Osmanlıcada ''I''ile başlayan kelimelerin anlamları

arz-ı hal

şşşşştttttttt
Özel üye
IBARE
Beyan etmek, açıklamak.
IBB
(C.: E'bâ) Yük dengi, ağır yük.
IBLIK
Erkek.
IBT
(Ibıt) Koltuk. Omuzun alt ve iç tarafı.
ICAN
Kubl ile dübür arası. * Ahmak kimse.
ICAZ
İnat etmek.
ICRE
Başına tülbent sarmak. * Besili ve semiz olmak.
ICRİM
Kısa boylu bodur adam.
IDA'
Bir şeyi birbiri ardınca yapmak.
IDAA
(Bak: İdaa)
IDAD
Isırmak. * Geçinmekte darlık, maişet zorluğu.
IDAD
Hazırlamak. * Ses, sada.
IDAE
Parlamak veya parlatmak. Ruşen etmek veya ruşen olmak.
ID'AF
Zayıf etmek, zayıflamak. * Muzaaf etmek, fazlalaştırmak. İki kat yapmak.
IDAFE
Misafir edinmek. * Ulaştırmak. * Tâbi olmak, uymak.
IDAKA
Darlık vermek.
IDAT
(Bak: Izat)
IDBAB
Yaş olmak, ıslanmak. * Kin tutmak.
IDCA'
Yatırmak.
IDCAC
Çağırmak, çağırtmak.
IDCAR
Gönül kırmak. Iztırab vermek. Darıltmak.
IDD
(C.: Adât) Pınar ve kuyu suları gibi aktıkça kesilmeyen, devamı gelen su. * Çokluk, kesret.
IDFE
Ondan elliye varana kadar olan erkekler. * Kıt'a. * Akşam vakti.
IDGAN
Kalbinde bir kimseye kin ve adavet olmak.
IDGAS
Karıştırmak. * Otu eliyle tutamlamak.
IDHA'
Kuşluk vaktine girmek.
IDHAK
Güldürmek. Güldürülmek.
IDHİYAN
Nurlu, ruşen, parlak.
IDİN
Dağılmış, perâkende olmuş.
IDK
(C.: Adâk-Uduk) Hurma salkımı.
IDL
Yük dengi, misil, eşit.
IDLA'
Çok yemekten dolayı midenin dolması ve hasta olmak.
IDLAL
(İdlâl) Hak dinden, imân ve islâmiyetten saptırmak. Doğrudan, Hak ve hakikat caddesinden ayırmak. Azdırmak.
IDMAME
(C.: Ezâmim) Cemaat, topluluk.
IDNA'
Hastalığın hastayı zayıflatması.
IDRAR
Zarar vermek. * Avret üstüne avret almak, evli iken bir daha evlenmek.
IDRİC
İbrişim kilim.
IDTIBA'
Hacıların ihramlarını sağ koltukları altından çıkarıp sol omuzlarına örtmeleri.
IDTICA'
Yan yatmak.
IDTIGAN
Ayağıyla kendi kendine vurmak.
IDTIHAD
Zulmetmek, cefâ vermek.
IDTILA'
Kuvvetlendirmek.
IDTIMAR
İnce belli, karınsız olmak.
IDTIRAB
Deprettirmek, hareket ettirmek. Izdırap.
IDTIRAM
Ateş yakılmak. * Şule vermek, ışıklandırmak.
IDVA'
Azık yapmak.
IDVE
(C.: Udât) Yüksek yer. * Dere kenarı.
IFA'
Devekuşunun yeleği. * Devenin yükünün çok olması.
IFAS
Şişe ve divit ağzını kapatmakta kullanılan deri.
IFDAC
(C.: Ufâzic) Semiz, besili hayvan. * Yumuşak nesne.
IFLIK
Eski çalgılardan birinin adıdır.
IFRAT
Davarın alın saçı. * İnsanın ense saçı.
IĞLAK
(Bak: İğlâk)
IĞRAZ
(Bak: İğraz)
IĞVA
(Bak: İğva)
IH
Deveyi çökertmek için kullanılır sestir. * Yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermeği tasvir eder.
IHAFE
Korkutmak.
IHAZE
(C.: İhâzât-İhâz) Su birikip toplanacak yer. * Bir kimsenin kendisi veya sultanı için hıfzedip gözlediği yer.
IHBAS
İfsad etmek. Bozmak. * Yaramazlık öğretmek.
IHBAT
Huşu ve tevazu' etmek, alçak gönüllülük yapmak.
IHDAC
Doğan çocuğun bir yerinin eksik olması.
IHDAR
Kendini gözlemek. * Bir yerde durmak, ikâmet.
IHDI
Deve çöktü.
IHDILAL
Yaş olmak, ıslanmak. * Ağacın budak ve yapraklarının çok olması.
IHDIRAR
Yeşillik.
IHFAK
Gazâda ganimet malından pay almamak. * Avcıların av yakalayamaması.
IHFAS
Çirkin olmak.
IHLA'
Hâli etmek, boşaltmak.
IHLA'
Çıkarmak.
