'O kişi’ gelecek diye kaç kişiyi harcadık kim bilir!
Siz de yeni bir ilişkiye başladığınız zaman nasıl ayrılacağınızın hayallerini kuranlardan mısınız? Hala evlenmemiş olmanıza rağmen, boşanmanızın nasıl gerçekleşeceğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyor musunuz? Telefonu açmıyorsa kesinlikle aldatıyor, whatsapp’ta online olup size yazmıyorsa eski sevgilisiyle mesajlaşıyor. Arkadaşlarımlayım dediyse mutlaka yalan mı söylüyor diye düşünüyorsunuz.
Çok bilmiş arkadaşlarınızın, ‘kendine güvenmeyen başkasına güvenmez. Kıskançlık zavallı insanlara mahsustur’ gibi sizi aşağılayan laflarını bi geride bırakın. Bu klişelerle alakası yok güven mevzusunun.
Bi kere geçmişten gelen yara ve travmalar sonucu böyleyiz bi bunu kabullenelim. Yani ne zavallıyız, ne kendimizden şüphemiz var. Ne zaman güzel bir olay olsa mutlaka sonu kötü bitmiş. Tam kendimizi bıraktığımız noktada hiç beklemediğimiz yerden darbe almışız.
Ya da daha geçmişe gidersek, ebeveynlerimizden biri tarafından ya terk edilmişiz kimbilir belki yeterli sevgi görememişiz.
Doğru diye bildiğimiz tek gerçek, ‘bir gün o da diğer herkes gibi gidecek’
O yüzden sevgimizi gösteremeden, sevildiğimizi anlamadan; korkak, histerik ara ara hoyrat ve hırçın bir şekilde ilişki yaşıyoruz. Her kavganın sonu ayrılıkla bitiyor. Beklenilenin tam aksi, ayrılık kelimesi hep bizim ağzımızdan çıkıyor. O öyle bir korku, o terk edilme hissi öyle bir yokluk bırakıyor insanda, ‘daha fazla bağlanmadan kaçmalıyım’ diye düşünüyorsun.
Bi taraftan da tabii boğmayı, sıkmayı sürekli kontrol altında tutmayı ihmal etmiyorsun. Çünkü eminsin sana bir zarar vereceğinden ve aptal yerine konmak hayatta en nefret ettiğin şey. O yüzden kehanetin gerçekleşmeli, onu daha iyi araştırmalı, her hareketinin altında bi durum aramalısın.
Buraya kadar yine iyi, bi de ‘deneme’ durumu var, hiç akıllı adamın yapacağı iş değil. Karşında duran adamı sürekli deniyorsun. ‘Beni ne kadar seviyor, hala onu düşünüyor mu? Sıkıldı mı? Benim için daha fazla ne yapabilir? Hisleri gerçekse şu yaptığımdan sonra bana dönmesi lazım’
Sonuç; Sürekli gel-gitlerinize dayanamayan sinir krizi geçiren bir adam; yıpratılmış bir ilişki; ‘Ben demiştim’ diye geçmişinizi onaylayan bir iç ses.
Aslında bu güvensizliği atak gibi görmek lazım.
Beyninizin içinde mır mır diye konuşan sesi bastırmak için o an başka şeyle ilgilenin.
Aradın, açmadı mı? Hadi bir daha aradın yine mi açmadı. Hemen o ses devreye giriyor. ‘Hımm acaba neden açmıyor?
Telefonu elinde yapışık gezen adama bak sen. Mesaj atmalısın ama normal bir mesaj değil. Onu suçlayıcı hatta yer yer aşağılıyıcı! O kim ya o kim? Nerede olduğunu çok iyi biliyorsun. Yine o kızın yanında. Hemen yaz o mesajı!’
15 dakika sonra aramana dönen bi sevgili, sana nerde olduğunu açıklamaya çalışırken bir taraftan da mesajda yazdığın şeylere sinirlenmiş. Sen zaten nerde olduğundan emin olduğun için kavgaya hazırsın. Ardından telefonu suratına kapama. Hatta daha kapama tuşuna basmadan, atılan bir mesaj. Aaa bi bakmışsın ayrılık çanları!
Sevseydi gelirdi, sevseydi arardı, sevseydi şu an yanımdaydı öfkesi. Ve bitiş! Neden, adam telefonunu geç açtı?
Geçenlerde kendimi denedim, siz de böyle ufak ufak başlayın denemelere hatta. Açmadı telefonu, bıraktım kenara. Başka şeylerle uğraştım. Tabii bi gözüm hala telefonda, kafamın içinde de ‘keşke seni eve kitleyip, yemeğini suyunu alttan versem’ gibi garip fanteziler geçiyor. Aradı, telefonu arabada unutmuş. Normal hayatımıza devam ettik. Telefonu bir insan nasıl arabada unutur, hadi unuttun gidip neden almazsın be adam! Bu kadar sorumsuz mu olur bir insan falan filan dilime gelmedi desem yalan olur. Arabada unutmuşmuş, neyse olay bu değildi.
Bir de benim şöyle kötü bir huyum var. Her şey harika gidiyor, rüya gibi ya... Bir şey oluyor bana, bi anda ne var ne yoksa yıkıp geçiyorum. Bir gün önce aşktan gözlerim yerinden fırlamış. Ertesi gün, ‘bence biz ayrılalım’ neden bile yok ortada. İçimi gıcıklayan bir şey var mı diyeceğim. Onu da yapmamaya başladım. Huysuzlandığım, ‘hayır, hayır yine o lanet ses bu. Sonu kötü bitse bile en azından sonuna kadar güzel geçmeli’ diye kendi kendimi ikna etmeye çalıştım. Ya da ona yazacağım şeyleri telefonumun not defterine yazıp, yollamadım.
Umuyorum hepimiz mutlu oluruz.
‘O kişi’ gelecek diye kaç kişiyi harcadık kim bilir. Bu sefer en azından anı yaşamayı öğreniriz, zaten an güzel olunca geçmiş güzel kalıyor...