• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Öğrenmenin belli bir yaşı, zamanı ve yeri yoktur

Öğrenmenin belli bir yaşı, zamanı ve yeri yoktur.” un bir ifadesi olan hayat boyu öğrenme, yaşamımız boyunca değişik yollarla ve farklı şekillerde bilgi, beceri ve yeterlilikler kazandığımız bir süreçtir. Yani sadece eğitim hayatımızdan değil, okuduğumuz kitaplardan, internetten, sosyal çevremizden, çalışma hayatımızdan kazandığımız tecrübelerden öğrendiklerimiz de bu kapsamdadır.


Öğrenme kavramının çerçevesi düşünüldüğünde iki önemli bileşen karşımıza çıkmaktadır; değişim ve süreklilik. Öğrenme sonucunda davranışlarda değişiklik meydana gelir ve bu değişiklik süreklilik ister. Nitekim hayat döngüsü içerisinde hiçbir şey aynı şekilde kalmaz. Tıpkı gelişimsel süreçler gibi öğrenme kavramı da bir sürekliliğe ihtiyaç duyar. Bu değişim ve süreklilik içinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağında oldukça önemli olan yaşam boyu öğrenme kavramına işaret eder.


Geçmişe kıyasla şu an içinde yaşadığımız toplum özünde bir bilgi toplumudur. Eskiden değişim hızı daha yavaş olduğundan insanlar örgün eğitimleri süresince öğrendikleri bilgilerle şartlara ayak uydurmada çok fazla zorluk çekmiyorlardı. Ancak günümüzde hızla üretilip tüketilen bilgiye erişim, gelişen şartlarla daha da karmaşık olmaktadır. Bu da öğrenmeyi, örgün olarak gerçekleşen eğitimin dışına taşırmakta ve dolayısıyla hayat boyu öğrenme zorunlu hale gelmektedir.


Bilindiği üzere bireyler doğdukları andan yaşamlarının sonuna kadar farklı gelişim dönemlerinden geçmektedirler. Hayat boyu öğrenme ile de bireyin farklı gelişim dönemlerine uyum sağlaması için gerekli bilgi ve beceriyi kazanması amaçlanmaktadır. Bireyin hayata uyum sağlaması gereken bu dönemler; çocukluk, gençlik, yetişkinlik, çalışma hayatı, aile kurma, emeklilik, yaşlılık şeklinde sıralanabilir.


Genel olarak öğrenme, sürekliliği olan bir eylemdir. Ancak topluma baktığımızda az önce saydığımız akışın ilk zamanlarında öğrenme ön planda olmasına rağmen sonraki süreçlerde artık öğrenme zor ve önemsiz görülmeye başlanmaktadır. Oysaki günümüz gelişen dünyasını düşündüğümüzde pek çok şeyin artık sanıldığından daha kolay olduğu aşikardır. Yeni bir şey öğrenmek için kursa ya da herhangi bir eğitim kurumuna gitmeden internet aracılığıyla bilgiye erişimi sağlamak ve bu sayede yer-zaman-para açısından tasarruf yapmak pekala mümkündür.


Özetle hayat boyu öğrenme;


  • Bireyin, yetişkin hayatında kendini idare etmeye hazırlanmasını sağlama
  • Eğitimin, bireyin tüm yaşantısına yayılmasını sağlama
  • Bireyin yaşam tecrübesinin, eğitim işlevi görmesini sağlama
  • Eğitimin, yaşamın tamamı ile kimlik bulmasını sağlama
  • Kişileri bilinmeyen durumlara hazırlama
  • Bireylerin sahip oldukları kapasitelerini geliştirmesi
  • Hem toplumsal hem de bireysel ihtiyaçları karşılayacak kurumların artırılmasını tetiklemesi
  • Geniş bir alanda ve toplumun tamamında etkili olması
açısından gerekli ve önemlidir.
 
İnsan sadece öğrenmek zorunda olduğu şeyleri öğrenir . Sadece acıyla öğrenilenler unutulmaz. Ve ne vakit çekilirse çekilsin, insanın yüreğinin en derinlerinde hissettiği acı, o saf acı, bir imbikten süzülürcesine gelip insanın içine akan o katıksız acı, tüm zamanların acısıdır.
 

Öğrenmenin belli bir yaşı, zamanı ve yeri yoktur​

Bir ebeveyn düşünün. Şöyle desin çocuğuna; "Tatlım, büyüdüğünde kendine güvenen, bağımsız ve irade sahibi biri olmanı istiyorum. Ama çocukken pasif, uysal ve itaatkar olmalısın..."

