Ön-Türklerin kutsal hayvanları

Suskun

V.I.P
V.I.P
ÖN-TÜRKLERİN KUTSAL HAYVANLARI
Doç. Dr. Haluk BERKMEN​

Kendilerine yeni bir kimlik ve dolayısıyla yeni bir dil arayan kavimler eklemeli Ön-Türk dilinde değişiklikler yaparak yeni diller geliştirmişlerdir. Böylece bükümlü diller ortaya çıkmış ve tek bir ortak dil yerine birçok yerel dil türemiştir. Bükümlü dillerin nasıl oluştuğuna dair birtakım kuralları bundan önceki iki yazımda örnekleriyle göstermeye çalıştım.
Dilde değişiklik yaparak kendilerinin farklı olduklarını kanıtlamaya çalışan kültürler elbette ki bu noktada kalmaları beklenemezdi. Dil ile birlikte kutsal olan birtakım simgelere ve imgelere de el attılar ve onları da ellerinden geldiğince değiştirip kötülediler.
Ön-Türklerin kendileri ile özdeşleştirdikleri ve kutsal saydıkları birtakım hayvanlar vardı. Bu hayvanlardan kaplumbağa ve dağ keçisi ayrı ve özel bir yere sahiptirler. Kaplumbağa, evini sırtında taşıyan ve çok uzun ömürlü bir hayvan olması itibariyle Ön-Türk toplulukları tarafından kutsal sayılmıştır. Asya’da birçok bölgede kaplumbağa heykeli ile karşılaşıyoruz. Dağ keçisi ise, dağlık bölgelerde yaşamış olan son derece hareketli ve süratli bir yaratıktır. En yüksek tepelere büyük bir rahatlıkla tırmanır. Bizim bildiğimiz evcil keçiden farklı olarak uzun ve yay gibi kıvrık boynuzları vardır. Günümüzde bu hayvanları ancak hayvanat bahçelerinde görebilirsiniz zira yaygın bir avlanma sonucu nesilleri hemen hemen tükenmiş durumdadır.
Dağ keçisine, en eski Türk kaynaklarından bilindiği kadarıyla, oğlak deniliyordu. Bugün ise keçi yavrusuna oğlak diyoruz. Bu sözcüğün yapısında oğ (yükselme) kök sözcüğü ve –lak takısı vardır. Ek kısmındaki -lak takısı bir eylem sözcüğünü sıfata dönüştürmektedir. Örneğin, parlamaktan parlak, çatlamaktan çatlak gibi pek çok sözcük bulunabilir. Oğ kök sözcüğünün OK (Ön-Türk kişisi) sözünden türediğinden söz etmiştim. (Bkz. Ok Dilleri adlı 6 sayılı yazım)
Ön-Türk boylarında oğlak ve geyik, Hint kültüründe inek, Akdeniz ve Mezopotamya kültürlerinde boğa ve nihayet Anadolu Türkmenlerinde koç simgeleri ile karşılaşıyorsak bunların ortak bir nedeni olması gerekir. Hepsinde hemen göze çarpan ortak özellik tüm bu yaratıkların boynuzlu oluşlarıdır. Ancak gök ve güneş kültü çerçevesinde ele alındıklarında yücelik, yükselme ve güçlenme timsali olarak yönetici kralların tercihli simgeleri oldukları da bir gerçektir.

kr18.webp
Kultigin anıtında dağ keçisi

Resimde görülen Kültigin anıtı tümüyle Orhon harfleriyle bezenmiş önemli bir eserdir. Üzerindeki oğlak simgesini yanda büyüterek göstermekteyim.

kr19.webp
Tiflisteki bir mezartaşı

Resimde ise çeşitli motiflerle süslenmiş olan koyun heykeli şeklindeki mezar taşı görülmektedir. Bu taş Tiflis’te bulunmuştur. Kabartma olarak dağ keçisi motifi açıkça görülmektedir.
Bu türden mezar taşları, büyük bir olasılıkla, boy ve oymak başkanlarının mezarlarına ait idiler. Anadolu'ya Kafkaslar üzerinden göç etmiş olan Türkmen boylarının bu koç simgeleri Asya’dan getirilmişlerdir. Türkmen halılarındaki koç başı ve koç boynuzu motifleri hepimizce bilinen yaygın simgelerdendir. Yöneticilerin tercihli simgesi durumundaki oğlak ve koç (koyun) Kafkasya ve İran’da uzunca bir süre varlığını sürdürmüş olan Akkoyunlu ile Karakoyunlu Türk devletlerinin adına kadar girmişlerdir.
Bundan birkaç yıl önce, 1998 yılı Temmuz ayında, Hakkari kent merkezindeki Hakkari Kalesi’nin kuzey eteklerinde 13 adet taş kabartma bulundu. 13 kabartmadan 11’inde ana konu cepheden genç ve güçlü bir erkek bedeninin üst kısmıdır.


