IBARE
Beyan etmek, açıklamak.
IBB
(C.: E'bâ) Yük dengi, ağır yük.
IBLIK
Erkek.
IBT
(Ibıt) Koltuk. Omuzun alt ve iç tarafı.
ICAN
Kubl ile dübür arası. * Ahmak kimse.
ICAZ
İnat etmek.
ICRE
Başına tülbent sarmak. * Besili ve semiz olmak.
ICRİM
Kısa boylu bodur adam.
IDA'
Bir şeyi birbiri ardınca yapmak.
IDAA
(Bak: İdaa)
IDAD
Isırmak. * Geçinmekte darlık, maişet zorluğu.
IDAD
Hazırlamak. * Ses, sada.
IDAE
Parlamak veya parlatmak. Ruşen etmek veya ruşen olmak.
ID'AF
Zayıf etmek, zayıflamak. * Muzaaf etmek, fazlalaştırmak. İki kat yapmak.
IDAFE
Misafir edinmek. * Ulaştırmak. * Tâbi olmak, uymak.
IDAKA
Darlık vermek.
IDAT
(Bak: Izat)
IDBAB
Yaş olmak, ıslanmak. * Kin tutmak.
IDCA'
Yatırmak.
IDCAC
Çağırmak, çağırtmak.
IDCAR
Gönül kırmak. Iztırab vermek. Darıltmak.
IDD
(C.: Adât) Pınar ve kuyu suları gibi aktıkça kesilmeyen, devamı gelen su. * Çokluk, kesret.
IDFE
Ondan elliye varana kadar olan erkekler. * Kıt'a. * Akşam vakti.
IDGAN
Kalbinde bir kimseye kin ve adavet olmak.
IDGAS
Karıştırmak. * Otu eliyle tutamlamak.
IDHA'
Kuşluk vaktine girmek.
IDHAK
Güldürmek. Güldürülmek.
IDHİYAN
Nurlu, ruşen, parlak.
IDİN
Dağılmış, perâkende olmuş.
IDK
(C.: Adâk-Uduk) Hurma salkımı.
IDL
Yük dengi, misil, eşit.
IDLA'
Çok yemekten dolayı midenin dolması ve hasta olmak.
IDLAL
(İdlâl) Hak dinden, imân ve islâmiyetten saptırmak. Doğrudan, Hak ve hakikat caddesinden ayırmak. Azdırmak.
IDMAME
(C.: Ezâmim) Cemaat, topluluk.
IDNA'
Hastalığın hastayı zayıflatması.
IDRAR
Zarar vermek. * Avret üstüne avret almak, evli iken bir daha evlenmek.
IDRİC
İbrişim kilim.
IDTIBA'
Hacıların ihramlarını sağ koltukları altından çıkarıp sol omuzlarına örtmeleri.
IDTICA'
Yan yatmak.
IDTIGAN
Ayağıyla kendi kendine vurmak.
IDTIHAD
Zulmetmek, cefâ vermek.
IDTILA'
Kuvvetlendirmek.
IDTIMAR
İnce belli, karınsız olmak.
IDTIRAB
Deprettirmek, hareket ettirmek. Izdırap.
IDTIRAM
Ateş yakılmak. * Şule vermek, ışıklandırmak.
IDVA'
Azık yapmak.
IDVE
(C.: Udât) Yüksek yer. * Dere kenarı.
IFA'
Devekuşunun yeleği. * Devenin yükünün çok olması.
IFAS
Şişe ve divit ağzını kapatmakta kullanılan deri.
IFDAC
(C.: Ufâzic) Semiz, besili hayvan. * Yumuşak nesne.
IFLIK
Eski çalgılardan birinin adıdır.
IFRAT
Davarın alın saçı. * İnsanın ense saçı.
IĞLAK
(Bak: İğlâk)
IĞRAZ
(Bak: İğraz)
IĞVA
(Bak: İğva)
IH
Deveyi çökertmek için kullanılır sestir. * Yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermeği tasvir eder.
IHAFE
Korkutmak.
IHAZE
(C.: İhâzât-İhâz) Su birikip toplanacak yer. * Bir kimsenin kendisi veya sultanı için hıfzedip gözlediği yer.
IHBAS
İfsad etmek. Bozmak. * Yaramazlık öğretmek.
IHBAT
Huşu ve tevazu' etmek, alçak gönüllülük yapmak.
IHDAC
Doğan çocuğun bir yerinin eksik olması.
