Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Okutulan Dersler
Osmanlı maarif tarihi hakkında bilinenler,özellikle klasik dönemi aydınlatma konusunda yetersizdir. Eğitim-öğretim tarihimizin medrese boyutuna dair bilgiler,ilgili dönem söz konusu olunca, çok sınırlı kaldığı gibi, medreselerin bir alt birimini oluşturan sıbyan mektepleri konusunda ise yerli ve yabancı kaynaklarda yer alan bilgiler son derece yüzeysel ve geneldir .Bu konuda ortaya çıkan boşluk ve kaynaklarda bu müesseselere dair pek bilgi verilmemesi, maalesef bu kurumlarla ilgili yanlış bazı değerlendirmeleri de beraberinde getirmektedir. Hatta bazı bilim adamlarından, örgün tarzda mekteplerin bulunmadığını ve dolayısıyla çocuklara Osmanlı klasik döneminde eğitim-¤öğretim verilmediğini iddia edebilecek bilgi yoksunluğunu zaman zaman işitmek veya okumak mümkün olabilmektedir.
Osmanlılar , daha ilk dönemlerden itibaren birçok müessesede olduğu gibi, eğitim-öğretim konusunda da dikkat çeken bir çaba sergilemişlerdir. On beşinci yüzyılın ilk çeyreğinde Çelebi Sultan Mehmed'in yaptırdığı gerçekten muhteşem külliyenin önemli bir birimini oluşturan Bursa Sultaniye Medresesi, dönemin İslam dünyasının en değer verilen bir üniversitesi olarak telakki ediliyordu. Elbette medreseler, Osmanlı Devleti'nin hemen her şehrinde Hatta -birçok yerleşim biriminde, çevreyi kültürel yönden zenginleştirirken, bu kurumların bir alt basamağını oluşturan mekteplerde de belli bir disiplin içinde tedrisat gerçekleştiriliyordu. Belki de medreselerde elde edilen başarıların arka planında, mekteplerde kazanılan temel bilgi, görgü ve tecrübe bulunuyordu. Alelade bilgilerin verilmediği anlaşılan mekteplerde -bazı dayanaksız iddialarda yer aldığı gibi¤ sadece Müslümanlar'ın kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'in öğretilmesi gerçekleştirilmiyordu. Belli bir müfredat ve ders programının takip edildiği, bazı mekteplerde küçük birtakım değişiklikler olsa dahi, genel anlamda ders muhtevalarının büyük benzerlikler taşıdığı görülmektedir. İşte bu tebliğimizde, tesbit edebildiğimiz kadarıyla, sıbyan mekteplerinde klasik dönem boyunca verilen dersler ile ilgili bilgi aktarmaya çalışacağız.
Değerlendirmeye esas aldığımız Bursa mekteplerinde görülmekte olan derslerle ilgili uygulamanın, aynı zamanda Osmanlı coğrafyasının hemen tamamı için bir izdüşüm oluşturduğunu zannediyoruz. Bu çalışmada, Osmanlı sıbyan mekteplerinde okutulan dersler , klasik dönem baz alınarak irdelenmeye çalışılacaktır. Bu konunun sağlıklı bir şekilde araştırılabilmesi için söz konusu dönemde eğitim-öğretim veren mekteplerin vakfiyelerinin tespit edilmesi öncelikli bir gereksinimdir.Bursa'da ilgili dönemde kurulduğu kesinlik kazanan 134 adet sıbyan mektebinden günümüze sadece ikisinin gelebilmiş olması dikkate alındığında, vakfiyelerinin tesbitindeki zorluk bir kez daha kendini göstermektedir. Bu durumda, sözkonusu vakfiyelerin tescil edilmiş birer suretlerinin bulunabileceği mahkeme sicillerinin taranması kaçınılmaz olmaktadır. Vakfiye suretlerini tesbit edebildiğimiz mekteplerde okutulan derslerle ilgili -şimdilik kaydıyla-¤ şu bilgilere sahip bulunuyoruz.
MEKTEPLERDE OKUTULAN DERSLER
Kur'an-ı Kerim:
Sıbyan mektepleriyle ilgili bilinen en temel ders olan Kur' an, İslam dininin de ana kaynağıdır. Bu nedenle, müiminler tarafından bu kutsal kitabın öğretilmesi, velilerce, çocukları için yerine getirdikleri son derece mukaddes bir görev olarak addedilir. Kur'an-ı Kerim'in öğrenilmesi, öğretilmesi ve ezberlenmesi konusunda Hz. Peygamber'in sözleri, bu hususun ehemmiyetine dikkat çekmekte ve müslümanlara gerekli motivasyonu sağlamaya yetmektedir.
