Çocuğun temel eğitim kurumu ailedir. Yeni anlayışa göre çocuğun eğitimi ana rahminde başlar, doğumdan sonra devam eder. Kişiliği, altı yaşına kadar, aileden aldığı eğitimin kalitesine ve şekline uygun olarak yüzde seksen tamamlanmış olur. Bir çocuk okula başladığında ya güvenli veya güvensiz, ya bağımlı veya bağımsız, ya sorumlu veya sorumsuz bir kişilik kazanmış olacaktır. Ailede eksik kalan ve yanlış verilen eğitimin okulda düzeltilmesi çok zordur. Onun için diyoruz ki: “Okul ailede başlar.”
Okul Ailede Başlar
Bir aileye sahip olmak, fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal gelişimi için gereken maddî ve manevî desteği almak her çocuğun temel haklarındandır. Bazı anne babalar çocukları için çok çalışarak, çok para kazanarak onların maddî ihtiyaçlarını karşılayarak, bakıcı tutarak, özel okullarda okutarak görevlerini yaptıklarını zanneder; bundan çok daha önemli olan sevgi, güven, yardımlaşma, paylaşma, işbirliği, dinî eğitim gibi manevî ihtiyaçlarını ihmal ederler. Çocuğun kişilik gelişiminde anne baba modeli çok önemlidir. Taklit ve oyun çocuğun en etkili öğrenme araçlarındandır. Çocuk, sevdiği aile üyelerini ve arkadaşlarını taklit ederek yeni şeyler öğrenir ve onlarınkine benzer davranış kalıpları edinir.
Çalışan anneler çocuklarına gündüzleri yeterli zaman ayıramadıkları için, onların bakımını ve eğitimini başkalarına (büyükanne, komşu, bakıcı, kreş, yuva) bırakmak zorundadırlar. Çocuğun teslim edileceği kişi, tercihen, çocukla kan bağı olan büyükanne, hala, teyze gibi yakın akrabadan biri olmalıdır. Yakın akrabadan seçilmesinin iki faydası vardır. Birincisi, çocukla kan bağı olduğu için ona kötü davranma, şiddet uygulama ihtimali çok düşüktür. İkincisi, yakın akrabalar arasında çocuk eğitimine ve terbiyesine bakış açısı, davranış biçimleri, gelenek ve görenekler birbirine çok benzer. Eğer yakın akraba imkânı yok ise ikinci alternatif, çocuğun yaşına uygun, tanıdık ve güvenilir bir kreş/anaokulu olabilir. Komşu ve bakıcı riskli olduğu için en son çare olmalıdır.
Ailenin ve Ana Okulunun Çocuk Eğitimindeki Yeri
Anne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan, ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek bir ailede yetişen çocuk, anne baba olma sorumluluğundan ve bilincinden habersiz, kültürel ve ekonomik seviyesi düşük bir ailede yetişen çocuğa göre daima avantajlıdır. Ekonomik seviyesi yüksek olduğu halde kültürel seviyesi düşük ailelerde yetişen çocuklar genellikle anne baba ve aile büyükleri tarafından şımartılmış, her isteği yerine getirilmiş, yapabileceği işlerde bile hizmet almaya alışmış olduğundan okula uyum sağlaması çok zordur.
Bir çocuk 6 yaşına gelip okula başladığında bazı temel davranışlar ve kişilik özellikleri kazanmış olmalıdır. Kısa sürede okula uyum sağlamalı, okul ve sınıf içi kurallara uymalı, ders dinleme ve ödev yapma sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Bir çocuk 6 yaşına gelip okula başladığında, okula uyum sağlayabilmesi, okulun kurallarına uyabilmesi, ders dinleme ve ödev yapma sorumluluğunu yerine getirebilmesi için bazı temel davranışları, becerileri ve kişilik özelliklerini kazanmış olması gerekir. Bu da ancak anne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan ideal bir aile ortamında gerçekleşebilir. Çalışan annelerin çocuklarına bu becerileri kazandırma sorumluluğu büyük çapta anaokuluna aittir. Ailede ve anaokulunda kazandırılan davranış ve becerilerin okul başarısında büyük payı vardır. Okula başlayacak bir çocuğun aşağıda sıralayacağımız davranış ve becerileri kazanmış olması beklenir.
