Nükhet Duru'nun şarkısından ilhamla, Beni Benimle Bırak çocuk hikayesi

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
Güneş, küçük deniz fenerinin tepesinden merakla bakıyordu. Aşağıda, rengarenk evlerin, şirin dükkanların ve en önemlisi, kalabalık bir çocuk parkının olduğu minik bir kasaba uzanıyordu. Bu parkta, diğer çocuklardan farklı bir kız çocuğu vardı. Adı Elif’ti. Elif, diğer çocuklar gibi salıncaklarda kahkahalarla sallanmıyor, kaydıraktan kayıp yere yuvarlanmıyor ya da top peşinde koşmuyordu. O, parkın en tenha köşesinde, kocaman bir ağacın altında oturur, gün batımını izlerdi. Bazen de ağacın kovuklarına minik notlar sıkıştırırdı.

Elif, kalabalık oyunların gürültüsünden, karmaşasından biraz yorulmuştu. Bazen, sadece kendi iç sesini dinlemek, hayaller kurmak ve düşüncelerine dalıp gitmek istiyordu. Ama etrafındaki herkes, onu sürekli oyuna dahil etmeye çalışıyor, "Hadi Elif, gel bizle oyna!" diye sesleniyordu. Bu, Elif'i hem mutlu ediyor hem de biraz sıkıyordu.

Bir gün, parkta yeni bir çocuk belirdi. Adı Arda’ydı. Arda da Elif gibi biraz farklıydı. O da kalabalığa pek karışmıyor, ağaçların yapraklarını inceliyor, karıncaların yuvasını izliyordu. Bir gün, Arda, Elif’i ağacın altında tek başına otururken gördü. Yanına yaklaşıp sessizce oturdu.

Elif, bir an şaşırdı. Kimse onun yanına böyle sessizce oturmazdı. Arda, Elif’e gülümsedi ve “Merhaba,” dedi.

Elif de çekingen bir şekilde “Merhaba,” diye cevap verdi.

O günden sonra, Arda ve Elif, parkın sakin köşesinde arkadaş oldular. Birlikte ağacın yapraklarını incelediler, karıncaların maceralarını izlediler ve hayaller kurdular. Elif, Arda’nın onu anlamasına, onunla birlikteyken kendini özgür hissetmesine çok seviniyordu. Bazen saatlerce tek kelime etmeden sadece birbirlerinin yanındaydılar. Bu sessizlik, onları rahatsız etmiyordu. Aksine, kalpleri birbirine daha da yaklaşıyordu.

Bir gün, parktaki diğer çocuklar, Arda ve Elif’i yine ağacın altında görünce meraklandılar. “Siz neden bizimle oynamıyorsunuz?” diye sordular.

Elif, o gün ilk kez kendini bu kadar rahat hissetti. Derin bir nefes alarak “Biz, bazen kendi kendimize kalmayı seviyoruz,” dedi. “Bazen sadece kendi iç sesimizi dinlemek, düşünmek ve hayal kurmak istiyoruz.”

Arda da başını sallayarak Elif’i onayladı.

Diğer çocuklar, bu cevaba şaşırdılar ama saygı duydular. Belki de onlar da bazen kendi kendilerine kalmak istiyorlardı.

O günden sonra, park daha da güzel bir yer oldu. Herkes, oyun oynamak isteyenle oynuyor, kendi kendine kalmak isteyenle de sessizce oturuyordu. Elif ve Arda, ağacın altında oturmaya devam ettiler. Bazen konuşuyor, bazen susuyor, bazen hayaller kuruyor, bazen sadece birbirlerinin varlığıyla huzur buluyorlardı.

Güneş de her gün, bu parktaki farklılıkları, arkadaşlıkları ve huzuru izlemeye devam etti. Artık biliyordu ki, bazen kendi kendine kalmak, kendiyle barışmak ve kendi iç sesini dinlemek en güzel şeydi. Çünkü, bazen sadece "Beni benimle bırak" demek gerekirdi.

Beni Benimle Bırak

Güneş, o gün deniz fenerinin tepesinden aşağı bakarken, Elif ve Arda'yı yine ağacın altında gördü. Ama bu sefer bir tuhaflık vardı. Elif, ağacın dallarına tırmanmış, kafasına kocaman bir çiçekten taç yapmış, Arda ise yere oturmuş, garip sesler çıkararak karıncalara şarkı söylüyordu.