IHLAD
Meyletmek, yönelmek, eğilmek. * Sonsuzlaştırmak, ebedi kılmak. * Geç ihtiyarlamak.
IHLAF
Su aramak. Yerine halef etmek. * Kılıç çıkarmak için elini uzatmak.
IHLAK
Elbise eskimek veya eskitmek.
IHLAL
Terketmek.
IHLAMAK
Ih diyerek deveyi çökertmek. * Ih diyerek yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermek.
IHLAMUR
Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç. * Ihlamur ağacından yapılmış.
IHLİVLAK
Eskimek. * Bulutun gökyüzünü kaplaması.
IHMAD
Ateşi söndürmek.
IHMAL
Saçak yapmak.
IHMAR
Gizli etmek, saklamak.
IHN
Boyalı sof kumaş. * Renkli yün.
IHNA'
İfsad etmek, bozmak. * Yaramaz söz söylemek.
IHN-İ MENFUŞ
Didilmiş kumaş. Hallac edilip atılmış renkli yün.
IHRAB
Viran etmek, harabe haline getirmek.
IHRIVVAT
Uzamak.
IHRİNMAS
Sükut etmek, susmak.
IHRİT
İsmi işitilmeyen bitki.
IHSA'
Haya çıkarmak.
IHSA'
Irak etmek, uzaklaştırmak.
IHSAR
Noksanlaştırmak, eksiltmek.
IHSAS
Yaramaz iş yapmak.
IHŞÎŞAN
Kabalığı, inatçılığı ve katılığı fazla olmak.
IHTA'
Hatâ etmek, yanılmak.
IHTİBA'
Gizlenmek, örtünmek.
IHTİBAR
İmtihan ve tecrübe etmek.
IHTİDAB
Boyamak.
IHTİDAD
Otu köküyle birlikte biçmek.
IHTİDAM
Hizmet etmek.
IHTİLA'
Çıkarmak.
IHTİLA'
Ot biçmek.
IHTİLAB
Aldatmak.
IHTİLAC
Seğirtmek, koşmak. * Hareket etmek.
IHTİLAK
Yalan olmak. * Muhtaç olmak.
IHTİLAL
(İhtilal) Halel vermek, zarar vermek. * Muhtaç olmak.
IHTİLAS
Hırsızlık için gelip bir şey alıp kaçmak.
IHTİMAM
Ev süpürmek.
IHTİMAR
Mütegayyer olmak, bozulmak, değişmek.
IHTİNAS
Kırılmak. * İkiye bükülmek, iki kat olmak.
IHTİRA'
Vücud vermek, icad.
IHTİRAF
Cem'etmek, toplamak.
IHTİRAK
Kat'etmek, kesmek.
IHTİRAM
Eksilmek, noksanlaşmak. * Kesilmek.
IHTİRAT
Kılıç çekme.
IHTİSAM
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
IHTİSAR
Elini böğrüne koymak. * Muhtasar yapmak.
IHTİTAF
Sür'atle ahzetmek, çok hızlı almak.
IHTİTAN
Sünnet olmak.
IHTİTAT
Sakal bitmek. Yer tutmak. * Hatla işaret koymak.
IHTİVA'
Kendini aç bırakmak.
IHTİZA'
Parça parça edip taksim etmek. * Kat'etmek, kesmek.
IHTİZAL
Kesilmek. * Ayrılmak.
IHTİZAN
Sırrı gizlemek.
IHVE-İ MÜTEFERRİKÎN
Ana baba bir veya yalnız ana bir yahut da yalnız baba bir erkek kardeşler. (Müennesi: "Ahavat-ı müteferrikat'tır)
IKAB
Azap, mihnet.
IK'AD
Yüksek bir yere çıkarmak. * Oturtmak.
IKAK
Tırnaklı hayvanların gebeleri.
IKAL
İkl, bağ, bend. * Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel. (Bak: Sâhib-üt tac)
IKAM
şiddetli harpler. * Yaramaz huylu.
IK'AR
Derinletmek, derinleştirmek.
IKD
İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey. * İnci dizecek iplik. * Hurma salkımı.
IKFAL
Kilitlemek.
IKHÂR
Kahr etme, kahr edilme, kahr edilmiş olma.
IKHÂR-I DÜŞMEN
Düşmanın kahrolması.
IKKA
Çocukların doğduklarında mevcut olan saçı.
IKLAB
Aksine döndürmek. Tersine çevirmek veya çevrilmek.
IKLAL
Azaltılma, azaltma.
IKLÎD
(C.: Akalîd) Anahtar, miftah.
IKLİM
Bir yerin hava şartları. Memleket. Küre-i arzın kıt'a ve her bir memleketi.
IKMA'
Gelen bir kimseyi geri döndürme. * Birisini aşağılama.
IKMAH
Enaniyet ve azametle kafa tutma.
IKMAR
Ayın doğmasını bekleme.
IKMAS
Suya daldırıp çıkarma.
IKNAS
Adi ve rezil bir kimse iken asaletlilik iddiasında bulunma.
IKNAT
Allah'a dua etme. Aczini ve fakrını anlayarak Allah'a yalvarma. * Namazda kıyamı uzatma. * İnkisar etmek.