IHDAR
Kendini gözlemek. * Bir yerde durmak, ikâmet.
IHDI
Deve çöktü.
IHDILAL
Yaş olmak, ıslanmak. * Ağacın budak ve yapraklarının çok olması.
IHDIRAR
Yeşillik.
IHFAK
Gazâda ganimet malından pay almamak. * Avcıların av yakalayamaması.
IHFAS
Çirkin olmak.
IHLA'
Hâli etmek, boşaltmak.
IHLA'
Çıkarmak.
IHLAD
Meyletmek, yönelmek, eğilmek. * Sonsuzlaştırmak, ebedi kılmak. * Geç ihtiyarlamak.
IHLAF
Su aramak. Yerine halef etmek. * Kılıç çıkarmak için elini uzatmak.
IHLAK
Elbise eskimek veya eskitmek.
IHLAL
Terketmek.
IHLAMAK
Ih diyerek deveyi çökertmek. * Ih diyerek yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermek.
IHLAMUR
Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç. * Ihlamur ağacından yapılmış.
IHLİVLAK
Eskimek. * Bulutun gökyüzünü kaplaması.
IHMAD
Ateşi söndürmek.
IHMAL
Saçak yapmak.
IHMAR
Gizli etmek, saklamak.
IHN
Boyalı sof kumaş. * Renkli yün.
IHNA'
İfsad etmek, bozmak. * Yaramaz söz söylemek.
IHN-İ MENFUŞ
Didilmiş kumaş. Hallac edilip atılmış renkli yün.
IHRAB
Viran etmek, harabe haline getirmek.
IHRIVVAT
Uzamak.
IHRİNMAS
Sükut etmek, susmak.
IHRİT
İsmi işitilmeyen bitki.
IHSA'
Haya çıkarmak.
IHSA'
Irak etmek, uzaklaştırmak.
IHSAR
Noksanlaştırmak, eksiltmek.
IHSAS
Yaramaz iş yapmak.
IHŞÎŞAN
Kabalığı, inatçılığı ve katılığı fazla olmak.
IHTA'
Hatâ etmek, yanılmak.
IHTİBA'
Gizlenmek, örtünmek.
IHTİBAR
İmtihan ve tecrübe etmek.
IHTİDAB
Boyamak.
IHTİDAD
Otu köküyle birlikte biçmek.
IHTİDAM
Hizmet etmek.
IHTİLA'
Çıkarmak.
IHTİLA'
Ot biçmek.
IHTİLAB
Aldatmak.
IHTİLAC
Seğirtmek, koşmak. * Hareket etmek.
IHTİLAK
Yalan olmak. * Muhtaç olmak.
IHTİLAL
(İhtilal) Halel vermek, zarar vermek. * Muhtaç olmak.
IHTİLAS
Hırsızlık için gelip bir şey alıp kaçmak.
IHTİMAM
Ev süpürmek.
IHTİMAR
Mütegayyer olmak, bozulmak, değişmek.
IHTİNAS
Kırılmak. * İkiye bükülmek, iki kat olmak.
IHTİRA'
Vücud vermek, icad.
IHTİRAF
Cem'etmek, toplamak.
IHTİRAK
Kat'etmek, kesmek.
IHTİRAM
Eksilmek, noksanlaşmak. * Kesilmek.
IHTİRAT
Kılıç çekme.
IHTİSAM
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
IHTİSAR
Elini böğrüne koymak. * Muhtasar yapmak.
IHTİTAF
Sür'atle ahzetmek, çok hızlı almak.
IHTİTAN
Sünnet olmak.
IHTİTAT
Sakal bitmek. Yer tutmak. * Hatla işaret koymak.
IHTİVA'
Kendini aç bırakmak.
IHTİZA'
Parça parça edip taksim etmek. * Kat'etmek, kesmek.
IHTİZAL
Kesilmek. * Ayrılmak.
IHTİZAN
Sırrı gizlemek.
IHVE-İ MÜTEFERRİKÎN
Ana baba bir veya yalnız ana bir yahut da yalnız baba bir erkek kardeşler. (Müennesi: "Ahavat-ı müteferrikat'tır)
IKAB
Azap, mihnet.
IK'AD
Yüksek bir yere çıkarmak. * Oturtmak.
IKAK
Tırnaklı hayvanların gebeleri.
IKAL
İkl, bağ, bend. * Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel. (Bak: Sâhib-üt tac)
IKAM
şiddetli harpler. * Yaramaz huylu.
