Cinsiyet Faktörü
*Hem yurt içinde, hem de yurt dışında yapılan araştırmalarda cinsiyet faktörünün, öğrencinin okul başarısını etkilediği ve kız öğrencilerin, erkek öğrencilerden daha başarılı oldukları görülmektedir. * Ergenlik döneminden erken yetişkinlik dönemine kadar olan gelişim evresinde kız öğrencilerin başarılı ve başarısız olmalarında ailevi etkiler araştırıldığında, başarılı kız öğrencilerin ailelerinin çocuklarını, başarısız kız öğrencilerin ailelerine göre daha fazla başarılı olmaya yönlendirdikleri ve bu yöndeki beklentilerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur.
* Öğrencilerin genel olarak başarılarını yetenek, başarısızlıklarını ise şans etkeniyle açıklamayı tercih ettikleri görülmektedir. Ancak bu konuda da cinsiyete bağlı bir farklılık ortaya çıkmış, kız öğrenciler çabayı, erkek öğrenciler ise yeteneği ilk sırada tercih etmişlerdir.
Ebeveyn Tutumları
*Çocuğun öğrenmeye dönük tutumunu belirlemede ailenin tutumu ve değerleri son derece önemlidir. Ebeveynlerden birinin veya her ikisinin, okula ve öğrenmeye karşı olumsuz tutumu, çocuğunda okula karşı negatif duygular geliştirmesine yol açmaktadır.
* Başarılı öğrencilerin ebeveynlerinin çocuklarını, özel bir kişilik yapısına sahip olmaları, kendi kararlarını vermeleri ve bir yetişkin gibi davranmaları şeklinde yönlendirdikleri belirlenmiştir. Başarısız öğrencilerin ebeveynleri ise çocuklarını kişisel hakkını korumak ve varolan yeteneklerini geliştirmek üzere yönlendirmektedir.
* Başarılı çocukların annelerinin başarısız çocukların annelerinden daha fazla kontrol edici oldukları görülmektedir. Bu kontrol, gücün otoriter bir şekilde kullanılmasından çok kontrol şeklindeki otoritenin oluşmasıdır. Bu anneler daha sosyal, sınırlamadan kontrol edici, akıl yürütücü ve yerine göre ödüllendirici bir yapıya sahiptirler.
* Orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki aileler okulu yaşama mesleki olduğu kadar psikolojik ve sosyal olarak da hazırlanmanın bir yolu olarak görürler. Çocuklarının okul aktiviteleriyle yakından ilgilenirler, onlarla öğrenmenin önemini tartışırlar ve okul başarılarından dolayı ödüllendirirler. Düşük sosyo-ekonomik düzeydeki aileler ise çocuklarını genellikle yasal zorunluluktan dolayı ve iyi para getiren bir meslek sahibi olmaları için okula kaydettirirler. Ne okul başarısızlıklarını onlarla tartışırlar ne de daha başarılı olmaları konusunda onlara yardımcı olabilirler.
* Anne babası boşanmış veya mutsuz bir evliliği olan ailelerden gelen çocukların, mutlu bir evliliği olan aile çocuklarına oranla daha düşük başarı gösterdikleri görülmektedir.
* Aileleri tarafından yüksek düzeyde kabul gören ve desteklenen öğrenciler, kabul görmeyen, sürekli eleştirilen ve yeteri kadar desteklenmeyen öğrencilere oranla daha yüksek başarı motivasyonuna sahiptirler.
Kardeş Tutumları
*Başarısızlık karşısında kardeşlerde ana babanın tarafını tutar ve istemli olarak onların tutumunu benimserler. Fakat başarısız olan çocuk, kardeşlerinin müdahalesini kolaylıkla kabul etmez. Onlara karşı saldırgan davranabilir ve kardeşlerinin başarılarıyla ana babasını elinden aldıklarını düşünür ve olumsuz duyguları daha da şiddetlenir.
* Kardeşler arası başarı düzeyi farklı ise, bu tür duygulara daha sık rastlanır. Aile ortamı bu tip duyguların artmasına ya da azalmasına sebep olur. Azalması için yapılacak en önemli şey ise kardeşleri kıyaslamaktan uzak durmaktır.
Arkadaşlık İlişkileri
*Arkadaş grubu tarafından kabul görmek gençler ve çocuklar için güçlü bir ihtiyaçtır. Arkadaş grubunun özel değerlerine bağlı olarak eğitimsel istekler artar ya da azalır. Gençlerin eğitimsel istekleri arkadaşlarının istekleriyle uyum içindedir ve ilişki yakınlaştıkça onların fikirlerinden etkilenme de artmaktadır.
*Başarılı ve başarısız öğrenciler üzerinde yapılan araştırmalar, başarısız öğrencilerin arkadaş grubunun etkisiyle okula ve ders çalışmaya dönük olumsuz tutumlar geliştirdiğini, cinsiyet farkı olmaksızın başarılı öğrencilerin arkadaşlarını başarılı öğrencilerden, başarısız öğrencilerin ise başarısız gruptan seçtiklerini ortaya koymaktadır.
* Eğitimsel amaçlar gerçekleştirilirken bir çok konuda ailede ve arkadaşlar arasında uzlaştırılamayacak farklılıklar yaşanabilir. Ergenlikte arkadaş etkisi daha baskındır ve bir de aile ile çocuk arasındaki ilişkiler bozuksa ailesel etkiler iyice azalabilir.
Okul-Öğretmen Faktörü
*Sınıfta kalma sisteminin öğrenci başarısı üzerindeki etkisi araştırıldığında erkek öğrenci olmak, sosyo-ekonomik düzeyi düşük olmak, azınlıktan gelmek gibi özelliklere sahip olanların daha çok sınıfta kaldıkları ve tekrar edilen sınıfın öğrencilere daha iyi bir performans getirmediği belirlenmiştir. Sınıfını geçenlerin kalanlara göre daha fazla başarı gösterdikleri, daha az duygusal ve sosyal problem yaşadıkları, sınıfta kalma sisteminin eğitimsel açıdan bir yarar sağlamadığı görülmüştür.
* Çocuğun sınıftaki davranışlarını dikkatle gözlemleyen öğretmen, öğrenci için hangi eğitimin uygun olacağı hakkında doğru kararlar verebilir. Öğrenci hakkındaki dosya bilgilerinin öğretmenler tarafından düzenli tutulması ve güncellenmesinin, öğrenci başarısı üzerinde etkili olduğu görülmektedir.
Ders Çalışma Yöntemi
* Ders çalışma bir okuma şekli olarak tanımlanmaktadır ama ders çalışmanın sıradan okumadan farklılaştığı yön bir problem veya konunun dikkatli ve sorgulayarak incelenmesini gerektirmesidir. Öğrencinin bilgi ve beceriyi kazanması için ödevleri yapması beklenir. Öğrencinin ödevde başarılı olması da ödevde istenen şeyin farkında olması ve çalışmasını bu istekleri karşılayacak şekilde adapte etme yeteneğine sahip olması gerekmektedir.
