Özlem Tekin, Sony Müzik'in ofisinde beş yıl aradan sonra yayınladığı Bana Bi' Şey Olmaz'ı anlatıyor.
Onu takip etmek için dikkatli kulaklara ve hızlı gözlere sahip olmanız lazım. Çünkü zihni de, vücudu da sürekli hareket halinde. İnsanda Özlem Tekin'in enerjisinin yarısı olsa sırtı yere gelmez. Bu bir gerçek. O bu enerjiyi bir albüm ve sonbaharda gösterime girecek bir film (Kaledeki Yalnızlık) arasında bölüştürüyor. Buluştuğumuz gün albüm röportajları var. Akşam konserler için provalara başlayacak. Film çekimlerine de devam edecek. Bu yoğun tempo ona iyi geliyor. Çünkü bu kadar koşturmazsa, durum kendi deyimiyle 'çok fena.' Aralarında Aslan Yarim adlı türkünün farklı bir düzenlemesinin de olduğu 11 şarkılık Bana Bi' Şey Olmaz'ı, 'Herkesin ve her yaşın rahat dinleyebileceği, enerjik bir albüm,' olarak tanımlıyor Tekin. İnsanların bu albümü dinleyip mutlu olmalarını istiyor. Türkiye'deki rock'ın gitgide depresifleşmeye başladığını düşünüyor. Görünen o ki, son beş yıl ona iyi gelmiş. Her şey yoluna girmiş.
- Nasıl bir ruh haliyle hazırladınız bu albümü?
- Çok değiştim bu beş sene içerisinde. İstanbul'dan da uzaklaştım. Biraz daha büyüdüm. Aslında çok daha pozitif, kendini güvenceye almış, etrafta olabilecek enteresanlıklara fazla şaşırmayan, başına gelen kötü şeylere sinirlenmeyip, 'Olur böyle şeyler,' deyip devam eden, güler yüzlü bir ruh halinden söz edebilirim. Bir de kadın-erkek ilişkilerinde itişip kakışmayan, beraberliğin güzel taraflarını anlatmaya çalışan bir ruh hali.
- Eskiden daha fevri tepkiler mi verirdiniz olaylara karşı?
- Kızıp kızıp kickboks yapıyordum! Bir de İstanbul'da yaşayınca çok daha sinirli, gergin oluyor insan. Yaşla da ilgili bir şey olabilir. 40'a geldim. Ve çok mutlu bir dönemden geçtim ben. Her şeyi istediğim şekle sokabildim.
- Bu pozitiflik Bodrum'a yerleşmekle alakalı mı?
- Aslında yaşlandığımı kibarca anlatıyordum (gülüyor).
- Siz hiç yaşlanıyor gibi de görünmüyorsunuz. Bana Bi' Şey Olmaz'da şöyle diyorsunuz: 'Dünya alt üst olsa da sabit durumdayım.' Geçmişe bakınca sabit durduğunuz pek söylenemez ama sabit duran tek şey enerjiniz.
- Öyle galiba. Aslında zaman zaman çok yorucu oluyor. Çevremdekiler için de çok yorucu. 24 saatini benle geçiren biri perişan olabilir.
- Hiperaktif bir çocuk muydunuz?
- Yok, çocukken değildim. Ağzımı bıçak açmazdı. Beni bir yere oturt, sekiz saat sonra oradan kaldırırdın.
- Sonra ne oldu?
- Sonra metalci olduktan sonra acayip bir şey oldu (gülüyor). Rock müzikten dolayı olabilir. Onu doğru kullanmayı bilirsen şahane bir hayat tarzı. Hiçbir kalıba girmiyorsun. 'Ay o ayıp, şu ayıp,' demiyorsun. İstediğim şeyleri yapıyorum, katiyen istemediğim bir yerde durmuyorum, kimseye katlanmıyorum.
'KALK ALBÜM YAPACAĞIZ'
- Tarzınızın sürekli değiştiğine dair eleştirileri dikkate almadığınızı biliyorum ama dönüp geriye baktığınız zaman nasıl görüyorsunuz kendinizi?
- Ben bunu değişkenlik olarak bile görmüyorum. Mesela altı albümü koyun yan yana, resimlerimi de koyun, işte onların hepsi bir bütün benim için. Bir öyle bir böyle gibi gelmiyor bana. Dediğim laflar aynı bir kere. Hiç döneklik yapmadım. Hep insanları ayağa kaldırmaya çalışıyorum. 'Kendine acıyan insanlar olmayın, durumdan yırtmaya çalışın, savaşçı olun,' diyorum. Niye dışarıdan başka türlü görünüyor anlamıyorum (gülüyor). İşte aynı insan, aynı ses, aynı enerji.
- Bu kadar aradan sonra albüm yapma noktasına nasıl geldiniz?
- O dönem çok yorulmuştum. Tiyatro, televizyon programı, dizi. Dinlenmeye ihtiyacım vardı. Dinlendim dinlendim, bir gün Cem'le (Öcal) oturuyorduk, bahçeyi sulamıştık, 'Kalk albüm yapacağız,' dedim (gülüyor). Sonra Can (Şengün, albümün müzik direktörü) geldi, konuştuk, bir-iki telefon. Orada çalışmaya başladık, sonra Ozan Doğulu'nun (albümün süpervizörü) stüdyosunda devam ettik. Çok zevkliydi. Çok da çabuk yaptık albümü. Arada bronşit olmasaydım daha da kısa sürecekti, bir buçuk ay şarkı söyleyemedim.
- Albümde 80'li yılları hatırlatan bir sound var.
- Evet, nostaljik bir şey yaptık ama yeni sound'lu aynı zamanda tabii. O dönemin enerjisini yansıtan bir albüm. Rock müzikle iç içe olduğumuz, o şarkıları cover'ladığımız, sözlerini çıkarttığımız, notalarını deli gibi ezbere bildiğimiz günlerdi. Müzikal anlamda o tarafa doğru gittik albümde. Hem dünyada da o yöne bir kayma var. İnsanlar eski gitar sololarını özlediler. En sevdiğimiz, hatta en iyi bildiğimiz müzik bu.