BA'
Kulaç. * Erişme. * Yetme. * Kuvvet, kudret, beceriklilik. * şeref, kerem. * Vergili, verimli olma.
BÂ
Arabçaya göre harfinin okunuşu. Ebced hesabında iki sayısını ifade eder. Mektup ve eski evraklarda Receb ayına işarettir.
BAAD
Helâk olmak.
BA-ANKİ
Şu sûretle ki, o şartla ki.
BAAS
(Bak: Ba's)
BA-ASAM
Günahlarla.
BÂB
Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
BÂB
f. Lâyık, uygun, münasib, elverişli. * Hayır, uğur.
BAB HARCI
Mahkemelerde kadıların, naiblerin, mal ve mukataa kalemlerinde bulunan memurların aldıkları bir nevi harç.
BAB(A)
f. Evlat sahibi erkek. Ata, ecdat. * Gemi halatlarının bağlandığı yer. * İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk. * Mânevi rehber, şeyh. * Bektaşi şeyhi. * Hayırhah ve muhterem. * Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatta en büyük eseri, yetiştireceği hayırlı evlâttır. Evlâdın yaptığı hayır ve sevap işleri, onu yetiştiren babanın amel defterine de geçer. Her baba çocuğunu müslüman olarak yetiştirmekle görevlidir. Evlâd da dine aykırı olmayan emirlerini saygı ile yerine getirmekle yükümlüdür. İslâm ailesinde baba-evlat ilişkisi sadece bu dünya hayatıyla sınırlı değildir. Ebedi âlemde de devam edeceği esasına göre olur.
BABACAN
Biraz kalender davranışlı, cana yakın.
BABAYAN
(Baba. C.) f. Tarikat babaları, şeyhleri. Bektaşi şeyhleri.
BABA-YI ÂLEM
Hz. Adem (A.S.)
BABA-YI ATİK
Babaeski. (Trakya'da bir şehir)
BABAYİĞİT
Yetişmiş delikanlı, tam bedenî kuvvetini almış genç. Cesur, yiğit.
BA-BERAT
Berat ile.
BABET
f. Bent, fırka. * Münasip bir şey. Taalluk, münasebet, alâka, ilişki.
BABEYN
İki kapı. * Mc: Dünya ve âhiret.
BÂB-I ÂLEM
Âlemin kapısı. Herkesin girip çıktığı yer.
BÂB-I ÂLÎ
Yüksek kapı. * Tanzimattan önce sadrazam kapılarının, daha sonra da hükümet dairelerinin çoğunun içinde toplandığı bina. * Mc: Osmanlı Hükümeti.
BÂB-I ÂSAFÎ
Tar: Sadrazam konağı.
BÂB-I FETVA
Eskiden şeyhülislamların oturduğu daire. Fetvalar burada verilirdi.
BÂB-I HÂNE
f. Hırsızların yeri. * Fuhuşhane. * Tembeller yurdu.
BÂB-I HIFZ VE HAFÎZİYET
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi muhafaza edip varlığını devam ettirmesi bahsi.
BÂB-I HİKMET
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi hikmetli ve maslahatlı yaratması bahsi.
BÂB-I HÜKÜMET
Hükümet dairesi, hükümet kapısı.
BÂB-I HÜMAYUN
Topkapı Sarayı'nın ilk kapısı.
BÂB-I İHYA VE İMATE
Öldürmek ve diriltmek bahsi ve mevzuu.
BÂB-I SAADET
Saadet kapısı. * Sultanın sarayı. * İstanbul şehri.
BÂB-I SERASKERÎ
Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
BÂB-I ŞERÎF
Konya'da bulunan Mevlana türbesinin kapısı.
BÂBİL
Asurlular devrinde Irak'ta kurulan şehirlerden biri. Bağdat'ın aşağı tarafında bulunan ve büyücülüğünden dolayı, eski edebiyatımızda "Çeh-i Bâbil" olarak yer alan ve birçok dillerin meydana gelmesi bakımından da adı geçen "Bâbil Kulesi"nin bulunduğu ilkçağdan kalma bir şehir.
