Rubai Nedir?
İslamî edebiyatta bir nazım şekli olan rubai, dört mısra'dan ibarettir. Birinci, ikinci ve dördüncü mısra'ları kafiyelidir. Dört mısraı kafiyeli olan rubailer de vardır. Böyle rubailere "Musarra Rubai" denir. Rubailere "terane" ve "dü Beyt" adı da verilir. Rubâi'nin (kıt'a) dan ayrılması, vezin dolayısıyladır. Kıt'a, her vezinle yazıldığı halde, Rubai, kendine has olan bir vezinden başka bir vezinle yazılmaz.
Rubâi'nin 24 vezni vardır. Bu vezinlerden 12'si "Mefûlü= - - ."cüz'ile başlar ki bunlara: "Ahreb vezinleri" derler. Diğer 12'si "MeFulün= - - -" cüz'ile başlar. Bunlara da "Ahrem vezinleri" denilir. "Ahreb vezinleri" daha ahenkli olduğu için şairler çoğu zaman bunları kullanırlar. Ahreb vezinlerin*den de en çok:
(Mefûlü=Mefailün-mefâilün-Fâ)
kalıbını tercih etmişlerdir.
Rubai vezniyle güzel Rubailer yazan ve Hz.Mevlânâ'nın rubailerinden de rubai vezniyle rubailer tercüme eden merhum "Muhittin Raif Yengin"in "Eski Rubailerim" adlı eserine, Filozof Şair Rıza Tevfik Bölükbaşı'nm "Rubailer ve tarihçesi" başlığı altında yazdığı "Takriz"den buraya bir kaç cümle almayı faydalı gördüm: (Şark Şiirinin, gazel, kaside, kıt'a gibi muhtelif nazım şekilleri arasında "Rubai" benim zevkime göre pek zarif bir nazım şeklidir. Bu şekil bana, eski Yunanlıların "Epigrama" sim hatırlatmaktadır. İran Edebiyatını, diğer edebiyatlara takdim edişimin sebebi de, "Rubâi"nin doğduğu yerin İran Memleketi olduğundandır.
Rubâi'nin ilk mısraı, tıpkı bir gazelin mat'laı "yani ilk beyti" gibi, iki mısra da birbiri ile aynı kafiyede olmak, üçüncü mısra'ı, çoğu zaman kafiyesiz, dördüncü mısra'ı da birinci beytin kafiyelerine uymalıdır.
Bazen Rubâi'nin dört mısraı da aynı kafiye ile kafiyeli olur. Fakat hassas şairlerden bir çoklarının iddiasına göre, bir rubaide üçüncü mısraın kafiyesiz olması daha iyidir. Çünkü, bu takdirde ancak dördüncü mısra'da tekrar kafiyeye dönüş kulağa hoş gelir. Bu yüzdendir ki, bir rubainin dört mısraında da aralıksız aynı kafiyenin tekrar edilmesi, işitme zevkini, ahengini zedeler. İran'da doğmuş olduğu hiç şüphe götürmeyen "Rubâi"nin, ancak islamiyetiri intişar ve tee'ssüsünden sonra zuhura geldiği muhakkakdır. Çünkü İslamiyetten önce, çok eski zamanlarda "Zerdüşt" edebiyatında rubai şeklinde hiç bir manzume yoktur.
İslamî edebiyatta bir nazım şekli olan rubai, dört mısra'dan ibarettir. Birinci, ikinci ve dördüncü mısra'ları kafiyelidir. Dört mısraı kafiyeli olan rubailer de vardır. Böyle rubailere "Musarra Rubai" denir. Rubailere "terane" ve "dü Beyt" adı da verilir. Rubâi'nin (kıt'a) dan ayrılması, vezin dolayısıyladır. Kıt'a, her vezinle yazıldığı halde, Rubai, kendine has olan bir vezinden başka bir vezinle yazılmaz.
Rubâi'nin 24 vezni vardır. Bu vezinlerden 12'si "Mefûlü= - - ."cüz'ile başlar ki bunlara: "Ahreb vezinleri" derler. Diğer 12'si "MeFulün= - - -" cüz'ile başlar. Bunlara da "Ahrem vezinleri" denilir. "Ahreb vezinleri" daha ahenkli olduğu için şairler çoğu zaman bunları kullanırlar. Ahreb vezinlerin*den de en çok:
(Mefûlü=Mefailün-mefâilün-Fâ)
kalıbını tercih etmişlerdir.
Rubai vezniyle güzel Rubailer yazan ve Hz.Mevlânâ'nın rubailerinden de rubai vezniyle rubailer tercüme eden merhum "Muhittin Raif Yengin"in "Eski Rubailerim" adlı eserine, Filozof Şair Rıza Tevfik Bölükbaşı'nm "Rubailer ve tarihçesi" başlığı altında yazdığı "Takriz"den buraya bir kaç cümle almayı faydalı gördüm: (Şark Şiirinin, gazel, kaside, kıt'a gibi muhtelif nazım şekilleri arasında "Rubai" benim zevkime göre pek zarif bir nazım şeklidir. Bu şekil bana, eski Yunanlıların "Epigrama" sim hatırlatmaktadır. İran Edebiyatını, diğer edebiyatlara takdim edişimin sebebi de, "Rubâi"nin doğduğu yerin İran Memleketi olduğundandır.
Rubâi'nin ilk mısraı, tıpkı bir gazelin mat'laı "yani ilk beyti" gibi, iki mısra da birbiri ile aynı kafiyede olmak, üçüncü mısra'ı, çoğu zaman kafiyesiz, dördüncü mısra'ı da birinci beytin kafiyelerine uymalıdır.
Bazen Rubâi'nin dört mısraı da aynı kafiye ile kafiyeli olur. Fakat hassas şairlerden bir çoklarının iddiasına göre, bir rubaide üçüncü mısraın kafiyesiz olması daha iyidir. Çünkü, bu takdirde ancak dördüncü mısra'da tekrar kafiyeye dönüş kulağa hoş gelir. Bu yüzdendir ki, bir rubainin dört mısraında da aralıksız aynı kafiyenin tekrar edilmesi, işitme zevkini, ahengini zedeler. İran'da doğmuş olduğu hiç şüphe götürmeyen "Rubâi"nin, ancak islamiyetiri intişar ve tee'ssüsünden sonra zuhura geldiği muhakkakdır. Çünkü İslamiyetten önce, çok eski zamanlarda "Zerdüşt" edebiyatında rubai şeklinde hiç bir manzume yoktur.