Ruslara ve Amerikalılara Karşı Afgan Savaşları
Afganistan'ın işgaliyle başlayan çatışmalar eski Sovyetler Biıiiği'ntn çöküşündeki son aşamanın başlangıcıdır. Burası Rusya'nın Güney Asya'yı etki altına almak için tarih boyunca gözüne kestirmiş olduğu bir bölgeydi. İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda bu ülkeye bir miktar ekonomik ve askeri yardım yapmış, eğitime katkıda bulunmuştu. Bu şekilde kendisine bağımlı küçük bir işbirlikçi kesim yaratmış ama bunlar ülkenin gelenekçi -dinci- aşırı muhafazakar kesimleri karşısında yeterli destek bulamamıştı. Gene de 1979 yılında başkent Kabil'in Rus komandolarının baskınıyla zapt edilmesiyle yukarıdan aşağı yeni bir rejimin kurulabileceğini sandılar. Ancak işbirlikçi Afgan yönetimi derhal tecrit oldu ve gerilla direnişi başladı.
Savaşın ilk yıllarında ne Ruslar ne de Afgan hükümet güçleri böyle bir mücadelenin gereklerini yerine getirecek şekilde eğitilmemişlerdi. Ama giderek kontr-gerilla taktiklerinde uzmanlaştılar. Helikopter hücumları ve küçük birliklerin harekatıyla etkili olmaya başladılar. 1979'dan 1984'e kadar geçen bir yetişme döneminden sonra 1985 ve 86'da neredeyse mücahitleri bastırıyorlardı. Fakat bu arada mücahitler de değiştiler ve yeni koşullara adapte oldular. İran, Pakistan ve Amerikan yardımlarıyla portatif uçaksavar roketleri dahil her çeşit silah edindiler. Eğitim düzeyleri de gelişti. Kendi aralarında fazlasıyla bölünmüş olmasalardı çok daha etkili bir direniş sergileyebileceklerdi. Ama bu hem feodal özelliklerin devam ettiği coğrafyaların, hem de dağlık bölgelerde yaşayan tüm halkların özelliğidir. Kabileler ve aşiret reislerinin birbirlerine güvensizliği politika arenasına aynen yansır. Ancak herşeye rağmen çağımızda bir halkın bağımlı bir yönetime razı edilmesi olası değildir. Kaldı ki kentleşmemiş halkların daha sert mücadele koşullarını kabul edebildiği de savaş tarihinin gösterdiği genel sonuçlardan biridir.
Sovyetler Afganistan'da her muharebeyi kazanabilirlerdi. Ama savaşı kazanmaları olanaksızdı. Bunu görünce çekip gittiler. Bundan sonrası Vietnam'da olduğu gibi sadece bir zaman sorunuydu. İktidarın yalnız birkaç kent merkezine sıkışıp kaldığı bu ülkede, hükümetin halkı kazanmak için yaptığı hiçbir atılımın başarı şansı olamazdı. Yönetimin son kalıntıları da 1992 başlarında silindi.
Afgan savaşı kültürel faktörleri göz önüne almadan yapılan planlamaların eksikliğini sergileyen iyi bir örnektir. Aralık 1979’da Rusların üç gün içerisinde beş tümeni Afganistan’a sokmaları salt operatif etkinlik açısından bakıldığında büyük bir başarıdır. Ruslar aynı şeyi Macaristan veya Çekoslovakya’da yaptıkları zaman askeri anlamda fazla bir direnişle karşılaşmamışlardı. Ne var ki Afganistan dağlarında tankları fazla işe yaramadığı gibi, direniş de çok çetin oldu. Yolların kenarına dizilip tepelere ateş eden tanklar kendi arkalannı bile koruyamıyoriardı. Keza topları çoğu zaman yüksek hedeflere tevcih bile edilemiyordu. Ayrıca piyade ve keşif birlikleri yavaş ve yetersizdi. Böylece Ruslar top ve mayınlarla korunan mevziler ile helikopterlerle konvoy korumasına ağırlık veren bir anlayış benimsediler. Daha küçük ve hareketli birliklerle daha esnek taktikler uygulama çalıştılar. Bu konuda özel birliklerin mekanize piyadeden çok daha başarılı olduğu görüldü. Buna rağmen bir bütün olarak Rus birliklerinin yeterli esneklik ve inisiyatif gösteremedikleri konusunda fikir birliği bulunmaktadır. Ayrıca siyasi olarak destekledikleri güçler de çok kısa sürede halktan tecrit olup erime sürecine girdi. Rus işgali on yıl sürdükten sonra Sovyetler yıkılırken 15 Şubat 1989 tarihinde sona erdi. Sovyetlerin dağılmasında pay sahibi olduğu şüphe götürmez. 1978’de darbeyle iktidara gelen Demokratik Parti ise üç yıl sonra kendi milislerinin de karşı tarafa geçmesiyle silindi. Afganistan’da iktidar olan aşırı dinci grupların, mücahitlerin uzun süredir yerleşmiş oldukları Pakistan’da da etkili olmaları bölgedeki dengeleri köklü şekilde değiştirdi. Amerikalıların bunlara karşı giriştikleri işgal hareketi başarılı olamayınca, ABD Pakistan silahlı kuvvetlerini bunlara karşı operasyon için zorlamaya başladı. Bu durum Pakistan’ın da istikrarsızlaşmasına yol açtı.