Çocukların derslerinde Kur'an öğretiminin öncelikli yer alması ve mekteplerde bu dersin vazgeçilmez bir ders olarak telakki edilmesi, yüzyıllarca İslam aleminde vazgeçilmez bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. ünlü İslam tarihçi ve sosyologu İbn Haldun (ö.1406), Mukaddime adlı eserinde bu konuyu şöyle değerlendirir:
''Bilinmelidir ki, çocuklara Kur'an talim edilmesi dinin şiarlarında bir şiardır .O yüzden Müslümanlar bunu esas alarak, bütün beldelerinde tatbik etmişlerdir. Çünkü Kur'an'da ki ayetlere ve bazı hadis metinlerine istinad eden İslam imanının ve imanı akidelerin kalplerde kökleşmesi her şeyden evvel bu şiara bağlıdır. Onun için Kur'an, talimin esası haline gelmiş olup daha sonra hasıl olan melekeler bu esas üzerine bina kılınmıştır.''
Osmanlı klasik döneminde mektep vakfiyelerinin tamamında Kur'an-ı Kerim'in öğretimi değişik ibarelerle yer alır. Ancak daha önce, birçok araştırmanın kaynak olarak ele aldığı bilgileri özetle aktaralım.
Fatih Sultan Mehmed'in oğlu II. Bayezid'in (1481-1512), mektep için düzenlediği vakfiyesinde, ''. ..ve muallimhaneyi dahi ta'lim-i eytam ve evlad-ı fukara içün vakfetdi ki, onlara mektebhanede muallim ve halife olanlar ta'lim-i Kelam-ı Kadim ve Kur'an-ı 'Azim edeler'' ifadelerinin yanı sıra, muallimin, Cuma günleri dışındaki günlerde 30 çocuğa gereği gibi Kur'an öğretmesi, eski derslerini dinlemesi, namazla alakalı hususları okutup öğretmesi, te'dib edilmesi gerekenleri terbiye etmesi gibi konular yer almaktadır.
Süleymaniye Vakfiyesi'nde aynı konuya çok kısa bir şekilde ''ta'allüm-i Kur'an-ı ' Azim eden eytam'' ibaresiyle değinilmektedir.
Osmanlı eğitim-öğretim tarihine ilişkin eserlerin önemli bir bölümünün esas aldıkları malumat maalesef, zikrettiğimiz bu iki vakfiyedeki bilgilerden pek ileriye gidememektedir. Bu konuya, mahkeme sicillerinde yer alan vakfiye suretlerindeki ifadeler açıklık kazandırmaktadır .
Mahkeme sicillerine yansıyan bilgilerden hareketle, Kur'an öğretiminde öncelikle Arapça harflerin tanıtımının yapıldığını, bunun okuma-yazma konusunda da elzem olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Osmanlılar'ın son dönemlerine kadar uygulana gelen bir metodla, çocuklar elifba cüzünün akabinde amme cüzü okumakta, daha sonra Tebareke diye bilinen Mülk suresi ve diğer bazı cüzlerden sonra, daha çok ''Mushaf' adıyla halk arasında tanınan Kur'an'ın öğretimine geçmekteydi.
Bu dersle amaçlanan nihai hedefin, kutsal kitabın, mümkün olabildiğince tecvid (Kur'an'ın usulüne uygun ve ahenkli bir şekilde okunması) ve meharic-i huruf ( özelliği bulunan Arap harflerinden bazılarının ağızdan çıkışında gösterilmesi gereken özen) kurallarına göre belletilmesi ve Kur'an'ın “tertil” üzere okunmasının sağlanması olduğu anlaşılmaktadır.
Kur'an okumasını öğrenen talebelerin, yine muallim ve onun yardımcısı durumundaki ''halife''nin nezaretinde ''mushaf'ı sonuna kadar okuyarak ''hatim'' indirdikleri ve bu okuma sürecinin, yapılan bir hatim cemiyeti ile taçlandırıldığı, yüzyıllar boyu süren gelenekten kolayca çıkartılabilir.
Kur' an-ı Kerim derslerinde ayrıca namaz ve diğer ibadetlerde okumak zorunda oldukları sure ve dualarla ilgili öğretimin yapıldığını tahmin etmek zor olmasa gerektir .Bu arada, mektep öğrencilerine, özellikle namazlarda okunan sure ve duaların ezberletildiği kuvvetle muhtemeldir .Yine kesin olmamakla birlikte, öğrencilerden hafız olmak isteyenlerin, hıfzını tamamlayıncaya kadar mektebe devam edebildiklerini tahmin ediyoruz.
