, sıkıntı olduğunda ise, Hanefîler, Mâlikî veya Şafiî mezhebini taklid ederek namazları cem' edebilirler. Çünkü Mâlikîde ve Şafiîde seferde cem' etmek câizdir.
Namazları birleştirerek kılarken öğleyi ikindiden ve akşamı yatsıdan önce kılmak, birinci namaza dururken, cem' etmeği niyet etmek, birinci namazı kıldıktan hemen sonra ikincisini kılmak ve abdestin, guslün ve namazın taklid ettiği mezhebin farzlarına ve müfsidlerine uymak lâzımdır.