* Özetleme, not alma gibi aktiviteleri kullanma becerisi; hafıza kapasitesi veya önceki bilginin transferi gibi öğrenciye ait özellikler; metin düzenleme ve kavramsal güçlük gibi öğrenilecek konuların yapısı; çocuğun ders çalışırken öğrenmesini kolaylaştıran veya zorlaştıran faktörlerdir. Okuma ve altını çizme gibi diğer stratejilerden daha derin bir çalışma gerektiren not almanın başarılı öğrencileri başarısız öğrencilerden ayıran önemli bir faktör olduğu görülmektedir.
* Başarılı ve başarısız öğrencilerin zeka düzeyleri açısından belirgin farklar olduğu söylenemez. Ancak başarılı öğrenciler çalışma alışkanlıkları, uyum, dinleme ve gözlem açısından başarısız öğrencilere göre daha iyidirler.
* Ders çalışırken öğrenme dışında başka kaygıların olması, öğrenmenin verimini düşürmektedir. Çocuk eğer parasal sıkıntılar yüzünden bir işte çalışıyor, anne baba arasındaki çatışmalar da arada kalıyor ya da arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar yaşıyorsa (ergenlikte özellikle kız-erkek arkadaşlıklarında) öğrenmesi olumsuz etkilenmektedir. Bu nedenle anne babalar çocuklarını mümkün olduğu kadar çatışma ve stresten uzak tutmalıdır.
NEDENLER
Bireysel Nedenler
* Bilişsel, fiziksel ve duygusal olgunluk açısından yetersizlik,
* Beden imajı düşük olan öğrencilerin özsaygıları ve akademik başarılarının da düşük olması,
* Başarısızlığın devamlılığına yol açmada gelişim görevlerini gerçekleştirememek de etkilidir. Gelişim görevi kişinin yaşamının belli bir döneminde ortaya çıkan öyle bir ödevdir ki bunun o sırada başarılması insanı mutlu kılarken, başarılamaması mutsuzluğa ve ileri ki ödevlerini gerçekleştirmesinde güçlüklerle karşılaşmasına neden olur. Bu durum, başlangıçta başarısızlığın benliğe mal olan yanını, daha sonra da kişinin ilerdeki başarısızlıklarını nasıl etkileyeceğini gösterir.
* Ortaokul ve lise yıllarına rastlayan ergenlik döneminde yoğunluk kazanan duygusal nedenler, ilgi alanlarının değişmesi ve çeşitlenmesi önemli başarısızlık nedenlerinden biridir. Bu dönemde hızlı bir gelişme ve değişim sonucu ergenin dikkatinin zayıfladığı ve duygusal gerginlik nedeniyle içe çekildiği, kendisiyle ilgilenmenin arttığı ve belirli noktalarda yoğunlaşmayla düşünce alanının daraldığı, bütün bunlarında çalışma ve başarıyı olumsuz etkilediği görülmektedir.
* Ergenlik döneminde gencin sözel olarak ifadesi daha çok gelişmiştir. Artık sadece olanı değil olabilecek olanı da anlayabilmektedir. Olasılıkları, hipotezleri, gerçekler ve gerçekdışı mantığı kavrayabilme gücüne sahiptir. Ergenin soyut düşünce yeteneğinin bu düzeye gelmiş olması beklendiğinden müfredat programı da bu doğrultuda hazırlanır. Ancak bilişsel açıdan henüz bu olgunluğa ermemiş öğrenciler başarısız olabilmektedir.
* Yaşıtlarına oranla fiziksel olarak geç olgunlaşma da gencin kendine güvenini zedelemekte, kişisel ve sosyal uyumunu bozmaktadır. Bunun getirdiği özgüvensizlik başarıyı olumsuz etkilemektedir.
* Çocuğun başarısızlığının çevresi tarafından küçümsenmesi, çocuk tarafından içselleştirilmekte ve birey başarıyı hayat boyu benliğini değerlendirmekte bir ölçüt olarak kullanmaktadır. Sonuçta başarısızlıkla kendi benliğini özdeşleştiren bireye yardımcı olmaya çalışırken kaygı ve başarısızlık sorunlarının pek çoğuna bir benlik sorunu olarak bakma zorunluluğu ortaya çıkar. Çünkü yapılan araştırmalar sanılanın aksine, IQ'nun değil, akademik benlik algısının başarıyı yordamada daha etkili olduğunu göstermektedir.
* Kaygının çok yüksek yada çok düşük olması gibi motivasyon eksikliği de başarısızlığa neden olabilmektedir.
* Çocuğun ön bilgilerinin yetersiz olması, diğer bir ifadeyle bulunduğu sınıf düzeyine gelinceye kadar almış olduğu eğitimle oluşturduğu akademik temelin gereken becerileri ortaya koymasına engel olması,
* Anlayamadığı konularda soru sormaktan çekinen, utangaç, kendine güveni düşük ve sınavlarda çok heyecanlandığı için bildiği soruları dahi yapamayan, kaygılı kişilik yapısı,
* Araştırmalar sınav kaygısı ile akademik başarı arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Yüksek sınav kaygılı öğrencilerin başarıları düşük sınav kaygılı öğrencilerin başarısından daha düşüktür. Sınav kaygısının özellikle kuruntu boyutunun performansı kötü etkilediği belirtilmektedir.
* Geçmişte aynı dersten başarısız olma veya o ders, konuyla tanışık olmama nedeniyle "Nasıl olsa başarısız olacağım" önyargısıyla çocuğun yeterince çalışmaması,
* Görme, işitme kaybı, bulaşıcı hastalıklar gibi nedenler ders çalışmayı engellediği ve dikkat dağılmasına neden olduğu için başarısızlığa zemin oluşturur.
* Bu hastalık hallerinden başka okul olgunluğuna sahip olmama, aşırı hareketlilik, yerinde duramama ve hareketlerde kararsızlık gibi durumlarda da çocuğun dikkatinin toplanması güç olduğu için başarısızlık ortaya çıkmaktadır.
* Öğrencinin kaldığı yerin okul başarısına etkisi incelendiğinde, ailesinin yanında kalan öğrencilerin yatılı okuyan ya da yurtta kalan öğrencilere göre daha başarılı oldukları bulunmuştur. Bununla birlikte ailedeki birey sayısı fazla olan öğrencilerin, birey sayısı az olan öğrencilere oranla başarı seviyeleri daha düşüktür.
* Ders çalışma alışkanlıkları ile akademik başarı karşılaştırıldığında, öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarının (zamanı iyi planlama ve kullanma, öğrenme motivasyonu vb.) akademik başarıyı olumlu etkilediği görülmektedir. Ders çalışma süresi uzun olan öğrenciler diğerlerine oranla daha başarılı olmaktadır.
