Psikolojik hastalıklar
Konular:
1-Distimi (Kronik Depresyon)
2-Paranoya
3-Panik Atak
4-Anksiyete
5-Sosyal Fobi
6-Konserviyon Bozuklukluğu
7-Somatizayson Bozukluğu
8-Tik bozuklukları
9-Tokofobi
10-Uykusuzluk
11-Uyum Bozuklukları
12-Şizofreni
13-Hipokondriyazis ( Hastalık Hastalığı )
14-Pasif-Agresif Kişilik Bozukluğu (PAK)
15-Id-Ego
16-Alkolizm
Konular:
1-Distimi (Kronik Depresyon)
2-Paranoya
3-Panik Atak
4-Anksiyete
5-Sosyal Fobi
6-Konserviyon Bozuklukluğu
7-Somatizayson Bozukluğu
8-Tik bozuklukları
9-Tokofobi
10-Uykusuzluk
11-Uyum Bozuklukları
12-Şizofreni
13-Hipokondriyazis ( Hastalık Hastalığı )
14-Pasif-Agresif Kişilik Bozukluğu (PAK)
15-Id-Ego
16-Alkolizm
Distimi (Kronik Depresyon)
Diğer bir değişle kronik depresyon. Bazı araştırmacılar tüm depresyonlari biyolojik kökenli olduğunu ve beyindeki kimyasal maddelerin yetersizliğine bağlı olduğunu öne sürerlerken; bazıları da düşünce sistemindeki psikolojik dengesizliğe dikkat çekmekteler. APA (American Psychological Association) ya göre distimi şöyle tanımlanıyor;
Son iki senedir depresif ruh halinde olmak ve bunun yanı sıra aşağıdakilerin en az ikisinden yakınmak:
İştah azalması veya aşırı yemek
Sürekli yorgunluk durumu
Düşük benlik algısı
Uyku bozuklukları
Yoğun ümitsizlik duyusu
Yoğunlaşamama
Kararsızlık
Distimik birey genelde "hep böyle" hissettiğini söyler.
Paranoya
Başlıca belirtisinin sanrılar olduğu psikiyatrik bozukluklardır. Hasta genellikle iyi giyimlidir ve kişilikte bir dagilma ya da günlük bir bozulma görülmez. Fakat egzantrikgaripkuşkucu ya da düşmanca tutum içinde olabilir. Hastanın duygudurum sanrısının içeriği ile uygunluk gösterir. Büyüklük sanrıları olan hasta coşkulukötülük görme sanrıları olan hasta kuşkucudur. Klasik tanım sanrısal bozukluğu olan hastaların belirgin ve sürekli varsanılarının bulunmamasını öngörüyorsa da DSM-III-R ve DSM-IV de kısa süreli varsanıların (özellikle somatik tip sanrısal bozuklukta beden kokusuyla ilgili ya da genel olarak işitsel) bulunabileceği kabul edilmiştir. Konuşmanın akışını ve niteliğini etkileyecek düşünce bozuklukları genellikle yoktur. Bilişsel işlevler genellikle iyi bir düzeydedir. İntiharcinayet ve şiddet içeren diğer davranışların cokluğu bilinmiyorsa da klinisyenin bu konuda uyanık olunması gerekir. Şiddet öyküsü olan kişilerde yıkıcı davranış cok yaygındır. Sanrısal bozukluğu olan hastaların kendi durumlarına ilişkin yargıları oldukça bozuktur ve hastahaneye genellikle polisaile üyeleri ya da iş arkadaşları tarafından getirilirler. Sanrı iceriği dışında yargıda belirgin bozukluk saptanmaz. Sanrısal bozukluğu olan hastalar sanrı sistemlerinin dışında genellikle güvenilir bilgiler verirler.
Panik Atak
Başta "Panik Bozukluk" olmak üzere bir çok psikiyatrik bozuklukta görülebilen; aniden beklenmedik bir anda herhangi bir yerde ortaya çıkan yoğun kaygı-bunaltı korku karışımı bir nöbettir.
Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatırki; kötü bir şey olacağı veya sonunun geldiğini öleceğini hisseder. Panik atak sırasında bazı hastalar; kalp krizi geçirdiklerini aklını kaçıracağını felç geçireceğini kontrolünü yitireceğini düşüp bayılacağını hissederler. Bu korku fırtınasını yaşayan insan doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçmauzaklaşma davranışı gösterir bir an önce yardım alınabilecek bir sağlik kuruluşuna müracat edilir.Bazı durumlarda hastanınhastahane veya doktor doktor görmesi bile onu rahatlatıpnöbeti geçirmektedir.