IKSÂ
Uzaklaştırılma. Uzaklaştırma.
IKSAM
Kasem etme, and içme, yemin etme.
IKSAR
Yapabileceği ve elinden geldiği halde ihmâl etme.
IKSAT
Hakkâniyet, doğruluk gösterme.
IKSÂ-YI ÂMÂL
Emel ve isteklerinden uzaklaştırma.
IKTA'
(Kat.'dan) Delil göstererek susturma. * Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi. * Maktuan ihâle.
IKTAAT
(Iktâ. C.) Sahibi olmayan ve üzerinde imaret eseri olmıyan yerlerden olup, ulülemr tarafından istihkak sahibine imar ve inşa etmesi için tahsis olunan arazi.
IKTAR
Damlatma, damlatılma.
IKTIDA
Tâbi olma. Uyma.
IKTIDAEN
Uyarak, ıktıda ederek, tâbi olarak.
IKTİFA'
(Kafa. dan) Arkasından gitme, izinden gitme.
IKTİFAEN
İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek.
IKVA'
Ev boşalmak. * Azık tamam olmak. Şâirin şiirin kafiyesini çeşitli yapması.
IKVAL
Bir kimsenin söylemediği bir sözü, söyledi diye iddia etmek.
IKVÂLİYYÂT
Söylenmediği hâlde söylendi diye iddiâ edilen sözler. Lüzumsuz iddialar.
IKY
Yemek yemezden evvel çocuğun karnından çıkan necisi.
IKYAN
Halis iyi altın. * İnci parçası.
ILAB
Boyunda olan uzun nişan.
ILAC
Bir şeyi yerinden alıp gidermek.
ILAKIYE
Aşikârelik, açıklık, meydanda oluş.
ILAT
(C.: Alât) Devenin boynuna takılan ip.
ILBA'
(C.: Alâbâ) Boyun siniri.
ILC
(C.: Uluc-Aluc-Ilce) Kervan. * Yabani eşek. * Acem küffarından bir erkeğin adı.
ILGAM
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi göüren yer. Serap, pusarık.
ILGAMAK
At başıboş olarak dörtnala koşması.
ILGAR
Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın. * Başıboş hayvanın dörtnala koşması.
ILGARCI
Akıncı.
ILGIDIR
Bir metre kadar uzunluğunda, uçlarına birer karış kadar iki çivi sokulmuş ağaçtan yapılma bir ölçü âletidir.
ILGIMSALGIM
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda, buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi görünen yer. Serap, pusarık.
ILHİZ
Büyük kene.
ILICA
Sıcak pınar suyu. Bunların yerden kaynayanına kaynarca; üzerine bina veya kubbe yapılmış olanına ise kaplıca denir.
ILIK
Ne sıcak ne soğuk. Az ısınmış veya sıcaklığı kırılmış.
ILK
Sakız. * Ağızda çiğnenen şey.
ILK
(C.: Alâk) Kurumak. * şarap, hamr. * Her nesnenin iyisi.
 
ILKA
Kişinin göbeğine dek olan gömlek.
ILKİD
Şişman, kısa boylu, hakir ve hayrı az olan kadın. * Katı yoğurt.
IMYA (IMİYYÂ)
Görmeyerek, düşünmeyerek.
INAK
Kucaklaşıp sarılma, muânaka.
INAN
(C.: Aınne) Atın dizgini.
INAS
Kızın büluğ çağına vardıktan sonra evlerinde evlenmeden çok durması.
INİZ
Cimâa kadir olmayan erkek. * Cimâdan safâlı olmayan avret.
INNÎN
İktidarsız, güçsüz, âciz.
INTIFA
Sönme. Yanarken sönme. Ortadan kalkma.
INTIFA-YI HARİK
Yangının sönmesi.
INTİYAN
Yiğitlik evveli.
IR
t. Nağme, ezgi, basit türkü. * Ahenk, terâne.
IRA
Karakter, seciye.
IRA'
Mıknatıs.
IRAB
Tazı. * Yükrek at.
IRABET
Yaramaz sözler söylemek, fuhşiyyat.
IRAFET
Kethüdâlık, reislik. Ululuk, şereflilik.
IRÂK
Dicle nehrinden aşağı Basra'ya kadar Şat Suyu'nun iki tarafı olan memleket. * Su kenarı. * Kökler, asıllar, bünyadlar. * Uzak.
IRAKA
(Bak: İrâka)
IRÂK-I ACEM
(Acem Irakı) Tar: Irak'ın Dicle nehrinden başlayarak İran sınırındaki yüksek dağlık mıntıkaya kadar uzanan bölgesine Osmanlılarca verilen ad.
IRÂK-I ARAB
Arap Irak. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve Bağdat'ın kuzeyine kadar uzanan topraklara Osmanlı İmparatorluğu zamanında verilen isim.
IRAKÎ
(Irâkiyye) Irak halkından, Iraklı. * Irak'a ait.
IRAN
Evin uzak olması. * Mıh, çivi. * Mızrak. Süngü.