* Çocukta öğrenme güçlüğü olması başarısızlığın çocuktan kaynaklanan en önemli nedenidir. Başarının ön koşullarını oluşturan yetenekler açısından bazı çocuklar diğerlerine kıyasla daha dezavantajlıdır.
* Öğrencinin doğuştan getirdiği özelliklerin yanı sıra onun başarısını etkileyen bir faktörde öğrencinin sorumluluk alma gücünü kazanmış olmasıdır. Bunun diğer bir anlamı çalışma alışkanlığının olmasıdır.
* Bunalım ve endişe halleri çocuğun okul başarısını da engelleyici rol oynar. Psikolojik düzensizliğin belirli bazı halleri (depresyon) başarısızlık olasılığını yükseltir. Düşünce süreci sağlıklı olmayan çocuk doğal olarak başarısız olur ve bu başarısızlık çoğu kez varolan düzensizliği daha da yoğunlaştırabilir.
* İlkokul çocuk için yeni bir sosyal çevredir. Okulun uyulması gereken kuralları çocuğun diğer çocuklar ve öğretmeni ile tanışıp anlaşması ve başarmak zorunda olduğu öğrenim görevleri vardır. Bütün bunlar çocuğun çevreye uyumunu güçleştirebilir. Okuldaki sosyal çevreye uymakta zorluk çeken çocuklar ise daha çok okul öncesinde aile dışına çok az çıkmış sosyal ilişkilerden mahrum bırakılan çocuklardır.
* İlköğretimin son dönemleri ile lise dönemine rastlayan ergenlik döneminin özellikleri de başarıda önemli bir etkendir. Bu dönemde hızlı gelişim ve değişim sonucu ergenin dikkati zayıflamakta, daha çok kendi başına kalma isteği artmakta, belli noktalara yoğunlaşması ile ilgili düşünce alanı daralmakta, hayal dünyası içine girmekte ve bütün bunlar çalışmasını ve başarısını olumsuz etkilemektedir.
Aileye Bağlı Nedenler
* Anne babanın arasında sağlıklı bir iletişimin olmaması, huzursuz ve kaygı verici bir ev ortamı,
* Anne babanın, kendi hayatlarındaki sıkıntılarından dolayı eleştirel ve sabırsız olması, çocuğun hatalarını tolere edememesi, baskıcı tutumu, çocuğu zorlamaları, çocuğun iyi yanlarından ziyade yetersiz yanlarına yoğunlaşması, çocukta kendine güvensizliğe ve kaygıya bu da başarısızlığa yol açmaktadır.
* Anne babanın çok kaygılı olması çocuğunda kaygılanmasına neden olur. Anne babalardaki başarısızlık kaygısı başarısızlık var olmadan hatta daha çocuk okula başlamadan önce de görülür ve bazen tüm okul yaşamı boyunca sürer. Çocuğa da bulaşan bu kaygı çocuğun gerçek performansını ortaya koymasını engelleyerek başarısızlığa sebep olur.
* Çocuk üzerine gerçekçi olmayan beklentiler ve çocuğa güven duymama önemli bir nedendir. Ebeveynlerin çocuğun potansiyelinin üzerinde olan beklentilerini çocuklara yansıtmaları çocukta kaygı ve başarısız olma korkusu geliştirir. Çocuktan başarılı olması konusunda çok fazla beklenti içinde olmak, onun kişilik değerinin sadece başarıyla değerlendirilmesi anlamına geldiği için, değerini anne babasının gözünde başarılı olmaya bağlanması çocukta kaygı yaratmaktadır. Başarıda en önemli engellerden biri olan kaygı veya korku böylece ailede yaratılmış olur.
* Evde çocuğun kendine ait bir çalışma mekanının (oda, masa, bunlar mümkün değilse en azından bir köşe) olmaması,
* Anne babanın zamanı etkili kullanma, okuma, sorumluluklarını yerine getirme konularında olumsuz model olup, bir taraftan çocuğun çok fazla televizyon izlemesine, gezmesine kızarken diğer taraftan zamanlarını hep bu şekilde geçirmeleri.
* İyi niyetle sunulan bilgisayar, TV oyunları gibi teknolojik olanakların kullanımına sınır getirilmemesi sonucu çocukta bağımlılık yaratması,
* Ödül verme yöntemini doğru kullanamayarak çocuğun, başarıyı başlı başına bir ödül olarak görmesinin engellenmesi,
* Çocuğun ders çalışmaktan başka sorumluluğu yokmuş gibi davranarak aslında gelişimi için gerekli olan arkadaşlarıyla oyun oynama, sportif faaliyetlere katılma, resim yapma, müzik dinleme, yetişkinlerle vakit geçirme gibi etkinliklerin anne baba tarafından gereksiz görülmesi hatta çocuğa bunları gerçekleştirmesi için izin verilmemesi. Bu tutumların yol açtığı yüksek kaygının sadece kendisi bile başarısızlığın oluşmasında önemli bir etkendir.
* Aileden çocuğa genler üzerinden aktarılan özellikler, onun bedensel ve zihinsel yapısında önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla çocuğun başarısında anne babadan aldığı bu genler belirleyici rol oynamaktadır. Aile aktardığı genlerle olduğu gibi çocuğu yetiştirme tarzı ve çocuğa sağladığı olanaklarla da çocuğun başarısında etkilidir.
* Ailenin eğitim hataları, ana baba tutumundaki kararsızlık, anne babanın eğitim anlayışındaki farklılık başarıyı engelleyici olabilmektedir. Çocuğun gereğinden fazla koruyup güvensiz bir birey haline getirmek yada aşırı baskı ve otorite yoluyla eğitmek hatalı davranış modelleridir. Bunun yanı sıra anne babanın geçimsizliği gibi nedenlerde aileden kaynaklanan başarısızlık faktörleridir.
* Ailenin öğrenim durumuna bakıldığında, başarısız gruptaki çocukların anne ve babalarının başarılı gruptakilere oranla daha eğitimsiz oldukları görülmektedir.
* Aile içi iletişimin gencin başarısını etkileyişine bakıldığında çocukların okul başarılarının huzurlu aile ortamlarında arttığı bulunmuş, buna karşın büyük anlaşmazlıkların yaşandığı huzursuz aile ortamlarında yetişen çocukların hem kişilik gelişimlerinde hem de sosyal uyumlarında sorun olduğu görülmektedir.
* Benliğe saygı ile başarı arasındaki ilişki incelendiğinde yeteneği ölçüsünde başarı göstermeyen erkek öğrencilerin başarılı erkek arkadaşlarına kıyasla daha olumsuz benlik tasarımına sahip doldukları bulunmuştur. Ebeveynin kabul ve reddedişiyle zeka ve akademik başarı ve benlik kavramı arasındaki ilişkiye bakılmış, babasını "reddediyor" diye algılayan çocukların akademik zekasının ve benlik kavramının olumsuz yönde etkilendiği görülmüştür.