Anksiyete
Anksiyete kişi için rahatsızlık oluşturan her hangi bir durum veya tehlike algısına karşı ortaya çıkan evrensel bir yanıttır.
- Anksiyete ve korku cok yanlış bir şekilde birbirinin yerine kullanılmaktadır.
Örneğinısırmak üzere havlayarak kendi üzerine gelen bir köpek karşısındaki kişinin yaşadığı duygu korkudur. Benzer şekilde kişibir uçak yolculuğu sırasında ucağın hava akımına kapılması sonucunda korkuya kapılır. Her iki örnekte de kişide korkuya eşlik eden bedensel duyumlar ortaya çıkar. Bunlar arasında taşikardi (dakikadaki kalp atım sayısının artması)carpıntıterlemesıcak basması ve soğuk ürpermeel ve ayaklar yanı sıra bütün vücutta titreme veya sarsıntıboğazda düğümlenme hissibaş dönmesi ve dengesizlik hissi gibi belirti ve bulgular sayılabilir. Aynı belirtiler kişide gün içerisinde hiç beklenmedik bir yerde ve anda ortaya çıkan ve "panik atağı" olarak ifade edilen yoğun anksiyete atakları sırasinda ya da sosyal fobi adını verdiğimiz bir bozuklukta kişininbaşkalarının önünde konuşmak ya da yazı yazmak veya yemek yemek gibi aktivre girdiğinde de ortaya çıkabilmektedir.
Ancak anksiyete ile korku arasındaki bu benzerliklere karşın her iki durum arasında cok önemli temel bir farklılık bulunmaktadir.Yukarıda verilen uçak yolculuğu örneğinde olduğu gibi korku duygusunu yaşamaya yol acan tehtid eden bir 'DIŞ' etkentehlike söz konusudur. Fakat anksiyetede kişinin yaşamını tehtid eden bir DIŞ tehlike söz konusu değildir. Anksiyetede de bir tehlike algısı vardir. Ancak bu yaşama yönelik olmayıp hedef olarak benliğe yönelmiştir. - Kısaca bunaltıyı"gerçeklik ilkesi" ne göre calışmakta olan benliğimiz yaşamaktadır. Benliğin bütünlüğü koruyabilmesi yanı sıra ruhsal yönden günlük kalite ve konforun sağlanması içinbunaltıya karşı korunmak üzere savunma düzenekleri devreye girecektir. Ancak kullanılan savunma düzenekleri yetersiz kaldığında ortaya çeşitli görünümleri olan aksiyete bozuklukları çıkar.
Sosyal Fobi
Anksiyete bozukluklari sinifi icinde degerlendirilir. Sosyal fobi genellikle 13 - 24 yaslari arasinda baslar. Ancak daha kücük ve büyük yaslarda da görülebilir. Kadinlarda daha fazla görülmesine karsilik erkeklerin tedaviye daha cok müracat ettikleri bilinmektedir. Psikodinamik teoriye göre sosyal fobinin meydanagelmesinde en önemli nedenler ebevenylerin asiri disiplinli olmasi ve ailenin isbirliginden uzak tutumlarinin olmasidir. Belirlenmis bir genetik nedeni olmamakla birlikte ailesinde sosyal fobi olan kisilerin diger insanlara göre üc kati daha fazla risk altinda bulundugunu arastirmalar göstermektedir.ABD de görülme orani %2 - 3 arasindadir.
Konserviyon Bozuklukluğu
Bir yada daha fazla nörolojik belirtinin (felç kötlük yada duyu bozuklukları gibi) varlığı ile karakterize ve nörolojik belirtileri açıklayacak bilinen bir tıbbi bozukluğun bulunmadığı bir pskiyatrik bozuklukluktur. Bu klinik görünümler psikanaliz literatüründe Konversiyon Histeri olarak adlandrılır.
