Güneş battı ve yerini karanlığa bıraktı. Herkes evine çekildi. Bir sayfa daha döndü, bir yevmiye defteri daha kapandı.
Yıldızlar görünmüyor bu gece. Demek ki bulut var. Halbuki ben, yıldızlara bakıp, derin düşüncelere dalacaktım. Neyse, kısmet başka bir güneymiş..
Camı açıyorum. Derin bir nefes çekiyorum ciğerlerime.. Ve işte o, rahmetin kokusu.... Bir nefes daha derken, adetâ ilâhî bir terenümü besteleyen yağmurun sesi kulaklarıma değiyor. Bu güzelliğe şahit olmak ne kadar da muhteşem...
İçime bir huzur doluyor yağmur yağarken. Rahmet derler yağmura.. Ben bunu hep maddî rahmet olarak algılardım. Ancak şimdi anlıyorum ki; yağmur mânevî bir rahmetmiş aynı zamanda...
Sanki bu gece yağmur benimle konuşmak istiyor. Rüzgarın da yardımıyla yüzümü okşuyor. Ve bana diyor ki : “Bir ‘ol’ emriyle, hiçten, yoktan yaratılan bulutlar; nasıl ki ihtiyacı olan yerlere, rüzgârın sırtına binip gidiyorlar, nasıl ki susamış yeryüzüne ab-ı hayat olmam için yağdırıyor. Rabbim beni, gözlerden akan yaşlar da bana benzer. Önce hüzün bulutları, kalbe doluyor. Sonra keder rüzgârına binip, tam da ihtiyaç olduğu anda, gözlerden yağıyor göz yaşları… Yüreğin susuzluğunu dindirip, ateşini söndürüyor”
Evet yağmur doğru söylüyor. Gerçekten de öyle. Ağladıktan sonra rahatlamadığım bir ânı hatırlamıyorum.. Bir iki damla bile yağsa gözlerden, yetiyor insana..
Derin bir nefes daha çekiyorum. Kaldırımlara, ağaçlara, yollara bakıyorum. Heryer ıslanmış ve heryer bir başka görünüyor gözüme. Yapay ışıklar bile, yağmurdan sonra daha parlak görünüyorlar. Ve yağmurum geride bıraktığı toprak kokusu, taa insanın içine işliyor....
Yağmurla beraber benim de gözyaşlarım akmış. Hayret, hiç farketmemişim... Yüreğim ferahlamış ve dudağıma bir gülümseme yayılmış. Demek ki rahmet beni de içine almış..
Rahmet; iyi ki varsın ve iyi ki yeryüzünü şenlendiriyorsun..
Yağmur; iyi ki varsın ve iyi ki yağıp temizliyorsun arzı..
Ve gözyaşı; iyi ki varsın, iyi ki gözlerimden akıyorsun....
Alıntı Yıldızlar görünmüyor bu gece. Demek ki bulut var. Halbuki ben, yıldızlara bakıp, derin düşüncelere dalacaktım. Neyse, kısmet başka bir güneymiş..
Camı açıyorum. Derin bir nefes çekiyorum ciğerlerime.. Ve işte o, rahmetin kokusu.... Bir nefes daha derken, adetâ ilâhî bir terenümü besteleyen yağmurun sesi kulaklarıma değiyor. Bu güzelliğe şahit olmak ne kadar da muhteşem...
İçime bir huzur doluyor yağmur yağarken. Rahmet derler yağmura.. Ben bunu hep maddî rahmet olarak algılardım. Ancak şimdi anlıyorum ki; yağmur mânevî bir rahmetmiş aynı zamanda...
Sanki bu gece yağmur benimle konuşmak istiyor. Rüzgarın da yardımıyla yüzümü okşuyor. Ve bana diyor ki : “Bir ‘ol’ emriyle, hiçten, yoktan yaratılan bulutlar; nasıl ki ihtiyacı olan yerlere, rüzgârın sırtına binip gidiyorlar, nasıl ki susamış yeryüzüne ab-ı hayat olmam için yağdırıyor. Rabbim beni, gözlerden akan yaşlar da bana benzer. Önce hüzün bulutları, kalbe doluyor. Sonra keder rüzgârına binip, tam da ihtiyaç olduğu anda, gözlerden yağıyor göz yaşları… Yüreğin susuzluğunu dindirip, ateşini söndürüyor”
Evet yağmur doğru söylüyor. Gerçekten de öyle. Ağladıktan sonra rahatlamadığım bir ânı hatırlamıyorum.. Bir iki damla bile yağsa gözlerden, yetiyor insana..
Derin bir nefes daha çekiyorum. Kaldırımlara, ağaçlara, yollara bakıyorum. Heryer ıslanmış ve heryer bir başka görünüyor gözüme. Yapay ışıklar bile, yağmurdan sonra daha parlak görünüyorlar. Ve yağmurum geride bıraktığı toprak kokusu, taa insanın içine işliyor....
Yağmurla beraber benim de gözyaşlarım akmış. Hayret, hiç farketmemişim... Yüreğim ferahlamış ve dudağıma bir gülümseme yayılmış. Demek ki rahmet beni de içine almış..
Rahmet; iyi ki varsın ve iyi ki yeryüzünü şenlendiriyorsun..
Yağmur; iyi ki varsın ve iyi ki yağıp temizliyorsun arzı..
Ve gözyaşı; iyi ki varsın, iyi ki gözlerimden akıyorsun....