BÂBİL KULESİ
Tevrat'ın rivayetine göre Hz. Nuh'un (A.S.) oğulları tarafından gökyüzüne ulaşmak için yaptırılmış büyük bir kuledir. Rabbimiz bu kulede çalışmakta olanların dillerini değiştirmiş ve birbirlerini anlamaz hale getirmiştir. Bundan dolayı tamamlanamamış ve 72 dil burada meydana gelmiştir. (Buna "tebelbül-i akvam" denir.) Müslümanlıkta, bu kuleyi Nemrud'un gökyüzüne yükselerek Allah'ın işlerine karışmak maksadıyla yaptırmış olduğu rivayet edilir. Milâttan önce yaşamış olan eski Yunan tarihçisi Herodot, Bâbil'deki Baal Ma'bedinin gayet yüksek bir kule olduğunu seyahatinde görerek anlatmıştır ki; Bâbil ve Nemrut Kulesi denen şeyin bu olması ihtimali vardır. (T.L.)
BÂB-UL MENDEB
Kızıldeniz'de Hint Denizi yakınlarında bulunan bir boğazın adı.
BABUR
(Zahirüddin Muhammed) Hindistan'da büyük Müslüman Türk devletinin kurucusu ve Timur'un beşinci göbekten torunudur. Fergana Emiri olan babası Ömer Şeyh'in ölümünden sonra tahta geçmiştir. (1494)
BABUR-NAME
f. Bâbur Şah'ın Vekayi ismindeki meşhur hatıra kitabı.
BABÜK
Ahmak, sersem adam.
BABZEN
f. Ağaçtan veya demirden yapılmış olan kebap şişi.
BA'C
Karına dürtmek, karın yarmak.
BÂC
f. Vergi. * Kudretli hükümdarın zayıf olan hükümdardan aldığı vergi. * Eskiden halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi. * Renk. * Çeşit.
BÂC-BÂN
f. Geçiş vergisi tahsildarı. Bac toplayan memur.
BACENG
f. Baca. * Ufak pencere. Tepe penceresi.
BÂC-GİR
f. Vergi toplayan kimse. Vergi toplama memuru.
BÂC-GÜZAR
f. Vergi veren, haraç veren. * Geçiş parasına tâbi.
BÂC-I KIRTIL
Hayvanlardan alınan vergi.
BA'D
Zaman zarfıdır ve te'hir ifade eder. * Helâk olmak mânâsına mastardır.
BAD'
Kesmek. Yarmak. * Suya kanmak.
BÂD
f. "Olsun, ola, olaydı" mânasına gelir ve kelimelerin sonuna getirilir. Meselâ: Aferin bâd $ : Aferin olsun. Çok yaşa. Afiyet bâd $ : Afiyet olsun.
BÂD
f. Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes.
BAD'A
(C.: Bida') Et parçası.
BA-DAD
f. Adaletli, âdil, sâdık, doğru.
BADAM
f. Badem.
BADAME
f. İpek kurdu. * Zincir halkası. * Et beni. * Nazarlık. * Süslü şey. * Eski hırka.
BADAŞ
f. Mükâfat.
BAD-BAN
f. Yelken. * Gemi sereni.
BAD-BAZ
f. Yelpaze.
BAD-BEDEST
f. Elinde avucunda birşey bulunmayan. İflas etmiş.
BAD-BER
f. Uçurtma. * Daima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmiyen kimse.
BAD-BİZ
f. Yelpaze.
BADD
Az az akmak. * Nazik deri.
BAD-DAR
f. Mağrur, kibirli. * Divane, deli. * İri vücut, şişman. * Hiç bir işle alâkası bulunmayan kişi.
BA'DE
Sonra.
BÂDE
f. şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
BA'DE BU'DİN
Hayli zaman geçtikten sonra, neden sonra.
BA'DE HARAB-İL BASRA
Basra harab olduktan sonra. * Mc: İş işten geçtikten sonra.
BAD-EFRA(H)
f. Mücazât, ceza. * Bir çeşit fırıldak.
BA'DEHÂ, BA'DEHÛ
Bundan sonra. Ondan sonra.