Klinik Özellikleri
Felç körülük ve konuşamama en yaygın belirtilerdir. Depresif ve anksiyöz belirtiler çoğu ez eşlik edebilir. Özellikle kol ve bacaklarda duyu yitimi ve bozukluğu yaygındır. Duyu bozuklukları dağılımı genellikle nörolojik bozukluklardaki anatomik özelliklere uymaz. Anormal hareketler yürüyüş bozukluğu ve zayıflığı belirli kas gruplarında titreme ve silkinmeler ve tikler görülebilir. Hastalar nadiren yere düşer ve düştüğü zaman yaralanma olmaz. Epilepsi benzeri nöbetler de görülebilir ve bunları ayırmak zor olabilir. Bu nöbetlerde genellikle dil ısıma idrar kaçırma ve kendini ciddi biçimde yaralama olmaz.
Somatizayson Bozukluğu
Temel özelliği fiziksel muayene ve laboratuvar incelemeleri ile açıkanmayan çok sayıda bedensel belirtinin varlığıdır. Yakınmaların çokluğu ve birden fazla organ sistemini tutması ile diğer somatoform bozukluklardan ayrılır. Kronk bir bozuklukturbelirtiler otuz yaşından önce başlar ve birkaç yıllık bir dönem içinde ortaya çıkar. Bozukluk psikososyal zorlanma etmenleri ile yakın bir ilişki gösterir ve toplumsal ve mesleki işlev bozukluğuna ve yoğun bir tıbbi yardım arayışına neden olur.
Klinik Özellikler
Somatizayson bozukluğu hastalarının birçok bedensel yakınma ve uzunkarmaşık bir tıbbi öyküleri vardır. Bulantı ve kusmayutma güçlüğükol ve bacaklarda ağrılar enerji harcamaksızın nefes darlığı çekmebellek yitimi ve gebelik ve adet dönemleriyle ilgili bozukluklar en yaygın belirtiler arasında yer alır.Psikolojik yakınmalar ve kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar belirgindir. Anksiyete ve depresyon en yaygın pskiyatrik belirtilerdir. İntihar tehditleri sıklıkla görülmekle birlikte intihar eylemleri nadirdir. Gerçekleştirilen intihar eylemlerinin çoğu kez madde kullanımına bağlı olduğu bildirilmiştir. Tıbbi öykü çoğu kez belirsiz tutarsız v karışık özellikler gösterirgeçmişteki belirtilerle gücel belirtiler birbirlerinden ayırt edilemeyebilir. Hastalarla ilgili olarak bağımlı ben-merkezcihayranlık ve ilgi toplama açlığı içinde ve karşısındakini yönlendirici bir kişilik yapısı tanımlanmıştır
Tik bozuklukları
Bu durum istemsiz belirli bir tarzdahızlı ve tekrarlayıcı hareket ya da ses çıkarma durumudur. Süresi genellikle 1 saniyeyi geçmemektedir. Bu duruma direnç gösterilemez gibi hissedilir. Tik davranışının vücutta görülen yeri ( kaş gözomuzda oluşması gibi) sıklığı ve zorlayıcılığı çeşitli zamanlarda değişebildiği gibi topluluk içinde olma ya da tek başına bulunmaya göre değişebilmektedir. Tikler tek bir bölgede veya birden fazla bölgede ya da organda hissedilebilir. Tik davranışının yapılması ile birlikte geçici bir rahatlama elde edilir.
Tik davranışlarını arttıran etmenler:
Yoğun stres durumları kaygı düzeyinin arttığı haller bitkin düşmek can sıkıntısı hissetmek kişi için önemli bir olaya katılmak başkaları önünde aktif bir eylemde bulunmak( söz almak bir toplantıya katılmak gibi) durumlarında artış gösterebilmektedir. Alkol alımı kişiyi keyifle oyalayabilen bir aktivite ( kitap okumak tv. seyretmek gibi) dinlenme esnasında azalabilmektedir.
Tokofobi
Doğum yapma korkusu olarak tanımlanan tokofobidüşünüldüğünden daha yaygın ve etkili. Tokofobi konusunda bugüne dek ilk kez yapılan bir araştırma en az 6 kadından birinin doğum yapmaktan aşırı korktuğu için hamile kalmaktan vazgeçtiğini veya düşük yaptığını ortaya koydu.
Bu konuda İngiltere'nin önde gelen uzmanlarından Dr.Kristina Hofberg bu korkunun her yaşta her ırkta ve her kültürde görülebileceğine dikkat çekiyor. Uzmanlar genel olarak bu korkuyla yeterince ilgilenmiyor ancak kadınlar için bu konu yaşamsal önem taşıyor.