Şimdi ne bu? Dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle ki, bu büyürken genelde çocuklarımıza fark ederek ya da fark etmeden beden diliyle söylediğimiz ifadeler.

Yooo, hayır ben kesinlikle söylemedim demeyin. Çünkü illa ki bir yandan çok iyi büyüteceğim çocuğumu derken, gafil avlanıyoruz. Çünkü insanız. Anne, baba, dede, anneanne, amca, dayı, öğretmen... Büyükler, yetişkinler ya da adına yetişkin dediğimiz içinde minik çocuk barındıranlar...

Aslında büyümüş ama küçük kalmışlar. Bastırılmış duyguları had safhada olanlar ya da çok az olanlar.

İnsanlar kısaca.​


Öyle şeyler isteriz ki çocuktan, tam olarak büyük gibi davransın. Yaşına bakmadan, ne düşündüğünü anlamadan, çocuk kazara tabak kırsa surat asabilirsin ama unutma sen de en alasını kırabilirsin. Bazen "Sen sus, anlamazsın çocuksun" dersin, bazen de "Kocaman oldun nasıl bunu yaparsın" gibilerden bakarsın.

Ruh haline göre, yorgunluk durumuna göre, sıkkınlık durumuna göre şekil alırsın. İyi de onun çocuk olduğunu unutup, kendin çocukken bastırıldığın konularda ona da baskı yaptığını ne zaman anlayacaksın?

Hep boyun eğsin, hiç itiraz etmesin, cevap vermesin, sana karşı duygularını ifade etmesin, konuşmasın, ne denirse onu mu yapsın istiyorsun? Sordun mu kendine hiç? Çocuk mu robot mu tercih edersin? Yok mu böylesi çocuklar? Var. Annesi babası ne derse onu yapar, öyle görünür, belli zaman susar. Herkes tarafından çok uysal, efendi, hanım hanımcık diye etiketlenir. Gerçek öyle midir peki? Değildir elbette. Sorun çıkarmayan hele de hiç itiraz etmeyen, itaatkar olan çocukta bir sıkıntı var olabilir. Bu konuda dikkatli olmanızı tavsiye ederim.

Evet çocuk annesi üzülmesin diye belli zaman onlar nasıl isterse öyle davranabilir. Susar, yutar, yutkunur. Büyümüştür sanki, öyle görünür. Taşkınlık yapmaz, karşılık vermez, sadece bakar ve susar. Ne zamana kadar? Onun dayanma kapasitesi vardır. Ya da beklediği bir zaman. Evden çekip gidip üniversiteyi kazanmayı hayal edebilir, ya da erkenden ortaokulda ailesinin yanından gitmeyi hayal edebilir. Özgür olmayı, kendi olmayı, kendi gibi davranacağı zamanı ve mekanı bekler.

Ve inanın o zaman gelir de. Bu şekilde bastırılan çocuklar ergenliğe adım atarken rengini verir. Ya da çok iyi rol yapıyorsa üniversite çağına gelince işler değişir. Ebeveyn onu tanıyamıyorum der. Ne oldu buna diye sorar. Ne kadar baskı vardıysa o kadar tepki gelebilir. Belki öfke patlamaları yaşanır zaman zaman. Zira yıllarca içinde biriktirdiğinin çıkması gerekmektedir artık.

Bu zor bir durumdur takdir edersiniz. Ve aslında hiçbir aile böyle bir durumla karşılaşmak için çocuk büyütmez, iyi olsun, en iyisi olsun, ahlaki ve vicdani özellikleri tam sağlam olsun ister. Ama beden diliyle, bazen hal diliyle, sivri diliyle, bağırarak çağırarak sindirmeye çalıştığı çocuğunu ne hale getirdiğini gördüğü anda gerçek şok yaşar.

Zira ağzımızdaki dil, en iyiyi de söyler, en kötüsünü de. Kalbi paramparça eder, yuvaları dağıtır, insanları birbirine düşürür. Ya da nitelikli iletişimle harika sonuçlar doğmasına sebep olur.
Onun için büyükler konuşmadan önce çok iyi düşün diye boşuna dememişler.

Bu konuda farkındalığımız oluşursa ne dediğimize, nasıl davrandığımıza dikkat edersek eğer, kendini bilen, haddini bilen, sevgi dolu bireyler yetişmesine de örnek oluruz diye düşünüyorum.

Zira çocuk ailesinden aldığını sergiler. İlk eğitim ailede, ana kucağından alınır. Ve ömür boyu sürecek olan öğrenme süreci başlar.
Öğrenmenin yaşı yoktur efendim, kolay gelsin tüm öğrencilere.
Hayat en iyi öğretmendir zira...
 
Geri
Top