BA'DEHUM
Onlardan sonra.
BÂDE-İ İKBAL
İkbal şarabı. Yüksek mevkide bulunmanın verdiği geçici neşe ve keyif.
BÂDEKEŞ
İçki içen.
BA'DEL EDA
(Ba'de-l edâ) Yapıldıktan sonra.
BA'DEL HARB
(Ba'de-l harb) Muharebeden, harpten sonra.
BA'DEL İFA
(Ba'de-l ifâ) Yapıldıktan, ifâ edildikten sonra.
BA'DEL MEVT
(Ba'de-l mevt) Ölümden sonra.
BA'DEL MİLAD
(Ba'de-l milâd) Milâddan sonra. Tarih başlangıcı kabul ettikleri seneden sonra.
BA'DEL MUSÂLAHA
(Ba'de-l musâlaha) Musâlahadan, barıştan sonra.
BA'DEL MÜTÂLAA
(Ba'de-l mütâlaa) Mütâlaa ettikten sonra, okuduktan sonra.
BA'DEL YEVM
(Ba'de-l yevm) Bugünden sonra.
BA'DEMA
(Minba'd, fimâba'd) Ondan sonra. Bundan sonra. Bundan böyle.
BADEMCİK
Tıb: Boğazın iki tarafında, badem biçimindeki bezler.
BADEN
Semiz, iri gövdeli kimse.
BA'DETTEŞEKKÜL
(Ba'de-t teşekkül) Teşekkül ettikten sonra, oluştuktan sonra.
BA'DEZA
(Ba'dezin) Bundan sonra.
BA'DEZZEVAL
(Ba'de-z zevâl) Zevalden sonra, sona erdikten sonra.
BA'DEZZUHR
(Ba'de-z zuhr) Öğleden sonra.
BAD-GÂN
f. Bekçi, gözetici, gözeten. * Hazinedar.
BAD-GÂNE
f. Kafesli pencere.
BAD-GERD
f. Kasırga.
BAD-GÎR
f. Vantilatör. * Baca. * Semaver ve nargilenin başlığı.
BAD-HERZE
f. Büyü, sihirbazlık. * Letâfet, güzellik.
BÂD-I BERÎN
Sabah rüzgârı. * Lâtif hava.
BÂD-I CEM
Hz. Süleyman Peygamberin hükmettiği yel, rüzgar.
BÂD-I CENUBÎ
Güney rüzgârı.
BÂD-I HAZÂN
Sonbahar rüzgârı.
BÂD-I HEVÂ
Hevâ ve heves. Eğlence. Bedava. Boş.
BÂD-I PÜRGÛ
Devamlı sesler çıkaran, ıslık çalan rüzgar.
BÂD-I SABÂ
Baharda esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli.
BÂD-I SEMÛM
Çölde, sıcakta gündüz esen sıcak yel. Sam yeli. Zehirli rüzgâr.
BÂD-I SUBH
Sabah rüzgârı.
BÂD-I ŞİMALÎ
f. Kuzey rüzgârı. * Nefes, soluk. * Ah sesi, ah çekme. * Allah'ın inâyeti. * Medih. * Söz. * Büyüklük taslama, kibirlilik. * şarap.
BÂD-I TECELLİ
Tecelli rüzgârı. * Kader.
BADİ
Sebeb. İllet. Mûcib. Vesile. * Zâhir ve âşikâr olan. * Halkeden. Hâlık. Yaratan.
BADİ
f. Geçici. * Havaya veya rüzgâra âit.
BADİ'
Deniz içinde olan ada. * Et. * Deri.
BÂDÎ
Rüzgâra ait. * Muvakkat. Geçici.
BADİA
Derisini ve etini yarıp kanatmış olan, fakat kanı çıkmayıp akmayan baş yarası.
BADİH
(Bâdihe) Beklenmedik ziyaret. * Erkek ziyaretçi. * Birden bire gelen ilham. * Ansızın, âniden.
BADİLE
(C.: Bâdil) Koltukla meme arasında olan et.
BADİN
Şişman, bedeni büyük, iri vücutlu.
BADİNC
f. Hindistan cevizi.