'Royal College of Obstetricians' and Gynaecologist' Year Book' isimli dergide yayımlanacak olan çalışma ilk kez hamile kalan her 5 kadından birinin doğumdan aşırı derecede korktuğunu gösteriyor. Hofberg'in görüşlerine başvurduğu 370 çocuksuzhamile olmayan 7 kadından biri doğum sancılarından aşırı korktuğu için hamile kalmayı ertelediğini ya da doğurmaktan tümüyle vazgeçtiğini belirtiyor.Doğum korkusu genellikle doğum anında acı çekmektenölmekten aklını yitirmekten doğum yapacak ekibe güven duymamaktan kaynaklanıyor. Ayrıca çocukluğunda cinsel tacize uğramış kadınlar tokofobiye daha yatkın.
Uykusuzluk
Uyuyamamaktan ya da herkesin uyuduğu saatlerde uyuyup uyanık olduğu saatlerde uyumaktan şikayetçiyseniz aşşağıda sayacağım yöntemlerden kendinize en uygun olanları seçip deneyebilirsiniz.
-
Uyuyamaktan korkmayın. Yatakta sessizce yatarak geçirilen saatler de uyku kadar iyi gelecektir. Uyumuyor ve planlar yapıyorsanız başucunuza koyacağınız bir kalemle defteraklınıza gelen her şeyi hemen yazmanız durumunda size çok yardımcı olacaktır. Uyku saatlerini yitirmenin size zarar vermeyeceğini düşünün.
Bedeniniz bu açığı gelecek uyku diliminde telafi edecektir.
Uyum Bozuklukları
Zorlanma yataran yaşam olaylarına karşı olağandışı duygusal ve davranışsal tepkilerle kendini gösteren klinik tablolardır. Tanıma göre zorlanma etmenlerinin başlangıcından sonraki üç ay içinde gösterilebilir zorlanma etmenlerine bir tepki olarak gelişir ve duygusal ve davranışsal belirtiler zorlanma etmenine karşı gösterilmesi beklenen belirtilere göre daha fazkadır veya toplumsal yada mesleki işlevsellikle belirgin bir bozulmaya neden olur.
Bu belirtiler başka bir psikiyatrik bozukluğun tanı ölçütlerini karşılamaz ve daha önce var olan bir bozukluğun alevlenmesi niteliğini taşımaz. Zorlanma etmeni başladıktan sonrali üç ay içinde uyum bozukluğu belirtileri başlar ve etmen yada bunun sonuçları ortadan kalktıktan sonra altı aydan daha uzun sürmez.
Şizofreni
Bozukluğun temel bir başlangıç biçimi yoktur. Belirtiler kısa zamanda gelişim gösterebileceği gibi yavaş ve sinsi olarak da ortaya çıkabilir. Çoğunlukla gözlenen başlangıç belirtileri cevreye karşı ilgi azalması,toplumdan kaçma,aşırı biçimde kendi bedeni ile uğraşma,üzerinde cok durulmuş ve garip değerlendirmelere varmış düşünce içeriklikleri,metafizik ve dinsel uğraşlar,kendine bakmada bozulma biçiminde olabilir. Bunun dışında bazen obsesif-kompulsif bozukluğu,depresif bir klinik tabloyu,sinirlilik,aşırı yorgunluk,bitkinlik gibi silik belirtileri ya da manik bir sendromu andıran belirtiler ortaya çıkabilir. Bazen ani olarak ortaya çıkan algı bozuklukları,düşünce dağınıklığı ve bulanıklık başlayabilir.
-
Şizofrenik hastaların genel görünümünde,davranışlarında,konuşma ve ilişki kurma biçimlerinde,duyulanımlarında,bilinç,bellek,yöneli m,algılama ,gereği değerlendirme,düşünce gibi bilişsel yetilerinde cok yönlü ve çeşitli bozukluklar görünür
Belirtiler
- Duygulanım bozukluğu ;ilgi azalması,yokluğu,duygularda küntleşme,uygunsuzluk ve dengesizlik
- Çağrışım bozukluğu ; çağrışımların düzensizleşmesi ve biribinden kopuk hale gelmesi.
- İki değerlilik ; kişide birbirine karşıt duygu ve eğilimlerin aynı anda var olması.
