Psikoloji Tarihi Araştırmasında Başvurulması Gereken Kaynaklar

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Psikoloji Tarihi Araştırmasında Başvurulması Gereken Kaynaklar

“Eski” anlayışla kaleme alınmış kısa tanıtıcı yazıların dışında bir uzmanlık alanı olarak psikoloji tarihi araştırması Türkiye için oldukça yenidir. Bugüne kadar konuyla ilgili yazılan makaleler, genel bir çerçeve sunmakla birlikte yanıltıcı bilgiler verebilmektedirler. Peki bir psikoloji arşivinin tutulmadığı, psikologları bir araya getiren bir kuruluşun ancak geç bir dönemde kurulabildiği bir ülkede psikoloji tarihi araştırmaları hangi kaynaklar üzerinden yürütülebilir?

Şüphesiz ilk başvurulacak kaynaklardan bir tanesi araştırılan dönemin yayınları, yani birincil kaynaklardır. Bu yayınlar yapılan çalışmaların içeriği ve niteliği hakkında oldukça kapsamlı bilgi vermekle birlikte, araştırmaların nasıl yapıldığı, ya da araştırmaların sosyal organizasyonlarının nasıl olduğu hakkında bazen fikir bile vermekte zayıf kalmaktadırlar. Nitekim burada başvurulması gereken bir kaynak, araştırılan dönemde psikoloji bölümünde hazırlanmış olan bitirme tezleridir. Bu tezlerde, genellikle bir deneysel çalışmanın bir bölümü yapılmaktadır. Bu çalışmaların genel toplamından çıkacak istatistiksel sonuçlar, ele alınan dönemin hem temel araştırma konularının ve genel paradigmalarının saptanmasında, hem de araştırmaların sosyal organizasyonlarının anlaşılmasında yardımcı olacaktır.

Yine işe yarar bir diğer kaynak kitaplık kataloglarıdır. Kısıtlı ekonomik koşullar altında psikoloji enstitüleri yurt dışında çıkan “her yayını” satın almak yerine, sadece “önemli görünen” yayınları satın almayı tercih etmişlerdir. Bu yayınların listesi ve içeriklerinin bilinmesi, araştırılan dönemde hangi yurtdışı çalışmalardan etkilenildiğini, hangi paradigmanın hakim olduğunu anlamakta faydalı olacaktır.

Bunların dışında en önemli kaynaklar bürokratik kayıtlardır. Her öğretim üyesinin üniversitede bir “özlük dosyası” tutulmaktadır. Bu dosya öğretim üyesiyle üniversite yönetimi arasındaki tüm yazışmaları ya da yazışmaların kopyalarını kapsamaktadır. Üstelik ayrıntılı bir kronolojik bilgi barındırmakta, dönemin idari sorunlarının anlaşılmasında canlı tanıkların ifadelerinden, çok daha güvenilir bir kaynak sağlamaktadır. Satın alınan deney aletlerinin listesi için ayniyat kayıtları, yabancı öğretim üyelerinin statüsü için diğer devlet kurumları tarafından tutulmuş olan dosyalar da, yayınlanmamış ama zengin bir kaynak teşkil etmektedir. Bu kaynakların kullanımında karşılaşılacak bir sorun, henüz bilimsel tarihçe çalışmaları yeterince gelişmediğinden, sözkonusu dosyaları tutan kurumların bu tarz çalışmalara pek de alışkın olmamalarından kaynaklı bir takım zorlukların çıkabilmesi olasılığıdır. Bu sorun ancak bu tarz çalışmaların sıklaşması ve yaygınlaşması ile aşılabilecek bir sorun olarak görünmektedir. Psikoloji tarihi çalışmaları sistematikleştikçe ve akademik olarak yaygınlaşmaya başladıkça bu tarz sorunlar da muhtemelen asgari seviyeye inecektir.

Birincil kaynakların kullanılması sadece kısa tanıtıcı yazıların yeniden ürettiği “efsane”lerin tarih yazımından uzaklaştırılmasını değil, aynı zamanda bu “efsane”lerin oluşumunda etkili olan kaynakların açıklamalarının yapılmasını da olası kılacaktır. Yukarıda sayılan örnekleri ele alırsak: Anschütz’ün Türkiye’de psikolojinin “kurucusu” olarak anılmasında psikolojiyi “deneysel psikoloji”ye indirgeyen felsefi tutumun, Mümtaz Turhan’ın eğitimiyle ilgili “abartılı” ifadelerin arkasında Turhan’ın politik kimliğinin, Gelb’in ya da Peters’in “sığınmacılık”larının ifade edilmesinde, ya da Peters’in dönüşüyle ilgili öykünün anılmamasında kimi ideolojik tutumların etkisi hissedilmektedir. Birincil kaynakların kullanılması bu tarzda bilgilerin yorumlanmasında en önemli ve güvenilir dayanak noktasını oluşturmaktadır. Sonuçta bilim tarihi araştırması, tarihin bir “yeniden yapılandırılması”nı gerektirmektedir ve bu yeniden yapılandırmalar yeterli kaynak olmadığı koşullarda gerçekten oldukça farklı, yanılsatıcı yapılandırmalar olma riskini fazlasıyla taşımaktadır.
 
Geri
Top