ilginç olan husus, aradan yirmi küsur yıl geçtikten sonra Amerikalıların Afganistan’da bütün bu hataları büyük ölçüde tekrarlamalarıdır. öncelikle, aynen Rusların başına geldiği gibi, yetiştirdikleri yerli askerler ve güvenlik güçleri kendi yurttaşlarına karşı etkili bir şekilde savaşmayı reddettiler. Kısa süre sonra Amerikalılar ve diğer Birleşmiş Milletler birlikleri, Kabil’deki istisnalar dışında tahkim edilmiş kamplarda tecrit olmuş bir şekilde yaşamaya başladılar. Afganlarla yegane yakın ilişki kuran Birleşmiş Milletler askerlerinin Türk birliği olduğu ifade edilmiştir. Taliban güçleri kırsal kesimde etkinliklerini tekrar kurdular. Hava hakimiyeti ise Amerikalılara fazla yarar sağlamadı çünkü hedef tespitinde sürekli yanlış yapmaları ve çoğu zaman sivilleri vurmaları tecritlerini artırmaktan fazla bir işe yaramadı. Rus işgali sırasında mülteci olan milyonlar arasında ABD tarafından Ruslara karşı yetiştirilen mücahitlerin büyük bir bölümü, yeni işgalden sonra silahlarını eski destekçilerine çevirdi. Eski piyonlarının bağımsızlaşarak kendisine karşı dönmesi ABD’nin İslam dünyasına karşı tutumunda etkili olmuştur ama bunun sadece büyük planda küçük bir sapma olduğu da söylenebilir. Büyük Ortadoğu projesi çok başka motiflerden kaynaklanmıştır.
Afganistan'ın işgaliyle başlayan çatışmalar eski Sovyetler Biıiiği'ntn çöküşündeki son aşamanın başlangıcıdır. Burası Rusya'nın Güney Asya'yı etki altına almak için tarih boyunca gözüne kestirmiş olduğu bir bölgeydi. İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda bu ülkeye bir miktar ekonomik ve askeri yardım yapmış, eğitime katkıda bulunmuştu. Bu şekilde kendisine bağımlı küçük bir işbirlikçi kesim yaratmış ama bunlar ülkenin gelenekçi -dinci- aşırı muhafazakar kesimleri karşısında yeterli destek bulamamıştı. Gene de 1979 yılında başkent Kabil'in Rus komandolarının baskınıyla zapt edilmesiyle yukarıdan aşağı yeni bir rejimin kurulabileceğini sandılar. Ancak işbirlikçi Afgan yönetimi derhal tecrit oldu ve gerilla direnişi başladı.
Savaşın ilk yıllarında ne Ruslar ne de Afgan hükümet güçleri böyle bir mücadelenin gereklerini yerine getirecek şekilde eğitilmemişlerdi. Ama giderek kontr-gerilla taktiklerinde uzmanlaştılar. Helikopter hücumları ve küçük birliklerin harekatıyla etkili olmaya başladılar. 1979'dan 1984'e kadar geçen bir yetişme döneminden sonra 1985 ve 86'da neredeyse mücahitleri bastırıyorlardı. Fakat bu arada mücahitler de değiştiler ve yeni koşullara adapte oldular. İran, Pakistan ve Amerikan yardımlarıyla portatif uçaksavar roketleri dahil her çeşit silah edindiler. Eğitim düzeyleri de gelişti. Kendi aralarında fazlasıyla bölünmüş olmasalardı çok daha etkili bir direniş sergileyebileceklerdi. Ama bu hem feodal özelliklerin devam ettiği coğrafyaların, hem de dağlık bölgelerde yaşayan tüm halkların özelliğidir. Kabileler ve aşiret reislerinin birbirlerine güvensizliği politika arenasına aynen yansır. Ancak herşeye rağmen çağımızda bir halkın bağımlı bir yönetime razı edilmesi olası değildir. Kaldı ki kentleşmemiş halkların daha sert mücadele koşullarını kabul edebildiği de savaş tarihinin gösterdiği genel sonuçlardan biridir.
