21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirmek üzereyken sıklıkla yaşadığımız, bildiğimiz, gördüğümüz, geçmiş yıllardan da hakeza işittiğimiz, yaşama temelinin büyük bir kısmını oluşturan, ilk insandan beridir var olan ancak gerçekleştiği her zamanda ve durumda insana bazen üzüntü bazen nefret bazen de sevinç veren bir durumdur: Kişilerin birbirlerinin hayat alanlarına girmesi ve çıkması. İstisnasız her insanın hayatında birileri vardır, birileri çıkmıştır ve birileri de girmeyi "bekliyordur".
-Bugüne kadar kaç tane insan tanıdınız?
-Bu tanıdığınız insanların hayatlarınızda kalma süresi neden farklıdır?
-Siz ne için A kişisinin hayatında daha fazla bulunken B kişisinin hayatını teğet geçiyorsunuz?
-İnsanlar gerçekten birbirleriyle ilişki halinde olmaya muhtaç mıdır?
Bu soru listesi kişiye göre uzayabilir. Ancak temel soru şudur:
-Üyesi olduğum aile de dahil olmak üzere hayatımdaki bu insanlar beni nasıl buldu, ben onları nasıl buldum?
Bana göre bu durum insanoğlunun tasarrufu dışındadır. Zira öyle olmasa idi; bizler sevdiğimiz insanlarla hiç ayrılmamak, sevmediğimiz insanlarla da hiç karşılaşmamayı tercih ederdik. Bu kararı vermemizin altındaki temel neden ise; insan ilişkilerinde sağduyulu davranmaktan çok duygusal davranmamızdır. İnsanoğlunun, üyesi olduğu aileyi kendisi seçememesi de bunun en büyük kanıtıdır. Buna rağmen hayatımızdan çıkan insanlara 'sanki bizlere söz vermişler gibi' hayatımızdan çıkmalarına bazen sitem eder, bazen seviniriz. İnsanların birbirlerinin hayatlarına dahil olması veya ayrılması temelde ne bir söz vermeye ne de isteğe dayanır. Bu durum sadece ve sadece kişilerin hayatlarını devam ettirmesi için başkasının hayat alanına girmesi gerekliliğinden ibarettir. Bu gereklilik yerine getirilirken elbette birtakım getiri-götürü söz konusu olacaktır. Zira bu durum, bu gerekliliğin bir meyvesidir. Burada insanlara düşen görev de aslında bu meyvelerin tadına bakmak, sağlam olanı alıp çürük olanı atmaktır. Ancak kesinlikle 'sağlam' meyveyi bırakana överken, 'çürük' meyveyi bırakana sitem etmemelidir. Zira sağlam meyve nasıl ki sana iyi olanı gösteriyor ve seni ona yöneltiyorsa, çürük olan meyve de sana kötü olanı gösteriyor ve seni ondan uzaklaştırıyordur. Bunların yanında insanoğlunun duygusal bir varlık olması da elbette gözden kaçırılacak bir durum değildir. İnsan ilişkilerimizin en kıymetli olanları da duygular neticesinde gerçekleşir ancak bu durumun dahi bu ilişkilerin bitmesine mani olması imkansızdır. Aslında temele indiğimizde bu duyguların zuhur edilmesi de bir gereklilik meselesidir.