Öte yandan, mekteplerdeki muallimlerin ve onların yardımcıları pozisyonundaki halifelerin (kalfa), vakfiyelerdeki ''meşrutiyet''(=şarta bağlama) sebebiyle, görev yaptıkları vakfın kurucusu ya da yakınlarının ruhu için Kur-an-ı Kerim'den ''cüz''ler okuduğu bilinmektedir. Bu da, mekteplerde öğrencilerle diğer görevlilerin Kur'an'la ne kadar içiçe olduklarının bir göstergesi olarak da kabul edilebilir.
Öteden beri, Osmanlı mekteplerinde sadece Kur'an'ın öğretildiği ve bunun ötesinde herhangi bir şeyin verilmediği tarzındaki yaklaşıma da cevap olacak tarzda klasik dönem mekteplerin ders programlarındaki diğer derslerle ilgili bilgilere geçebiliriz.
Yazı (kaligrafi):
Mekteplerde verildiğine şüphe olmayan derslerden biri de yazının öğretimiydi.Yazının öğretimi olmaksızın düzenli bir eğitim-öğretim faaliyetinin gerçekleşmesinin imkansız olduğu açıktır .Söz konusu dönemde Bursa mekteplerinde, yazının sadece basit bir şekilde öğretimiyle kalınmamakta, yazılabilecek en güzel biçimiyle (hüsn-i hat) öğretimine de dikkat edilmekteydi.
Fıkıh (ilmihal):
Ders programları arasında önemli bir yeri fıkıh tutmaktaydı. Kişinin sadece ibadetlerini değil, hayatının her alanını ihtiva eden ve ''muamelat'' denilen uygulamaların ilköğretim seviyesindeki çocuklara öğretilmesinin faydalı olacağında şüphe yoktur. ''Helal'' ve ''Haram” anlayışının en iyi bir biçimde öğretilebilecek, özümsenebilecek ve zihinlere en net bir şekilde nakşedilebilecek çağın ilköğretim devresi olduğu dikkate alınırsa, böyle bir ders seçiminin isabetli olduğu söylenebilir. Bu derste temel fıkhi bilgilerin, çocuklara basitleştirilerek ve örneklendirilerek verilmeye çalışıldığını düşünüyoruz.
1542 yılında Laklakzade (Leylekzade) Derviş Ali Mektebi'nde 4 akçe yevmiye ödenen ve kendisinden ''fıkh ders'' ya da ''ta'lim-i fıkhı'' yapması İstenen kişi, aynı zamanda İbrahim Paşa Mescidi'nde imamet görevini yürütmekteydi. Bu görev kendisine ''meşrut'' idi. Bu uygulamanın, öğrencilere verilmekte olan fıkıh ile ilgili konuları ihtiva eden fıkıh dersinin, mektep muallimi dışında bir kişi tarafından verildiği şeklinde anlamak da mümkün görünmektedir.
Vakfiyelerde, fıkıh dersinin usul ve furuu (ana konular ve teferruat hususlar) ile birlikte verilmesi konusunda ifadeler yer almaktadır.
Dinler Tarihi:
Her mektep vakfiyesinde rastlanmamakla birlikte, bazı mekteplerde dinler ile alakalı bilgilerin (ilmü'l-edyan) verilmesinin istendiğine tanık olmaktayız. Bu dersin, diğer dersler arasında çocuklara öğretilmeye çalışılmasının son derece manidar olduğunu düşünüyoruz.
Müslüman çocuklarına, dünya üzerindeki diğer dinler hakkında genel bilgiler verilerek, İslam 'ın bu dinler arasındaki yerini tesbit etmelerinin sağlanması, bu dersin muhtemel amaçlarından biri olmalıdır .Yine ihtimal ki, bu derste, İslam'ın öğretisine göre, ilk insan ve ilk peygamber kabul edilen Hz. Adem'den başlayarak, son peygamber Hz. Muhammned (as)'e kadar olan peygamberler pedagojik bir biçimde çocuklara aktarılıyordu. Ayrıca bu derste, İlahi dinler ile batıl dinler hakkındaki bilgilerin yanısıra, İlahi dinler arasındaki benzerliklere ya da farklılıklara da temas edilmesi mu1ıtemeldir. Bunu, bir İslam Tarihi dersi olarak algılamak da mümkün görünmektedir.
Sarf-nahiv:
Mekteplerde, vakfiyelere nazaran verildiği görülen derslerden biri de sarf ve nahiv idi. Osmanlıca dilbilgisinin aktarıldığı anlaşılan sarf dersinde, dilin çekim şekilleri, yapımı ve kullanımı konuları üzerinde durulmaktaydı (morfoloji). Bu dersin nahiv bölümünde ise, kelimelerin birbirine bağlanmasıyla oluşturulan söz ve cümlelere yer veriliyordu (sentax).
