Edremitli_Cafer
Üye
NOLAÇVERİ EFSANESİ
Olay Gündoğan Köyünde geçer. Zengin kızı olan Nazlı ile Amansız Ali sanıyla anılan biri birbirlerine aşık olurlar. Kızın babası Nazlı’yı Ali’ye vermeye razı gelmez. Nazlı ile Ali, anlaşarak köyden tenha bir yere kaçarlar. Gittikleri yerde yiyecek bulamayan sevdalılar günlerce aç kalırlar. Bitkin vaziyette saklandıkları yerden aşağıya doğru derenin kenarına varırlar. Dereden su içerler. Derin bir of çekerek: “Bu dağları duman kaplasın, akan dereler de kurusun” derler ve orayı terk ederler.
Efsane bu ya; günlerce Nazlı ile Ali’yi aramışlar. Birgün ormanlık bir yerde birbirlerine sarılmış vaziyette bulmuşlar. Bunları alıp götürmek istemişler ama nefesleri ile çıkan alev etrafı yakıp kül etmiş. “Yanmış yer” anlamına gelen Nolaçveri buraya isim olmuş.
Dede ve ninelerimizden duyduğumuza göre eskiden “Cazı” diye bir yaratık varmış. Bunun en büyük özelliği gece karanlıkta çeşitli şekillerde görünür, özellikle süt bebeklerini uykuda yakalar, diri diri ciğerlerini çıkarıp yermiş.
Vakti zamanında evin birinde bir gelin, beyi ve kaynanası ile mutlu bir şekilde yaşarlarmış. Bir gün gelinin nur topu gibi bir çocuğu dünyaya gelmiş. Zavallı anne ve baba daha sevinçleri kursaklarında iken iki gün dolmadan bebek, ağzı kan revan içinde ölmüş. “Allah emri ne yapalım” diyerek anne-baba çocuğu mezara gömmüşler. Yıllar sonra ikinci çocukları olmuş. Ama aynı şekilde o çocuk da iki gün yaşadıktan sonra birinci çocuk gibi ölmüş. Artık anne-baba ne yapacaklarını şaşırmışlar. Gel zaman git zaman üçüncü çocukları dünyaya gelmiş. Ancak çocuğun annesi lohusa halinde gece yatağında uyurken bir ara bir örümceğin hızla bebek üzerine gittiğini görmüş. Elini vurup onu öldürmek istemiş. Ne varki örümcek düşmüş bir ayağı kırılmış. Uyku halindeki anne “sen artık ölürsün” diyerek örümceği bırakıvermiş. Yatağında uyuyan gelin her zamanki gibi sabah erkenden kalkmış, ateşi yakmış ve hayvanların bakımı için ahıra gitmiş. Eve dönünce kaynanasının daha kalkmadığını görmüş. Çünkü kayınvalidesi ondan çok daha önce kalkar ve işleri yaparmış. Ne ise vakit epeyce geçtikten sonra gelin kayınvalidesinin odasına girmiş. Kayınvalide “hastayım gelinim kalkamıyorum” demiş. Gelin “ilaç getireyim de iç” diyerek ilacı içirmiş. Kayınvalide ilacı içtikten bir müddet sonra tuvalete gitmek için yatağından doğrulmak istemiş. Ancak “Ah bacağım” feryadı içinde tekrar yatağa düşmüş. Bunu gören gelin durumu anlamış, hemen beyinin yanına koşmuş ve durumu bütünüyle anlatmış.
İşin sonunda o nur topu gibi bebeklerin ciğerini kazıyıp kanını içenin bu kaynana olduğu, babaannenin bir cazı olup örümcek şekline bürünmüş olduğu apaçık ortaya çıkmış.
Olay Gündoğan Köyünde geçer. Zengin kızı olan Nazlı ile Amansız Ali sanıyla anılan biri birbirlerine aşık olurlar. Kızın babası Nazlı’yı Ali’ye vermeye razı gelmez. Nazlı ile Ali, anlaşarak köyden tenha bir yere kaçarlar. Gittikleri yerde yiyecek bulamayan sevdalılar günlerce aç kalırlar. Bitkin vaziyette saklandıkları yerden aşağıya doğru derenin kenarına varırlar. Dereden su içerler. Derin bir of çekerek: “Bu dağları duman kaplasın, akan dereler de kurusun” derler ve orayı terk ederler.
Efsane bu ya; günlerce Nazlı ile Ali’yi aramışlar. Birgün ormanlık bir yerde birbirlerine sarılmış vaziyette bulmuşlar. Bunları alıp götürmek istemişler ama nefesleri ile çıkan alev etrafı yakıp kül etmiş. “Yanmış yer” anlamına gelen Nolaçveri buraya isim olmuş.
Dede ve ninelerimizden duyduğumuza göre eskiden “Cazı” diye bir yaratık varmış. Bunun en büyük özelliği gece karanlıkta çeşitli şekillerde görünür, özellikle süt bebeklerini uykuda yakalar, diri diri ciğerlerini çıkarıp yermiş.
Vakti zamanında evin birinde bir gelin, beyi ve kaynanası ile mutlu bir şekilde yaşarlarmış. Bir gün gelinin nur topu gibi bir çocuğu dünyaya gelmiş. Zavallı anne ve baba daha sevinçleri kursaklarında iken iki gün dolmadan bebek, ağzı kan revan içinde ölmüş. “Allah emri ne yapalım” diyerek anne-baba çocuğu mezara gömmüşler. Yıllar sonra ikinci çocukları olmuş. Ama aynı şekilde o çocuk da iki gün yaşadıktan sonra birinci çocuk gibi ölmüş. Artık anne-baba ne yapacaklarını şaşırmışlar. Gel zaman git zaman üçüncü çocukları dünyaya gelmiş. Ancak çocuğun annesi lohusa halinde gece yatağında uyurken bir ara bir örümceğin hızla bebek üzerine gittiğini görmüş. Elini vurup onu öldürmek istemiş. Ne varki örümcek düşmüş bir ayağı kırılmış. Uyku halindeki anne “sen artık ölürsün” diyerek örümceği bırakıvermiş. Yatağında uyuyan gelin her zamanki gibi sabah erkenden kalkmış, ateşi yakmış ve hayvanların bakımı için ahıra gitmiş. Eve dönünce kaynanasının daha kalkmadığını görmüş. Çünkü kayınvalidesi ondan çok daha önce kalkar ve işleri yaparmış. Ne ise vakit epeyce geçtikten sonra gelin kayınvalidesinin odasına girmiş. Kayınvalide “hastayım gelinim kalkamıyorum” demiş. Gelin “ilaç getireyim de iç” diyerek ilacı içirmiş. Kayınvalide ilacı içtikten bir müddet sonra tuvalete gitmek için yatağından doğrulmak istemiş. Ancak “Ah bacağım” feryadı içinde tekrar yatağa düşmüş. Bunu gören gelin durumu anlamış, hemen beyinin yanına koşmuş ve durumu bütünüyle anlatmış.
İşin sonunda o nur topu gibi bebeklerin ciğerini kazıyıp kanını içenin bu kaynana olduğu, babaannenin bir cazı olup örümcek şekline bürünmüş olduğu apaçık ortaya çıkmış.