BADİNCAN
f. Patlıcan.
BADİR
Hemen yapmak isteyen. * Birdenbire vuku bulan. * Dolunay. * Büyümüş (çocuk). * Olgun (meyva).
BADİRE
Birdenbire meydana gelen hâl. Felâket. Musibet. * Kabahat. * Birden, zahmetsizce söylenen söz. * Kılıcın, namlunun veya her çeşit nebatın ucu. * Zor geçit.
BÂDİYE
f. Kır. Ova. * Sahrâ. Çöl.
BÂDİYET-ÜŞ-ŞAM
Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden, batıya doğru uzanan çöl.
BADK
Tükürmek.
BAD-NÜMA
f. Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet. * Fırıldak.
BAD-PA(Y)
f. Ayağı çabuk olan (at ve sâire).
BAD-PER
f. Kağıttan yapılmış olan uçurtma. * Hodbin, kendini beğenen ve öven kimse. * Kamçı topacı.
BAD-PEYMA
f. Başıboş, boş gezen, âvâre, serseri.
BAD-REFTAR
f. Rüzgâr gibi hızlı yürüyen. Çabuk ve hızlı koşan, sür'atli.
BAD-SENE
f. Kibirli, mağrur. Büyüklük taslıyan. * Kötü niyetli.
BAD-SER
f. Mağrur, kibirli. * Serkeş, isyânkar, âsi. * Taassub ehli, mutaassıb.
BAD-SEYR
f. Hızlı yürüyen, rüzgâr gibi koşan, ayağına çabuk.
BAD-SÜVAR
f. Koşu atı, hızlı yürüyen at. * Hızlı giden atlı.
BAD-ZEHR
f. Panzehir.
BAD-ZEN
f. Yelpâze.
BÂF
f. Dokuyan, dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ:
BAGAJ
Fr. Yolcu eşyası. * Yolcu eşyası koymaya mahsus yer, yolcu eşyası vagonu.
BAGAL
f. Koltuk.
BAGAL
(C.: Bigâl) Katır.
BAGAN
f. Bahçeler. Bostanlar.
BAGAR
Bir yakıcı hastalıktır ki devede vâki olur; suyu içip kanmaz ve sonunda ondan helâk olur.
BAGARE
Şiddetle yağan yağmur.
BAGAT
(Bağ. C.) Bağlar, üzüm bağları.
BAGAYA
(Bagiyy. C.) Fahişeler.
BAGBAGA
Evmek, acele.
BAG-BAN
f. Bahçıvan, bağcı. Bahçe bekçisi.
BAG-BANÎ
f. Bahçıvanlık, bağcılık. Bağ bekçiliği.
BAG-ÇE
f. Bahçe.
BAGDA'
şiddetli nefret, hiç sevmemek.
BAGEL
f. Ilık su. Sıcak ve soğuk olmayan, harareti ikisinin arasındaki bir ısıda olan su.
BAGGAL
(Bagl. dan) Katırcı.
BAGİ
İsteyen. * Zâlim. * İsyan etmiş. Asi. Yoldan sapmış. * Fık: İmâm-ı Adile âsi olan.
BAGİLİK
Serkeşlik, âsilik.
BAGİYANE
f. Allah'a isyan edenlere ve âsilere yakışır surette. * Zâlimlere yakışır şekilde.
BAGİYY
(C.: Begâyâ) Haddini tecavüz eden. * Zina edici, zâni.
BAGİZ
(Bugz. dan) Herkese nefret eden, buğzeden. Hiç kimseyi sevmeyen. Tiksinen.
BAGİZ
Adavet olunmuş, düşmanlık yapılmış.
BAGL
Katır, ester.
BAGLE
Dişi katır.
BAGSA'
Tüyü siyahlı beyazlı olan ve yer yer de benler bulunan koyun.
Kulaç. * Erişme. * Yetme. * Kuvvet, kudret, beceriklilik. * şeref, kerem. * Vergili, verimli olma.
BÂ
Arabçaya göre harfinin okunuşu. Ebced hesabında iki sayısını ifade eder. Mektup ve eski evraklarda Receb ayına işarettir.
