Follow along with the video below to see how to install our site as a web app on your home screen.
Not: This feature may not be available in some browsers.
Merhaba Ziyaretçi. "Hoşgeldin sonbahar " konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...
Niğdenin yaklaşık 8 km. kuzeydoğusunda eski Andaval yolunun karşısında, Niğde- Kayseri karayolunun 4.km. içerisindeki Gümüşler kasabasında bir kaya manastır kilisedir.
Gümüşler Manastırı yekpare ana kütle kayadan oyulmak suretiyle yapılmış, 13.60 x 13.60 m. Ebadında kare şeklinde üstü açık bir avlu, avlu etrafındaki kayaların oyulmasından meydana gelmiş kilise ve çeşitli ebatlarda, muhtelif amaçlar için kullanılan mekanlardan ve küçük bir yer altı şehrinden meydana gelmiştir.
Niğde Müze Müdürlüğünce yapılan kurtarma kazıları sonucunda örenyerinin iç ve dış mekanları temizlenmiş, gerekli alanlar ışıklandırılmış, manastırın uzantısında kalan ve halkın ikameti için kullanılan mekanlar kamulaştırılarak yapılan kazı çalışmaları sonucunda temizlenmiştir.
Gümüşler Örenyerinin en önemli bölümü yine yekpare kayadan oyulan, eşit kollu haç planındaki kilise kısmıdır. Kilise yuvarlak ve kalın yekpare dört sütun üzerinde yükselmektgümüşler ören yeri manastıredir. Üç apsisli olan kilisede sütunlar arasında kalan kısımda kubbe şeklinde oyulmuştur. Kilisenin üç apsisinde ve kuzey-batı duvarında Hz. İsanın doğumu vaftiz edilmesi, kiliseye takdimi, gibi Hz. İsanın hayatı ile ilgili İncilden alınma konuları kapsayan freskler bulunmaktadır.
Gümüşler Manastırında bulunan tüm freskler Bizantilog (İngiliz) Michael GOUGH başkanlığındaki bir heyet tarafından 1964-65 yıllarında konservasyona tabi tutulmuştur.
Freskler arasında en ilgi çekeni Gülen Meryem freskidir.
Kapadokya bölgesinde bu freskin bir örneği daha bulunmamaktadır.
Niğdede ele geçen buluntular, Niğde tarihinin neolitik döneme (M.Ö. 7250-5500) kadar indiğini göstermektedir. Bunlar Bor Bahçeli Kasabası Roma Havuzu yakınındaki Köşk Höyükten ve Bor Pınarbaşı Höyüğünden çıkartılan eserlerdir.
Anadoluda Hitit dönemi olarak isimlendirilen M.Ö. 2000-7000 yıllarına ait eserler ise Kömürcü Köyü Göllüdağ Örenyerinden çıkartılmıştır. Helenistik dönemde ise (M.Ö.330-30) Niğde bölgesi Büyük İskenderin komutanlarından Eumenesin kurduğu Bergama Krallığına dahil olmuştur. Tepe Bağları ve Ulukışla Porsuk Höyük kazılarından bu döneme ait eserler çıkartılmıştır. M.Ö. 30 - MS. 395 yıllarını kapsayan Roma devrinde Niğde bölgesi tarihinin en önemli konumlarından birini yaşamıştır. Bu dönemde Tyana (Kemerhisar Kasabası) çevresinde yoğun bir yapılaşma görülür. Saraylar, mabetler, su kemerleri ve yerleşim birimleriyle oldukça büyük bir kent konumuna getirilmiştir.medrese
M.S. 395 yılında ise Anadolu Bizans hükümdarlığı altına girmiştir. Özellikle Kapadokya ve Ihlara Bölgesi bu dönemi yansıtır. Niğde bölgesi Bizans hükümdarlığında iken Sasani, Pers ve Arapların istilalarına uğramıştır. Tyana kenti 931 yılındaki Arap İstilası sonucu büyük ölçüde yıkılmıştır. Bu dönemin en güzel ve görkemli eserlerinden birisi Gümüşler Kasabası yakınındaki Gümüşler Örenyeri ve Manastırıdır.