* Araştırma bulgularına göre aile içindeki disiplinin de okul başarısında önemli bir etken olduğu kanıtlanmıştır. Başarısız gruptaki çocukların %30'u bedensel cezalara çarptırılırken başarılı grupta bu oranın %16'ya düştüğü görülmektedir. Buna göre aile içindeki ilgi ve sevginin okul başarısın etkileyen önemli bir faktör olduğu, başarısız gruptaki çocukların daha çok kardeşlerinin sevildiğini ileri sürerken, başarılı gruptaki çocuklar kendilerinin de kardeşleri kadar sevildiğini ifade etmişlerdir.
* Farklı sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin problem alanları ve başarı düzeyleri arasındaki ilişkilere bakıldığında öğrencilerin derslerden aldıkları notların aritmetik ortalamaları alt sosyo-ekonomik düzeyden üst sosyo-ekonomik düzeye gidildikçe arttığı görülmektedir.
* Kardeş sayısı ile öğrencilerin okul başarısı arasında önemli fark bulunmuştur. Buna göre tek çocuk veya iki kardeş olan öğrencilerin okul başarıları, dört, beş ve daha fazla olan öğrencilerin okul başarılarından yüksek olmaktadır.
* Anne babaların kültürel yoksunluk içinde olması ve çocuklarını nasıl eğitmeleri konusunda yeterince bilinçlenmemiş olmaları başarısızlıkta önemli bir nedendir. Anne ve babanın eğitim düzeyi yükseldikçe öğrencinin başarı düzeyi yükselmektedir. İyi eğitim görmüş anne ve babalar çocuklarıyla iyi ilişki kurabilmekte onların başarı güdüsünü arttırabilmektedir. Anne babanın eğitim düzeyinin düşük olması aile içi ortamı eğitim açısından elverişsiz kılarak çocukların zihinsel gelişimini engellemektedir. Çocukların okul başarısını artırmada zihinsel yetenekler kadar, ailenin sosyal etkinliklere katılma imkanı, sosyal yaşantı, bilgi ve becerisinin çeşitliliği, anne ve babanın tutum ve davranışları da etkili olmaktadır.
* Başarısızlık en çok bir işte çalışan çocuklarda görülmektedir. Bu çocuklar ders çalışmaya zaman ayıramamakta, yeteri kadar dinlenememekte, maddi sıkıntılar nedeniyle duygusal, zihinsel ve bedensel gelişimleri olumsuz etkilenmektedir.
* Kişiliğin öznel yanı, insanın özellik, yetenek, ideal ve değer yargıları gibi konularda kendisine ilişkin görüşlerinin dinamik örüntüsü benlik tasarımı olarak adlandırılır. Ebeveynlerin yansıttıkları değer ve davranışlarla çocukta benlik kavramı oluşur. Benliğin olumlu veya olumsuz gelişiminde ana babanın çocukla olan ilişki ve yaklaşımları oldukça önemlidir. Başarıyla benlik saygısı etkileşim içerisindedir. Öğrenme etkinliklerine bireyin katılımını engelleyen düşük benlik saygısı sonuçta düşük performansa yol açar.
* Ölçülülük ve kısıtlılığa yol açan ebeveyn davranışları çocukta kendine güven duygusunun gelişimini engeller. Güven duygusu, kişinin kendini onaylama ya da onaylamama tavrını ve ne ölçüde yetenekli, başarılı ve değerli olduğuna dair kişinin inancını yansıtır. Kendine güvenen çocuklar kararlı, bağımsız ve zihinsel fonksiyonlarda iyidirler. Diğer yandan bir çok çocuk kendine yeterli güveni olmadığı için yapabileceklerinin daha azını yapar.
* Ebeveynler çocukların yakın çevrelerindeki modeller olarak ilk özdeşim kuracakları kişilerdir. Anne baba ve kardeşlerin eğitim düzeyi ve sosyal statüleri çocukların eğitiminde ve hedef belirlemelerinde önemlidir. Çocukların okuldaki etkinliklerine gösterilen ilgi ve yardım isteğinin karşılanması, sorularına açıklayıcı cevaplar verilmesi, anne babanın eğitim düzeyi ile ilişkilidir. Alt sosyo-ekonomik düzey ailelerin ilgi ve eğitim düzeylerinin düşüklüğü nedeniyle çocuğun yardım istekleri yeterince karşılanmamaktadır. Özellikle annenin eğitim düzeyi yükseldikçe çocuğun okul başarısının arttığı görülmektedir.
* Düşük sosyo-ekonomik ebeveynlerin çocuklarından beklentileri, iç kontrolü, girişimi, merak duygusunu, konuşma ve ifade yeteneğini, kendine güven ve özerkliğin gelişimini engelleyecek nitelikte itaat ve bağlılık değerlerine yönelik olabilmektedir. Orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeydeki ebeveynlerde ise çocuğun benlik gelişimine uygun beklentiler sözkonusudur. Ebeveynin çocuktan beklentilerini çocuklarını yetiştirmedeki tutum ve davranışları belirler. Düşük sosyo-ekonomik ailelerde karı koca ve çocuklarla ilişkilerde baba otoritesi hakimdir. Çocuk eğitiminde fiziksel ceza, azar gibi olumsuz tekniklere sıkça başvurulur. Bu disiplin yöntemi çocuğun benlik saygısını zedeler ve düşük benlik saygısı sonuçta okulda düşük performansa yol açar.
* Evdeki kültürel atmosfer çocuğun okul başarısıyla dolaylı olarak ilişkilidir. Anne babanın birbiriyle ve çocukla sohbet ortamları çocukta dil ve düşünce gelişimin sağlar. Anne baba çocuk arasındaki iletişim alt sosyo-ekonomik düzey ailelerde yetersizdir. Anne baba birbirleriyle toplumsal güncel olaylar hakkında nadiren sohbet etmekte ve çocuğun söze karışmasına izin verilmemektedir. Anne babanın çocuklarının okuldaki durumları konusundaki ilgi düzeyleri ile çocuğun başarısıyla ilişkilidir. Alt sosyo-ekonomik düzeydeki ebeveynler okulla iletişimlerinin yetersiz olduğu genellikle öğretmenle görüşme talebinde bulunmadıkları veli toplantılarına öğretmeninin yaptırım gücüyle geldikleri ve toplantılarda pasif, sorunlara çözüm bulmakta yetersiz oldukları görülmektedir. Benzer durum orta sosyo-ekonomik düzeyden gelen başarısız öğrencilerin ebeveynlerinde de görülmektedir.