IRAS
Devenin başını ayağına bağladıkları ip.
IRDA'
(Bak: Irzâ')
IRDAM
Üzüm veya hurma salkımı olan budak.
IREM
Irmak kenarı. "* Su bendi. * Dere, vâdi. * Sert yağan ve taneleri iri olan yağmur. * Gözsüz köstebek. * Kemikten etin suyunu almak.
IRGAF
Hızla yürüme, hırsla bakma.
IRGAT
(Rumca) Rençber, işçi. * Yapı işçisi. Amele. * Gemilerde demir zincirini toplamak için ve binalarda bazı ağır şeyleri kaldırmak için zincirlerle çevrilmiş, ufki bucurgat.
IRIP
Balık tutmak için atılan büyük ağ.
IRK
Nesil. Zürriyet. Sülâle. * Soy. Kök. Damar.
IRK-I AHMER
Kızıl derili.
IRK-I ESVED
Siyah derili, zenci.
IRKIY
(Irkıyye) Irkla ilgili, ırka âit.
IRKÎL
Belâ. Zahmet, meşakkât. * Çok güç nesne.
IRK-ÜZ-ZEHEB
Altınkökü denilen bir nebat.
IRMAK
Büyük akarsu, doğrudan doğruya denize dökülen nehir.
IRMİS
Büyük taş. * Kuvvetli ve dayanıklı deve.
IRNÎN
Kaş tarafında burun ucu. * Her nesnenin evveli.
IRRİS
Arslan yatağı.
IRS
Koca ile karıdan her biri. * Nâmus.
IRSÎ
Gelincik dedikleri hayvanın rengine benzer bir renk.
IRTIR
Yerinden ayrılmak.
IRV
(C.: Arâ) Cemaat, topluluk.
IRZ
Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet. * Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.
IRZA
Çayırlık, çimenlik. Otu bol olan yer.
IRZÂ'
Emzirmek veya emzirilmek.
IRZÂ-İ ETFAL
Çocukların emzirilmesi.
IRZÂ-İ GAYR-İ MÂDERÎ
Çocuğu hayvan sütüyle besleme.
IRZÂ-İ MÂDERÎ
Çocuğu ana sütüyle besleme.
IRZAL
Bağcıların arslan korkusundan dolayı ağaçların üzerinde yaptıkları yatak. * Avcıların, yatağında topladıkları kuru ot.
IRZİM
Sağlam, sert ve dayanıklı. * Şiddetli toplayıcı.
IS
(Iss) t. Bayındırlık, mâmuriyet. Şenlik. * Ses. * Sâhib. Mâlik. * Efendi.
IS'AB
Güç. Çetin bulmak. Güçleştirmek. Zorlaştırmak.
ISABE
(C.: Asâib) Cemaat, topluluk. * Tıb: Yaraları sarmakta kullanılan bağ, yara bantı. * Başa sarılan ve şeâir-i İslâmiyeden olan sarık.
IS'AD
Yukarı çıkarmak. Yükseltmek. * Mekke-i Mükerreme'ye gitmek. * İnbikten geçirmek.
ISADET
Avlatmak.
ISAGA
Kuyumculuk yapma. * Eritilmiş maddeleri kalıba dökme.
ISAHA
Kulak verip dinleme.
ISALET
Hamle yapmak. * Ulaşmak.
ISAM
Göze çekilen sürme. * Kırba bağı. * Kırba örtüsü.
I'SAR
Ayağını kaydırıp yere yıkmak.
I'SAR
Fakir olmak. * Güç olmak, zor olmak.
I'SAR
Hafif esen rüzgâr.
IS'AR
Enaniyet ve kibirle surat asma.
ISARE
Çadır kazığı. * Çadır ipi.
ISARET
Meylettirmek, eğmek.
IS'AS
Gece karanlığı başlamak, karanlık basmak. * Karanlığın açılması. * Bulutun yere yakın olması. * Peşinden gitmek.
ISATA
Seslenme, ses çıkarma.
ISBA'
Tulu etmek, meyletmek.
ISBAH
Seher vakti. Sabah vakti. * Gafil olmamak. Uyanıklık.
ISBAR
Sabrettirmek.
ISBI'
(Usbu'-Asba'-Asbi') Parmak.
ISDA'
(Sadâ. dan) Yankı. Aks-i sada. Sesin bir yere çarpıp dönmesiyle duyulan ikinci ses.
ISDAD
Men'etmek, engel olmak, geri döndürmek.
ISDAK
Verilecek parayı kadının nikâhında tesbit edip kararlaştırma.
ISDAR
(Sudur. dan) Çıkarma, çıkarılma, sudur ettirme. * Deveyi sudan geri döndürmek. * Rücu ettirmek, geri döndürmek, vazgeçirmek.
ISFA'
Arındırılmak. Hâli olmak.
ISFAK
Kapıyı örtmek. * El ile bir nesneye erişmek.
ISFİRAR
Sararmak. Sarı olmak.
ISFİRAR-I AYN
Gözün sararması.
ISFİRAR-I EVRAK
Yaprakların sararması.
ISFİRAR-I ŞEMS
Güneşin sararmış gibi görünüşü.