Bu bakış açısı insanlara maddeci bir yaklaşım olarak görünebilir. Ancak öyle olmamakla beraber kişilerin, hayatlarına daha sağduyulu bir şekilde yaklaşmaları ve içinde bulundukları ilişkilerin idraki için elzemdir. Zira hayatımızın birçok safhasında insanlarla hatta bazen diğer canlılarla olan münasebetimizin sona ermesi durumunda bu durumu kabullenmekte güçlük çekiyor ve hatırı sayılır zaman ve yaşam kaybı veriyoruz. Halbuki bilinmelidir ki; fert fert her insanın ve hatta her canlının kendine özgü bir hayatı vardır. Ve herkes bu hayatını yaşamaya memurdur. Kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri bu hayatın manasına ulaşmak içindir. Elbette ki bu ilişkilerin kimisi uzun kimisi kısa, kimisi gerçek kimisi sahte, kimisi tatlı kimisi acı olacaktır. Burada önemli olan; bu ilişkilerin belli bir süresinin olduğunu bilmek, bu ilişkiden elde ettiğimiz her meyvenin de yararımıza olduğunu görmektir. Hayat zemininin büyük bir kısmını oluşturan insan ilişkilerine bu şekilde yaklaştığımızda birbirimize olan sevgi, saygı ve beklenti durumları çok daha ciddi boyutlara ulaşır. Birbirimizi ne için sevdiğimiz, saydığımız ve birbirimize olan beklentilerimiz sınırları gayet belirginleşecektir. Bu idrak çerçevesinde sürdürdüğümüz ilişkilerde rastladığımız olumlu-olumsuz hiçbir şeye ne gereğinden fazla üzülecek ne de gereğinden az sevinmiş olacağız. Bu idrake ulaşmamızın en 'basit' yolu aslında her gün görüp işittiğimiz ölümdür. İnsanlar birbirlerine, sonsuza kadar birliktelik vaat edecek sözler sarf etseler bile, ölüm buna müsaade etmeyecektir. Bununla beraber ölüm, bu ilişkiler arasında doğacak olan ayrılmanın en sağlam meyvesidir.
Kendisine belli bir müddet tanınan bu ilişkileri yaşarken nasıl davranacağı ise insana bırakılmıştır. İsterseniz bu ilişkiler esnasında durumun idrakine varmayın ve her ayrılmada başınızı taştan taşa vurun veya anlamsız bir sevince kapılın, isterseniz de hayatınıza girecek insanların bir amaç doğrultusunda girdiğini bilerek, hayatınıza da her türlü faydalı bir meyve bırakacağını görerek onu karşılayın ve misafir edin, ayrılık vaktinde de en güzel temennilerle uğurlayıp, yenileri için hazırlık yapmaya başlayın. Karar sizin.
İçinde hayat bulduğumuz bu âlem engebelerle dolu bir zemindir. Ve insan hayatı bu engebe zemin üzerinde sürekli kesişen ve bir yerden sonra ama mutlaka ayrılan bir yoldur. Mühim olan bu kesişmelerde birbirimizi kırmamamız, bilakis onarmamızdır.
Mehmet ÇAKAR
-Bugüne kadar kaç tane insan tanıdınız?
-Bu tanıdığınız insanların hayatlarınızda kalma süresi neden farklıdır?
-Siz ne için A kişisinin hayatında daha fazla bulunken B kişisinin hayatını teğet geçiyorsunuz?
-İnsanlar gerçekten birbirleriyle ilişki halinde olmaya muhtaç mıdır?
Bu soru listesi kişiye göre uzayabilir. Ancak temel soru şudur:
-Üyesi olduğum aile de dahil olmak üzere hayatımdaki bu insanlar beni nasıl buldu, ben onları nasıl buldum?
Bana göre bu durum insanoğlunun tasarrufu dışındadır. Zira öyle olmasa idi; bizler sevdiğimiz insanlarla hiç ayrılmamak, sevmediğimiz insanlarla da hiç karşılaşmamayı tercih ederdik. Bu kararı vermemizin altındaki temel neden ise; insan ilişkilerinde sağduyulu davranmaktan çok duygusal davranmamızdır. İnsanoğlunun, üyesi olduğu aileyi kendisi seçememesi de bunun en büyük kanıtıdır. Buna rağmen hayatımızdan çıkan insanlara 'sanki bizlere söz vermişler gibi' hayatımızdan çıkmalarına bazen sitem eder, bazen seviniriz. İnsanların birbirlerinin hayatlarına dahil olması veya ayrılması temelde ne bir söz vermeye ne de isteğe dayanır. Bu durum sadece ve sadece kişilerin hayatlarını devam ettirmesi için başkasının hayat alanına girmesi gerekliliğinden ibarettir. Bu gereklilik yerine getirilirken elbette birtakım getiri-götürü söz konusu olacaktır. Zira bu durum, bu gerekliliğin bir meyvesidir. Burada insanlara düşen görev de aslında bu meyvelerin tadına bakmak, sağlam olanı alıp çürük olanı atmaktır. Ancak kesinlikle 'sağlam' meyveyi bırakana överken, 'çürük' meyveyi bırakana sitem etmemelidir. Zira sağlam meyve nasıl ki sana iyi olanı gösteriyor ve seni ona yöneltiyorsa, çürük olan meyve de sana kötü olanı gösteriyor ve seni ondan uzaklaştırıyordur. Bunların yanında insanoğlunun duygusal bir varlık olması da elbette gözden kaçırılacak bir durum değildir. İnsan ilişkilerimizin en kıymetli olanları da duygular neticesinde gerçekleşir ancak bu durumun dahi bu ilişkilerin bitmesine mani olması imkansızdır. Aslında temele indiğimizde bu duyguların zuhur edilmesi de bir gereklilik meselesidir.
