• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Ruhumu Kaybettim Hükümsüzdür...

cırcırböcee

V.I.P
V.I.P
Ne zaman nerede gördüm bu sözü bilmiyorum ama benden çıkmayacak kadar derin olsa da beni anlatan bir cümle…Bugün farkettim ki ben etrafımdaki herkesten farklıyım. Farklılığım zaman zaman can yaksada ne yazık ki böyle… Mesela kimsenin gülmediği şeyler bana komik geliyor. Herkesin benim gibi düşüneceğini zannedip, bir cümle kuruyorum ve nedendir bilinmez kimse benim anladığım gibi anlamıyor.

Bugün yolda genç bir kız gördüm. Ama elinde torbalar vardı. Belli ki evine bir şeyler almış. Suratı kireç gibiydi. Muhtemelen işinden çıkmış, evine bir şeyler almış ama rahatsız. Midesi bulanıyor besbelli, utana sıkıla bir çöp tenekesinin yanında duruyor. İstifra edecek, edemiyor. Ben ise donuk gözlerle bakmaya devam ediyorum. Bu kız ne yapıyor diye? Sonra kendime geliyorum, kafamı çeviriyorum. Ama gözümde güneş gözlüğü, durduğum yerden yan gözle kızı izlemeye devam ediyorum. Kız istifra edemiyor ama belli ki başı dönüyor. Sıkı sıkı tutuyor torbalarını belki de 10 gün boyunca yiyeceği yiyecekler o torbalarda, sonra toparlıyor kendini, yavaş yavaş yürümeye devam ediyor…O uzaklaşırken ben kendime kızıyorum. Ne olur ki yani alsan torbalarını elinden, götürsen evine kadar…İstanbul’da ruhumu kaybettim…

Sabah erkenden bebek sahiline doğru iniyoruz. 3 arkadaş, deniz havası iyi gelir diye düşünerek, çöp toplayan bir çocuk yanımızdan geçiyor. 1 dakika geçmiyor ki yanımızdan daha yaşlı belki 30′larında bir çöp toplayıcı koşarak geçiyor ve genç olana saldırıyor. Ama ne dövmek, bir an genç olanın ağzından bir diş fırladığını görüyorum. Şeytana lanet diyip, yaşlı adama doğru koşmaya başlıyorum. Yanımdakiler biliyor ki olmadık şeyler yapacağım, tutuyorlar beni…Duruyorum…5 sene önce kimse beni durduramazdı böyle bir durumda…İstanbul’da ruhumu kaybettim…

Ufak bir çocuk, yağmurlu havada bir köşede duruyor, üzerinde okul önlüğü, belli ki akıllı, dilenmiyor belki ama bana yardım edin diye basbas bağrıyor sesini çıkarmadan. Yaklaşıyorum yanına, 5 milyon lira uzatıyorum…5 milyon lira…Günde 3 paketini içtiğim sigaranın, bir paket parası…Gülümsüyor, saol abi diyor…Dersini yapmaya devam ediyor. Ne çalışıyorsun bile diyemiyorum…Gülümseyip uzaklaşıyorum….İstanbul’da ruhumu kaybettim….

Aslında, normalde vereceğim tepkilerin hiç biri hoş karşılanmaz, niye tanımadığın bir kıza yardım edesin? (Abaza mısın?) niye tanımadığın bir adama, başka tanımadığın bir adamı dövdü diye dalasın? (Manyak mısın?) Veya kim olduğunu bilmediğim bir çocuğa derslerin sorsan ne değişir? (Sapık mısın?)

Yani eni sonu ben ruhumu kaybettim ama Hükümsüz olarak…Benim ruhum 60 lı 70 yılların ruhuydu ve tedavülden kalktı…



(Ali Sor)
 
Yalnızlığımı, ancak gözümü okuduğum kitaptan kaldırıp duvarların fısıltılarını duymaya başlayınca anladım. Kitabımı bitirmiştim ve arkadaşlarımı aramak için çok geçti. Saatimin tiktaklarını duyduğumda gecenin derinliğinde yalnız olduğumu iyice hissettim.