ISGA'
Söylenilen bir sözü dinleyip kabul etme ve yapma. * Söylenilen bir sözü kulak verip dinleme. * Meyl etmek. * Eksiltmek.
ISGAR
(Sagir. den) Hakir ve hor görme. * Küçültme.
ISHA'
Gökyüzünün açık ve bulutsuz olması.
ISHAB
Yoldaşlık yapmak.
ISHAM
Biçim vakti yetişmek, hasat zamanının gelmesi.
ISHAR
(Sıhriyyet. den) Akrabalık, yakınlık, kurbiyet, sıhriyet. Damat olma. Damat edinme. * Ulaşmak. * Erimek.
ISHÎRAR
Ot kurumak.
ISKA
(Bak: İska)
ISKAÇA
Gemi direğinin ayaklığı.
ISKALARA
Gemi arması merdiveni. * Harp gemilerinin sol taraflarındaki merasim merdiveni.
ISKALARİYA
Geminin üst kısmına çıkabilmek için iskele, yani merdiven teşkil etmek üzere çarmıhlara aykırı ve kazık bağı ile bağlanmış ince halatlar.
ISKAPARMA
İtl. Bir gemiyi toptan kiralama.
ISKARÇA
İtl. Geminin yükünün pek sıkı olarak istif edilmesi.
ISKARMOZ
Kayık ve sandallarda kürek takılmak üzere yan kenarlara dikine sokulmuş tahta çiviler. * Bir cins küçük balık.
ISKARSO
İtl. Yelkenleri doldurur dik rüzgâr. * Geminin götürü olarak kiralanması.
ISKARTA
Herhangi bir sebepten dolayı değerini kaybetmiş mal.
ISKAT
Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek. * Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka.
ISKAT-I CENİN
Kadının çocuk düşürmesi.
ISKAT-I SALÂT
Ölmüş bir kimsenin kılmadığı namazlar yüzünden hâsıl olan günahını giderir ümidi ile verilen sadaka.
ISKOTA
İtl. Büyük yelkenleri kullanmaya yarayan ip.
ISKUNA
ing. İki direkli bir nevi yelkenli gemi.
ISLA'
Ateşte kızdırmak. Ateşte yakmak.
ISLAH
İyileştirmek. Düzeltmek. Kusurları gidermek. (Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. S.)
ISLAHAT
Kusurları ve eksiklikleri gidermek için yapılan işler ve düzeltmeler.
ISLAHAT-I ADLİYE
Adli ıslahat.
ISLAHAT-I ASKERİYE
Askerlikte yapılan ıslahatlar. Askerî ıslahat.
ISLAHAT-I MÜLKİYE
İdarede yapılan düzeltmeler, yenilikler.
ISLAHATPERVER
Islahat taraftarı, ıslahatı seven.
ISLAHEN
Islah ederek, düzelterek.
ISLAHHANE
Tar: San'at mekteblerine önceleri verilen isim. * Islah evi.
ISLAH-I HÂL
Kendi halini ıslah etme, düzeltme.
ISLAH-I ZÂT-ÜL BEYN
Aralarındaki kırgınlığı kaldırarak iki kişiyi barıştırma.
ISLAHÎ
(Islahiyye) Islah etmeye ve düzeltmeğe dair. Düzeltme ile alâkalı.
ISLAHPEZİR
Islah edilebilir olan. Düzeltme ve tâmir kabul eden, ıslaha kabiliyeti olan.
ISLÎ'
Boynu ince ve başı fındık gibi yumruca olan yılan.
ISLİHMAM
Ayak üstüne durmak.
ISLÎT
Zinetli kılıç, üzeri süslenmiş kılıç.
ISMAM
Şişenin ağzını tıkama. * Sağırlaştırma, duymaz hâle getirme.
ISMARLAMA
Sipariş verme, emanet etme. Hususi siparişle yaptırılmış, hazır alınmayan.
ISMAT
Susturma, susturulma, sükut ettirme.
ISMİ'LAL
Muhkem olmak, sağlam olmak. * Otların birbirine dolaşmaları.
ISNA'
Yardım etme, yardımda bulunma.
ISNAKAT
El darlığı. * Men'etmek, engel olmak.
ISNAN
Israr etme, inat etme, ayak direme. * Gücenme, darılma. * Gururlanma, kibirlenme.
ISPARÇANA
Halatın üzerine sarılmış olan ip. * Halatın yapıldığı bükmelerin herbiri.
ISPARMACA
Deniz içinde birkaç zincirin birbirine karışması.
ISPAVLİ
Eskiden gemilerde kullanılan bir çeşit kalın sicim.
ISPAZMOZ
Sinirlerde beliren gerginlik ve titreme.
ISR
Ahd. Sözleşme. Yemin. * Kulakta küpe deliği. * Şiddetli ahkâm ve teklifler. * Altındakini yerinde tutan ağırlık, bağ.
ISRAH
Medet yetişmek, yardım gelmek.
ISRAM
Derviş olmak.
ISRAR
Bir fikir veya meşru dâvadan dönmemek. Direnmek, sebat etmek. Hayırlı bir hâl üzere sadakatla kalmayı istemek.
