Bilindiği üzere tarihte hanedanlar genellikle evlilikleri siyasi amaçlarla gerçekleştirmişlerdir. Bu mana da Türk hanedan mensuplarının Çin’li, Selçukluların Ermeni, bir döneme kadar Osmanlıların Bizans’lı, Kırım’lı ve Anadolu beyliklerine mensup asil ailelerle yaptıkları evliliklerin her biri farklı sebepler, durumlar ve coğrafyaların ürünü olsalar da, ortak payda olarak asil kan düşüncesinin ürünü evlilikleri oldukları söylenebilir.
Aynı düşüncenin ürünü olarak Avrupa hanedan ailelerinin tamamına yakınının akraba olduğunu söylemek mümkündür. Hatta bu hanedanlar arası evliliklerden dolayı Avrupa da hanedanların birbirlerinin topraklarında hak dahi iddia ettikleri görülmektedir. Örneğin Avusturya hanedanından Arşidükası Ferdinand Kanuni zamanında Macar tahtında böyle bir evlilik neticesinde oluşan akrabalık nedeniyle açıkça hak iddia etmiştir.
Avrupa nın kraliyet kanını taşıyan bireylerini genel anlamda sembolize etmek için kullandığı "blue blood" yani "mavi kan’’ terimine karşılık Osmanlılar ve Türkler deki asil kan düşüncesinin en uygun ifadesi bayrağımızdan dolayı "Kırmızı kan" olsa gerektir. Hatta zaman zaman bu mavi ve kırmızı kan Osmanlı hanedanında karışmıştır. Bunun ilk örneği Orhan Gazi’nin eşi Yarhisar Tekfurunun kızı Nilüfer Hatun dur. Son örneği de Yıldırım Bayezid’in eşi Mara Despina’dır.
Görülen olumsuzluklar nedeniyle başka hanedanlardan prenseslerle evlenme usulüne son verilmiştir.Bunun yerine ise daha çok cariyelerle evlenme geleneği getirilmiştir. Bu tür evlenmelerin sebebi yazımızın konusu değildir.Fakat başka hanedanlar dan prenseslerle evlenme usulüne son verilmesinin nedeni olarak artık Osmanlı hanedanının böyle siyasi evliliklere gerek duymayacak kadar meşruluk ve üstünlük kazanmış olması söylenebilir.Bundan sonra tam tersine hanedanın evlilikleri artık başka hanedanlara yücelik vermektedir.
Bazıları gerek bu gerekse cariyelerle yapılan evlilikler nedeniyle Osmanlı padişahlarında Türk geninin azaldığı yada yok olduğu şeklinde ırkçı söylemler geliştirseler de bu tür yaklaşımlara ehemmiyet vermiyoruz ve Türk-İslam geleneğinde sülbün (soyun) erkekten geldiği yolundaki inanç ve geleneği hatırlatarak geçiyoruz. Soyun anne den devamı inancı Yahudi geleneğidir ve İsrailiyat’tır.
Osmanlı da Devlet bazı aileleri prens derecesine yükseltmiştir. Örneğin Kavalalı ailesi. Kırım Hanlık ailesi, Dulkadiroğulları, İsfendiyaroğulları ve belki biraz Ramazanoğulları prens protokolünde değerlendirilmişlerdir. Yabancılardan Macar , Erdel beyleri de prens statüsünde değerlendirilmişlerdir.
Asil kan düşüncesinin bir başka yansımasını da Kardeş katli meselesinde görüyoruz.Bilindiği gibi en mühim varlık olan devletin devamı için kardeşlerde feragat edilmesi anlamına gelen kardeş katlinde her şeye ve siyasi nedenlere rağmen asil kanın dokunulmazlığı düşüncesinin yansıması olarak ve bu asil kanın dökülmesinin uğursuzluk getireceği ve asla yerde kalmayacağı düşüncesi nedeniyle kan akıtılmaz ve hanedan üyeleri yay kirişi ile boğulurlardı.Bu kan akıtmadan idam uygulaması ,Timurlularda da aynen mevcut olan ve Cengiz Han’a kadar giden bir kökene sahiptir.
Aynı düşüncenin ürünü olarak Avrupa hanedan ailelerinin tamamına yakınının akraba olduğunu söylemek mümkündür. Hatta bu hanedanlar arası evliliklerden dolayı Avrupa da hanedanların birbirlerinin topraklarında hak dahi iddia ettikleri görülmektedir. Örneğin Avusturya hanedanından Arşidükası Ferdinand Kanuni zamanında Macar tahtında böyle bir evlilik neticesinde oluşan akrabalık nedeniyle açıkça hak iddia etmiştir.
Avrupa nın kraliyet kanını taşıyan bireylerini genel anlamda sembolize etmek için kullandığı "blue blood" yani "mavi kan’’ terimine karşılık Osmanlılar ve Türkler deki asil kan düşüncesinin en uygun ifadesi bayrağımızdan dolayı "Kırmızı kan" olsa gerektir. Hatta zaman zaman bu mavi ve kırmızı kan Osmanlı hanedanında karışmıştır. Bunun ilk örneği Orhan Gazi’nin eşi Yarhisar Tekfurunun kızı Nilüfer Hatun dur. Son örneği de Yıldırım Bayezid’in eşi Mara Despina’dır.
Görülen olumsuzluklar nedeniyle başka hanedanlardan prenseslerle evlenme usulüne son verilmiştir.Bunun yerine ise daha çok cariyelerle evlenme geleneği getirilmiştir. Bu tür evlenmelerin sebebi yazımızın konusu değildir.Fakat başka hanedanlar dan prenseslerle evlenme usulüne son verilmesinin nedeni olarak artık Osmanlı hanedanının böyle siyasi evliliklere gerek duymayacak kadar meşruluk ve üstünlük kazanmış olması söylenebilir.Bundan sonra tam tersine hanedanın evlilikleri artık başka hanedanlara yücelik vermektedir.
Bazıları gerek bu gerekse cariyelerle yapılan evlilikler nedeniyle Osmanlı padişahlarında Türk geninin azaldığı yada yok olduğu şeklinde ırkçı söylemler geliştirseler de bu tür yaklaşımlara ehemmiyet vermiyoruz ve Türk-İslam geleneğinde sülbün (soyun) erkekten geldiği yolundaki inanç ve geleneği hatırlatarak geçiyoruz. Soyun anne den devamı inancı Yahudi geleneğidir ve İsrailiyat’tır.
Osmanlı da Devlet bazı aileleri prens derecesine yükseltmiştir. Örneğin Kavalalı ailesi. Kırım Hanlık ailesi, Dulkadiroğulları, İsfendiyaroğulları ve belki biraz Ramazanoğulları prens protokolünde değerlendirilmişlerdir. Yabancılardan Macar , Erdel beyleri de prens statüsünde değerlendirilmişlerdir.
Asil kan düşüncesinin bir başka yansımasını da Kardeş katli meselesinde görüyoruz.Bilindiği gibi en mühim varlık olan devletin devamı için kardeşlerde feragat edilmesi anlamına gelen kardeş katlinde her şeye ve siyasi nedenlere rağmen asil kanın dokunulmazlığı düşüncesinin yansıması olarak ve bu asil kanın dökülmesinin uğursuzluk getireceği ve asla yerde kalmayacağı düşüncesi nedeniyle kan akıtılmaz ve hanedan üyeleri yay kirişi ile boğulurlardı.Bu kan akıtmadan idam uygulaması ,Timurlularda da aynen mevcut olan ve Cengiz Han’a kadar giden bir kökene sahiptir.
Tarkan Suçıkar