IK'AR
Derinletmek, derinleştirmek.
IKD
İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey. * İnci dizecek iplik. * Hurma salkımı.
IKFAL
Kilitlemek.
IKHÂR
Kahr etme, kahr edilme, kahr edilmiş olma.
IKHÂR-I DÜŞMEN
Düşmanın kahrolması.
IKKA
Çocukların doğduklarında mevcut olan saçı.
IKLAB
Aksine döndürmek. Tersine çevirmek veya çevrilmek.
IKLAL
Azaltılma, azaltma.
IKLÎD
(C.: Akalîd) Anahtar, miftah.
IKLİM
Bir yerin hava şartları. Memleket. Küre-i arzın kıt'a ve her bir memleketi.
IKMA'
Gelen bir kimseyi geri döndürme. * Birisini aşağılama.
IKMAH
Enaniyet ve azametle kafa tutma.
IKMAR
Ayın doğmasını bekleme.
IKMAS
Suya daldırıp çıkarma.
IKNAS
Adi ve rezil bir kimse iken asaletlilik iddiasında bulunma.
IKNAT
Allah'a dua etme. Aczini ve fakrını anlayarak Allah'a yalvarma. * Namazda kıyamı uzatma. * İnkisar etmek.
IKSÂ
Uzaklaştırılma. Uzaklaştırma.
IKSAM
Kasem etme, and içme, yemin etme.
IKSAR
Yapabileceği ve elinden geldiği halde ihmâl etme.
IKSAT
Hakkâniyet, doğruluk gösterme.
IKSÂ-YI ÂMÂL
Emel ve isteklerinden uzaklaştırma.
IKTA'
(Kat.'dan) Delil göstererek susturma. * Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi. * Maktuan ihâle.
IKTAAT
(Iktâ. C.) Sahibi olmayan ve üzerinde imaret eseri olmıyan yerlerden olup, ulülemr tarafından istihkak sahibine imar ve inşa etmesi için tahsis olunan arazi.
IKTAR
Damlatma, damlatılma.
IKTIDA
Tâbi olma. Uyma.
IKTIDAEN
Uyarak, ıktıda ederek, tâbi olarak.
IKTİFA'
(Kafa. dan) Arkasından gitme, izinden gitme.
IKTİFAEN
İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek.
IKVA'
Ev boşalmak. * Azık tamam olmak. Şâirin şiirin kafiyesini çeşitli yapması.
IKVAL
Bir kimsenin söylemediği bir sözü, söyledi diye iddia etmek.
IKVÂLİYYÂT
Söylenmediği hâlde söylendi diye iddiâ edilen sözler. Lüzumsuz iddialar.
IKY
Yemek yemezden evvel çocuğun karnından çıkan necisi.
IKYAN
Halis iyi altın. * İnci parçası.
ILAB
Boyunda olan uzun nişan.
ILAC
Bir şeyi yerinden alıp gidermek.
ILAKIYE
Aşikârelik, açıklık, meydanda oluş.
ILAT
(C.: Alât) Devenin boynuna takılan ip.
ILBA'
(C.: Alâbâ) Boyun siniri.
ILC
(C.: Uluc-Aluc-Ilce) Kervan. * Yabani eşek. * Acem küffarından bir erkeğin adı.
ILGAM
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi göüren yer. Serap, pusarık.
ILGAMAK
At başıboş olarak dörtnala koşması.
ILGAR
Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın. * Başıboş hayvanın dörtnala koşması.
ILGARCI
Akıncı.
ILGIDIR
Bir metre kadar uzunluğunda, uçlarına birer karış kadar iki çivi sokulmuş ağaçtan yapılma bir ölçü âletidir.
ILGIMSALGIM
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda, buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi görünen yer. Serap, pusarık.
ILHİZ
Büyük kene.
ILICA
Sıcak pınar suyu. Bunların yerden kaynayanına kaynarca; üzerine bina veya kubbe yapılmış olanına ise kaplıca denir.
ILIK
Ne sıcak ne soğuk. Az ısınmış veya sıcaklığı kırılmış.
ILK
Sakız. * Ağızda çiğnenen şey.
ILK
(C.: Alâk) Kurumak. * şarap, hamr. * Her nesnenin iyisi.
Beyan etmek, açıklamak.
IBB
(C.: E'bâ) Yük dengi, ağır yük.
IBLIK
Erkek.
IBT
(Ibıt) Koltuk. Omuzun alt ve iç tarafı.