ISTABL
Ahır.
ISTABL-I ÂMİRE
Saray ahırı.
ISTABL-I HÂS
Padişahın atlarına mahsus ahır.
ISTAFLÎN
Havuç.
ISTAHAR
Havuz, küçük göl. Su birikintisi.
ISTAM
Kepçe.
ISTIAD
Yükseğe çıkma, terfi etme.
ISTIBAB
Dökülme. * Damardan kan fışkırması.
ISTIBAG
Boyanma.
ISTIBAR
Sabretmek. * Kısas almak.
ISTIDAM
İki şeyin birbirine şiddetli çarpması.
ISTIFA
Bir şeyin iyisini seçip ayıklamak. * Bir şeyi ıslâh edip sâfileştirmek. * Seçmek. Ayıklamak.
ISTIFAF
Dizilme. Sıralanma. Saf bağlama.
ISTIFA-GERDE
f. Seçilen. Seçilmiş bulunan.
ISTIHAB
Saklama, gizleme. * Dostluk kurma. * Konuşma, musâhabe etme.
ISTIHAM
Ayak üstüne dikili durmak.
ISTIKAK
Tokuşmak.
ISTILA
Ateşte ısınma.
ISTILAH
Tabir, deyim. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları. * Bir ilim veya mesleğe âid kelime. Terim. Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime. * Muvafakat. Uygunluk. Barışmak. İttifak.
ISTILAHAT
Istılahlar. İlmî tabirler.
ISTILAHÎ
Istılaha dair. Istılaha âid ve müteallik.
ISTILAM
Kesme, koparma.
ISTINA'
Seçme, intihab, ayırma. * Adam seçme. * İyilik etmek. * İş işletmek.
ISTINA-İ SIDDIK
Sâdık dost seçme.
ISTIRAH
Yardım isteme, istimdat.
ISTIRAM
Hürmet etme, saygı gösterme.
ISTIYAD
Avlamak. Vahşi hayvanı ele geçirmek.
ISTIYAF
Yaz mevsimini geçirmek, bir yerde yazlamak.
ISVA'
Kuruma, yaşlığı ve rutubeti kaybolma.
 
ISVEDE
Küçük bir böcek adı. * Kuvvetli.
IŞÂ'
Yatsı zamanı. Akşam ile yatsı namazı arasındaki vakit. * Güneş batmasından ertesi günü fecre kadar olan zaman.
IŞÂÂN
Akşam ile yatsı.
IŞAEYN
Akşam ile yatsı zamanı.
IŞAR
(Aşerâ. C.) On aylık hamile develer.
IŞAR
Birlikte geçinmek. Muâşeret etmek.
IŞAYA
(Işâ. C.) Akşam ezanından yatsı ezanına kadar geçen zamanlar.
IŞİR
(C.: Aşâr) Çanak çömlek parçaları.
IŞK
(Bak: Aşk)
IŞKA
Sarmaşık adı verilen bir bitki.
IŞKÎ
İki ucu saplı eğri bıçaktır ve deri ve tahta kazımakta kullanılır.
IŞTIN
Toprak kandili.
ITABE
İyi etmek. * Hoş kokulu etmek.
ITAF
Kaftan.
ITAK
Hürriyet. * Kuvvet. * şiddet.
ITAKA
Güç etmek, zorlaştırmak.
ITAK-ÜT TAYR
Yırtıcı kuşlar.
ITAM
İdrar zorluğu, idrar tutukluğu.
IT'AM
(Bak: İt'âm)
ITAR
(C.: Utur) Dudak kenarı. * Elin kasnağı. * Diğerlerini ihâta eden nesne.
ITARE
Uçurma, uçurulma.
ITAŞ
(Atşân. C.) Susamış olanlar.
ITBAK
Örtünmek. * Yürümek. * Değiştirmek. * (Bak: İtbak)
ITEH
Ahmaklık, bunaklık.
ITER
(Itret. C.) Nesiller, akrabalar, zürriyetler, aynı soydan gelenler.
ITF
Omuzbaşı.
ITFA'
Söndürmek.
ITFAK
Maksadına eriştirme, gayesine vardırma.
ITFAL
Kadının oğlanını getirmesi.
ITFET
şefkat, merhamet. * Boncuk.
ITGA
Azdırma, azdırılma.
ITK
Azad edilmek. Hürlük. Esir veya köle olanın serbest edilmesi. Azad olmak. * Kerem ve hüsn-ü cemâl. Asâlet ve necâbet. Şeref, şan ve kıdem. Kuvvet.
ITK ALÂ MAL
Bir köle veya cariyenin kitabet suretiyle olmaksızın cins ve miktarı malum bir mal veya muayyen bir hizmet mukabilinde azad edilmesidir. Buna "Itk alâ cu'l" da denir. (Ist. Fık. K.)
ITKAN
(Bak: İtkan)
ITK-I MUALLAK
Bir şarta talik suretiyle vuku bulan ıtkdır. Bir kimsenin kölesine "şu işi yaparsan hürsün" demesi gibi ki, köle o işi yapınca azad olur. (Ist. Fık. K.)