* Anne baba geçimsizliğinin olduğu ailelerde çocuk istismarı ve ihmalinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Çocuk istismarı ve ihmalinin okul başarısını doğrudan etkilediği ve başarısız öğrenciler arasında istismarın daha fazla olduğu görülmektedir.
* Aile bireylerinden birini hastalanması veya ölmesi, ana babanın ayrılması, yeni kardeşin doğması gibi değişiklikler başarı üzerinde etkili olabilmektedir.
* Ailenin sosyo-ekonomik konumu çocuğun aile dışındaki çevresini; tanışabileceği insanları, girebileceği okulları, sağlayabileceği meslek olanaklarını belirler. Alt sosyo-ekonomik aileden gelen çocukların çevrelerinin sınırlı olması başarılarını ve meslek sahibi olma olasılıklarını olumsuz etkilemektedir.
* Gencin anne babasına karşı duyduğu, ancak doğrudan ifade edemediği kızgınlığı anne baba otoritesini reddetmek için kullanarak başarısız olması ve bu yolla anne babasından intikam almaya çalışması başarısızlığın nedenlerinden biri olabilmektedir. Ailenin tutumu gerçekte çocuğun algıladığı biçimde olmayabilir. Arzulanan başarıyı gösteremeyen genç aile otoritesinin bu doğrultuda algılayabilir.
* Başarısız çocukların yarıdan çoğunun babalarının kendilerine zaman ayıramayacak kadar meşgul oldukları, yarıya yakınının ailesinde anne baba ilişkisinin iyi olmadığı görülmektedir. Ailedeki bu ilgisiz ve sorunlu ortam sadece çocuğun okul başarısını etkilememekte bununla birlikte duygusal gelişiminde de sorunlar yaratmaktadır. Başarısız çocukların yarıya yakınında dikkatsizlik ve dalgınlık, 3/1'inde arkadaş ilişkilerinde sorunlar, otoriteyle çatışma, yalan söyleme ve tırnak yeme gibi belli davranış problemleri gözlenmektedir. Okul başarısızlığıyla birlikte çocukta davranış problemi de görülüyorsa başarısızlığın kaynağının anne babanın hatalı tutumu olduğu inancı güçlenmektedir.
* Çocuk ebeveynin eğitim konusundaki düşünce ve duygularını kendine mal eder. Eğitimsel süreçlere değer veren, öğretmenin çabasına saygı duyan ebeveynler çocuğun okula karşı tutumlarını olumlu etkilerken, öğretmene saygısı olmayan yada uzun bir eğitim görmediği halde yaşamda başarılı olan aileler genellikle olumsuz etkilemektedir. Benzer şekilde eğitimin önemli olduğunu söylemesine rağmen okuma ve öğrenmeye hiçbir kişisel ilgi göstermeyen ebeveyn, çocuğun okula duyduğu ilgiye engel olabilmektedir.
* Bazı anne babalar ilkçocukluktan itibaren çocuklarında zeka belirtisi ararlar. Her gülümseme, her davranış, her düşünce, her soru onlar için zeka belirtisidir. Daha sonra çocuklarına bunları sergiletmeye başlarlar. En küçük bir hataya bile müdahale ederler. Alınan notlar, sıralamadaki düşüş, öğretmenlerin uyarısı ana babaların şiddetli tepkilerine yol açar. Bunun çocuk için zararlı olabileceğini akıllarından geçirmezler. Gelecekteki engelleri bir türlü düşüncelerinden silemezler ve çocuklarını bunlardan haberdar etme gereğini duyarlar. "İyi çalışmıyorsun, böyle giderse sefalet içinde yaşayacaksın", "hayatını kurtarmazsan ömür boyu pişmanlık çekersin" gibi yoğun endişe dolu konuşmalarla çocuklarının duygusal dengelerini bozabilmektedirler. Onlardaki bu karamsarlık çocukları da olumsuz etkiler. Başarısızlık duygusu anne babaların çocukların güçlüklerine doğrudan katılmalarına neden olur. Çocuklarının her ödeviyle ilgilenerek kontrol ederek, adım adım izleyerek yardım ettiklerini zannederler.
* Başarısızlıktan tümüyle kendilerini sorumlu tutan ebeveynler, kendilerini suçlu hissettikçe başarısızlık karşısında hatalı hareket ederler. Oysa problemi çözmek için öncelikle bu duygudan kurtulmaları gerekir. Kendileri tek sebep değildir, okul yaşamı, sistemin katılığı, bilgilerin verilişi, öğretmenin davranışları da hesaba katılmalıdır. Diğer yandan okulla öğretmeni suçlayarak başarısızlığın tek nedeninin onlardan kaynaklandığını düşünmekte aile yaşamının düzensizliği, ana baba arasındaki anlaşmazlıklar gibi ailevi nedenlerin göz ardı edilmesine yol açabilir.
* Aile çocuğun gelişiminde ilk eğitimcisi ve etkili olan ilk çevre olduğu kadar okul başarısında da çok önemlidir. Aile içi ilişkilerin dengeli ve düzenli olması çocuğun başarısını olumlu etkiler. Sağlıklı bir aile ortamında karşılıklı anlayış sağlanırsa çocuk kendine güven veren, sorunlarıyla yakından ilgilenen bir anne baba bulur. Çocuklarla kurulan başarılı iletişim sayesinde çocuğun başarısı desteklenirken, başarısızlığı durumunda çocuk anlayışla karşılanıp, nedenleri araştırılıp birlikte mantıklı çözümler bulunur.
* Anne babanın okula karşı tutumları çocuğu etkilemektedir. Bazı anne balar öğretmen ve okula karşı olumsuz tutum takınırlar. Bu durum benzer tutumları bir süre sonra çocuğunda geliştirmesine yol açar. Bazı anne babalar ise çocuklarının okul başarıların pek önemsemedikleri için az ödüllendirirler. Ailenin okul başarısına karşı gösterdiği ilginin yetersizliği ile okul başarısızlığı sorunları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.
* Okul başarısını etkileyen en önemli faktörlerden biri de çocuğun sorumluluk almaya ve başladığı işi bitirmeye alışmasıdır. Bu hemen gelişen bir durum değildir. Bebeklikten itibaren gelişen ve anne babanın kazandırdığı bir süreçtir. Eğer anne baba bu duyguyu kazandırmak için fırsatlar yaratmamışsa ve okul zamanı geldiğinde derslerinin sorumluluğunu almasını istiyorsa bu konuda bir sorun yaşamaları ihtimali kuvvetlidir.