ICAN
Kubl ile dübür arası. * Ahmak kimse.
ICAZ
İnat etmek.
ICRE
Başına tülbent sarmak. * Besili ve semiz olmak.
ICRİM
Kısa boylu bodur adam.
IDA'
Bir şeyi birbiri ardınca yapmak.
IDAA
(Bak: İdaa)
IDAD
Isırmak. * Geçinmekte darlık, maişet zorluğu.
IDAD
Hazırlamak. * Ses, sada.
IDAE
Parlamak veya parlatmak. Ruşen etmek veya ruşen olmak.
ID'AF
Zayıf etmek, zayıflamak. * Muzaaf etmek, fazlalaştırmak. İki kat yapmak.
IDAFE
Misafir edinmek. * Ulaştırmak. * Tâbi olmak, uymak.
IDAKA
Darlık vermek.
IDAT
(Bak: Izat)
IDBAB
Yaş olmak, ıslanmak. * Kin tutmak.
IDCA'
Yatırmak.
IDCAC
Çağırmak, çağırtmak.
IDCAR
Gönül kırmak. Iztırab vermek. Darıltmak.
IDD
(C.: Adât) Pınar ve kuyu suları gibi aktıkça kesilmeyen, devamı gelen su. * Çokluk, kesret.
IDFE
Ondan elliye varana kadar olan erkekler. * Kıt'a. * Akşam vakti.
IDGAN
Kalbinde bir kimseye kin ve adavet olmak.
IDGAS
Karıştırmak. * Otu eliyle tutamlamak.
IDHA'
Kuşluk vaktine girmek.
IDHAK
Güldürmek. Güldürülmek.
IDHİYAN
Nurlu, ruşen, parlak.
IDİN
Dağılmış, perâkende olmuş.
IDK
(C.: Adâk-Uduk) Hurma salkımı.
IDL
Yük dengi, misil, eşit.
IDLA'
Çok yemekten dolayı midenin dolması ve hasta olmak.
IDLAL
(İdlâl) Hak dinden, imân ve islâmiyetten saptırmak. Doğrudan, Hak ve hakikat caddesinden ayırmak. Azdırmak.
IDMAME
(C.: Ezâmim) Cemaat, topluluk.
IDNA'
Hastalığın hastayı zayıflatması.
IDRAR
Zarar vermek. * Avret üstüne avret almak, evli iken bir daha evlenmek.
IDRİC
İbrişim kilim.
IDTIBA'
Hacıların ihramlarını sağ koltukları altından çıkarıp sol omuzlarına örtmeleri.
IDTICA'
Yan yatmak.
IDTIGAN
Ayağıyla kendi kendine vurmak.
IDTIHAD
Zulmetmek, cefâ vermek.
IDTILA'
Kuvvetlendirmek.
IDTIMAR
İnce belli, karınsız olmak.
IDTIRAB
Deprettirmek, hareket ettirmek. Izdırap.
IDTIRAM
Ateş yakılmak. * Şule vermek, ışıklandırmak.
IDVA'
Azık yapmak.
IDVE
(C.: Udât) Yüksek yer. * Dere kenarı.
IFA'
Devekuşunun yeleği. * Devenin yükünün çok olması.
IFAS
Şişe ve divit ağzını kapatmakta kullanılan deri.
IFDAC
(C.: Ufâzic) Semiz, besili hayvan. * Yumuşak nesne.
IFLIK
Eski çalgılardan birinin adıdır.
IFRAT
Davarın alın saçı. * İnsanın ense saçı.
IĞLAK
(Bak: İğlâk)
IĞRAZ
(Bak: İğraz)
IĞVA
(Bak: İğva)
IH
Deveyi çökertmek için kullanılır sestir. * Yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermeği tasvir eder.
IHAFE
Korkutmak.
IHAZE
(C.: İhâzât-İhâz) Su birikip toplanacak yer. * Bir kimsenin kendisi veya sultanı için hıfzedip gözlediği yer.
IHBAS
İfsad etmek. Bozmak. * Yaramazlık öğretmek.
IHBAT
Huşu ve tevazu' etmek, alçak gönüllülük yapmak.
IHDAC
Doğan çocuğun bir yerinin eksik olması.
IHDAR
Kendini gözlemek. * Bir yerde durmak, ikâmet.
IHDI
Deve çöktü.
IHDILAL
Yaş olmak, ıslanmak. * Ağacın budak ve yapraklarının çok olması.
IHDIRAR
Yeşillik.