Bu bakış açısı insanlara maddeci bir yaklaşım olarak görünebilir. Ancak öyle olmamakla beraber kişilerin, hayatlarına daha sağduyulu bir şekilde yaklaşmaları ve içinde bulundukları ilişkilerin idraki için elzemdir. Zira hayatımızın birçok safhasında insanlarla hatta bazen diğer canlılarla olan münasebetimizin sona ermesi durumunda bu durumu kabullenmekte güçlük çekiyor ve hatırı sayılır zaman ve yaşam kaybı veriyoruz. Halbuki bilinmelidir ki; fert fert her insanın ve hatta her canlının kendine özgü bir hayatı vardır. Ve herkes bu hayatını yaşamaya memurdur. Kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri bu hayatın manasına ulaşmak içindir. Elbette ki bu ilişkilerin kimisi uzun kimisi kısa, kimisi gerçek kimisi sahte, kimisi tatlı kimisi acı olacaktır. Burada önemli olan; bu ilişkilerin belli bir süresinin olduğunu bilmek, bu ilişkiden elde ettiğimiz her meyvenin de yararımıza olduğunu görmektir. Hayat zemininin büyük bir kısmını oluşturan insan ilişkilerine bu şekilde yaklaştığımızda birbirimize olan sevgi, saygı ve beklenti durumları çok daha ciddi boyutlara ulaşır. Birbirimizi ne için sevdiğimiz, saydığımız ve birbirimize olan beklentilerimiz sınırları gayet belirginleşecektir. Bu idrak çerçevesinde sürdürdüğümüz ilişkilerde rastladığımız olumlu-olumsuz hiçbir şeye ne gereğinden fazla üzülecek ne de gereğinden az sevinmiş olacağız. Bu idrake ulaşmamızın en 'basit' yolu aslında her gün görüp işittiğimiz ölümdür. İnsanlar birbirlerine, sonsuza kadar birliktelik vaat edecek sözler sarf etseler bile, ölüm buna müsaade etmeyecektir. Bununla beraber ölüm, bu ilişkiler arasında doğacak olan ayrılmanın en sağlam meyvesidir.
Kendisine belli bir müddet tanınan bu ilişkileri yaşarken nasıl davranacağı ise insana bırakılmıştır. İsterseniz bu ilişkiler esnasında durumun idrakine varmayın ve her ayrılmada başınızı taştan taşa vurun veya anlamsız bir sevince kapılın, isterseniz de hayatınıza girecek insanların bir amaç doğrultusunda girdiğini bilerek, hayatınıza da her türlü faydalı bir meyve bırakacağını görerek onu karşılayın ve misafir edin, ayrılık vaktinde de en güzel temennilerle uğurlayıp, yenileri için hazırlık yapmaya başlayın. Karar sizin.
İçinde hayat bulduğumuz bu âlem engebelerle dolu bir zemindir. Ve insan hayatı bu engebe zemin üzerinde sürekli kesişen ve bir yerden sonra ama mutlaka ayrılan bir yoldur. Mühim olan bu kesişmelerde birbirimizi kırmamamız, bilakis onarmamızdır.
Mehmet ÇAKAR