KIZILIRMAK EFSANESİ
Kızılırmak'ın bir tarafından öbür tarafına gelin gidecekmiş. Gelin ailedeki yedi kardeşten tek kız imiş. Kızı ailesi ata bindirmiş. Kızılırmak'ın öbür tarafından gelen seymen alayı gelini alıp yola çıkmışlar. Düğün alayı Kızılırmak Köprüsü'nün üzerinden geçerken köprü seymen alayının ağırlığını çekemeyip çökmüş. Gelin ve düğün alayına katılanların çoğu ölmüş. Kurtulanlardan bazıları gelinin ailesine, bazıları ise erkeğin ailesine haber götürmüşler. Bu haberi duyup, gelinin ailesinden gelen kardeşi köprünün başında şunları söylemiş:
Yedi kardeştik de bindirdik ata
Köprünün başında oldu bir hata
Aldırdık gelini Kızılırmak'a
Ne yaptın Kızılırmak ne yaptın allı gelini
Gelini gelini de Türkmen torunu
Köprüden geçerken köprü bükülüp çöktü
Bütün seymen Kızılırmak'a düştü,
Bu hali görenin hep aklı şaştı
Ne yaptın Kızılırmak ne yaptın allı gelini
Gelini gelini de Türkmen torunu
Davulcusu kaya başı dolaşır
Seymeni koyun gibi meleşir
Damat Bey'e kara haber ulaşır
Ne yaptın Kızılırmak ne yaptın allı gelini
Gelini gelini de Türkmen torunu
Haber damat tarafına ulaşınca damat koşarak gelip, köprünün başında şunları söylemiş:
Bileydim de nazlı yare varaydım
Atının başından tutup yedektim
Düşüyorum dedikçe de sıkı sıkı tutaydım
Ne yaptın Kızılırmak ne yaptın allı gelini
Gerdanı beş karış benim yarimi
Damat bir süre sonra kendinden geçip, sersemleşir ve şunları söyler:
Avcıyı getirin de şu kartalı vursun
Dalgıcı getirin de gelini bulsun
Cerrah getirin de Damat Bey'in halinden bilsin
Ne yaptın Kızılırmak ne yaptın allı gelini
Gerdanı beş karış benim yarimi
Bir süre sonra düğün alayından ölenleri bulmak için bir çok kişi Kızılırmak boyunca dizilip ölenleri aramışlar. Bulanları köylüler kendi köylerine götürüp toprağa gömmüşler. Sonunda da bu olay günümüze kadar gelmiştir.
Terme İlçesi’nin Dibekli Köyü’nde Cüneyd-i Bağdadi Türbesi’nin adı halk ağzında Cini Bağdat’a dönüşmüştür. Türbeye ilişkin söylence şöyledir.İslam ordularıyla Samsun önlerine gelen Cüneyd adlı yiğit, düzlükte savaşırken kolunu yitirir. Savaşa savaşa bir tepede şehit düşer. Kolunun ve bedeninin düştüğü yerlere birer türbe yaptırılır. Daha sonra kol, gövdenin yanına gömülür, ama ertesi gün kolun eski yerine döndüğü görülür.
Alaçam Geyikkoşan Dede Efsanesi
“Geyikkoşan mevkii sık ve büyük ağaçlarla dolu bir ormandır. Bu ormanın orta yerinde ikamet eden bir Dede ve küçük bir tarlası vardır. Çevredekilerden habersizce eğittiği iki geyiğiyle tarlasını gizliden gizliye sürmektedir. Altın boyunduruk ve altın sabanıyla yine bir gün tarlada çift sürerken birkaç kişi tarafından görülürler. Yabancılardan ürken geyikler kontrolden çıkar ve dağa kaçarlar. Bu dağ bugün Kışlakonak Köyü (Gelemet) başlarında bulunan “Meydancık” dağıdır. Altından yapılmış Boyunduruk ve sabanın halen bu dağda bir yerlerde olduğuna inanılır.”
EĞRİ KALE (ÇINGIRLI KALE) SÖYLENCESİ (SAMSUN)
Terme İlçesi’nin Kırgıl Köyü’ndeki kale inanışa göre kul yapısı değildir, bunu Nuh Peygamber zamanında gemilerin bağlanması için Tanrı yapmıştır. İlk kar buraya yağar. Üstüne duman çökerse havanın bozulacağına inanılır.
Söylenceye göre bir zamanlar Çarşamba ve Terme Ovaları denizle kaplıdır. Kale o zamanlar çok yüksek olduğu için gemilerin iskelesi durumundadır. Halk su gereksinimini buradaki yağmur sularınıntoplandığı, dinlendirildiğisarnıçlardan, havuzlardan sağlamaktadır.
Çok çok sonra toprak yarılır, İstanbul boğazı oluşur, denizlerin birbirine karışmasıyla kalenin bulunduğu yerdeki sularda çekilir, Samsun Ovası ortaya çıkar.
Günümüzde de toprak biraz kazıldığında su, kum, midye kabuklarına rastlanmaktadır.
Çok eski devirlerde amazon denen savaşçı kadınlar yaşarmış Samsun ve çevresinde bunlar kendileri gibi küçük çocuklarını ve başka ülkelerden kaçırdıkları kızı çocuklarını da kendileri gibi yetiştiriyorlarmış.
Günün birinde Karadenizden gelen savaşçılar Amazonları yener ve iç kesimlere doğru sürerler onlarda kendilerini kurtarmak için saçlarını keser ve toprağa gömerler.Zamanla bu saçlar filiz verir tütün olurlar.
Bir başka efsaneye göre de Yaylalarda sürülerini yayan çobanlar ısınmak için kendi kendine yetişip insan eli değmeden kurumuş tütün yapraklarını yakarlar.oluşan dumanı içerlerine çekerler zamanla bu duman hoşlarına çeker kamış dallarından yaptıkları borularla duman çekme işini büyütürler zamanla kendilerine başkaları da katılır böylelikle bütün dünya tütünü tanımış olur.