IHFAK
Gazâda ganimet malından pay almamak. * Avcıların av yakalayamaması.
IHFAS
Çirkin olmak.
IHLA'
Hâli etmek, boşaltmak.
IHLA'
Çıkarmak.
IHLAD
Meyletmek, yönelmek, eğilmek. * Sonsuzlaştırmak, ebedi kılmak. * Geç ihtiyarlamak.
IHLAF
Su aramak. Yerine halef etmek. * Kılıç çıkarmak için elini uzatmak.
IHLAK
Elbise eskimek veya eskitmek.
IHLAL
Terketmek.
IHLAMAK
Ih diyerek deveyi çökertmek. * Ih diyerek yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermek.
IHLAMUR
Kerestesi marangozlukta kullanılan ve çiçeği haşlanıp çay gibi içilen ağaç. * Ihlamur ağacından yapılmış.
IHLİVLAK
Eskimek. * Bulutun gökyüzünü kaplaması.
IHMAD
Ateşi söndürmek.
IHMAL
Saçak yapmak.
IHMAR
Gizli etmek, saklamak.
IHN
Boyalı sof kumaş. * Renkli yün.
IHNA'
İfsad etmek, bozmak. * Yaramaz söz söylemek.
IHN-İ MENFUŞ
Didilmiş kumaş. Hallac edilip atılmış renkli yün.
IHRAB
Viran etmek, harabe haline getirmek.
IHRIVVAT
Uzamak.
IHRİNMAS
Sükut etmek, susmak.
IHRİT
İsmi işitilmeyen bitki.
IHSA'
Haya çıkarmak.
IHSA'
Irak etmek, uzaklaştırmak.
IHSAR
Noksanlaştırmak, eksiltmek.
IHSAS
Yaramaz iş yapmak.
IHŞÎŞAN
Kabalığı, inatçılığı ve katılığı fazla olmak.
IHTA'
Hatâ etmek, yanılmak.
IHTİBA'
Gizlenmek, örtünmek.
IHTİBAR
İmtihan ve tecrübe etmek.
IHTİDAB
Boyamak.
IHTİDAD
Otu köküyle birlikte biçmek.
IHTİDAM
Hizmet etmek.
IHTİLA'
Çıkarmak.
IHTİLA'
Ot biçmek.
IHTİLAB
Aldatmak.
IHTİLAC
Seğirtmek, koşmak. * Hareket etmek.
IHTİLAK
Yalan olmak. * Muhtaç olmak.
IHTİLAL
(İhtilal) Halel vermek, zarar vermek. * Muhtaç olmak.
IHTİLAS
Hırsızlık için gelip bir şey alıp kaçmak.
IHTİMAM
Ev süpürmek.
IHTİMAR
Mütegayyer olmak, bozulmak, değişmek.
IHTİNAS
Kırılmak. * İkiye bükülmek, iki kat olmak.
IHTİRA'
Vücud vermek, icad.
IHTİRAF
Cem'etmek, toplamak.
IHTİRAK
Kat'etmek, kesmek.
IHTİRAM
Eksilmek, noksanlaşmak. * Kesilmek.
IHTİRAT
Kılıç çekme.
IHTİSAM
Husumet etmek, düşmanlık yapmak.
IHTİSAR
Elini böğrüne koymak. * Muhtasar yapmak.
IHTİTAF
Sür'atle ahzetmek, çok hızlı almak.
IHTİTAN
Sünnet olmak.
IHTİTAT
Sakal bitmek. Yer tutmak. * Hatla işaret koymak.
IHTİVA'
Kendini aç bırakmak.
IHTİZA'
Parça parça edip taksim etmek. * Kat'etmek, kesmek.
IHTİZAL
Kesilmek. * Ayrılmak.
IHTİZAN
Sırrı gizlemek.
IHVE-İ MÜTEFERRİKÎN
Ana baba bir veya yalnız ana bir yahut da yalnız baba bir erkek kardeşler. (Müennesi: "Ahavat-ı müteferrikat'tır)
IKAB
Azap, mihnet.
IK'AD
Yüksek bir yere çıkarmak. * Oturtmak.
IKAK
Tırnaklı hayvanların gebeleri.
IKAL
İkl, bağ, bend. * Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel. (Bak: Sâhib-üt tac)
IKAM
şiddetli harpler. * Yaramaz huylu.
IK'AR
Derinletmek, derinleştirmek.
IKD
İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey. * İnci dizecek iplik. * Hurma salkımı.