Okula Bağlı Nedenler
* Öğrencinin oturduğu yer, kalabalık sınıf gibi uygun olmayan sınıf içi düzenlemeler ve ısı, ışık, ses yalıtımı gibi sınıfın fiziki koşullarının yetersiz oluşu,
* Okulun katı, kuralcı, yaratıcı ve özgür düşünceye imkan tanımayan disiplin anlayışı,
* Ders programlarının kısa zamana çok fazla ünite sığdıracak şekilde planlanması, ders sürelerini zaman bakımından öğrenci ilgilerine cevap veremeyecek kadar kısıtlı hale getirmiştir. Öğretmen programın konularını belli bir yapısal doku içinde ve açıklayıcı bazı ders araçlarından yararlanarak, belli metotlar kullanarak ve bunları öğrencilere belli bir sıra ile sunarak görevini yerine getirdiği inancı içindedir. Bu çaba içinde öğretmen 40-50 kişilik sınıflarda öğrencilerin sorunlarına ve ilgilerine gereken önemi verememektedir.
* Ders programlarında sadece öğretmeni dinlemeye ve tahtaya yazdıklarını okumaya dayanan eğitim yönteminin ağırlıklı olması, yaşayarak öğrenme ilkesinin (öğrencilerin deney yaparak, slayt ya da film izleyerek, gezilere katılarak öğrenmeleri) gerçekleştirilmesine fırsat verilmeyişi,
* Gereksiz, sadece öğrenciye bıkkınlık duygusu yaşatmaya ve öğrenmeden soğutmaya yarayan ödev verme tarzı, araştırma yapma ve proje geliştirme konularında öğrencilere imkan ve zaman tanınmaması,
* İlgilerin gerisinde çoğunlukla geliştirilmeye elverişli olan belli bir yetenek bulunmaktadır. Bu yeteneklere işlerlik kazandırmak için öğretmenin öğrencinin kendi çabasına dayalı çözüm yolları göstermede yapacağı rehberlik konuların hepsini eksiksiz olarak sınıfta tek tek sunmaktan daha az yorucu olduğu gibi, daha verimli sonuçlar da ortaya koymaktadır.
* Okulda sessiz ve edilgen bir sınıf topluluğu, aktif ve gürültülü bir sınıfa yeğlenmektedir. Böyle bir toplulukta öğretmen aktiftir ve çok konuşur. Çok konu işler durumda iken öğrenci pasif ve sessiz ama öğrenme azdır. Bunun tersi bir durum öğretmen ve idarecileri rahatsız etmekte, öğretmeni sınıfta disiplini kuramama durumuna düşürmektedir. Oysa öğretmenin başatlığı ve otoriter disiplini öğrencide kaygı yaratıcı ve öğrenmeyi ketleyici olmaktadır.
* Okulda alışılmışlık ve geleneksellik başarı, yaratıcılık ise başarısızlık olarak nitelenmektedir. Her insanda bir ölçüde yaratıcılık vardır. Ancak bu, toplum içinde ve okulda yavaş yavaş söndürülmektedir. Her zaman her şeyin tek ve doğru bir cevabının olduğu kabul edilmekte ve pek çok zeki öğrenci tek doğru cevabın baskısı altında yanlış yapma korkusu içinde öğretmenin fikirlerine katılmasa bile bunu ifade edememektedir.
* Okulda öğrenciler işbirliğinden çok yarışmayı öğrenmektedir. Bu yarışta yetenekli öğrenciler motive olabilmekte, ama kazanması umutsuz olan öğrencilerin bu yarışın içine çekilmesi sınıfı kaygı ve güvensizlik yaratan bir çevre haline getirmektedir. Sınıftaki bu yarışma ortamında beklenilen başarıyı gösteremeyen öğrenciler başarısızlık inancı geliştirip derslerden uzaklaşabilmektedir. Oysa işbirliği ortamında insanlar ortak bir amaca ulaşmak için yeteneklerini daha kolay ortaya koyabilirler. İşbirliğinin güvenli ortamı yarışma ortamında olduğu gibi yorucu, hırpalayıcı ve kaygı yaratıcı olmadığı için öğrenmeye daha elverişlidir.
* Öğretmenler ders dışı etkinliklere yeterince zaman ayırmamakta, eğitimden çok öğretime ağırlık vermektedir. Bunun sonucu olarak okullarda akademik gizil güçlerin geliştirilmesi ön plana alınmış resim, müzik, spor ve diğer artistik yetenekler gibi akademik olmayan güçlerin geliştirilmesi ihmal edilmiştir. Spor, resim ve müzik gibi konular okul programında yer alsa da fazla önemsenmemekte, bu konular üzerinde yapılan ders dışı çalışmalar öğrencinin akademik programını aksatacağı düşüncesiyle engellenmekte, ancak akademik konularda başarılı olma koşuluyla bu alanlarla ilgilenme şansı verilmektedir. Bu konular eğer öğrencinin ilgisini çeken konularsa bunun gerisinde bir özel yeteneğin olduğunu kabul ederek akademik yönden başarısız olsa bile bu konulara zaman ayırma şansı verilmelidir. Gerçek yaşama baktığımızda akademik konuların ürünü olmayan ihtiyaçlar akademik konuların ürünü olanlardan daha az değildir. Bunlar yaşamı renklendiren insanı mutlu eden ihtiyaçlardır.
* Okullarda öğretim ayrıntılı konular üzerinde yoğunlaşırken bunlardan genellemelere ulaşma ihmal edilmektedir. Öğrencinin ilgi ve ihtiyaçları ayrıntılı bilgileri öğrenmede ısrarlı olsa da ayrıtılar kısa sürede unutulurken genellemeler unutulmamaktadır. Bunlar üzerinde yeterince durmak için ayrıntılı olguları, bunlarla ilgili genelmelere ulaşırken ulaşılmış genellemeleri de yeni durumlara uygularken kullanmak öğrenmeyi daha kalıcı kılmaktadır.
* Öğretimde bilgi kazandırılmaya önem verilmekte ancak o bilginin öğrenci için ne anlama geldiği üzerinde durulmamaktadır. Oysa bilgiler yüzeysel ve duygulardan yalıtılmış biçimde öğrencilerin dışında yer aldığı sürece köklü davranış değişiklikleri olamamaktadır.
* Okul programları ve sınıf etkinlikleri çocuk zihninin psikolojik yapısına göre değil, yetişkin mantığının işleyişine göre düzenlenmektedir.
* Öğretmenlerin sınıflarda daha çok başarılı öğrencilerle ilgilenme eğilimi, kendi branşlarından farklı branşlardaki derslere eğitici olarak girmesi, boş geçen dersler, öğrenciyi bir üst eğitim programına hazırlayıcı eğitim ve rehberliğin verilemeyişi gibi faktörlerinde başarısızlık üzerinde çok etkili olduğu düşünülmektedir.
* Öğretmenin beklentisinin az veya düşük olması, öğrenciye daha az övgü ve dikkatle yaklaşarak öğrencinin başarı konusundaki beklentisini düşürmesine ve öğrencinin daha az çaba harcayarak kötü notlar almasına neden olur ve öğrenciyi giderek daha da başarısız kılan bir kısır döngü ortaya çıkarır.