- Otizm ; gerçek dünya ile ilişkiyi azaltarak ya da keserek kendine göre bir iç-dünya kurma ve bu iç-dünyanın gereksinimlerine ve kurallarına göre düşünme ve davrama
- Algılama,yönelim ve bellekte temel bozuklukların olması
- Düşünce içeriğinde sanrılar,kalıplaşmış ve yineleyici fikir ve uğraşlar
- Varsanılar ve yanılsamalar
- Hareket bozuklukları
- Kendi düşüncelerinin yüksek sesle söylendiğini işitme
- Bedensel edilginlik duygusu ; dış gücler tarafından bedenin etkilenmesi
- Duygu,irade ve dürtülerin dış güclerce etkilenip denetlenmesi duygusu.
Hipokondriyazis ( Hastalık Hastalığı )
Adını kaburgaların altındaki bölgeyi anlatan latince "hypochondrium" sözcüğünden alan bu bozukluk, bedende fiziksel bir bozukluk olmaksızın sürekli hastalık kaygıları ve çeşitli bedensel yakınmalarla karakterizedir. Bu bozukluğu ilk kez adlandıran hekim Hipokrattır ve bu hastalarda karın bölgesiyle ilgili yakınmaların yaygın oluşundan ötürü bu adı vermiştir. Hastaların bedensel yakınmaları önemli ölçüde sıkıntıya yol açar ve kişisel, mesleki ve toplumsal rolleriyle ilgili işlevlerde bozulmaya neden olur.
Klinik Özellikler
Hipokondriyak hastalar kendilerinde henüz saptanmamış ciddi bir hastalık bulunduğuna inanırlar ve kendilerini bunun aksine inandırmak çok zordur. Tek bir hastalığın varlığına inanabilirler yada zaman geçrikçe özgül bir hastalığa ilişkin düşünceleri değişebilir. Fakat hastalık inancı bir somatik sanrıda olduğu kadar sabit değildir. Klinik tabloya çoğu kez depresyon ve anksiyete belirtileri eşlik eder. Hastaya bu tanının konulabilmesi için klinik tablonun altı aydan daha uzun sürmesi öngörülür.
Oluş Nedenleri
Hipokondriyak kişilerin bedensel duyumlarını artırma ve genişletme eğiliminde olduklarına ilişkin önemli ölçüde veri vardır. Sözgelimi normal bir kişinin karında gerginlik olarak hisettiği duyumu hipokondriyak kişi karın ağrısı olarak algılayabilmektedir. Hipokondriyak kişi bedensel duyumlar üzerine odaklanabilmekte, onları yanlış yorumlayabilmekte ve yanlış bir bilişsel şema nedeniyle bunu bir tehlike olarak algılayabilmektedir.
İkinci bir kuram kişinin toplumsal öğrenme modeli öne sürer. Buna göre hasta insan rolü kişinin görünürde üstesinden gelinmesi güç olan sorunlardan kaçınmasına olanak sağlar.
Üçüncü bir kuram hipokondriyazisin diğer zihinsel bozuklukların değişik bir biçimi olduğu düşünülen klinik tabloların başında depresif bozukluklar ile anksiyete bozuklukları gelir. Bu hastaların yaklaşık %80 inde eşlik eden depresif bozukluklar ve anksiyete bozuklukları bulunduğu tahin edilmektedir ve buradan hareketle bu hastaların bu tür bozuklukların bir alt- tipini oluşturduğu düşünülmektedir.
Bu bozuklukla ilgili psikodinamik açıklama bu hastalarda başkalarınına yönelik saldırgan ve düşmanca dürtülerin bastırma ve yer değiştirme mekanizmalarıyla fiziksel yakınmalara dönüştürüldüğü, hastaların öfkelerinin geçmişteki reddedilmeler, düş kırıklıkları ve kayıplardan kaynaklandığı, fiziksel yakınmalar aracılığıyla başka insanlardan yardım ve ilgi gördükleri ve ardından onları etkili olamadıkları gerekçesiyle geri çevirdikleri biçimindedir. Bir başka yaklaşım da hipkondriyak belirtileri bilinçdışı suçluluk duygularına bağlar.