kr20.webp
Resimde görülen örnekte sol omuzda bir oğlak kabartması ve üzerinde bir kubbeli çadır figürü vardır. Bu iki şeklin Asya kökenli Türk simgeleri oldukları kesindir. Zira, göğüs hizasında tutulan tolu (su tulumu) kadim Ön-Türk geleneğinin işaretidir. Resimde dağ keçisi büyütülmüştür ama bu arada netliği de bir miktar kaybolmuştur.

Günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce dağ keçisi figürünün savaşçının omzuna işlenmiş olması o tarihlerde Ön-Türk boylarının güney doğu Anadolu’ya gelmiş olduklarının kanıtıdır. Ön-Türk kültürünün Kuzey batı Hindistan’da (İndüs vadisinde) Mahenjo-Daro ve Harrapa şehirlerini kurduğunu söyledim. (Bkz. Güneş Tanrı ve Kuş Ülkesinin Tanrıçaları adlı 19 sayılı yazım)

kr21.webp
İndüs medeniyeti mührü

Resimde İndüs medeniyetine ait bir mühür görülüyor. Mühürde bağdaş kurup oturmuş boynuzlu bir yönetici görülmektedir.
Ancak, kendilerine yeni bir kimlik, yeni bir dil ve yeni bir din arayan toplumlar tüm bu kadim simgeleri silmekle kalmayıp onları kötülemeyi de başarmışlardır. Bir Ön-Türk yöneticisini simgeleyen boynuzlar şeytanın simgesi olmuşlardır. Özellikle Hıristiyan dininde şeytan keçi ayaklı, keçi sakallı ve boynuzlu olarak resmedilmiştir.
kr22.webpResimde karikatüre dönüştürülüp alay konusu edilen ve tüm kötülüklerin kaynağı olarak görülen şeytan simgesinin nereden kaynaklandığını, belki şimdi daha iyi sezip kavrayabilmekteyiz.
 
ISSIK KURGANI VE KUTSAL HAYVANLAR

Doç. Dr. Haluk BERKMEN


Ön-Türklerin bazı hayvanları kutsal saydıklarından söz ettim. Hayal güçlerini kullanarak kutsal hayvanlardan bileşik hayvanlar (çeşitli hayvanların sentezi) oluşturdular. Bu düşünce onların çok tanrılı dinlerinden ortaya çıkmakta idi. Fakat, asıl tanrılar tanrısı Gök Tengri veya onun görüntüsü olan güneş merkezi bir yer tutmakta devam ediyordu. Güneşe doğru uçan kuşlar ve yüksek dağlara tırmanıp güneşe yaklaşan dağ keçileri bu sebepten kutsal sayılıyorlardı. Dağların bulunmadığı düzlük bölgelerde dağ keçisinin yerini boğa ve inek alıyordu.

kr23.webp
Altın elbiseli adam

Resimde Alma Ata’nın yakınında olan ve kazı bilimcilerin Issık Kurganı olarak adlandırdıkları bu kurganda bulunmuş olan altın elbiseli adam görülüyor. Kurganın en üst tepesinde 60 metre çapında taş kaplı bir kapak, altında ise sırasıyla taş, kil ve çakıl tabakaları ortaya çıkmıştır. Daha dipte ve kurganın tam orta bölgesinde boş bir tahta oda bulunmuştur. Odanın boş olmasından bu odaya eskiden girilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Kazı bilimciler bu boş odanın altında, daha derinde, ikinci bir tahta oda daha ortaya çıkardılar. Bu odadaki çeşitli organik eşyalar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda kurganın yaklaşık M.Ö. 5’inci yüzyıldan kalma olduğu belirlenmiştir. Odanın duvar kenarlarına içleri yiyecek dolu vazolar, altın süslü çanaklar ve ayrıca üzerlerinde 26 adet yazı işaretinin kazınmış olduğu iki adet gümüş kap yerleştirilmişti.