1166 ve onu takip eden yıllarda Niğde Yöresi Türklerin eline geçmiştir. Özellikle Anadolu Selçuklulardan I.Alaeddin Keykubat zamanında parlak bir dönem daha yaşanmıştır. Dönemin valisi Zeyneddin Beşarenin yaptırdığı Alaedin Camii(1223) ve daha sonra yaptırılan Hüdavent Hatun Turbesi(1312) dönemin günümüze bıraktığı miraslardandır. Anadolu Selçukluları Kösedağ Savaşında(1243) Moğollara yenilence bölge Moğolların uç beylikaya kalıntılarıği olan İlhanlıların idaresine geçmiştir. 1357 yılında ise Karamanoğulları bölgenin yeni sahibi olmuşlar ve Akmedreseyi yapmışlardır(1409). 1471 yılında ise Fatih Sultan Mehmet Karamanoğullarını yenilgiye uğratarak Niğdeyi ve diğer bölgeleri almıştır. Osmanlı döneminde Niğde eski önemini büyük ölçüde yitirmiştir.
Arkolojik kazılardan elde edilen bilimsel sonuçlarla Anadolu arkolojisine ışık tutan bu kazı yerleri, Köşk Höyük Kazısı, Göltepe-Kestel Kazısı, Porsuk Höyük Kazısı, Göllüdağ Kazısı önemli kazı yerleridir. Niğde sınırları içinde, Tyana Örenyeri, Gümüşler Örenyeri, Kavlaktepe Yeraltışehri gibi çok önemli sit alanları vardır.
Tyana, Niğde İline bağlı bir kasaba olan Kemerhisarın tarihi ismidir. Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir .1880-1881 yılları arasında ilk kez Wilson, sonra Ramsay mesafe cetveline göre höyüğün yerini tespit etmişlerdir. Daha sonra Hitit ve Asur çivi yazılı tabletlerindeki metinlerinden bu yerin Hititlerce Tuvanuva denen şehir olduğu ortaya çıkmıştır. Bu adı Romalılar Tyana şekline sokmuşlar, Türkler ise höyüğün üzerinde kurdukları köye (Hıristiyan kasabası yerinde) Kilise Hisar ve daha sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir. Kent Romal döneminde gelişmiş ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde bu yerde görünen su kemerleri Roma zamanından kalmadır. Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün höyüğü örtmüş gibidir.
Romalılar (M.Ö.17-M.S.395) Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada geçici bir süre için Kapodokya Krallığına taht şehri yapılan Tyanaya kralının Özep adı verilerek Özebya denilmiştir. Bununla birlikte, Özebya yöresine Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı balta taşıyan bir cüce biçiminde tasarlanmıştır.) kültü yanında Tisagor ve Diyonez mezhepleri de girmiştir. M.Ö. 42 yılında Antuan, Yunan Kumandanı Arkelaosu Kapadokya kralı yapmış, Arkelaos Garsonanın yerinde yepyeni bir şehir kurmuş ve burasını kendisine taht şehri yapmış, şehre de kendi adını vermiştir.Strabona göre ise cidden şehir denilecek yer Tyana idi. Roma İmparatorluğu devrinde Tyana bu dahiyane örgütlü imparatorluğun resmini düşündüğü çerçevede yaya, sivil, asker ve adalet kurumları ile donanmış ve bir çok güzel yapılarla bezenmiş, han, hamam ve aşevleri ile Romanın cömertlik ihtişamının bir ili olmuştu. Kalabalıklaşan şehre su, köşk pınarından çift yüksek, narin sarı trakit taşından kemerlerle getirilmişti. aynı zamanda bu çift kemerler arasından şehirden Jüpiter tapınağına götüren (ihtiram yolu) geçmekte idi.Tyana bu yanı ile Pompei şehrini andırıyordu.
Kemerhisarın kuzey kesiminde Askeri Levazım fabrikası hattında yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı bilinmektedir. Bu ırmak bugün Köşk denilen Roma Havuzunda daha büyük ve Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden yüzeye çıkmaktadır. Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan önce de bu kaynak vardı ve orada yerleşmiş olan insanların su gereksinimlerini karşılıyordu. Nitekim Roma Havuzunun doğusunda M.Ö. VI. bin yıldan kalan bir yerleşim ortaya çıkarılmış ve insanlar o dönemlerde genellikle su kenarlarına yerleşmişlerdir. Ortaya çıkarılan ilkel uygarlığın da bu su nedeniyle oraya yerleşmiş olması muhtemeldir ve bu uygarlığın kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir bölümü oluşturmaktadır.