Pasif-Agresif Kişilik Bozukluğu (PAK)
A.T. Beck ve A. Freeman Özet Çeviri: Aras. Gör. Aysegül Durak Batigün*
Pasif-agresif kişilik bozukluğunun göze çarpan en belirgin özelliği, dıştan gelen herhangi bir isteğe, engelleme ve tepki gösterme davranışlarıyla karşı koyulmasıdır. Sözkonusu bu davranışlar işi erteleme, kalitesiz iş yapma ve unutma biçiminde kendini gösterir. Bu insanlar mesleki ve sosyal alanlarda standartların altında bir performans gösterirler. Tahmin edilebileceği gibi bu özellikler pek çok kişide görülebilir ama PAKB olan bireylerde kronik ve esnetilemeyen bir davranış örüntüsü haline gelmiştir.
PAKB olan bireyler herhangi bir konuda insanlarla doğrudan yüzyüze gelerek sorunları çözmekten kaçınırlar ve bunun tehlikeli olabileceğine inanırlar. Kaçınan (avoidant) kişilik bozukluğu olan bireyler, başkaları tarafından reddedilme ve yanlış değerlendirilme korkusu nedeniyle atılgan davranışlardan kaçınırken, PAKB olan bireyler yüzleşmeyi başkaları tarafından kontrol edilme ve davranışlarına müdahale olarak yorumlarlar. Bu kişilerden istemediği bir işi yapması istendiğinde, bu isteğe gücenme ve bu gücenmişliği davranışlarla ifade edememe özellikleri birleşerek pasif olarak işi engelleyici bir tarz ortaya çıkar. Buna ek olarak, iş ile ilgili sorular soran kişiye/kişilere kızma, onların önerilerini önemsememe ve göz ardı etme gibi davranışlar gözlenir. İşte ve okulda yapmak zorunda oldukları görevlerinin bulunması nedeniyle de kızgınlık ve gücenmişlikleri artar. Otorite figürleri genellikle keyfi ve adaletsiz olarak algılanır. Bu özellikleri ile tutarlı olarak diğer kişilerle problemleri olduğunu kabul etmez ve bu problemlerinin, yaşadıkları güçlüklerinin nedeni olduğunu göremezler.
Milon (1969) bu özelliklere ek olarak, bu kişilerin sürekli olarak karamsar ve kötümser bir ruh hali içerisinde olduklarını, başka bir deyişle, her ne olursa olsun olayın negatif yönüne odaklandıklarını belirtmektedi
ID
Freud un "o" anlamında kullandığı bir sözcüktür.Freud, psişik aygıtın organize olmamış parçalarını tanımlamak için bu kelimeyi kullanmıştır.Tarihsel anlamda nasıl ego bilincinin ardılı ise id de bilinçdışının ardılıdır. Klasik teoriye göre id gelişimsel olarak egonun öncesindedir. Yani ruhsal aygıt ayrışmamış id olarak başlar,bunun bir kısmı düzenli bir egoya dönüşür. Tümüyle bilinç dışındadır. Ruhsal aygıtın en eski parçasıdır. Kalıtımla geçen,yapıda var olan her seşi içerir. Duygusaldır,ilkeldir,örgütlenmemiştir. Libido kaynağıdır. Bilinçdışı kuralları geçerlidir. Dış dünya ile bağlantısı yoktur. Zaman,yer kavramı yoktur. Zıt dürtü ve eylemler yan yana bulunabilir. Yani ikilem vardır. Haz ilkesine göre bunların doyum ve boşalması sağlanır.Gerçeklik ilkesi geçersizdir. İd birincil süreç düşünce biçimi denilen zamanın mekanın farklılıklarını ayırdedemeyen düşünce biçimine uyar.
EGO
Freud a göre id'den gelişen,ya da bazı yazarlara göre ortak bir oluşumda doğustan var olan bir yapıdır. Zevk ve haz ilkesi yerine,gerçekçilik ilkesi geçerlidir. Akıl ve sağduyu denebilecek şeyleri temsil eder. Mantıklı düşünce süreci geçerlidir. Gerçekle ilişkiyi kurar. Birinci işlevi budur. Obje ilişkileri (insanlarla olan ilişkiler)bununla sağlanmaktadır.Birincil özerk işlevler de ego'ya aittir. Bunlar çatışmaların etkili olamayacağı işlevlerdir. Konuşma,soluma,yürüme egonun özerk işlevidir ve sağlıklı insanlarda kekemelik,psikolojik felc vb. olmaz. Bunların olmaması başarılı ego gelişiminin kanıtlarıdır.