ITK-I MUZAF
Bir zamana, bir vaktin girmesine veya çıkmasına izafe edilen ıtkdır. "Sen gelecek ayın başında hürsün." denilmesi gibi ki, o ayın başında ıtk hadisesi vücuda gelir. (Ist. Fık. K.)
ITK-I MÜNECCEZ
Bir şarta muallak veya bir zamana muzaf olmaksızın derhal vuku bulan ıtkdır. Bir kimsenin memluküne hitaben "seni azad ettim." demesi gibi ki, onunla köle derhal hürriyetine kavuşur. (Ist. Fık. K.)
ITK-I MÜŞTEREK
İki veya daha fazla kimsenin, mâlik oldukları bir köleyi azad etmeleridir.
ITKNAME
Azad edilmiş olan köle veya cariyeye azad edildiklerini bildirmek üzere verilen vesika.
ITL
(C.: Atâl) Böğür.
ITLA'
Tulu ettirmek, zuhur ettirmek, doğdurmak.
ITLA'
Kokulu şeyler sürünmek. * Hevâiyata heves etme.
ITLAK
Salıvermek. Bırakmak. Koyuvermek. Serbest bırakmak. Serbest olup her tarafta bulunmak. Cezadan kurtarmak. * Boşama. Boşanma. Afvetmek.(...Elbette mutlak ve muhit olan o ef'âlde iştirak muhaldir. İmkânı yoktur. Evet, ıtlakın mahiyeti iştirake zıddır. Çünkü, ıtlakın mânası, hatta mütenahi ve maddi ve mahdut bir şeyde dahi olsa, yine istilâkârane ve istiklâldarane etrafa, her yere yayılır, intişar eder. Meselâ: Hava ve ziya ve nur ve hararet, hatta su, ıtlaka mazhar olsalar, her tarafa yayılırlar. Ş.)
ITLAK-I İNAN
Dizginini salıverme. Başıboş bırakma.
ITLAK-I LİSAN
Ağzına geleni söylemek. Çok serbest ve kolay konuşmak.
ITLAK-I YED
Hayır işleme.
ITLAL
Havâle olma, birşey üzerine yüklenme. * Boşu boşuna zaman geçirme, vakit öldürme.
ITLIHAH
Gözden yaş akma, ağlama.
ITLINSA
Çok fazla terleme.
ITMAH
Yukarı bakma, gözü yukarı dikme.
ITMAL
Mahvetme, perişan etme.
ITMAS
Bir şeye geriden uzaktan bakmak. Helâk etmek.
ITNA'
Sâlim olmak, sağlam ve sıhhatli olmak.
ITNAB
Edb: Konuşurken, fazla tafsilât vermek. Lüzumundan fazla sözü uzatmak. (Îcazın zıddı)
ITNABE
Gölgelik, sâyeban. * Keman teli, keman kirişi.
ITNAB-I MAKBUL
Bahsi iyice anlatmak için lüzumlu olan sözün uzatılması.
ITNAB-I MÜMİLLE
Lüzumsuz olarak sözü uzatmak, usanç verecek şekilde uzatmak.
ITNAN
Çınlatma. Madeni bir ses çıkartma.
ITR
Hoş ve güzel koku. Güzel kokulu şey. * Yaprakları güzel kokulu bir bitki.
ITRA'
Bir kimseyi mübalağa ile medhetmek. En güzel şekilde sena etmek.
ITRAB
(Tarab. dan) şevke getirme, keyiflendirme.
ITRAD
Bir kimseyle birlikte bahse girişme.
ITRAH
(Tarh. dan) Çıkarma, tarhetme, dışarı atma.
ITRAK
Sükût etmek, susmak. Gözünü yere dikip bakıp durmak.
ITRAR
Kandırmak, igra.
ITRET
Zürriyet. Nesil. Ehl-i beyt. * Gerdanlık. * Güzel kokulu şey.
ITRÎ
Itra mensub, ıtır gibi kokan. * Müzik ilminde bir üstaddır. Asıl adı Mustafa'dır. Bayramlarda okunan tekbirin ilâhi ve kuvvetli bestesi onundur. Bestelere âid Segâh, Ayin-i Şerif gibi 25 eseri olduğu söylenir. Osmanlı padişahı IV. Mehmed'in nedimlik ve esirler kethüdalığında bulunmuştur. Vefatı Mi: 1711'dir. İstanbul'ludur. * Tezhib ıstılahlarındandır. Bir cins yaprak şekli. Bu şekil ıtr yaprağına benzediği için bu ismi almıştır.
ITRİF
Habis, hilekâr, kötü, pis.
ITRÎH
Devenin hörgücü.
ITRÎS
Hiddetli, cebbar kimse. * Kuvvetli, dayanıklı deve.
ITRİYYAT
(Itr. C.) Güzel kokulu yağ, esans gibi maddeler.
ITRİYYE
Erişte aşı.
ITRNAK
f. Güzel ve hoş kokulu.
ITTILA
Kokulu şeyler sürünme.