Zihnimde, yıllar sonra anneanne diyebildiğim bir yüz belirdi. "Anneane" diye seslendim ama beni duymadı, zaten kulakları ağır işitirdi. Son depremi bile sadece hissetmişti. Korkusunu gizleyerek bakıyordu pencereden ona ulaştığımda. "Beni evimle bırak" demişti çaylarımızı yudumlarken sabahın beşinde, "Tekrar deprem olursa sakın kurtarmaya kalkma beni, bir daha konuşmam seninle haaa". Yılların anıları olsun istiyordu yanında sanırım, hayata gözlerini yumarken. Yıkılan bir evden sağ kurtulmak, bunca senelik dost ve sırdaş evini kaybettikten sonra hala yaşıyor olmak, neye yarayacaktıki ona göre. İnsanın evi en büyük sırdaşıdır, yaşanan herşeye şahittir duvarlar.

Bakışlarım gezinirken sağda solda, vazomdaki güllere ilişti gözlerim, çakılı kaldım bir süre. Beyaz güllerden biri, daha gonca iken kurumaya yüztutmuştu, aslında beşi de kuruyordu artık ama ikisi açmayı başarmıştı, öbür ikisi ise yarı yolda diğerlerinin akibetine uğramış, kurumuşlardı. İlişkilerim de işte böyle dedim kendi kendime kimi gonca gül, kimi yarı açmış, kimisi de tamamiyle açarak tüm güzelliklerini ortaya dökmüş ama hepsinin kaderi solmaksa, bir kelebek olmayı yeğlerdim herhalde, daha ilişkilerim solmadan çekip gitmek için yanlarından.

Bir ilişki, hele size anlamsız gelecek şekilde bitmişse ya da aldatılmış, kandırılmışsanız bir şekilde, Toledo çeliğinden yapılmış ince bir bağ bıçağı saplanır yüreğinize. Bıçak göğsünüze saplanmıştır ama sızıyı hep sırtınızda hissedersiniz her nedense. Yalnız kaldığınızda o sızı giderek artar, boğazınızda düğümlenir kalır. Sök sökebilirsen.

Aslında tüm yaşamımızın bir parçası yalnızlık, hissetmeyi bilen görmeyi başaran için her yerde var yalnızlık. Bakılmayı bekleyen bir fotoğraf, bakılırken sizinle yalnızlığını giderir, yanan bir mum sizin karanlığınızı aydınlatsa da hep yalnızdır aslında, yaydığı ışınlar hep uzaklaşır ondan bir daha dönmemecesine ama o yinede mutludur ateşinin sıcaklığında, sonra, o sıcaklıkta terk eder yanmakta olan mumu, mum artık sönmüştür. Yalnızlık, bazı santçıların bir eser yaratmak amacıyla aradığı şeydir der bir yazar "İnsan Olmak" adlı kitabında. Keşke sanatçı olsaydım diyorum ben de, şimdiye kadar binlerce eser yaratmıştım sanırım.

Kendimizi, kim olduğumuzu ancak yalnız kalınca anlıyoruz. Kendimize ayırdığımız zaman hep yalnız kaldığımız anlar. Biz nelerden hoşlanırız?, hangi kitapları severiz?, yumurtayı nasıl yeriz?, çiçeklerimizi nasıl sularız?, bisiklete binerken neler gelir aklımıza?, denizin mavisi nedir bizim için?, ancak yalnız kalınca anlarız bunların neler ifade ettiğini, hayatın anlamını yalnızlığımız gösterir bize. Ne için?, kim için?, ne uğruna yaşadığımızın cevabı yalnızlığımızda gizlenmiştir cevabı bulabilenlere. Yalnızlık sonrası hayatın tadına bakmak daha kolaydır çoğu zaman, daha bir olgun daha bir hoşgörülüyüzdür artık.

Haydi şimdi alın bir kitap yollanın bir bankın kenarına ya da binin bisikletinize dolaşın sahilde ya da bir parkta hatta dans edin evinizde kendi kendinize. Yaşamın, yaşamanın tadına bakın.


Erim Cebeci
 
Geri
Top