3. Sonuç
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş noktasında, Cumhuriyet, son yüzyılı modernleşme sancıları ile geçiren bir toplum devralmıştır. Cumhuriyet kurulduğunda, ilk anda gerekli olan yönetim örgütü, eğitim sistemi, mali sistem vs. Osmanlı’dan alınmıştır. Parlamenter sistem ile tecrübe, siyasi parti ve çeşitli siyasi kurumlar Osmanlı’dan miras kalmış, Cumhuriyet’in aydın ve yetişmiş insan kadroları da, yine Osmanlı’dan intikal etmiştir. Osmanlı döneminde yaşanan modernleşme süreci, daha çok, bir “tecrübe” olarak Cumhuriyet’e aktarılmıştır. Osmanlıdan Cumhuriyet’e intikal eden, belki de en önemli, “alışkanlık”, her ikisinde de, değişmenin devlet eliyle ve kısa sürelerde gerçekleştirileceğine kanaat getirilmesidir. Bu alışkanlık, günümüzde de devam etmektedir. Diğer yandan, çok uluslu İmparatorluğun kurumları, tek uluslu Cumhuriyet’e geçişte, kendiliğinden geçersiz hale gelmiş, yeni düzenlemelerin yapılması gereği hasıl olmuştur. Daha çok, siyasi rejim, devlet idaresi ve kurumlar düzeyinde gerçekleştirilen düzenlemeler, değişme olarak değerlendirilmelidir. Kültürel sahada, günlük hayatı ilgilendiren konularda değişmeler yaşanırken, zihniyet, halk kültürü v.s. gibi konularda süreklilik hakim olmuştur.
Sonuç olarak, Cumhuriyet’in kurucuları, Osmanlı’dan devralınan toprak ve nüfus üzerinde yeni ve modern bir devlet inşaa etmek gayesiyle siyasi rejim, hukuk ve kültürün çeşitli sahalarında geniş çaplı ve köklü değişimler yapmışlardır. Kısa dönemde bakıldığında “radikal” olarak nitelendirilen bu değişimlerin, uzun dönemde bakıldığında, Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan yenileşme ve modernleşme çabalarının Cumhuriyet döneminde güçlenerek devam eden uzantıları olduğu görülmektedir.
FATMA ACUN
Bu makale, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunun 700. Yılı Özel Sayısı (Ekim 1999), 155-167′de yayınlanmıştır.
Kaynakça:
[1] Zaman kavramı, çeşitleri ve tarihte kullanımı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Robert F. Berkhofer, Jr., A Behavioral Approach to Historical Analysis, New York-London 1969, s. 210-270.
[2] Fatma Acun, “Yakın Dönem Tarihi Metodolojisi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 42 (Kasım 1998), s. 723.
[3] Bu konuda bak, Justin McCarthy, Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922, Princeton 1995. Kitabın Türkçe tercümesi de mevcuttur: Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Oarak Temizleme İşlemi, çev. Bilge Umar, İstanbul 1998.
[4] II. Mahmud döneminde yapılan reformların karşılaştırmalı bir değerlendirilmesi için bak. İlber Ortaylı, İmparatorluğum En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1987, s. 27-46.
[5] Meclisi Vala hakkında bkz. Mehmet Seyitdanlıoğlu, Tanzimat Devrinde Meclis-i Vala, Türk Tarih Kurumu Yayını, 2. Baskı, Ankara 1999.
[6] İttihad ve Terakki Partisi hakkında bkz. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1993, s, 209-237. Ayrıca bkz. şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 18095-1908, Ankara 1984.
[7] Buraya kadar olan gelişmeleri takip etmek için, bak Ercümend Kuran, “Osmanlı İmparatorluğunda Yenileşme Hareketleri”, Türk Dünyası El Kitabı, cilt I, Ankara 1992, s. 495-503; Roderic Davison, Turkey, A Short History, England 1988, s. 67-127.
[8] Halifeliğin kaldırılması hakkındaki tartışmalar için, bak Halil İnalcık, “The Caliphate and Atatürk’s İnkılab”, From Empire to Republic, Essays on Ottoman and Turkish Social History, The Isis Press İstanbul 1995, s. 153-164.
[9] Halil İnalcık, “Turkey Between Europe and The Middle East”, From Empire to Republic, Essays on Ottoman and Turkish History, The Isis Press, İstanbul 1995, s. 144.
[10] Osmanlı İmparatorluğu, merkezde eğitilen ve merkezden kontrol edilen bürokratlar vasıtasıyla idare ediliyordu. Cumhuriyeti kuran da, Osmanlı bürokrasi geleneğinden yetişen şahıslardı. Osmanlı’ların “bürokratik-merkeziyetci-seçkinci” kadroları, anlayışları ile birlikte, Cumhuriyet’e intikal etti. Bu “seçkin” kadrolar, ilk kez, çok partili hayata geçişin sağlandığı 1950′de değişime uğradı: Bürokrasi kökenli merkeziyetçi kadroların yerini, taşra tüccarları ve serbest meslek sahiplerinden oluşan, daha az devletçi, daha az merkeziyetçi kadrolar aldı. Bu konuda bak Ergun Özbudun, “Türk Siyasal Sisteminde Değişim ve Süreklilik Unsurları”, Türkiye Günlüğü, sayı 25, 1993, s. 13; İlter Turan, “Evolution of Political Culture in Turkey”, Modern Turkey, Continuity and Change, ed. Ahmet Evin, Opladen 1984, s. 105.