Alkolizm
Alkol kullanımı ile ilgili sorunların her geçen gün artması bu kullanımla ilişkili bozuklukların tedavisinin de daha sistematik olarak yapılmasının gerekliliğini doğurmuştur. Birleşik Devletlerde alkol kullanımının toplum sağlığı açısından kalp hastalıkları ve kanserden sonra üçüncü sırada yer alması sorunun önemi açısından iyi bir veri oluşturmaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski olan alkol kullanımı çağlar boyunca değişik bakış açıları ile ele alınmıştır. Töresel, bir anlamda sosyokültürel açıdan; alkol kullanımının kişinin kendi isteği ve iradesi ile medikal bağlamda ise; kullanımın hastalıkla ilgili olduğu kabul edilmiştir. Alkol kullanımı ve sonuçlarının; kullanan yanında aile ve toplumu da psikolojik, sosyal, ekonomik açılardan önemli boyutlarda etkilemesi sorunu "biyopsikososyal" bir model içinde ele alma gereği doğurmuştur.
Alkol kullanımı ile ilişkili tanımlamaların tarih boyunca değişmesi yanında tedavi çaba ve programlarında da paralel değişiklikler gözlenmiştir. Birleşik Devletler' de temeli 1950'lerde atılan en yaygın alkol tedavi modeli olarak, Minnesetto modeli kabul edilmektedir. Birleşik Devletlerde 1970'lerin sonu ve 1980'lerin başında tedavi hizmetleri devlet sektöründen yavaş yavaş özel sektör organizasyonlarının eline geçmiştir. Ülkemizde ise 1980'lerin başında devlet sektörü yeni yeni bu organizasyonları kurmaya başlamıştır. İlk " alkol tedavi klinikleri" üniversite bünyelerinde kurulmuş ve bunu 1983 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bünyesinde kurulan AMATEM izlemiştir.
Alkol kullanmanın problem haline dönüşmesi için kişinin sürekli alkol alıyor olması da gerekmez. Kişi, zaman zaman kullansa da, alkol almaya bağlı olarak aşağıdaki problemlerden birisini dahi tekrar tekrar yaşıyorsa profesyonel yardımı gerektirecek düzeyde alkol kullanma problemi var demektir:
1.İşte, okulda ya da evde üstüne düşen görevleri tekrarlayıcı bir biçimde aksatma.
2.Fiziksel olarak tehlikeli durumlarda yineleyici biçimde alkol kullanımı
3. Alkol ile ilişkili ortaya çıkan yasal sorunlar .
4.Alkolün neden olduğu ya da alevlendirdiği sürekli ya da tekrarlayıcı insanlar arası sorunlar: ( Alkollü iken eşle tartışmalara girmek ya da kavga etmek.)
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız “alkoliklik” terimini tam olarak kavramamız için alkolik bireylerde görülen özellikleri bilmemiz gerekir. Aşağıda sıraladığımız özelliklerden en az üç tanesini taşıyan bireye tıp dilinde”alkol bağımlısı “denilmektedir.
* Niyetlendiğinden daha fazla miktar ve sürede alkol almak.
* Kişi bırakmayı istediği ya da defalarca bırakmayı denediği halde yeniden içmeye başlar. Zaman zaman bir kaç gün ya da ay içmeyebilir. Bunu 'istediği zaman bırakabildiğinin' kanıtı olarak göstermeye çalışabilir.
* İçkiye fazla vakit ayırır. Bazıları gün içinde kimseye farkettirmemeye çalışarak içebilir.
* İçki içmeye fırsat bulamadığı zaman sosyal faaliyetleri, hobileri, başka zevk verici aktiviteleri azaltır.
* Alkole bağlı ya da alkolle artan fiziksel (karaciğer hastalığı, yüksek tansiyon, gastrit vb), ya da psikolojik (depresyon, anksiyete, uyku bozukluğu vb) problemler yaşamasına rağmen içmeye devam eder.
* Ayni etkiyi almak için içtiği miktarı arttırır ya da başkaları için çok sayılacak miktarlarda içtiği halde etkilenmez (Bunu alkole dayanıklı olduğunun kanıtı olarak öne sürebilir).
* Alkol almadığı zaman titreme, terleme, çarpıntı gibi şikayetler yaşar.