* Okulun fiziki imkanlarındaki yetersizlikler, öğrenci sayısının kapasite üstünde olması, gerekli ders araç gereçlerinin yetersizliği, okuldaki öğretmen açığı gibi nedenler okul başarısını olumsuz etkiler.
* Okulda dayak ve aşağılanma gibi davranışlara maruz kalmış çocuklarda uyum problemlerinin yanı sıra akademik başarısızlık da yüksek oranda görülmektedir.
* Okul değiştirme ve devamsızlık düşük okul başarısına yol açmaktadır. Okula devamsızlık ilk yıl içerisinde diğer yıllara oranla daha zararlı olsa da tüm sınıf düzeylerinde yapılan uzun süreli devamsızlıklar öğrenciyi hem derslerden hem de okul ortamından uzaklaştırdığı için başarısızlık ve uyum sorunları ortaya çıkabilir. Bununla birlikte okul değiştirme çocuğun yeniden uyum sağlamak zorunda kalmasını gerektirmekte, alışıncaya kadar geçen zaman da çocuğun derslerden geri kalmasına neden olmaktadır.
* Okulu öğretmen için yaşanmaz hale getiren en büyük etken okul yöneticisinin geleneksel, demokratik olmayan ve çağdaş eğitim anlayışından uzak yönetim anlayışıdır. Bir çok okulda bugün yüksek düzeyde bürokratik ve biçimsel bir yapıyla birlikte katı bir hava vardır. İdareciler mevzuata hakim oldukları kadar etkili yöneticiliğe, çocuk gelişimi ve eğitiminin temel noktalarına hakim değildir. İdareciler yönetimde yetersiz ve kişilik özellikleri bakımından yönetici olmaya elverişli olmadıklarında, yönetimin ilke ve kurallarını kötüye kullanıp, öğretmeni etkisiz kılabilmektedir. Bu durum çalışan öğretmenler için önemli ölçüde ruh sağlığını bozucu etki yaratır. Çünkü öğretmen ve okul idarecileri arasındaki ilişki okulun havası ve öğretmenin morali üzerinde büyük etkiye sahiptir. Araştırmalar göstermektedir ki ekonomik gereksinimlerin karşılanması bile, kendine saygı gereksinmesi karşılanmadan fazla etkili olamamakta ve verimi yükseltememektedir.
* Bazı düşük sosyo-kültürel çevre çocukları için okul zor bir çevre olabilmektedir. Tüm çabalara karşın genelde okullar orta sınıf kurumlardır. Bunun anlamı orta sınıftan gelen çocuğun okul ve ev çevresi özellikle değerler sistemi ve dilin kullanımı açısından büyük ölçüde birbirine benzerlik gösterir. Oysa yetersiz çevre koşullarından gelen çocuklar için okul ve aile yaşantısı arasındaki farklılıklar onları öğrenme sürecinden uzaklaştıran faktörlerdir. Evde edindikleri düşünme ve davranış biçimleri, okulun değer ve ödül sisteminden farklılık gösterdiği ölçüde başarısız olma olasılıkları artmaktadır. Bu çocuklarla okul arasındaki uçurum öğrenciler kadar öğretmen ve aileleri de etkilemektedir. Aile okulun amaç ve metotlarını, öğretmenler de çocuğun ev şartlarını ve çevresini anlamakta güçlük çekebilmektedirler. Öğretmenler kültürel açıdan dezavantajlı olarak niteledikleri bu çocuklardan daha az şey beklemekte, dikkatlerinin büyük çoğunluğunu diğer öğrencilere yoğunlaştırmaktadırlar. Öğretmen beklentisinin düşüklüğü öğrencide başarı için güdülenmede başlı başına engeldir.
* Öğretimin bireysel özelliklere göre gerçekleştirilmesi başarı ve başarısızlık nedeni olan başka bir etkendir. Uygulanmakta olan eğitim orta düzeydeki eğitim orta düzeydeki öğrencinin kapasitesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Dersler bazı öğrencilere güç bazılarına kolay gelmektedir. Bunun sonucu olarak da öğrencilerin bir kısmı dersler kolay geldiği için çalışmamakta tembelliğe alışmakta, bir bölümü de zor geldiği için zorlanmaktadır.
* Öğretmenin başarı durumunda oldukça etkili bir görevi vardır. Okulda bilgi aktarma ve öğrenim sürecini yöneten, sınıf içi düzen ve disiplin sağlayan kişi olarak çocukların olumlu benlik ve kişilik kazanmalarında onlara bir model olma ve yönlendiricilik görevi de vardır. Grubun uyumunu sağlamak ve her öğrenciyi bu uyum içinde yaratıcı, mutlu ve başarılı bir birey olmaya yönlendirmek öğretmenin eğitimcilik yeteneğine, anlayışına ve sevecenliğine bağlıdır.
BELİRTİLER
* Genellikle okul başarısızlığı gösteren çocukların başarıları, gerçek yeteneklerinin altında seyreder.
* Okul başarısızlığı gösteren çocuklarda, çoğunlukla amaç ve değer eksikliği, aşağılanma sonucu oluşan duygusal örselenme, olgunlaşmamış ilişkiler, endişe ve huzursuzluk gibi belirtiler görülür.
· Bu çocuklar, yetersiz çalışma alışkanlığı, dikkati yoğunlaştıramama, hayal kurma, aşırı hareketlilik, ödevlerini tamamlayamama ve organize olamama gibi özelliklere sahiptirler.
* Genellikle sınıfta ya çok sessiz ve uslu yada çok gürültücü ve yaramazdırlar, sınıf arkadaşlarıyla sürekli tartışır ve otoriteyi kabul etmek istemezler. Ödevlerini hazırlarken dikkatsiz ve vurdumduymazdırlar.
* Sınıfta ya hiç derse katılmaz ya da çok az katılırlar. Zamanlarını başta kalem yontma ve kemirme olmak üzere her çeşit eşya ile oynayarak, çevresindekilerle konuşarak ve onları rahatsız ederek geçirirler.
* Bunların dışında çocuğunuzla ilgili olarak;
*Öğretmenden çocuğunuzun derste başarısız olduğuna dair uyarılar alıyorsanız,
*Kitabı önünde saatler boyunca çalıştıktan sonra bile, hala anlamadığından şikayet ediyorsa,
*Nasıl çalışacağını bilmediğini söylüyorsa, düzensiz bir tarzı olduğu fark ediliyorsa,
*Çalışmaya harcadığı zamanın karşılığı olacak notlar almıyorsa,
*Ana noktalardan çok önemsiz noktalar için vakit harcıyorsa çocuğunuzun yardıma ihtiyacı olabilir.
ÖNERİLER
Anne Babalara Öneriler
*Çocuğun okuldaki başarısızlığının altında yatan nedenler araştırılmalı, çocukla birlikte ortak çözümler aranmalıdır.