ITTILA'
(Tulu. dan) Haberli olmak. Öğrenmek. Haberi, malumatı bulunma. * Yukarıdan aşağı bakmak.
ITTILAAT
(Ittılâ'. C.) Bilmeler, ıttılâlar, öğrenmeler, haberli olmalar.
ITTILAK
İnşirahlı olma, ferahlı ve sevinçli olma.
ITTIRAD
İntizamlı, uygun şekilde. Saat gibi intizamlı hareket. Sıra ile birbirini takib eden. Ritmik.
ITVAL
Uzatmak. Uzatılmak.
ITYA'
Avdet etmek, dönmek.
IVAZ
(Bak: İvaz)
IVEC
(Bak: İvec)
IYADET
Hastayı ziyaret edip hatırını sormak, gidip görmek.
IYADETEN
Hastaya hatır sorarak.
IYAF
Gönül dönmek. * Mütereddit olmak, kararsızlık, tereddüt etmek. * Tiksinmek, iğrenmek.
IYAL
Fık : Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler.
IYALULLAH
Halk, insanlar.
IYAN
(Bak: Ayân)
IYAZ
Sığınma. İltica.
IYAZEN
Sığınarak.
IYD
(Bak: Îd)
IYŞ
(Bak: Îş)
IZ
(C.: Uzuz-A'zâz) Çok zekâlı kötü adam. * Dikenli ağaçların küçüğü.
IZA
Nasihat, öğüt, vaaz.
IZAA
Bir şeyi zâyi etmek. Zâyi olmak. Kaybetmek. Mahvetmek, mahvedilmek.
IZAET
Parlatmak. Işıtmak. Işıklı olmak. Aydınlık etmek.
IZ'AF
Bir şeyin üstüne bir misli koyma. * Zayıflama.
IZAHET
(C.: Izât) Dikenli büyük ağaç. * Yalan, sihir, bühtan.
IZAM
(Bak: İzâm)
IZAT
(C.: Izât) Nasihat, öğüt.
IZAT
Yalan. Sihir. Bühtan. * Dikenli büyük ağaç.
IZAZ
Berk muhkem yer.
IZAZAT
Noksanlık.
IZBANDUT
Eskiden Rum korsanlarına verilen addır. * Haydut, yolkesen, şaki, eşkiya. * İri vücutlu, korkunç.
IZCA'
Yırtma. * Yatarken vücudun yan tarafı üzerine yatma.
IZFAR
Biri tarafından tırnaklanma. Bir kimseyi tırnaklama.
IZÎN
(İze. C.) Her biri bir fırkaya mensub. Parça parça, fırka fırka. Müteferrik hâlde.
IZK
(C. Azâk) Hurma salkımı.
IZLAK
Süçtürüp kaydırma.
IZLAK-I AKDÂM
Ayakların sürçüp kayması.
IZLAL
Gölgeli olma, gölgelendirme.
IZLAL
(Bak: Idlâl)
IZLAM
Karanlık, zulmet. * Zulmetme, karanlıkta bırakma.
IZMAME
(C.: Ezâmim) Cemaat, topluluk.
IZMAR
(İzmâr) Kalbde gizlemek, saklamak. Belli etmemek.
IZMAR-I GAYZ
Kin saklama.
IZMAR-I KABL-EZ ZİKR
Edb: Bir kelimenin zikrinden önce ona âit zamiri kullanmak.
IZNAN
Bir kimseyi kabahatlı çıkarma.
IZRA'
Zelil etmek, hor hakir etmek, alçaltmak.
IZRAF
Zarflamak. Zarfa koymak.
IZRAM
Ateşi tutuşturma, ateşi alevlendirme.
IZRAR
Zarar vermek. Zarara uğratmak.
IZRAT
Yellendirmek.
IZTICA'
Namaz kılarken secdede koltukları sıkarak göğsü yere değdirme. * Yan üstüne yatma.
IZTILAM
Koparmak. Kat'etmek, kesmek.
IZTIMAR
Atı, idman yaptırarak yola dayanabilecek şekilde kuvvetlendirme. * İnce belli olma.
IZTINA'
Sıkılma, utanma, kızarma.
IZTIRAB
Acı, elem, sıkıntı, vesvese, azab.
IZTIRABAT
(Iztırâb. C.) Elemler, acılar, sıkıntılar, azablar. Vesveseler.
IZTIRAB-ÂVER
f. Iztırab veren, elem çektiren.
IZTIRAM
Saç ve sakala kır düşme. * Alevlenme.
IZTIRAR
Çâresiz olmak. Mecburiyet. İhtiyaç.
IZTIRARÎ
Çaresizlik içinde oluş. Mecburiyet.(Lisan-ı ıztırariyle bir duâdır ki; muztar kalan her bir ziruh kat'i bir iltica ile duâ eder, bir hâmi-i mechulüne iltica eder. Belki Rabb-i Rahimine teveccüh eder. S.)
IZTIRARİYAT
(Iztırarî. C.) Mecburi olarak yapılan şeyler, mecburiyetler.İA' $ Bir nesneyi kab içine koyup saklamak.
 
Geri
Top