M.Ö. 738 715 arasında Tuwana Kralı Warpalawa burada hüküm sürmüştür. Araştırmalar, M.Ö.VIII. yüzyılda Geç Eti döneminin başkenti olduğunu göstermektedir. Warpalawanın önemsediği bir Tanrı olan Gıda Tanrısı Tarhunzasın bir elinde buğday başağı, bir elinde üzüm salkımı tutan rölyefi Aydınkentte (Ereğli) bulunmaktadır.Tyanadan İstanbula götürülen ve sol tarafı kaybolan bir rölyefte de Warpalawayı eski çağlardan bir tanrıyı beslerken göstermektedir. Bu da yine Warpalawayla ilgili önemli bir belgedir. Ayrıca belgeler; Tyana ve Gordion (Polatlı yakınlarında Frigya başkenti) arasında sıkı ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki Asurlulara karşı bir ittifaka kadar varmaktadır. Ne yazık ki Mita (Frigya Kralı) ve Warpalawanın arasındaki ittifaka ışık tutacak tarihi kanıtlar yoktur. Birkaç yıl önce Tyananın kuzey-doğusunda ortaya çıkarılan tümülüste bulunan bronz eşyalar arasında bulunan; üzerelerinde öküz motifleri olan kuşaklar, şallar, bir işlemeli kemer ve diğer buluntuların M.Ö.VIII. yüzyılda yaşamış Frigyalı bir yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir. Tyanadaki buluntuların paralelinde, Gordiondaki buluntular da bunların zamanın önde gelen bir Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.
Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için, Tyana ile yaptığı ittifak Asurluların Anadoluya yayılmasını önleyen barajın önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya geçitlerinin kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası tarafından tehdit edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın arkasını sağlama aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik bilgileri egemenlik politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana müttefiktiler. Kapadokya Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; M.Ö.III. yüzyılın ortalarında başlamış, daha sonra da politik yönlendirme ile Yunan kültürünün yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.
Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana M.Ö.III.yüzyıldan başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol merkezi olmuştur. Politik açıdan bakıldığında Kapadokya Krallığı Seleukidik çıkarlarının merkezi Anadoludaki temsilcisi olmuştur. Seleukiden İmparatorluğu, topraklarının kuzeyindeki komşularıyla iyi ilişkileri nedeniyle, III. yüzyılda bölgenin en büyük gücüydü. Seleukidikler bir süre sonra yıkılmış yerine Bergama Krallığının hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda Helenleştirme politikasını getirmiştir. Konuşma dili Yunanca olmuştur. Özel kraliyet ayrıcalığı sayesinde Yunan tiyatrocuları ülkeye gelmiş ve bu da ülkede tiyatronun gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Yunan eğitim sisteminin kurumları kademeli olarak yerleşmiştir. Kapadokya her geçen yıl bir Yunan-Helen kültür ve eğitiminin yuvası olmuştur. Tyananın kuzey-doğusundaki dağlık alanda bulunan mermer yatakları o zamanlar büyük bir kraliyet kurma programı çerçevesinde işlenmiş olabilir. Bu bölümü bölgesel sanat eserleriyle karşılaştırılırsa, işçilik Anadolu-Yunan sanatıyla benzerlik gösterdiği görülür.
Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su tekniği ile ilgili yapılar özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk sıradaki de Bahçelide bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak sularını çeviren Roma Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu döneminde Tyanaya doğru bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 62 X 20 metre boyutlarındadır. Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan bir boru şebekesi çıkmaktadır. Boru şebekesi; kaynaktan kemerler aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim hattının Tyana içindeki bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur. Taşınan suyun miktarı ile ilgili ölçümler; Tyanaya 30 000 kişiye yetecek kadar su taşındığını göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü suyun, içme suyu yanında sulama amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.