Kişisel Beceriler
Okul korkusu, fobiler sınıfında yer alan, anaokuluna ve ilköğretim birinci sınıfa başlayacak bazı çocuklarda görülen aileden, özellikle anneden, ayrılma kaygısı ve sıkıntısıdır. Okul fobisi, okulun kendisinden kaynaklanmayan, sebebini çocuğun da bilmediği, eksik ve hatalı aile eğitimi sonucu bilinçaltına yerleşmiş korkulardan kaynaklanmaktadır. Okul korkusu anaokuluna başlayan küçük çocuklarda daha sık görülür. Yetişkinlerin bile yeni bir ortama uyum sağlamada zorlandıkları göz önüne alındığında, ailesinden ilk defa uzak kalacak küçük bir çocuğun yeni ortama hemen uyum sağlaması beklenemez. İlk gün annesiyle birlikte oturmak istemesi, birkaç gün sınıf arkadaşlarına ve öğretmenine alışmada zorlanması normal sayılmalıdır.
Her çocuk okula karşı aynı tepkiyi göstermez. Ailesi tarafından okul ve öğretmen hakkında olumlu kanaatleri olan, ağabeyi veya ablası okulda başarılı olan ve ödül alan çocukların okul korkusu yaşamadıkları görülmektedir. Okula başlamadan önce çeşitli vesilelerle ağabeyi, ablası ve aile büyükleri tarafından okula götürülmüş, sınıfta oturan, bahçede oynayan öğrencileri gözleme fırsatı bulmuş, öğretmen tarafından saçı okşanmış bir çocuk okulun korkulacak bir yer olmadığını görmüştür. Ağabeyinin, ablasının veya komşu çocuğunun severek okula gittiğini, ders çalışmaktan zevk aldığını, eve iyi bir karneyle gelip hediyeler ve aferinler aldığını gören bir çocuk da yine okula karşı olumlu duygular besleyecektir. Bu çocuklara okul forması, yeni ayakkabılar, okul çantası, kitaplar, defterler, kalemler çok çekici gelecek, bir an önce okula başlamak için sabırsızlanacaktır. Annesinden ve evinden ilk defa uzaklaşacak ve yeni bir ortama girecek olan anaokulu çocuğunda zaman ve mesafe kavramları yeterince gelişmediği için kaygı duyacaktır. Açıkça dile getirmese de çocuğun aklında kaygı taşıyan şu sorular vardır:
Okul Başarısında Ailenin ve Öğretmenin Etkisi
Okul öncesi dönemde çocuğun her şeyi bilen bir anne ve babası vardı. Şimdi onlardan daha fazla bilen bir öğretmeni vardır. Çocuğun gözünde öğretmen her şeyi bilen kişidir. Eğer anne baba onun bildiği şeyleri bilselerdi okula gönderirler miydi? Kendileri öğretirdi. Öğretmen çocuğun bu iyi niyetini boşa çıkarmamalı; bilgisi, sevgisi, giyim kuşamı ve ahlaklı ile çocuğun güvenini kazanmalıdır. İlk intiba çok önemlidir. Çocuk ilk günlerde öğretmenini severse okulunu da sever. Öğretmenini seven bir çocuk onu anne ve baba gibi görür. Anne ve babadan görmeye alıştığı sevgiyi ve ilgiyi ondan da bekler. Ancak bilgi hususunda öğretmen anne ve babanın üzerinde yer alır. Öğretmenin dediği kanundur. Anne ve baba onu bozamaz, aksini söyleyemez. Öğretim üyesi bir profesör arkadaşım anlatmıştı. Kızı okula ilk başladığı günlerde ödev yaparken yardımcı olmaya çalışmış: “Şöyle yapsan daha iyi olur,” demiş. Kızı hemen itiraz etmiş: “Hayır, öğretmenim böyle yapacaksınız dedi, sen ondan iyi mi bileceksin!”
Çocuklar okula başladıklarında başarısız duruma düşmekten korkmazlar. Bir başka ifade ile başarısızlığın ne olduğunu bilmezler. Denemekten korkmaz, tekrarlamaktan yorulmazlar. Önlerine engel konmadığı, motive edilip teşvik gördükleri zaman çalışmaktan zevk alırlar. Onlara başarısızlık korkusunu biz büyükler aşılarız. Ödevini yapmadan giderse, öğretmenine ve arkadaşlarına mahcup olacak diye, onun yerine biz endişe duyarız. Tepesine dikilir dersini yaptırırız. Dersini yapmadan sokağa çıkmasına izin vermeyiz. Neden? Çünkü dersini çalışmaz, ödevlerini yapmazsa başarısız duruma düşer. Okul başarısı yer şeyden önemlidir. “Bunların nesi yanlış?” diyen okuyucularım olacaktır. “Çocukları neden okula gönderiyoruz? Okuyup büyük adam olsunlar diye. İyi bir meslek sahibi olmanın yolu okul başarısından geçer” diyeceklerdir.
