Gözlerini, yağmur sonrası sisli havalara benzeyen bir hava kaplamıştı Mehmet’in. Etrafına bakmaya çalıştı ama gittikçe kendine yaklaşan sisler ve o sislerin önündeki yıldızlardan kimseyi göremedi. Kolundan akan kanları gördükçe ölüm fikri tekrar yokladı beynini. Kaç yerine kurşun isabet ettiğini anlamaya çalıştı ama anlayamadı işte. Yoğun bir kan kokusu kaplamıştı her yeri. Kamuflajının kolundan akan kanlar, yaylasındaki çeşmeyi hatırlattı O’na. Ağustos aylarında suyu bir parmak kadar kalır, sanki biraz sonra kesilecekmiş gibi akardı ama asla kesilmezdi. Kolundan akan kan da böyleydi; dakikalardır akıyordu ama bir türlü kesilmiyordu. “belki” dedi içinden “belki sadece bir sıyrıktır” dedi; şarjör boşaltılan yaralarına. Anlayamazdı elbet kaç kurşun yediğini. Ama bir taraftan yıldızlar ve beraberindeki puslu hava bir metre yakınına kadar yaklaşmış, bir yandan da ateşi alabildiğine fırlamıştı. Hararetini azaltıp biraz rahatlamak için kamuflajının düğmelerini açmak istedi ama ellerini bulundukları yerden kaldırıp göğsüne götüremedi. Kollarına hükmedemiyor, parmaklarını hissetmiyordu.
Su diye inledi öylesine. Hâlbuki biraz hareket edebilse hemen yanından akan ırmaktan kana kana içebilecekti. Bulunduğu yerden kalkmayı denedi defalarca, fakat olmadı. Her defasında puf diye yere düştü, iyice ağırlaşan bedeni. Bir ara saatinin metalinden yüzünü gördü belli belirsiz. Kendinden irkilip korktu biran… Bembeyaz, sanki kireçle boyanmış gibi olmuştu yüzü.
Yıldızlar ve sisli hava yaklaştıkça O’da güçten düşüp öylece yatmaya başladı. “Hiçbir şeyim yok. Zaten birazdan gelir arkadaşlarım; silah seslerini duymuşlardır.” diye geçirdi içinden. Mani olamadığı tatlı bir uyku da gözkapaklarını ağırlaştırmaya başlamıştı artık. Beynine hücum eden onlarca düşünceden en çok geride kalacaklar ve pişmanlıkları, hataları acıttı O’nu.
— Allah’ım bana yaşama gücü ver. Yaşama gücü ver ki; dul anam kimsesiz kalmasın. Yaşama gücü ver ki, anam aç kalıp el âlemin hayrına muhtaç kalmasın.
— Allah’ım ben kötü birisi değilim. Belki bazı arkadaşlarımı üzdüm, belki sana tam kulluk edemedim ama beni affet. İşte vatanım, milletim için buradayım. Şahadetim kefaret olsun vatanıma ve milletime.
Yıldızlar yine yaklaştı. Ölüm fikri ise Mehmet’in kafasına artık çıkmamak üzere yerleşti. Etrafında olanları artık algılayamıyordu; uğultular, bağrışlar, insan siluetleri… “Bir insan nasıl can vermeli?” diye düşündü. Eğer ölecekse ölürken neler yapması gerektiğini düşündü. Ölmek istemiyordu ama yine de şahadet getirdi. Ve ardından da ağırlaşan göz kapakları bir bir kenetlendi.
* * *
Ambulans helikoptere alınan yaralılardan birisi de Mehmet’ti. Askeri hastanede hemen müdahale edildi. Fakat yaşamı seçen birkaç arkadaşının aksine Mehmet, 11 arkadaşıyla birlikte daha çok yaşamayı; ölümsüzlüğü seçti. Geride dul bir ana ve sevdiğini bile söyleyemediği bir hasret bırakarak, uçuverdi meleklerin kanatlarında.
Su diye inledi öylesine. Hâlbuki biraz hareket edebilse hemen yanından akan ırmaktan kana kana içebilecekti. Bulunduğu yerden kalkmayı denedi defalarca, fakat olmadı. Her defasında puf diye yere düştü, iyice ağırlaşan bedeni. Bir ara saatinin metalinden yüzünü gördü belli belirsiz. Kendinden irkilip korktu biran… Bembeyaz, sanki kireçle boyanmış gibi olmuştu yüzü.
Yıldızlar ve sisli hava yaklaştıkça O’da güçten düşüp öylece yatmaya başladı. “Hiçbir şeyim yok. Zaten birazdan gelir arkadaşlarım; silah seslerini duymuşlardır.” diye geçirdi içinden. Mani olamadığı tatlı bir uyku da gözkapaklarını ağırlaştırmaya başlamıştı artık. Beynine hücum eden onlarca düşünceden en çok geride kalacaklar ve pişmanlıkları, hataları acıttı O’nu.
— Allah’ım bana yaşama gücü ver. Yaşama gücü ver ki; dul anam kimsesiz kalmasın. Yaşama gücü ver ki, anam aç kalıp el âlemin hayrına muhtaç kalmasın.
— Allah’ım ben kötü birisi değilim. Belki bazı arkadaşlarımı üzdüm, belki sana tam kulluk edemedim ama beni affet. İşte vatanım, milletim için buradayım. Şahadetim kefaret olsun vatanıma ve milletime.
Yıldızlar yine yaklaştı. Ölüm fikri ise Mehmet’in kafasına artık çıkmamak üzere yerleşti. Etrafında olanları artık algılayamıyordu; uğultular, bağrışlar, insan siluetleri… “Bir insan nasıl can vermeli?” diye düşündü. Eğer ölecekse ölürken neler yapması gerektiğini düşündü. Ölmek istemiyordu ama yine de şahadet getirdi. Ve ardından da ağırlaşan göz kapakları bir bir kenetlendi.
* * *
Ambulans helikoptere alınan yaralılardan birisi de Mehmet’ti. Askeri hastanede hemen müdahale edildi. Fakat yaşamı seçen birkaç arkadaşının aksine Mehmet, 11 arkadaşıyla birlikte daha çok yaşamayı; ölümsüzlüğü seçti. Geride dul bir ana ve sevdiğini bile söyleyemediği bir hasret bırakarak, uçuverdi meleklerin kanatlarında.