* Düşük başarıda sebep zihinsel olgunlukta normal sınırlar içinde bir gecikme ise sabırlı olmak, çocuğun durumunu doğru değerlendirmek gerekir. Çocuğun gerçek kapasitesini (ilgi, yetenek, tutum, zeka) araştırmak ve gözlemlemek, beklentileri buna göre şekillendirmek gerekir. Çünkü çocuk anne babasının beklentilerine cevap vermeyeceğini farkederse amaç için uğraşmaktan vazgeçer.
* Başarısızlığın utançla karşılandığı ortamda çocuk güçlüklerin üstesinden gelmekte sıkıntı yaşayabileceği için, çocuğun başarısızlığı aile içinde utanç verici bir durum değil, çaba gösterince aşılabilecek bir engel olarak kabul edilmeli ve bu çocuğa hissettirilmelidir.
* Anne babalar çocuklarını olduğu gibi görmeyi ve kabul etmeyi öğrenmelidir. Çocuğa kapasitesine ve bireysel özelliklerine en uygun öğrenme yöntemini seçmesi konusunda imkan ve destek verilmeli, gerçekleştiremeyeceği hedefler altında ezilmesine izin verilmemelidir.
* Olumlu davranışları teşvik edici ödüller verilmeli ancak yerine getirilemeyecek vaatlerde bulunulmamalıdır. Ödül verirken dikkatli olunmalı, her başarısından sonra ödül vererek çocuğu ödül için çalışır hale getirmekten kaçınılmalıdır. · Başarıda önemli bir faktör etkili ve verimli çalışmaktır. Bu nedenle çocuğa zamanı iyi kullanma ve yönetebilme becerisi kazandırılmalıdır. Burada önemli olan çocuğun derse ve ders dışı faaliyetlere yeterince uygun bir şekilde zaman ayırabilmesidir.
* Eğer çalışma davranışının sıklığı artırılmak isteniyorsa, çalışma hoşlanılan ve sık yapılan bir etkinlikten önce yer almalıdır.
* Anne babalar çocuklarının kaygılarını arttıracak yaklaşımlardan kaçınmalı, başarılı olmak için çok çalışmak yerine etkili çalışmanın gerektiğini kabul etmelidirler. Bunun için de özellikle çocuklarına zamanını programlı olarak kullanmayı öğretmelidirler.
* Başarıda ölçü başkaları değil çocuğun kendisidir. Bunun için çocuk kesinlikle başkalarıyla kıyaslanmamalıdır.
* Çocuğun kendi görevleri ve sorumluluklarıyla başbaşa kalmasına ve kendi sorunlarını çözebilmesine küçük yaştan itibaren izin verilmelidir.
* Çocuğunuza yapabileceğiniz en büyük yardım ilgi ve yetenekleri konusunda onu yönlendirmek, ona ihtiyacı olan desteği sağlamaktır.
* Anne ve baba olarak geçmiş okul yaşantımızdaki başarılarımızı çocuğumuzun tekrarlamasını beklemek ya da elde edemediklerinizi çocuklarınmzı zorlayarak onların sayesinde elde etmeye çalışmak, sadece kendimizi tatmin etmekten öte bir işe yaramaz ve ne yazık ki çocuğun geleceği için son derece olumsuz adımlar atılmış olur.
* Çocuklarla büyükleri motive eden şeylerin her zaman aynı şeyler olmadığını akılda tutarak sonuç değil çaba ödüllendirilmelidir.
* Özgüven başarı karşısında duyulan güzel sözlerle yeşerir. Yapacağınız övgülerin yerinde olmasına dikkat edin ve her gün çocuğunuzda övgüye değer bir şey bulun.
* Anne babalar çocuklarıyla iyi iletişim kurarak çocuklarını daha iyi tanımalı, uygun öğretme biçimlerini öğrenmeli, çocuğa sevgi ile yaklaşmalı, onları sık sık ödüllendirmeli, mümkün olduğunca dengeli, tutarlı ve kararlı olarak sağlıklı bir gelişim için uygun bir ev ortamı hazırlanmalıdır.
* Başarı kişinin yeteneklerinin yanı sıra bu yeteneklerin geliştirilmesinde uygun ortam ve koşullarla da ilgilidir. Bilgi veren çocuğu düşünmeye teşvik eden, onunla tartışan, sorularına açıklayıcı cevaplar veren ebeveynlerin çocukları, dilsel ve zihinsel seviyelerini azami seviyeye çıkarma imkanı bulurlar.
* Kişinin herhangi bir kavramla ilgili aldığı uyarımlar sonucu vardığı yargı, bir çok durumda onun geçmişteki öğrenim deneyimlerinin bir fonksiyonu olan, hazır bulunma düzeyi ile ilişkilidir. İlk yıllardaki tecrübeler yeni öğrenmeleri kolaylaştırıcı veya engelleyici olabilir.
* Çocuğun anababasının gözetiminde çalışmasını sağlamanın yollarından biri birlikte bir çalışma saati belirlemektir. O saatte ana babadan biri evde bulunarak gerektiğinde çocuğa yardımcı olabilir. Çalışma saati içinde başka hiçbir şeyle ilgilenmesine izin verilmez. TV izleyemez, telefonla konuşamaz, böylece çocuğa zorla ders çalıştırmazsınız ama dersin dışında birşeyle ilgilenmesini yasaklayabilirsiniz. Yapılacak ödev olmasa bile çalışma saati kaldırılmamalıdır. Çalışma saati sırasında çocuk odasına girip kapısını kapatmamalıdır. Bu yöntemin başarılı olabilmesi ana babaların uygulamadan vazgeçmemelerine bağlıdır. Çalışma saati sona erdiğinde çocuk istediğini yapmakta özgür kalır.
* Ebeveynlerin çocuklarının okuldaki durumları ilgi düzeyinin objektif ölçütü okullara yapılan sık ziyaretlerdir. Tüm sosyal düzeylerde ve farklı sosyal alanlarda ebeveynler öğretmenlerle diyalog içindeyseler çocukların derste daha başarılı olduğu görülmektedir. Ebeveynlerin ilgisi çocukların yetenek sınırlarının öğrenilmesinde faktördür. Araştırmalar bu tür ziyaretleri orta sınıf ebeveynlerin daha sık yaptığını göstermektedir.
* Başarısız çocuklarına yardımcı olmak isteyen anne ve babalar çocuğun tüm ödevlerine katkıda bulunarak, onlar için çalışıp araştırarak, evin düzenini onlara göre değiştirerek gerçek yardımda bulunduklarını sanırlar. Oysa önemli olan çocuğun tek başına kendi sorumluluğunu üstlenmesidir. Anne ve babanın çocuğun çalışmasına güvenli ve sıcak bir ilgiyle katkıda bulunması gerekli durumlarda çocuğun yönelttiği sorulara yardımcı olması yeterlidir.