Her anne baba çocuğunu okula gönderirken onun başarılı olmasını ister; sadece okuma yazma öğrensin diye göndermez. Doğru mu, doğru. Yanlış nerede? Yanlış, yaklaşım tarzında. Yanlış, çocuk adına sorumluluk alıp onun adına karar vermede ve çocuktan bu kararlara uymasını istemekte. Başa dönecek olursak, okul öncesi eğitimde yanlışlar ve eksiklikler varsa; bunlar aynen okul hayatına yansıyacaktır.
Aileye bağımlı, neyi nasıl yapacağı devamlı anne baba tarafından söylenen, devamlı yardım almaya alışmış, kendi başına karar veremeyen, sorumluluk almaktan korkan bir çocuk, alışık olduğu üzere, okul derslerinde ve ödevlerinde anne babanın hatırlatmasını ve yardımını bekleyecektir. Çocuğu yardım almaya alıştıran ve onun adına sorumluluk alan anne baba tutumunu okul işlerinde de sürdürecektir. Ona ders çalıştıracak, neyi nasıl yapması gerektiğini gösterecek, ödevlerine yardımcı olacaktır. Öyle ki, bazen çocuk ödevini ihmal edip uykuya yattığında veya canı ödev yapmak istemediğinde anne baba öğretmenine karşı mahcup olmasın diye ödevlerini yapacaktır. Çocuk anne babanın yaptığı ödevden aferin aldığı zaman sevinmeyecektir. Çünkü bu aferin kendi emeğinin karşılığı olan bir aferin değildir.
Okula başlayan bir çocuk, ailede doğru eğitim almış ise, öz güveni yüksek, kendi ayakları üzerinde dikilmeyi öğrenmiş, kendi başına karar alabilen, karşılaştığı problemleri anne babanın yardımı olmadan çözebilen, sorumluluk almaktan korkmayan bir çocuk olması beklenir. Bu çocuk, ailede alışık olduğu üzere, okula kısa zamanda uyum sağlayacak, kurallara uyacak, arkadaş edinecek, ders dinleyecek, ödevlerini yapacak, çalışmaktan ve başarılı olmaktan zevk alacak, gücünü ve yeteneğini aşan durumlarda anne babadan yardım isteyecektir.
Her çocuk ailenin aynası gibidir. Pedagoji bilen bir öğretmen çocukları gözlemleyerek aileleri hakkında doğruya yakın bilgi edinebilir. Bazen anne babalar çocuklarının huyları ve yetenekleri hususunda gerçekçi olmazlar. “Kirpi yavrusunu ‘pamuğum’ diye sever” atasözümüz bu gerçeğe işaret etmektedir. Öğretmen çocuğu tanıma adına daha gerçekçi davranır. Onun için anne babalar çocuğu okula gönderdikten sonra belirli aralıklarla mutlaka öğretmeni ile görüşmeli, çocuğuna yardımcı olurken öğretmenin tavsiyelerini göz önünde bulundurmalıdır.
Alıntı...
Okul Ailede Başlar
Bir aileye sahip olmak, fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal gelişimi için gereken maddî ve manevî desteği almak her çocuğun temel haklarındandır. Bazı anne babalar çocukları için çok çalışarak, çok para kazanarak onların maddî ihtiyaçlarını karşılayarak, bakıcı tutarak, özel okullarda okutarak görevlerini yaptıklarını zanneder; bundan çok daha önemli olan sevgi, güven, yardımlaşma, paylaşma, işbirliği, dinî eğitim gibi manevî ihtiyaçlarını ihmal ederler. Çocuğun kişilik gelişiminde anne baba modeli çok önemlidir. Taklit ve oyun çocuğun en etkili öğrenme araçlarındandır. Çocuk, sevdiği aile üyelerini ve arkadaşlarını taklit ederek yeni şeyler öğrenir ve onlarınkine benzer davranış kalıpları edinir.