Mektep öğrencilerinden önemli bir kısmının, bir üst eğitim-öğretim kurumu olan medreselere devam edecekleri düşünülürse, sarf ve nahiv dersinin önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Yazmayı öğrenen medrese öğrencileri, kitapların tab' edilemediği ve elyazısıyla çoğaltılmış eserleri bulamadıkları veya alamadıkları bu klasik dönemde, sorumlu tutuldukları eserleri istinsah etmek zorunda kalıyordu. Dolayısıyla bu da, belli bir dilbilgisi ve kompozisyon tecrübesini gerekli kılıyordu. Bu dersi, Kur'an okumaya başlamazdan önce öğretilen elifbanın bir devamı olarak düşünmek de mümkündür.
Ahlak (edeb):
Mekteplerde ihmal edilmediği anlaşılan bu dersin muhtemel amacının, kişiliğin teşekkül ettiği bu dönemde, çocukların İslam'ın yüce değerleri doğrultusunda yönlendirilmesi, aileye, topluma ve millete daha faydalı hale getirilmesi olduğunda şüphe yoktur.
Vakfiyelerde, çocuklara ders verecek kişilerin tespitinde bu tür vasıfların aranması, velilerin duyarlığının vakıflara tesiriyle de açıklanabilir. Mektepte görev yapan muallimlerin, ''mucib-i 'azl ef'al-i şeni'ası zahir'' ya da ''enva '- ı hıyaneti, şer'a muhalif şena'ati şer'an zahir'' olduğunda, hemen ''izalesi'' cihetine gidiliyor ve görevlerinden el çektiriliyordu. Bütün bunlar, çoğu zaman velilerin şikayeti veya doğrudan doğruya vakıf yönetiminin istekleri doğrultusunda gerçekleştiriliyordu.
Aritmetik:
Mekteplerde verildiğini tahmin ettiğimiz, ancak ilgili dönem kaynaklarında bilgi bulamadığımız derslerden biri de aritmetik olmalıdır. Mektepte kaldıkları süre içerisinde, belki ilk bir-iki yıl verilmese de, ilerleyen dönemlerde böyle bir dersin çocuklara öğretildiğini düşünüyoruz. Basit aritmetik kuralların ve özellikle dört işlemin yer aldığı bir aritmetik dersinin, gündelik hayatın önemli unsurlarından ve vazgeçilmez ihtiyaçlarından biri olduğunda şüphe yoktur.
Klasik dönemde Bursa mahkeme sicillerine intikal etmiş vakfiye ve arşiv belgelerinde, yukarıda aktarılan derslerin dışında mektep öğrencilerine verilen herhangi bir derse -şimdilik¤ rastlanmamaktadır.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Osmanlı klasik dönemi Bursa sıbyan mekteplerinde verilen derslerle ilgili aktarılan biçimde bir panoramayla karşılaşılmaktadır. Ancak, bütün bu derslerin, her mektepte verildiğini iddia etmek son derece güçtür. Bununla birlikte, bu derslerin önemli bir bölümünün mekteplerde ortak dersler olarak öğretildiği söylenebilir. Bu ortak derslerin başında da, müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerım'in belletilmesi gelmektedir. Başlangıçta elifbanın öğretiminin gerçekleştirildiği bu dersin, ilerleyen bölümlerinde bazı kısa surelerin ezberletilmesi sözkonusuydu.
Kur'an dersinin yanısıra günlük yaşamda karşılaşılabilecek birtakım dini sorunların çözümünün öğretildiği fıkıh ile kullanılan dilin daha iyi öğrenilebilmesi için sarf-nahiv dersleri de vardı. Öğrencilere ahlak/edeb dersi verilerek kişiliklerin oluşumuna özen gösteriliyordu. Bazı mekteplerde verilen dinler tarihi dersi ise oldukça enteresan bir durum arzetmektedir. İslam'ın dışındaki diğer dinler hakkında bazı bilgilerin verildiği çağın, yaklaşık 6-10 yaş arası olması dikkate şayandır. Böyle bir müfredat içinde, hayatta en çok ihtiyaç hissedilen aritmetik gibi bir dersin verildiğini de kuvvetle tahmin ediyoruz.
Mekteplerde okutulmakta olan derslerin yıllara göre dağılımı ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, yukarıda bahsedilen derslerin önemli bir kısmının üst sınıflarda da okutulduğu ve belki de bu derslere birtakım ilavelerin yapıldığı söylenebilir. Klasik dönemin sosyo-kültürel şartları dikkate alındığında, çocukların ilköğrenimleri sırasında gördükleri bu derslerin, belli bir sistem dahilinde ve örgün bir eğitim-öğretim yaklaşımıyla okutulduğu anlaşılmaktadır .
[ALINTI]