Sovyetler Afganistan'da her muharebeyi kazanabilirlerdi. Ama savaşı kazanmaları olanaksızdı. Bunu görünce çekip gittiler. Bundan sonrası Vietnam'da olduğu gibi sadece bir zaman sorunuydu. İktidarın yalnız birkaç kent merkezine sıkışıp kaldığı bu ülkede, hükümetin halkı kazanmak için yaptığı hiçbir atılımın başarı şansı olamazdı. Yönetimin son kalıntıları da 1992 başlarında silindi.
Afgan savaşı kültürel faktörleri göz önüne almadan yapılan planlamaların eksikliğini sergileyen iyi bir örnektir. Aralık 1979’da Rusların üç gün içerisinde beş tümeni Afganistan’a sokmaları salt operatif etkinlik açısından bakıldığında büyük bir başarıdır. Ruslar aynı şeyi Macaristan veya Çekoslovakya’da yaptıkları zaman askeri anlamda fazla bir direnişle karşılaşmamışlardı. Ne var ki Afganistan dağlarında tankları fazla işe yaramadığı gibi, direniş de çok çetin oldu. Yolların kenarına dizilip tepelere ateş eden tanklar kendi arkalannı bile koruyamıyoriardı. Keza topları çoğu zaman yüksek hedeflere tevcih bile edilemiyordu. Ayrıca piyade ve keşif birlikleri yavaş ve yetersizdi. Böylece Ruslar top ve mayınlarla korunan mevziler ile helikopterlerle konvoy korumasına ağırlık veren bir anlayış benimsediler. Daha küçük ve hareketli birliklerle daha esnek taktikler uygulama çalıştılar. Bu konuda özel birliklerin mekanize piyadeden çok daha başarılı olduğu görüldü. Buna rağmen bir bütün olarak Rus birliklerinin yeterli esneklik ve inisiyatif gösteremedikleri konusunda fikir birliği bulunmaktadır. Ayrıca siyasi olarak destekledikleri güçler de çok kısa sürede halktan tecrit olup erime sürecine girdi. Rus işgali on yıl sürdükten sonra Sovyetler yıkılırken 15 Şubat 1989 tarihinde sona erdi. Sovyetlerin dağılmasında pay sahibi olduğu şüphe götürmez. 1978’de darbeyle iktidara gelen Demokratik Parti ise üç yıl sonra kendi milislerinin de karşı tarafa geçmesiyle silindi. Afganistan’da iktidar olan aşırı dinci grupların, mücahitlerin uzun süredir yerleşmiş oldukları Pakistan’da da etkili olmaları bölgedeki dengeleri köklü şekilde değiştirdi. Amerikalıların bunlara karşı giriştikleri işgal hareketi başarılı olamayınca, ABD Pakistan silahlı kuvvetlerini bunlara karşı operasyon için zorlamaya başladı. Bu durum Pakistan’ın da istikrarsızlaşmasına yol açtı.
ilginç olan husus, aradan yirmi küsur yıl geçtikten sonra Amerikalıların Afganistan’da bütün bu hataları büyük ölçüde tekrarlamalarıdır. öncelikle, aynen Rusların başına geldiği gibi, yetiştirdikleri yerli askerler ve güvenlik güçleri kendi yurttaşlarına karşı etkili bir şekilde savaşmayı reddettiler. Kısa süre sonra Amerikalılar ve diğer Birleşmiş Milletler birlikleri, Kabil’deki istisnalar dışında tahkim edilmiş kamplarda tecrit olmuş bir şekilde yaşamaya başladılar. Afganlarla yegane yakın ilişki kuran Birleşmiş Milletler askerlerinin Türk birliği olduğu ifade edilmiştir. Taliban güçleri kırsal kesimde etkinliklerini tekrar kurdular. Hava hakimiyeti ise Amerikalılara fazla yarar sağlamadı çünkü hedef tespitinde sürekli yanlış yapmaları ve çoğu zaman sivilleri vurmaları tecritlerini artırmaktan fazla bir işe yaramadı. Rus işgali sırasında mülteci olan milyonlar arasında ABD tarafından Ruslara karşı yetiştirilen mücahitlerin büyük bir bölümü, yeni işgalden sonra silahlarını eski destekçilerine çevirdi. Eski piyonlarının bağımsızlaşarak kendisine karşı dönmesi ABD’nin İslam dünyasına karşı tutumunda etkili olmuştur ama bunun sadece büyük planda küçük bir sapma olduğu da söylenebilir. Büyük Ortadoğu projesi çok başka motiflerden kaynaklanmıştır.