Çalışan anneler çocuklarına gündüzleri yeterli zaman ayıramadıkları için, onların bakımını ve eğitimini başkalarına (büyükanne, komşu, bakıcı, kreş, yuva) bırakmak zorundadırlar. Çocuğun teslim edileceği kişi, tercihen, çocukla kan bağı olan büyükanne, hala, teyze gibi yakın akrabadan biri olmalıdır. Yakın akrabadan seçilmesinin iki faydası vardır. Birincisi, çocukla kan bağı olduğu için ona kötü davranma, şiddet uygulama ihtimali çok düşüktür. İkincisi, yakın akrabalar arasında çocuk eğitimine ve terbiyesine bakış açısı, davranış biçimleri, gelenek ve görenekler birbirine çok benzer. Eğer yakın akraba imkânı yok ise ikinci alternatif, çocuğun yaşına uygun, tanıdık ve güvenilir bir kreş/anaokulu olabilir. Komşu ve bakıcı riskli olduğu için en son çare olmalıdır.
Ailenin ve Ana Okulunun Çocuk Eğitimindeki Yeri
Anne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan, ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek bir ailede yetişen çocuk, anne baba olma sorumluluğundan ve bilincinden habersiz, kültürel ve ekonomik seviyesi düşük bir ailede yetişen çocuğa göre daima avantajlıdır. Ekonomik seviyesi yüksek olduğu halde kültürel seviyesi düşük ailelerde yetişen çocuklar genellikle anne baba ve aile büyükleri tarafından şımartılmış, her isteği yerine getirilmiş, yapabileceği işlerde bile hizmet almaya alışmış olduğundan okula uyum sağlaması çok zordur.
Bir çocuk 6 yaşına gelip okula başladığında bazı temel davranışlar ve kişilik özellikleri kazanmış olmalıdır. Kısa sürede okula uyum sağlamalı, okul ve sınıf içi kurallara uymalı, ders dinleme ve ödev yapma sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Bir çocuk 6 yaşına gelip okula başladığında, okula uyum sağlayabilmesi, okulun kurallarına uyabilmesi, ders dinleme ve ödev yapma sorumluluğunu yerine getirebilmesi için bazı temel davranışları, becerileri ve kişilik özelliklerini kazanmış olması gerekir. Bu da ancak anne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan ideal bir aile ortamında gerçekleşebilir. Çalışan annelerin çocuklarına bu becerileri kazandırma sorumluluğu büyük çapta anaokuluna aittir. Ailede ve anaokulunda kazandırılan davranış ve becerilerin okul başarısında büyük payı vardır. Okula başlayacak bir çocuğun aşağıda sıralayacağımız davranış ve becerileri kazanmış olması beklenir.
Kişisel Beceriler
- Sabah yataktan kalkınca pijamalarını çıkarıp elbisesini ve çoraplarını giyebilir. Uyarıya gerek kalmadan elini ve yüzünü yıkar.
- Anne ve babanın yardımı olmadan kendi yemeğini kaşık, çatal ve bıçak yardımıyla yiyebilir.
- Yemekten sonra elbisesini ıslatmadan ellerini yıkayıp dişlerini fırçalayabilir.
- Ayakkabılarını doğru giyebilir ve bağlarını bağlayabilir.
- Kendi başına tuvalet ihtiyacını giderebilir. Tuvaleti temiz bırakır, tuvalet çıkışında ellerini sabunla yıkar.
- Odasını temiz tutar.
- Oyunu bitince oyuncaklarını toplar, dolabına veya sepetine koyar.
- Arkadaş seçebilir, onlarla oyun kurabilir. Oyunlarda verilen rolü yerine getirir, oyunun kurallarına uyar.
- Arkadaşlarıyla yardımlaşır ve iş birliği yapar.
- Arkadaşlarının sevincine ortak olur, üzüntülerini paylaşır.
- Küçük çocukları ve hayvanları sever, onlara eziyet etmez.
- Yapamadığı işlerde büyüklerden yardım isteyebilir.
- Bakkaldan ekmek ve gazete alma, çöp dökme gibi basit işleri yapabilir.
- Sevgi, mutluluk, sevinç gibi duygularını ifade edebildiği gibi; kızgınlık, hoşnutsuzluk ve üzüntü duygularını da açıkça dile getirebilir.
- Yemek saatlerinde ailesiyle birlikte olmaktan ve sohbet etmekten zevk alır.
- Ailesiyle birlikte seyahat etmekten, geziye çıkmaktan ve pikniğe gitmekten hoşlanır.
- Kendi adını soyadını ve aile üyelerinin adlarını söyleyebilir
- Sekiz kelimeye kadar cümleler kurabilir, söylendiğinde tekrar edebilir.
- Niçin sorusuna mantıklı cevaplar verebilir.
- Kısa şiirleri ve şarkı sözlerini ezberleyebilir.