Altın elbiseli adamın parmağında bulunan altın yüzük resimde görülüyor. Bu resimdeki insanın başı aynen kızılderili yöneticilerin başlarına taktıkları tüyleri andırıyor. Buradan kızılderili kültürünün Asya kökenli olduğunu bir kere daha saptamış oluyoruz. Fakat asıl anlatılmak istenen, yüzüğü taşıyan yöneticinin güneş (gök) tengri ile bütünleşmiş olduğudur. Tüyler güneşin ışınlarını simgeliyorlar. Yüzük içe doğru oyuktur. Yani kil üzerine bastırıldığında kabartma bir tüylü baş ortaya çıkmaktadır. Bu da gösteriyor ki Ön-Türkler imza yerine, daha o dönemlerde, mühür kullanıyorlardı. Kil üzerine kabartma tekniğini bulmuş olan Ön-Türkler bu tekniği taşlara da uygulamışlardır. Zaman içinde kabartma görüntüler 3-boyutlu heykellere dönüşmüştür.
Altın plakalarla süslü olan ceketi ve ince uzun başlık üzerindeki simgeler, altın elbiseli adamın önemli bir yönetici olduğuna işaret ediyorlar. Başlığında ise iki adet bileşik hayvan figürü bulunuyor.

kr24.webp
Başlıktaki bileşik hayvan

Resimde görülen bu figürde at, dağ keçisi ve kuş, estetik bir bütünlük içinde, bir araya getirilmiş. Daha önce de sözünü ettiğim gibi (Bkz. Ön-Türklerde Şamanlık adlı 14 Sayılı yazım) at Ön-Türkler için kutsal hayvanlar arasında en ön sırada yer tutmakta idi. Dağ keçisi ve kuş ile atın bir araya getirilmesi Ön-Türklerin şaman inancı ile de örtüşüyor. Aynı sentetik hayvan üretimini kadim Mısır kültüründe de görüyoruz.

kr25.webp
Luxor tapınağı yolu

Resimde Luxor tapınağına giden ana yola dizilmiş olan aslan bedenli ve koç başlı heykeller görülüyor. Her bir koç başlı hayvanın koruduğu küçük bir insan figürü var. Bu insanlar her dönemin firavununu simgeliyor.

kr26.webp
Horus, Ptah ve Anubis

Resimde hayvan başlı insan bedenli tanrılar görülüyor. Solda Horus, ortada Ptah ve sağda Anubis.
Bu resimden anlaşılacağı gibi, önce sadece hayvanlar (Ön-Türk ve erken dönem Mezopotamya), daha sonra insan-hayvan bileşimleri (Sümer ve kadim Mısır) ve en son da sadece insan görüntülü tanrılar (Yunan ve Roma) kutsal olmuş. Aynı gelişim Maya ve İnka ile Astek kültürlerinde görülüyor.
İtalya yarımadasına kuzeyden gelen Etrüskler de Ön-Türk kökenli bir halktı. Onların da erken dönem tanrıları bileşik hayvanlar olmuş, daha sonraları insan görüntülü tanrılar önem kazanmışlardır.

kr27.webp
Etrüsk bileşik hayvanı

Resimde Şimera adı ile bilinen bileşik bir hayvan görülüyor. Bu resimdeki bileşik hayvan tümüyle Ön-Türk ile kadim Mısır simgeleri içeriyor. Keçi bir Ön-Türk kutsal hayvanıdır. Yılan ve aslan ise kadim Mısır simgeleri.
Bu ilişkilere hala tesadüf olarak bakanlara birkaç Latince sözcük örneği sunayım. Bilindiği gibi Etrüskler Tur ve OK (Romalıların söyleyişiyle OSK) boylarından oluşmuş idiler. OSKlar sadece dil olarak yok edilmekle kalmamışlar bizzat öldürülüp mallarına el konmuştur. İşte kanıtları:

-Occisor (OK katili) OK-CİZOR (sizor ‘kesen’ demek. Cisor İngilizce /makas/)
-Occidio (Ok öldürmek, OK kesmek)
-Occidi (Düşen, batan, yok olan OK)
-Occulco (Ezilen OK, Üstüne basılan OK)
-Occulto (Gizlice yapılan iş, örtülü iş)
-Occumbo (Yere ölü olarak düşen OK)
-Occupo (Ele geçırilen, işgal edilen OK, Fransızca couper /kesmek/)

İngilizce /Occult/ gizli yapılan sihir, büyü demektir. Halbuki Occult = OK-KÜLTÜ yani, OK dini veya kültürü demek oluyor. Görülüyor ki OK kamlarının gece ayinleri gizli ve anlaşılmaz büyü olarak değerlendirilmiştir. Etrüsklerin büyüye önem verdikleri söylenir. Bunu yanlış değerlendiren Romalılar bu halkı toptan yok etmeyi tercih etmişlerdir. Bu duruma şaşmamak gerekir aradan 1,000 küsur sene sonra Engizisyon mahkemeleri aynı vahşeti tekrarlamıştır.
 


Mesajınızı yazın...
Geri
Top