IKFAL
Kilitlemek.
IKHÂR
Kahr etme, kahr edilme, kahr edilmiş olma.
IKHÂR-I DÜŞMEN
Düşmanın kahrolması.
IKKA
Çocukların doğduklarında mevcut olan saçı.
IKLAB
Aksine döndürmek. Tersine çevirmek veya çevrilmek.
IKLAL
Azaltılma, azaltma.
IKLÎD
(C.: Akalîd) Anahtar, miftah.
IKLİM
Bir yerin hava şartları. Memleket. Küre-i arzın kıt'a ve her bir memleketi.
IKMA'
Gelen bir kimseyi geri döndürme. * Birisini aşağılama.
IKMAH
Enaniyet ve azametle kafa tutma.
IKMAR
Ayın doğmasını bekleme.
IKMAS
Suya daldırıp çıkarma.
IKNAS
Adi ve rezil bir kimse iken asaletlilik iddiasında bulunma.
IKNAT
Allah'a dua etme. Aczini ve fakrını anlayarak Allah'a yalvarma. * Namazda kıyamı uzatma. * İnkisar etmek.
IKSÂ
Uzaklaştırılma. Uzaklaştırma.
IKSAM
Kasem etme, and içme, yemin etme.
IKSAR
Yapabileceği ve elinden geldiği halde ihmâl etme.
IKSAT
Hakkâniyet, doğruluk gösterme.
IKSÂ-YI ÂMÂL
Emel ve isteklerinden uzaklaştırma.
IKTA'
(Kat.'dan) Delil göstererek susturma. * Mülkiyeti devlete ait olan bir arazinin menfaatinin hazinede istihkakı bulunan kimseye padişah tarafından verilmesi. * Maktuan ihâle.
IKTAAT
(Iktâ. C.) Sahibi olmayan ve üzerinde imaret eseri olmıyan yerlerden olup, ulülemr tarafından istihkak sahibine imar ve inşa etmesi için tahsis olunan arazi.
IKTAR
Damlatma, damlatılma.
IKTIDA
Tâbi olma. Uyma.
IKTIDAEN
Uyarak, ıktıda ederek, tâbi olarak.
IKTİFA'
(Kafa. dan) Arkasından gitme, izinden gitme.
IKTİFAEN
İzinden giderek, örnek tutarak, misal kabul ederek.
IKVA'
Ev boşalmak. * Azık tamam olmak. Şâirin şiirin kafiyesini çeşitli yapması.
IKVAL
Bir kimsenin söylemediği bir sözü, söyledi diye iddia etmek.
IKVÂLİYYÂT
Söylenmediği hâlde söylendi diye iddiâ edilen sözler. Lüzumsuz iddialar.
IKY
Yemek yemezden evvel çocuğun karnından çıkan necisi.
IKYAN
Halis iyi altın. * İnci parçası.
ILAB
Boyunda olan uzun nişan.
ILAC
Bir şeyi yerinden alıp gidermek.
ILAKIYE
Aşikârelik, açıklık, meydanda oluş.
ILAT
(C.: Alât) Devenin boynuna takılan ip.
ILBA'
(C.: Alâbâ) Boyun siniri.
ILC
(C.: Uluc-Aluc-Ilce) Kervan. * Yabani eşek. * Acem küffarından bir erkeğin adı.
ILGAM
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi göüren yer. Serap, pusarık.
ILGAMAK
At başıboş olarak dörtnala koşması.
ILGAR
Düşman topraklarına ansızın yapılan hücum, akın. * Başıboş hayvanın dörtnala koşması.
ILGARCI
Akıncı.
ILGIDIR
Bir metre kadar uzunluğunda, uçlarına birer karış kadar iki çivi sokulmuş ağaçtan yapılma bir ölçü âletidir.
ILGIMSALGIM
Sıcak mevsimlerde çöl veya ovalarda, buharın yayılmasıyla uzaktan su gibi görünen yer. Serap, pusarık.
ILHİZ
Büyük kene.
ILICA
Sıcak pınar suyu. Bunların yerden kaynayanına kaynarca; üzerine bina veya kubbe yapılmış olanına ise kaplıca denir.
ILIK
Ne sıcak ne soğuk. Az ısınmış veya sıcaklığı kırılmış.
ILK
Sakız. * Ağızda çiğnenen şey.
ILK
(C.: Alâk) Kurumak. * şarap, hamr. * Her nesnenin iyisi.