- Ana renkleri tanıyabilir.
- Yirmiye kadar sayabilir.
- Birden ona kadar nesneleri ve sayıları toplayıp çıkarabilir.
- Haftanın günlerini sayabilir.
- Ev telefonunu ve ev adresini ezbere söyleyebilir.
- Dinlediği bir hikâyeyi detaylarına kadar tekrar anlatabilir.
- Yaptığı bir davranışın sebep ve sonucunu açıklayabilir.
Okul korkusu, fobiler sınıfında yer alan, anaokuluna ve ilköğretim birinci sınıfa başlayacak bazı çocuklarda görülen aileden, özellikle anneden, ayrılma kaygısı ve sıkıntısıdır. Okul fobisi, okulun kendisinden kaynaklanmayan, sebebini çocuğun da bilmediği, eksik ve hatalı aile eğitimi sonucu bilinçaltına yerleşmiş korkulardan kaynaklanmaktadır. Okul korkusu anaokuluna başlayan küçük çocuklarda daha sık görülür. Yetişkinlerin bile yeni bir ortama uyum sağlamada zorlandıkları göz önüne alındığında, ailesinden ilk defa uzak kalacak küçük bir çocuğun yeni ortama hemen uyum sağlaması beklenemez. İlk gün annesiyle birlikte oturmak istemesi, birkaç gün sınıf arkadaşlarına ve öğretmenine alışmada zorlanması normal sayılmalıdır.
Her çocuk okula karşı aynı tepkiyi göstermez. Ailesi tarafından okul ve öğretmen hakkında olumlu kanaatleri olan, ağabeyi veya ablası okulda başarılı olan ve ödül alan çocukların okul korkusu yaşamadıkları görülmektedir. Okula başlamadan önce çeşitli vesilelerle ağabeyi, ablası ve aile büyükleri tarafından okula götürülmüş, sınıfta oturan, bahçede oynayan öğrencileri gözleme fırsatı bulmuş, öğretmen tarafından saçı okşanmış bir çocuk okulun korkulacak bir yer olmadığını görmüştür. Ağabeyinin, ablasının veya komşu çocuğunun severek okula gittiğini, ders çalışmaktan zevk aldığını, eve iyi bir karneyle gelip hediyeler ve aferinler aldığını gören bir çocuk da yine okula karşı olumlu duygular besleyecektir. Bu çocuklara okul forması, yeni ayakkabılar, okul çantası, kitaplar, defterler, kalemler çok çekici gelecek, bir an önce okula başlamak için sabırsızlanacaktır. Annesinden ve evinden ilk defa uzaklaşacak ve yeni bir ortama girecek olan anaokulu çocuğunda zaman ve mesafe kavramları yeterince gelişmediği için kaygı duyacaktır. Açıkça dile getirmese de çocuğun aklında kaygı taşıyan şu sorular vardır:
- Evimden ne kadar uzaktayım?
- Annemi özlediğimde hemen gelebilir mi?
- Annem beni sevmediği için mi buraya bıraktı?
- Annem ne zaman beni almaya gelecek?
- İhtiyaçlarımı kime söyleyeceğim?
- İhtiyaçlarımı kim karşılayacak?
- Burada istediğim şeyi yapabilecek miyim?
- Bir şey istediğim zaman bana kızacaklar mı?
- Yaramazlık yaptığım zaman ceza verecekler mi?
- Bu çocuklar beni döver mi?
Okul Başarısında Ailenin ve Öğretmenin Etkisi
Okul öncesi dönemde çocuğun her şeyi bilen bir anne ve babası vardı. Şimdi onlardan daha fazla bilen bir öğretmeni vardır. Çocuğun gözünde öğretmen her şeyi bilen kişidir. Eğer anne baba onun bildiği şeyleri bilselerdi okula gönderirler miydi? Kendileri öğretirdi. Öğretmen çocuğun bu iyi niyetini boşa çıkarmamalı; bilgisi, sevgisi, giyim kuşamı ve ahlaklı ile çocuğun güvenini kazanmalıdır. İlk intiba çok önemlidir. Çocuk ilk günlerde öğretmenini severse okulunu da sever. Öğretmenini seven bir çocuk onu anne ve baba gibi görür. Anne ve babadan görmeye alıştığı sevgiyi ve ilgiyi ondan da bekler. Ancak bilgi hususunda öğretmen anne ve babanın üzerinde yer alır. Öğretmenin dediği kanundur. Anne ve baba onu bozamaz, aksini söyleyemez. Öğretim üyesi bir profesör arkadaşım anlatmıştı. Kızı okula ilk başladığı günlerde ödev yaparken yardımcı olmaya çalışmış: “Şöyle yapsan daha iyi olur,” demiş. Kızı hemen itiraz etmiş: “Hayır, öğretmenim böyle yapacaksınız dedi, sen ondan iyi mi bileceksin!”
