Sünnî ya da Alevî/Bektaşî Türkleri arasında binlerce yıldır “yağ kokutma” geleneği sürmektedir. Türkler Gök Tanrı’nın rızasını kazanmak için kandil ve arefe günleri ile cenaze sonrası pişi/lokma ve helva pişirirler. Alevî/Bektaşîlerde “kansız kurban” olarak adlandırılan bu tören makalemizin konusunu teşkil etmektedir. Daha sonra bunlar konu komşuya dağıtılır. Bu yazıda da bu geleneğin günümüze yansımaları işlenmiştir.
The practice of “yağ kokutma” (burn oil, butter, margarine on the like) has been going on among the Turkish Sunnis and Bektashis/Alevîs for thousands year. Turks, to gain the pleasure of God (of skies) have prepared foods like pişi/lokma and helva on kandil and arefe days. Alevîs/Bektashis call this ceremony “sacrifice without blood. ” These foods are given out to the neighbours. In this article the reflections of this tradition have been examined.
Gelenekler toplumu geçmişe bağlayan unsurların başında gelir; ancak modern çağ dediğimiz günümüz bunları hızla tüketmektedir. Tarihin incelenemez safha-larında yer almaya mahkûm hale gelen bu kültürel öğelerin yazıya geçirilmesi sosyal bilimlerle uğraşanların temel görevi olmalıdır. Geleneksel âdetlerin kay-bolmaya yüz tuttuğu bir çağda yaşıyoruz. Anne ve babalarımızın büyük bir hazla yerine getirdikleri gelenekler, günümüz gençliği tarafından neden yapıldığı bilinmeyen âdetler olarak nitelendirilmektedir.
Bugün için ne mânâya geldiği yavaş yavaş unutulmakta olan geleneklerimizin başında da “pişi” ve “helva” pişirme geleneği gelmektedir. İlk çağlardan beri Türk kavimlerinde bazı günlerde olmazsa olmazların başında gelen bu ritüelin (âyin) ne anlam ifade ettiğinin konuştuğumuz gençlerin birçoğu tarafından bilinmiyor olması bizi bu çalışmayı yapmaya itti.
Özel günlerde yapılan ve İslâmî kurallar çerçevesinde bulunmayan pişi ve helva yapma geleneği, Sünnî ya da Alevî/Bektaşî Türk zümrelerinde de halen uygulan-maktadır; ancak günümüzde hızla yaşanmakta olan şehirleşme bu uygulamaları yapılamaz hale getirmektedir. Belki de hayatın hay huyu içinde bu geleneklerin yapılması insanlara zor gelmeye başlanmış bulunmaktadır.
Konumuza girmeden önce geleneğin kaynağına ana hatlarıyla bakmakta fayda görüyoruz:
Eski Türklerde Gök-Tanrı dini hâkimdi. Gök-Tanrı bozkır kavimleri inancında tek yaratıcı olarak görünmekte ve din sisteminin merkezinde yer almış bulunmakta-dır. Hunlar, Tabgaçlar, Gök-Türkler ve Uygurlar gibi tarihi Türk topluluklarında, kurbanlar sunulan kutsal varlıkların başında ve hepsinin üstünde geliyordu. Türklerin İslâmiyeti kabul etmelerinden sonra Gök Tanrı inancının yerini Allah inancı aldı; fakat eski gelenekler sürüp gidiyor.
Türkler öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına (âhiret) ve ruhların ebedîliğine inanıyorlardı. Eski Türkçede (Gök-Türk, Uygur) ruh, can mânâsında “tin” kelime-si kullanılıyordu. Bu aynı zamanda “nefes” demekti. Ölümü nefesin kesilmesi, ruhun bedenden çıkıp uçması şeklinde tasavvur ediyorlar, böylece bazen “öldü” yerine “uçtu” diyorlardı. Ruhları öbür dünyaya göçen ataların orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları lâzımdı
Eski Türk inanç sisteminin ikinci esasını atalar kültü teşkil eder. Atalara tâ’zim, onlar için kurbanlar kesilmesi “pederşahî aile”de baba hâkimiyetinin inanç sahasındaki belirtisi sayılmaktadır. Telâkkiye göre, baba ve umumiyetle atalar, öldükten sonra dahi, ruhları vasıtasıyla, aile efradını korumaya devam ettiklerin-den, onlara karşı duyulan minnet hissi türlü şekillerde ortaya konmaktadır
Kansız kurban demek olan “saçı”, her kavmin kendi emeğiyle kazandığı en kıy-metli ve mübarek saydığı nimetlerden biri olur. Göçebe kavimlerde süt, kımız, yağ; çiftçi kavimlerde buğday, darı, şarap; tüccar kavimlerde para vesaire saçı olarak kullanılır. Ruhlara saçı yapma âdetinin, dinî mahiyetini kaybettikten sonra dahi birçok kavimlerde yalnız görenek olarak son zamanlara kadar devam ettiği malûmdur
Eski Türklerde yapılmakta olan yağ kokutmak bahsini veren bu alıntılar, günü-müzdeki geleneklerin de temelini oluşturur. Biz de araştırmamız çerçevesinde pişi ve helva pişirme konusunu iki ana başlık altında incelemeye çalışacağız. Öncelikle şu ayrıntıyı ifade etmekte yarar vardır: Özellikle pişi, Anadolu’muzda ve Balkanlar’da farklı adlarla anılmaktadır. Bunlar arasında: Pişi, bişi, kabalka, lokma, mekik, lokum, pesmet1isimleri görülmektedir; ancak “ne için yapıldığı” sorulduğunda amacın aynı olduğu görülmektedir.