"Yok artık!" diye düşündü güneş. "Bu çocuklar her gün daha da tuhaflaşıyor!"

Parktaki diğer çocuklar da bu manzaraya şaşkınlıkla baktılar. Ayşe, elindeki topu düşürdü, Mehmet, kaydıraktan aşağı inerken kafasını çarptı, Zeynep ise salıncaktan düşmemek için sıkı sıkı tutundu.

“Onlar ne yapıyorlar öyle?” diye sordu Ayşe, merakla.

“Bence delirdiler,” dedi Mehmet, kafasını ovuşturarak.

Zeynep, salıncakta sallanırken, “Belki de yeni bir oyun icat ediyorlardır,” dedi.

O sırada, Elif ağacın tepesinden bağırdı: “Karınca korosu başlıyor! Herkes hazırlansın!”

Arda, yerden bir yaprak alıp mikrofon gibi tutarak karıncalara doğru eğildi: “Evet sevgili karıncalar, şimdi sıra sizde! 'Karınca Marşı'nı söyleyelim!”

Karıncalar, bu garip sese şaşırmış olsalar da sanki bir şey anlamış gibi daha hızlı yürümeye başladılar. Arda, yaprak mikrofonla onlara tempo tutmaya çalışırken bir yandan da komik mimikler yapıyordu.

Çocuklar, bu tuhaf gösteriye gülmekten kendilerini alamadılar. Bazıları da katılmak istedi. Mehmet, eline bir çubuk alıp davul gibi yere vurmaya başladı, Ayşe de topu havaya atıp yakalayarak gösteriye eşlik etti. Zeynep ise salıncağı daha hızlı sallayarak dans etmeye başladı.

Park, birden bire dev bir tiyatro sahnesine dönüşmüştü. Herkes kendi tarzında eğleniyor, gülüyor, kahkahalar havada uçuşuyordu. Elif, ağacın tepesinden bağırarak, “Ve şimdi sıra en komik karınca taklidine geldi!” dedi.

Arda, yere eğilip kollarını yana açarak komik bir şekilde yürümeye başladı. Sanki kocaman bir karınca olmuş gibiydi. Çocuklar kahkahalarla yere yuvarlandılar.

Elif, ağaçtan aşağıya indi ve Arda’nın yanına geldi. İkisi birbirlerine baktılar ve aynı anda gülmeye başladılar.

“Bence,” dedi Elif, nefes nefese, “Biz sadece kendimizle eğlenmeyi biliyoruz.”

“Evet,” diye onayladı Arda, “Ve diğerlerini de eğlendirmeyi!”

O günden sonra, parktaki diğer çocuklar Elif ve Arda’nın garip oyunlarına daha fazla dahil oldular. Bazen sessizce ağacın altında oturup düşüncelere dalıyor, bazen de karınca korosu kurup kahkahalarla eğleniyorlardı.

Bir gün, parka yeni bir çocuk daha geldi. Adı Burak’tı. Burak, diğer çocuklardan çok farklıydı. Her şeye çok ciddi yaklaşıyor, hiçbir şeye gülmüyordu.

Elif ve Arda, Burak’ı hemen fark ettiler. Arda, Burak’ın yanına gidip “Merhaba, sen hiç karınca taklidi yaptın mı?” diye sordu.

Burak, kaşlarını çatıp “Ne saçma şey!” dedi.

Elif, gülerek Burak’a yaklaştı: “Belki de karıncalar sana şarkı söylerse fikrin değişir?”

Burak, şaşkınlıkla onlara baktı. O gün, Elif ve Arda, Burak’ı da oyunlarına dahil etmeye karar verdiler. Önce Burak, karınca korosuna katılmak istemedi ama sonra kendini gülmekten alıkoyamadı. Ve o gün, Burak da ilk kez hayata ve karıncalara gülümsemiş oldu.

Güneş, bu komik ve hareketli parkı izlerken kendi kendine gülümsedi. Belki de her gün birazcık delirmek, birazcık garipleşmek, birazcık da kendi kendine kalmak gerekiyordu. Ve elbette, en önemlisi de kahkahalara boğulmak! Çünkü hayat, bazen sadece "Beni benimle bırak" demek ve sonra da tüm kalbinle eğlenmek demekti.
 
Geri
Top