Çocuklar okula başladıklarında başarısız duruma düşmekten korkmazlar. Bir başka ifade ile başarısızlığın ne olduğunu bilmezler. Denemekten korkmaz, tekrarlamaktan yorulmazlar. Önlerine engel konmadığı, motive edilip teşvik gördükleri zaman çalışmaktan zevk alırlar. Onlara başarısızlık korkusunu biz büyükler aşılarız. Ödevini yapmadan giderse, öğretmenine ve arkadaşlarına mahcup olacak diye, onun yerine biz endişe duyarız. Tepesine dikilir dersini yaptırırız. Dersini yapmadan sokağa çıkmasına izin vermeyiz. Neden? Çünkü dersini çalışmaz, ödevlerini yapmazsa başarısız duruma düşer. Okul başarısı yer şeyden önemlidir. “Bunların nesi yanlış?” diyen okuyucularım olacaktır. “Çocukları neden okula gönderiyoruz? Okuyup büyük adam olsunlar diye. İyi bir meslek sahibi olmanın yolu okul başarısından geçer” diyeceklerdir.
Her anne baba çocuğunu okula gönderirken onun başarılı olmasını ister; sadece okuma yazma öğrensin diye göndermez. Doğru mu, doğru. Yanlış nerede? Yanlış, yaklaşım tarzında. Yanlış, çocuk adına sorumluluk alıp onun adına karar vermede ve çocuktan bu kararlara uymasını istemekte. Başa dönecek olursak, okul öncesi eğitimde yanlışlar ve eksiklikler varsa; bunlar aynen okul hayatına yansıyacaktır.
Aileye bağımlı, neyi nasıl yapacağı devamlı anne baba tarafından söylenen, devamlı yardım almaya alışmış, kendi başına karar veremeyen, sorumluluk almaktan korkan bir çocuk, alışık olduğu üzere, okul derslerinde ve ödevlerinde anne babanın hatırlatmasını ve yardımını bekleyecektir. Çocuğu yardım almaya alıştıran ve onun adına sorumluluk alan anne baba tutumunu okul işlerinde de sürdürecektir. Ona ders çalıştıracak, neyi nasıl yapması gerektiğini gösterecek, ödevlerine yardımcı olacaktır. Öyle ki, bazen çocuk ödevini ihmal edip uykuya yattığında veya canı ödev yapmak istemediğinde anne baba öğretmenine karşı mahcup olmasın diye ödevlerini yapacaktır. Çocuk anne babanın yaptığı ödevden aferin aldığı zaman sevinmeyecektir. Çünkü bu aferin kendi emeğinin karşılığı olan bir aferin değildir.
Okula başlayan bir çocuk, ailede doğru eğitim almış ise, öz güveni yüksek, kendi ayakları üzerinde dikilmeyi öğrenmiş, kendi başına karar alabilen, karşılaştığı problemleri anne babanın yardımı olmadan çözebilen, sorumluluk almaktan korkmayan bir çocuk olması beklenir. Bu çocuk, ailede alışık olduğu üzere, okula kısa zamanda uyum sağlayacak, kurallara uyacak, arkadaş edinecek, ders dinleyecek, ödevlerini yapacak, çalışmaktan ve başarılı olmaktan zevk alacak, gücünü ve yeteneğini aşan durumlarda anne babadan yardım isteyecektir.
Her çocuk ailenin aynası gibidir. Pedagoji bilen bir öğretmen çocukları gözlemleyerek aileleri hakkında doğruya yakın bilgi edinebilir. Bazen anne babalar çocuklarının huyları ve yetenekleri hususunda gerçekçi olmazlar. “Kirpi yavrusunu ‘pamuğum’ diye sever” atasözümüz bu gerçeğe işaret etmektedir. Öğretmen çocuğu tanıma adına daha gerçekçi davranır. Onun için anne babalar çocuğu okula gönderdikten sonra belirli aralıklarla mutlaka öğretmeni ile görüşmeli, çocuğuna yardımcı olurken öğretmenin tavsiyelerini göz önünde bulundurmalıdır.
Alıntı...