Günümüze gelebilen kalıntılardan, Tyananın imparatorluk dönemi şehir gelişimini gösteren tüm özellikleri taşıdığı görülmektedir. Bu dönemdeki diğer buluntu örnekleri de karşılaştırıldığında, aynı sonuca ulaşılır. Güney Kapadokyadaki Tyana şehri, imparatorluk dönemi şehir medeniyetlerinin en iyi göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer imparatorluk kültürünü yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında, kaliteli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını gösteren bir mezar kabartması da bu medeniyete bir örnektir. M.S.II. yüzyıl dönemine ait bu kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir harikadır. Stil olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde, Tyanada çok yüksek bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı anlaşılabilir. Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de taşımaktadır. Üzerinde vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri de aynı mezar kazılarından çıkarılmıştır. Tyananın altındaki bu göze çarpan kabartmaların nedeninin, Tyana yakınlarından geçen eski yolun olduğu söylenilebilir. Tyana imparatorluk döneminde de köylerden şehirlere geçen yolun önemli bir etabıydı. M.S.II. yüzyıldaki doğu savaşlarında şehrin önemi tekrar ön plana çıkmıştır. Birçok Romalı imparatorun Tyanaya gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 213 yılında Carakalla tarafından doğu akınlarında savaşacak orduları hazırlamak için Tyana bir eyalete dahil edilmiştir.
Tyanadaki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak kullanıldığının göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. Torkutiasın (Kapadokya bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir) mezar taşı da bunun kanıtıdır. Anadolunun batısındaki uluslar arası trafik bağlantıları Klikya kapıları aracılığı ile Tyanaya kadar gelmiştir. Bu trafikle sadece insanlar gelmemiş, aynı zamanda mal, sermaye, bilgi, teknik bilgi ve kültürel akımlar gelmiştir. Bu çok çeşitli trafik, Tyananın her dönemde yükselmesini sağlamıştır. Her şeyden önce bilinen bu ithal kültürün dışında da imparatorluğun bu ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de vardır. Bu durum özellikle yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin birinci kalite olduğu taş işlemeciliği (baskı) sanatında kendini gösterir. Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde üretilen ve mermer üzerine işlenen kadın resimleri geç İran dönemine benzer özellikler taşır. Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal edilmiş olması muhtemeldir.
Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadoluda olan savaşlarda sürekli kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak bakıldığında şehir her pozisyonda bu durumdan kendine yararlar çıkarmasını bilmiştir. En azından Tyana M.S.V. yüzyılda çok önemli yapı olan ve başkentin atölyelerine özgü çok güzel işleme stilleriyle bezenmiş bölümleri olan bir basilikayı yapma gücüne erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin oldukça özenli işlenmiş örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş işlemeler döneminin İstanbul yada Selanikteki çalışmalarına pek az benzemektedir. Tyana eski Bizans döneminde de İmparatorluk şehirlerindeki gelişmelerle yakından ilgiliydi. Toroslar ön ülkesinin merkezi yerleşim birimi olan şehrin (Tyananın) sonu da muhtemelen M.S.VI. yüzyıldaki Pers savaşı ve VII.-VIII. yüzyıllardaki şehri talan edip yıkan ve sonunda istila eden Arap akınlarında olmuştur.O zamanlar açıkça görülüyor ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde oluşan yaşam stili yıkılmış ve bunu takiben Tyananın işlevini güney Kapadokyadaki şehirler üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S. X. yüzyıldan kalma bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç XI. yüzyılda Selçukluların akınlarıyla Tyanadaki bu ara dönem de sona ermiş ve Tyananın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde üstlenmiştir. Bugün Tyananın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık (Eftiyan) çok sayıda geç antik dönem kaya odaları için bir kanıt oluşturmaktadır. Tyananın bir başka ve önemli özelliği Apollonun doğum yeri olmasıdır. Apollonun yaşamı İsa ile aynı döneme rastlıyor. İsanın alternatifi olarak öne sürüldüğü yada aslında Apollonun İsa olduğunu iddia edenler bile bulunmaktadır.
Tyanadaki kazıyı Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını İnceleme ve Araştırma Merkezi adlı Kültür Vakfı finanse etmektedir. Kazı ekibi ise; Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi, Eski Çağlar Bilimleri Bölümü ve Venedik Ca Foscari Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Kazı ekibini sorumlu başkanı, Padova Üniversitesinden arkeolog topoğrafyacı Prof. Dr. Guido Rosadadır. Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari olup, Venedik Ca Foscari Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi ilişkiyi sürekli olarak Prof. Dr. Asım Tanış yürütmüştür.