[11] İnalcık, Turkey Between Europe and The Middle East, s. 150; Ergun Özbudun, Dankwart Rustov’dan atıfla, Türkiye’nin siyasi gelişim sürecinde, siyasi kadrolarla, siyasi yapılar arasında ters bir ilişki olduğunu söylemektedir: Siyasi kadrolarda değişimin en yoğun biçimde yaşandığı dönemlerde, siyasi yapıda pek az değişme gerçekleşirken (II. Meşrutiyet’in ve 1950’nin siyasi kadroları bu değişime örnektir), siyasi yapıda en radikal değişimin yaşandığı dönemde ise, siyasi kadrolarda çok az değişiklik meydana gelmiştir (Cumhuriyet’in kuruluşu buna örnektir). Cumhuriyet ile birlikte Türkiye’de yaşanan siyasi değişikliğin, dünyada siyasi değişim yaşayan diğer ülkelerdekinden çok daha az sarsıntılı biçimde cereyan etmesinin nedeni budur. Adı geçen eser, s. 14.
[12] Emre Kongar, İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, cilt I, İstanbul 1985, s. 143.
[13] Davison, aynı eser, s. 132-133.
[14] Bu konuda bak, Erol Güngör, Dünden Bugünden, Tarih-Kültür-Milliyetçilik, Ankara 1984, s. 26-31.
[15] Balkanlar’daki Osmanlı mirası ve bu mirasın değişen ve devam eden unsurları konusunda örnek bir çalışma için bak, Maria Todorova, “Balkanlarda Osmanlı Mirası”, Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, ed. Kemali Saybaşlı-Gencer Özcan , İstanbul 1997, s. 117-145.
[16] Enver Ziya Karal, “Dil ve Dil Tartışmaları”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 314-332. Dil sorununu resmi düzeyde ilk kez, Osmanlı Mebuslar Meclisi açıldığında hissedildi. Meclisteki Mebusların her biri, geldikleri bölgeye has bir Türkçe ile konuşuyorlardı. Bu nedenle zabıt tutmak hayli zorlaştı. Hatta, bir gün, zabıt tutmakla görevlendirilen Ahmet Mithat Efendi düşüp bayıldı. Meclis çalışmaları ertelendi. Türkçe’nin bu kadar çeşitli şekillerde söylendiğine ilk kez şahit olan mebuslar hayretler içinde kalırken, bir yandan da, birbirlerinin konuşmalarıyla alay ediyorlardı. Bu durum, Türkçe’nin düzenlenmesi yolundaki çalışmaların hızlanmasına vesile oldu. Bu konuda bkz, aynı eser, s. 317.
[17] Mustafa Celaleddin Paşa, 1869 tarihinde Latin Alfabesinin kabulünü olumlu karşıladığını duyurmuş, kızına Latin harflerle Türkçe mektuplar bile yazmıştır. II. Abdülhamid’in Latin harflerini kullanma konusuna sıcak baktığı bilinir, fakat bunu gerçekleştirmeye yönelik herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Karal, adı geçen eser, s. 319.
[18] Bu okullardan biri, Fransa’daki Saint-Cyr askeri okulu örnek alınarak 1834′de açılan Mekteb-i Ulum-u Harbiyedir. Kuran, adı geçen makale, s. 495.
[19] Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993′e), İstanbul 1994, s. 137.
[20] Tanzimat döneminde eğitim konusunda yapılan düzenlemeler için, bak. Akyüz, Aynı eser, s. 138-162.
[21] Halil İnalcık, “Osmanlılarda Batı’dan Kültür Aktarması Üzerine”, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1993, s. 425. Kültür değişimi veya kültürleşme şeklinde ifade edilen acculturation,
kendimizin dışında, diğer çağdaş bir toplumun kültürünü alma sürecidir. Böyle bir süreç, kültürlerin teması sonunda ortaya çıkar. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bak, Robert Bierstedt, The Social Order, 3. edition, Tokyo 1970, s. 167-168.
[22] Ziya Gökalp, değerler sistemini “kültür”, teknoloji ve bilimi “medeniyet” şeklinde kavramlaştırarak, konunun, dönemin aydınlarının kafasında yol açtığı zihin karmaşasını büyük ölçüde önlemiştir. Gökalp’e göre, kültür ve medeniyet uzlaşmaz değildir, ikisi de bir arada yaşanabilir. Ancak, Gökalp’in bu ve buna bağlı diğer görüşleri, modern araştırmacılar tarafından yakından incelendiğinde, eksik yönlerinin olduğu görülmüştür. Bunlardan en önemlisi, teknoloji başta olmak üzere, diğer kültürlerin maddi unsurlarının alınmasının, toplumda kültürel değişmeye yol açtığı gerçeğidir. Bu konuda bak, Erol Güngör, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Ankara 1980. s. 7-11. Diğer yandan, kültür unsurlarını, “değer sistemine bağlı olanlar” ve “tarafsız” olanlar şeklinde ikiye ayıranlar olmuştur. Kıyafet, gibi, kimliği belirleyen unsurlar değer sistemine bağlı olurken, teknoloji ve bilim, tarafsız kategoriye dahil edilir. Bunlardan yalnızca birini, tarafsız olan bilim ve teknolojiyi kullananlar, gerçekte, bir kültür değişimi süreci içine girmiştir. Bu konuda bak, İnalcık, adı geçen eser, s. 426.
[23] Mecburi kültür değişmeleri hakkında, bak Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, İstanbul 1951, s. 127-129.