O bana kardeşçe sarılırdı, benim kalbim yerinden çıkardı...
Zamanla katlanılmaz bir acı oluştu içimde. Ruhumun sızladığı hissedebiliyordum. Sırf onu sevdiğim için kimseyle sevgili olmadım. Yakınlaşmadım bile. Çok samimi bir kız arkadaşım vardı, her şeyimi en ince ayrıntısına kadar bilen tek dost. "kızım söyle artık yeter" dedi, "nereye kadar yaşayacaksın bu aşkla?".
Haklıydı.
Ona mesaj attım "canım sıkkın, buluşalım mı?".
"Olur" dedi.
Her zaman buluştuğumuz sahile gittik. Denize karşı banklara oturduk. İkimiz de sus pus. Dalgaları ve insan seslerinin oluşturduğu uğultuğu dinliyoruz.
Sessizliği ben bozuyorum ve sonrasında gelişen diyalog;
"Senden hoşlanıyorum."
"Nasıl?"
"Seni seviyorum."
"N-nasıl?"
"Yıllardır sana baktıkça ölen biri var karşında, anlamıyor musun seni seviyorum! Seni seviyorum!"
"Böyle konuşma lütfen, seni üzmek istemiyorum."
"Bana karşı hiç mi bir şey hissetmiyorsun, hiç mi yokum içinde bi'yerlerde? Deneyelim en azından. Bak ben büyüdüm artık, kestirip atma yalvarırım"
"Sen benim değerlimsin, kıymetlimsin ama benden kafanda ki türden bir şey bekleme. Sana öyle yaklaşamam. Eve git ve düşün. Pişman olacağın laflar söyleme."
O ara uzun uzun gözlerine bakıp, elini tuttum. Gözyaşlarım akmak istiyordu ama, akmamalı. O an değil.
Dudağını öptüm, sonra yanağını,sonra burnunu. En son alnımı alnına yapıştırıp uzun uzun sustum. Gözlerimi kapattım. Sıkıca sarıldım. Şimdi diyorum ki, iyi ki sıkı sıkı sarılmışım. Nereden bilebilirdim ki bunun son sarılmamız olacağını? Tekrar öptüm dudaklarını. Dakikalarca öpüştük sanki, tam bilmiyorum. Ben o ara hayattan kopmuştum.
Ayağa kalktı;
"hoşça kal" dedi, "kendine iyi bak, sakın üzülme"
"nereye" diye sordu
"düşünme" dedi gitti.
Gidiş o gidiş. Bir daha ne sesini duyabildim, ne onu görebildim. Sanki bir rüyaydı. Gördüm ve bitti.
Zamanla katlanılmaz bir acı oluştu içimde. Ruhumun sızladığı hissedebiliyordum. Sırf onu sevdiğim için kimseyle sevgili olmadım. Yakınlaşmadım bile. Çok samimi bir kız arkadaşım vardı, her şeyimi en ince ayrıntısına kadar bilen tek dost. "kızım söyle artık yeter" dedi, "nereye kadar yaşayacaksın bu aşkla?".
Haklıydı.
Ona mesaj attım "canım sıkkın, buluşalım mı?".
"Olur" dedi.
Her zaman buluştuğumuz sahile gittik. Denize karşı banklara oturduk. İkimiz de sus pus. Dalgaları ve insan seslerinin oluşturduğu uğultuğu dinliyoruz.
Sessizliği ben bozuyorum ve sonrasında gelişen diyalog;
"Senden hoşlanıyorum."
"Nasıl?"
"Seni seviyorum."
"N-nasıl?"
"Yıllardır sana baktıkça ölen biri var karşında, anlamıyor musun seni seviyorum! Seni seviyorum!"
"Böyle konuşma lütfen, seni üzmek istemiyorum."
"Bana karşı hiç mi bir şey hissetmiyorsun, hiç mi yokum içinde bi'yerlerde? Deneyelim en azından. Bak ben büyüdüm artık, kestirip atma yalvarırım"
"Sen benim değerlimsin, kıymetlimsin ama benden kafanda ki türden bir şey bekleme. Sana öyle yaklaşamam. Eve git ve düşün. Pişman olacağın laflar söyleme."
O ara uzun uzun gözlerine bakıp, elini tuttum. Gözyaşlarım akmak istiyordu ama, akmamalı. O an değil.
Dudağını öptüm, sonra yanağını,sonra burnunu. En son alnımı alnına yapıştırıp uzun uzun sustum. Gözlerimi kapattım. Sıkıca sarıldım. Şimdi diyorum ki, iyi ki sıkı sıkı sarılmışım. Nereden bilebilirdim ki bunun son sarılmamız olacağını? Tekrar öptüm dudaklarını. Dakikalarca öpüştük sanki, tam bilmiyorum. Ben o ara hayattan kopmuştum.
Ayağa kalktı;
"hoşça kal" dedi, "kendine iyi bak, sakın üzülme"
"nereye" diye sordu
"düşünme" dedi gitti.
Gidiş o gidiş. Bir daha ne sesini duyabildim, ne onu görebildim. Sanki bir rüyaydı. Gördüm ve bitti.