BAAD
Helâk olmak.
BA-ANKİ
Şu sûretle ki, o şartla ki.
BAAS
(Bak: Ba's)
BA-ASAM
Günahlarla.
BÂB
Kapı. * Kısım. * Mevzu. * Fasıl. Bölüm. Parça. Kitab. * Hususi madde. * Sığınacak yer. * İş. * Şekil. * Tövbe.
BÂB
f. Lâyık, uygun, münasib, elverişli. * Hayır, uğur.
BAB HARCI
Mahkemelerde kadıların, naiblerin, mal ve mukataa kalemlerinde bulunan memurların aldıkları bir nevi harç.
BAB(A)
f. Evlat sahibi erkek. Ata, ecdat. * Gemi halatlarının bağlandığı yer. * İnşaatta ağırlıkların bindirildiği direk. * Mânevi rehber, şeyh. * Bektaşi şeyhi. * Hayırhah ve muhterem. * Daha çok zencilerde olan bir hastalık cinsi.Aile reisi babadır. Babanın hayatta en büyük eseri, yetiştireceği hayırlı evlâttır. Evlâdın yaptığı hayır ve sevap işleri, onu yetiştiren babanın amel defterine de geçer. Her baba çocuğunu müslüman olarak yetiştirmekle görevlidir. Evlâd da dine aykırı olmayan emirlerini saygı ile yerine getirmekle yükümlüdür. İslâm ailesinde baba-evlat ilişkisi sadece bu dünya hayatıyla sınırlı değildir. Ebedi âlemde de devam edeceği esasına göre olur.
BABACAN
Biraz kalender davranışlı, cana yakın.
BABAYAN
(Baba. C.) f. Tarikat babaları, şeyhleri. Bektaşi şeyhleri.
BABA-YI ÂLEM
Hz. Adem (A.S.)
BABA-YI ATİK
Babaeski. (Trakya'da bir şehir)
BABAYİĞİT
Yetişmiş delikanlı, tam bedenî kuvvetini almış genç. Cesur, yiğit.
BA-BERAT
Berat ile.
BABET
f. Bent, fırka. * Münasip bir şey. Taalluk, münasebet, alâka, ilişki.
BABEYN
İki kapı. * Mc: Dünya ve âhiret.
BÂB-I ÂLEM
Âlemin kapısı. Herkesin girip çıktığı yer.
BÂB-I ÂLÎ
Yüksek kapı. * Tanzimattan önce sadrazam kapılarının, daha sonra da hükümet dairelerinin çoğunun içinde toplandığı bina. * Mc: Osmanlı Hükümeti.
BÂB-I ÂSAFÎ
Tar: Sadrazam konağı.
BÂB-I FETVA
Eskiden şeyhülislamların oturduğu daire. Fetvalar burada verilirdi.
BÂB-I HÂNE
f. Hırsızların yeri. * Fuhuşhane. * Tembeller yurdu.
BÂB-I HIFZ VE HAFÎZİYET
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi muhafaza edip varlığını devam ettirmesi bahsi.
BÂB-I HİKMET
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi hikmetli ve maslahatlı yaratması bahsi.
BÂB-I HÜKÜMET
Hükümet dairesi, hükümet kapısı.
BÂB-I HÜMAYUN
Topkapı Sarayı'nın ilk kapısı.
BÂB-I İHYA VE İMATE
Öldürmek ve diriltmek bahsi ve mevzuu.
BÂB-I SAADET
Saadet kapısı. * Sultanın sarayı. * İstanbul şehri.
BÂB-I SERASKERÎ
Serasker kapısı. Eski Milli Müdafaa Vekâleti. Milli Savunma Bakanlığı. Şimdiki İstanbul Üniversitesi'nin kapısı.
BÂB-I ŞERÎF
Konya'da bulunan Mevlana türbesinin kapısı.
BÂBİL
Asurlular devrinde Irak'ta kurulan şehirlerden biri. Bağdat'ın aşağı tarafında bulunan ve büyücülüğünden dolayı, eski edebiyatımızda "Çeh-i Bâbil" olarak yer alan ve birçok dillerin meydana gelmesi bakımından da adı geçen "Bâbil Kulesi"nin bulunduğu ilkçağdan kalma bir şehir.