The practice of “yağ kokutma” (burn oil, butter, margarine on the like) has been going on among the Turkish Sunnis and Bektashis/Alevîs for thousands year. Turks, to gain the pleasure of God (of skies) have prepared foods like pişi/lokma and helva on kandil and arefe days. Alevîs/Bektashis call this ceremony “sacrifice without blood. ” These foods are given out to the neighbours. In this article the reflections of this tradition have been examined.
Gelenekler toplumu geçmişe bağlayan unsurların başında gelir; ancak modern çağ dediğimiz günümüz bunları hızla tüketmektedir. Tarihin incelenemez safha-larında yer almaya mahkûm hale gelen bu kültürel öğelerin yazıya geçirilmesi sosyal bilimlerle uğraşanların temel görevi olmalıdır. Geleneksel âdetlerin kay-bolmaya yüz tuttuğu bir çağda yaşıyoruz. Anne ve babalarımızın büyük bir hazla yerine getirdikleri gelenekler, günümüz gençliği tarafından neden yapıldığı bilinmeyen âdetler olarak nitelendirilmektedir.
Bugün için ne mânâya geldiği yavaş yavaş unutulmakta olan geleneklerimizin başında da “pişi” ve “helva” pişirme geleneği gelmektedir. İlk çağlardan beri Türk kavimlerinde bazı günlerde olmazsa olmazların başında gelen bu ritüelin (âyin) ne anlam ifade ettiğinin konuştuğumuz gençlerin birçoğu tarafından bilinmiyor olması bizi bu çalışmayı yapmaya itti.
Özel günlerde yapılan ve İslâmî kurallar çerçevesinde bulunmayan pişi ve helva yapma geleneği, Sünnî ya da Alevî/Bektaşî Türk zümrelerinde de halen uygulan-maktadır; ancak günümüzde hızla yaşanmakta olan şehirleşme bu uygulamaları yapılamaz hale getirmektedir. Belki de hayatın hay huyu içinde bu geleneklerin yapılması insanlara zor gelmeye başlanmış bulunmaktadır.
Konumuza girmeden önce geleneğin kaynağına ana hatlarıyla bakmakta fayda görüyoruz:
Eski Türklerde Gök-Tanrı dini hâkimdi. Gök-Tanrı bozkır kavimleri inancında tek yaratıcı olarak görünmekte ve din sisteminin merkezinde yer almış bulunmakta-dır. Hunlar, Tabgaçlar, Gök-Türkler ve Uygurlar gibi tarihi Türk topluluklarında, kurbanlar sunulan kutsal varlıkların başında ve hepsinin üstünde geliyordu. Türklerin İslâmiyeti kabul etmelerinden sonra Gök Tanrı inancının yerini Allah inancı aldı; fakat eski gelenekler sürüp gidiyor.
Türkler öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına (âhiret) ve ruhların ebedîliğine inanıyorlardı. Eski Türkçede (Gök-Türk, Uygur) ruh, can mânâsında “tin” kelime-si kullanılıyordu. Bu aynı zamanda “nefes” demekti. Ölümü nefesin kesilmesi, ruhun bedenden çıkıp uçması şeklinde tasavvur ediyorlar, böylece bazen “öldü” yerine “uçtu” diyorlardı. Ruhları öbür dünyaya göçen ataların orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları lâzımdı
Eski Türk inanç sisteminin ikinci esasını atalar kültü teşkil eder. Atalara tâ’zim, onlar için kurbanlar kesilmesi “pederşahî aile”de baba hâkimiyetinin inanç sahasındaki belirtisi sayılmaktadır. Telâkkiye göre, baba ve umumiyetle atalar, öldükten sonra dahi, ruhları vasıtasıyla, aile efradını korumaya devam ettiklerin-den, onlara karşı duyulan minnet hissi türlü şekillerde ortaya konmaktadır
Kansız kurban demek olan “saçı”, her kavmin kendi emeğiyle kazandığı en kıy-metli ve mübarek saydığı nimetlerden biri olur. Göçebe kavimlerde süt, kımız, yağ; çiftçi kavimlerde buğday, darı, şarap; tüccar kavimlerde para vesaire saçı olarak kullanılır. Ruhlara saçı yapma âdetinin, dinî mahiyetini kaybettikten sonra dahi birçok kavimlerde yalnız görenek olarak son zamanlara kadar devam ettiği malûmdur
Eski Türklerde yapılmakta olan yağ kokutmak bahsini veren bu alıntılar, günü-müzdeki geleneklerin de temelini oluşturur. Biz de araştırmamız çerçevesinde pişi ve helva pişirme konusunu iki ana başlık altında incelemeye çalışacağız. Öncelikle şu ayrıntıyı ifade etmekte yarar vardır: Özellikle pişi, Anadolu’muzda ve Balkanlar’da farklı adlarla anılmaktadır. Bunlar arasında: Pişi, bişi, kabalka, lokma, mekik, lokum, pesmet1isimleri görülmektedir; ancak “ne için yapıldığı” sorulduğunda amacın aynı olduğu görülmektedir.
Abdurrahim TUFANTOZ
Yard. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
Yard. Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.