BÂBİL KULESİ
Tevrat'ın rivayetine göre Hz. Nuh'un (A.S.) oğulları tarafından gökyüzüne ulaşmak için yaptırılmış büyük bir kuledir. Rabbimiz bu kulede çalışmakta olanların dillerini değiştirmiş ve birbirlerini anlamaz hale getirmiştir. Bundan dolayı tamamlanamamış ve 72 dil burada meydana gelmiştir. (Buna "tebelbül-i akvam" denir.) Müslümanlıkta, bu kuleyi Nemrud'un gökyüzüne yükselerek Allah'ın işlerine karışmak maksadıyla yaptırmış olduğu rivayet edilir. Milâttan önce yaşamış olan eski Yunan tarihçisi Herodot, Bâbil'deki Baal Ma'bedinin gayet yüksek bir kule olduğunu seyahatinde görerek anlatmıştır ki; Bâbil ve Nemrut Kulesi denen şeyin bu olması ihtimali vardır. (T.L.)
BÂB-UL MENDEB
Kızıldeniz'de Hint Denizi yakınlarında bulunan bir boğazın adı.
BABUR
(Zahirüddin Muhammed) Hindistan'da büyük Müslüman Türk devletinin kurucusu ve Timur'un beşinci göbekten torunudur. Fergana Emiri olan babası Ömer Şeyh'in ölümünden sonra tahta geçmiştir. (1494)
BABUR-NAME
f. Bâbur Şah'ın Vekayi ismindeki meşhur hatıra kitabı.
BABÜK
Ahmak, sersem adam.
BABZEN
f. Ağaçtan veya demirden yapılmış olan kebap şişi.
BA'C
Karına dürtmek, karın yarmak.
BÂC
f. Vergi. * Kudretli hükümdarın zayıf olan hükümdardan aldığı vergi. * Eskiden halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi. * Renk. * Çeşit.
BÂC-BÂN
f. Geçiş vergisi tahsildarı. Bac toplayan memur.
BACENG
f. Baca. * Ufak pencere. Tepe penceresi.
BÂC-GİR
f. Vergi toplayan kimse. Vergi toplama memuru.
BÂC-GÜZAR
f. Vergi veren, haraç veren. * Geçiş parasına tâbi.
BÂC-I KIRTIL
Hayvanlardan alınan vergi.
BA'D
Zaman zarfıdır ve te'hir ifade eder. * Helâk olmak mânâsına mastardır.
BAD'
Kesmek. Yarmak. * Suya kanmak.
BÂD
f. "Olsun, ola, olaydı" mânasına gelir ve kelimelerin sonuna getirilir. Meselâ: Aferin bâd $ : Aferin olsun. Çok yaşa. Afiyet bâd $ : Afiyet olsun.
BÂD
f. Yel. Rüzgâr. Soluk. Nefes.
BAD'A
(C.: Bida') Et parçası.
BA-DAD
f. Adaletli, âdil, sâdık, doğru.
BADAM
f. Badem.
BADAME
f. İpek kurdu. * Zincir halkası. * Et beni. * Nazarlık. * Süslü şey. * Eski hırka.
BADAŞ
f. Mükâfat.
BAD-BAN
f. Yelken. * Gemi sereni.
BAD-BAZ
f. Yelpaze.
BAD-BEDEST
f. Elinde avucunda birşey bulunmayan. İflas etmiş.
BAD-BER
f. Uçurtma. * Daima kendini methettiği halde elinden bir iş gelmiyen kimse.
BAD-BİZ
f. Yelpaze.
BADD
Az az akmak. * Nazik deri.
BAD-DAR
f. Mağrur, kibirli. * Divane, deli. * İri vücut, şişman. * Hiç bir işle alâkası bulunmayan kişi.
BA'DE
Sonra.
BÂDE
f. şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
BA'DE BU'DİN
Hayli zaman geçtikten sonra, neden sonra.
BA'DE HARAB-İL BASRA
Basra harab olduktan sonra. * Mc: İş işten geçtikten sonra.
BAD-EFRA(H)
f. Mücazât, ceza. * Bir çeşit fırıldak.
BA'DEHÂ, BA'DEHÛ
Bundan sonra. Ondan sonra.
BA'DEHUM
Onlardan sonra.
BÂDE-İ İKBAL
İkbal şarabı. Yüksek mevkide bulunmanın verdiği geçici neşe ve keyif.
BÂDEKEŞ
İçki içen.
BA'DEL EDA
(Ba'de-l edâ) Yapıldıktan sonra.
BA'DEL HARB
(Ba'de-l harb) Muharebeden, harpten sonra.
BA'DEL İFA
(Ba'de-l ifâ) Yapıldıktan, ifâ edildikten sonra.
BA'DEL MEVT
(Ba'de-l mevt) Ölümden sonra.
BA'DEL MİLAD
(Ba'de-l milâd) Milâddan sonra. Tarih başlangıcı kabul ettikleri seneden sonra.
BA'DEL MUSÂLAHA
(Ba'de-l musâlaha) Musâlahadan, barıştan sonra.
BA'DEL MÜTÂLAA
(Ba'de-l mütâlaa) Mütâlaa ettikten sonra, okuduktan sonra.
BA'DEL YEVM
(Ba'de-l yevm) Bugünden sonra.
BA'DEMA
(Minba'd, fimâba'd) Ondan sonra. Bundan sonra. Bundan böyle.
BADEMCİK
Tıb: Boğazın iki tarafında, badem biçimindeki bezler.
BADEN
Semiz, iri gövdeli kimse.
BA'DETTEŞEKKÜL
(Ba'de-t teşekkül) Teşekkül ettikten sonra, oluştuktan sonra.
BA'DEZA
(Ba'dezin) Bundan sonra.
BA'DEZZEVAL
(Ba'de-z zevâl) Zevalden sonra, sona erdikten sonra.
BA'DEZZUHR
(Ba'de-z zuhr) Öğleden sonra.
BAD-GÂN
f. Bekçi, gözetici, gözeten. * Hazinedar.
BAD-GÂNE
f. Kafesli pencere.
BAD-GERD
f. Kasırga.
BAD-GÎR
f. Vantilatör. * Baca. * Semaver ve nargilenin başlığı.
BAD-HERZE
f. Büyü, sihirbazlık. * Letâfet, güzellik.
BÂD-I BERÎN
Sabah rüzgârı. * Lâtif hava.
BÂD-I CEM
Hz. Süleyman Peygamberin hükmettiği yel, rüzgar.
BÂD-I CENUBÎ
Güney rüzgârı.
BÂD-I HAZÂN
Sonbahar rüzgârı.
BÂD-I HEVÂ
Hevâ ve heves. Eğlence. Bedava. Boş.
BÂD-I PÜRGÛ
Devamlı sesler çıkaran, ıslık çalan rüzgar.
BÂD-I SABÂ
Baharda esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli.
BÂD-I SEMÛM
Çölde, sıcakta gündüz esen sıcak yel. Sam yeli. Zehirli rüzgâr.
BÂD-I SUBH
Sabah rüzgârı.
BÂD-I ŞİMALÎ
f. Kuzey rüzgârı. * Nefes, soluk. * Ah sesi, ah çekme. * Allah'ın inâyeti. * Medih. * Söz. * Büyüklük taslama, kibirlilik. * şarap.
BÂD-I TECELLİ
Tecelli rüzgârı. * Kader.
BADİ
Sebeb. İllet. Mûcib. Vesile. * Zâhir ve âşikâr olan. * Halkeden. Hâlık. Yaratan.
BADİ
f. Geçici. * Havaya veya rüzgâra âit.
BADİ'
Deniz içinde olan ada. * Et. * Deri.
BÂDÎ
Rüzgâra ait. * Muvakkat. Geçici.
BADİA
Derisini ve etini yarıp kanatmış olan, fakat kanı çıkmayıp akmayan baş yarası.
BADİH
(Bâdihe) Beklenmedik ziyaret. * Erkek ziyaretçi. * Birden bire gelen ilham. * Ansızın, âniden.
BADİLE
(C.: Bâdil) Koltukla meme arasında olan et.
BADİN
Şişman, bedeni büyük, iri vücutlu.
BADİNC
f. Hindistan cevizi.
BADİNCAN
f. Patlıcan.
BADİR
Hemen yapmak isteyen. * Birdenbire vuku bulan. * Dolunay. * Büyümüş (çocuk). * Olgun (meyva).
BADİRE
Birdenbire meydana gelen hâl. Felâket. Musibet. * Kabahat. * Birden, zahmetsizce söylenen söz. * Kılıcın, namlunun veya her çeşit nebatın ucu. * Zor geçit.
BÂDİYE
f. Kır. Ova. * Sahrâ. Çöl.
BÂDİYET-ÜŞ-ŞAM
Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden, batıya doğru uzanan çöl.
BADK
Tükürmek.
BAD-NÜMA
f. Rüzgârın esme istikametini gösteren âlet. * Fırıldak.
BAD-PA(Y)
f. Ayağı çabuk olan (at ve sâire).
BAD-PER
f. Kağıttan yapılmış olan uçurtma. * Hodbin, kendini beğenen ve öven kimse. * Kamçı topacı.
BAD-PEYMA
f. Başıboş, boş gezen, âvâre, serseri.
BAD-REFTAR
f. Rüzgâr gibi hızlı yürüyen. Çabuk ve hızlı koşan, sür'atli.
BAD-SENE
f. Kibirli, mağrur. Büyüklük taslıyan. * Kötü niyetli.
BAD-SER
f. Mağrur, kibirli. * Serkeş, isyânkar, âsi. * Taassub ehli, mutaassıb.
BAD-SEYR
f. Hızlı yürüyen, rüzgâr gibi koşan, ayağına çabuk.
BAD-SÜVAR
f. Koşu atı, hızlı yürüyen at. * Hızlı giden atlı.
BAD-ZEHR
f. Panzehir.
BAD-ZEN
f. Yelpâze.
BÂF
f. Dokuyan, dokuyucu mânâsına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ:
BAGAJ
Fr. Yolcu eşyası. * Yolcu eşyası koymaya mahsus yer, yolcu eşyası vagonu.
BAGAL
f. Koltuk.
BAGAL
(C.: Bigâl) Katır.
BAGAN
f. Bahçeler. Bostanlar.
BAGAR
Bir yakıcı hastalıktır ki devede vâki olur; suyu içip kanmaz ve sonunda ondan helâk olur.
BAGARE
Şiddetle yağan yağmur.
BAGAT
(Bağ. C.) Bağlar, üzüm bağları.
BAGAYA
(Bagiyy. C.) Fahişeler.
BAGBAGA
Evmek, acele.
BAG-BAN
f. Bahçıvan, bağcı. Bahçe bekçisi.
BAG-BANÎ
f. Bahçıvanlık, bağcılık. Bağ bekçiliği.
BAG-ÇE
f. Bahçe.
BAGDA'
şiddetli nefret, hiç sevmemek.
BAGEL
f. Ilık su. Sıcak ve soğuk olmayan, harareti ikisinin arasındaki bir ısıda olan su.
BAGGAL
(Bagl. dan) Katırcı.
BAGİ
İsteyen. * Zâlim. * İsyan etmiş. Asi. Yoldan sapmış. * Fık: İmâm-ı Adile âsi olan.
BAGİLİK
Serkeşlik, âsilik.
BAGİYANE
f. Allah'a isyan edenlere ve âsilere yakışır surette. * Zâlimlere yakışır şekilde.
BAGİYY
(C.: Begâyâ) Haddini tecavüz eden. * Zina edici, zâni.
BAGİZ
(Bugz. dan) Herkese nefret eden, buğzeden. Hiç kimseyi sevmeyen. Tiksinen.
BAGİZ
Adavet olunmuş, düşmanlık yapılmış.
BAGL
Katır, ester.
BAGLE
Dişi katır.
BAGSA'
Tüyü siyahlı beyazlı olan ve yer yer de benler bulunan koyun.