Tuzak
Şeytan pusuda, gözleri hep insanoğlunda
Boş durmuyor hiç. İyiliklere, ibadetlere ve hayırlara kem gözle bakıyor. Çalmak istiyor insanoğlunun kalbini, batırmak istiyor yerin dibine...
Öl diyor, öldür diyor.
Şeytan pusuda, özellikle mübarek zamanlarda, gözleri hep insanoğlunun adımlarında... Atıyor kuşkusunu yüreklere; ölü toprağı serpiyor, dirilerin üzerine.
Kalk ey insanoğlu, derin bir besmeleyle!
Kalk da tanı düşmanını, çaldırma kalbini, çaldırma ömrünü ve iyiliklerini.
Koş Rabbine. O'nun koruması altına gir.
Zayi olmaz O'na sığınan.
Dertlenme, kederlenme Rabb'e sığındıktan sonra...
Ben geldim
Kapına geldim; boynum bükük, çarelerim kayıp.
Kapına geldim; ellerim koynumda, yüzüm yerde...
Söyleyecek bir sözüm yok, dermansızım halim yaman.
Sana sığınmaktan başka çarem yok, ömrüm perişan!...
Dertlerimi, kederlerimi, hüzünlerimi, sevinçlerimi, Senin Rahmetine bırakıyorum usulca. Çare gerek bana!
Çarem Rahmetin, çarem affın, çarem merhametin...
Öylesine ağır ki zamanın yükü, öylesine acıtıyor ki beni sensizlik, yıkılıyorum. Sırtımda günahlardan bir kambur, ağlanacak halime gülüyorum...
Seni bir an unutmakla yüreğimi öldürüyorum, bilmediğim kuytu köşelere gömüyorum, biliyorum. Unutunca seni bitiyor çarelerim, yapayalnız kalıyorum, üstüme yıkılıyor koca şehirler. Altında kaldığım dünya, Seni fısıldayan duygularımı eziyor birer birer.
İşte, burada başlıyor günah çizgim. Yani Sen'i unutunca ey Rabbim, yeniliyorum günahlara, heybem zaten dolu, biraz daha dolduruyorum yeni günahlarla
Kendini bilmeyince, Rabbini de bilmeyen nasipsizlerden mi oluyorum, bilmiyorum. Eyvah!...
Tut ellerimi ey Rabbim! Sen tutmazsan nice olur bu halim
Dünya! Bir soluk alıp vermek kadar hızlı ve yan yana duran iki çizgi arası kadar kısa. Öylesine hızla akıp gidiyor ki hayat, öylesine hızlı koşuyoruz ki ömür denen yolda, bize ayrılan kulvarda, nefesimiz kesiliyor ansızın.
Yetişemediğim öyle çok şey oldu ki! Yetmiyor nefesim, anladım ki yetişilemez her şeye bu dünyada, öyleyse yetişebildiklerim bana yetecek şeyler olmalıydı.
Beni yalnız bırakmamalıydı dost dediklerim; beni kaybetmemeliydi yol bildiklerim. Koştuğum ne varsa Sana getirmeli, Seni razı etmeliydi. Kesilen nefeslerimin bir açıklaması olmalıydı
Kaybetmeye vaktim yok, daha fazla günah biriktirip kendimi kandırmaya da artık halim yok.
Anladım! Anladım ki tuzaklara düşmemeli insan dediğin, hep uyanık olmalı ve hep farkında.
Bilmeli ki söylenen söz geri alınsa da izi kalır, bilmeli ki işlenen her günahın er ya da geç hesabı sorulur, bilmeli ki her şey bir deftere kaydedilir. Bir söz, bir bakış, bir günah ya da bir sevap.
Anladım, insan dediğin bilmeli ki bir hayat daha var, sonsuzluğa akacak
Kırılsa da kalbi susmalı bazen, uğradı mı bir haksızlığa, üzüntüye sabra bürünmeli. Her haline vakıf olmalı ve şükretmesini bilmeli. Anladım ki insan dediğin, her derdin arkasında bir hikmet görmeli; ya susmalı ya da hakkı söylemeli.
Bilemedim susmasını ya da hakkı konuşmasını...
Kapına geldim şimdi, fırsat olarak sunduğun kutlu ve mübarek zaman dilimlerinde. Hani bire bin veriyorsun ya bu zamanlarda, hani her iyiliği katlıyorsun ya
Hani affetmek istiyorsun ya günahkâr kullarını
İşte, ben de sunduğun bu fırsata geldim, beni affetmen için
Hayra yönlendirmen için
Ve her adımımda bire bin vermen için
Ben, aciz kulun, Senin rahmetin olmadan kurtulamam, senin affın olmadan sana erişemem.
Öyleyse beni de affet, beni de Sana ulaştır bu gönül aylarında
İzin ver, ben de arınayım, izin ver, izi bile kalmasın işlediğim günahların.
İzin ver, ben de sevdiklerinin listesine yazılayım
İzin ver boynu bükük, günahkâr bu kuluna ey Rabbim.
Biliyorum, yapacaklarım lütfettiklerinin yanında bir nokta hükmünde
Öyleyse Rahmet deryandan bana da lütfet, bir içimlik olsa bile
Şeytan pusuda, gözleri hep insanoğlunda
Boş durmuyor hiç. İyiliklere, ibadetlere ve hayırlara kem gözle bakıyor. Çalmak istiyor insanoğlunun kalbini, batırmak istiyor yerin dibine...
Öl diyor, öldür diyor.
Şeytan pusuda, özellikle mübarek zamanlarda, gözleri hep insanoğlunun adımlarında... Atıyor kuşkusunu yüreklere; ölü toprağı serpiyor, dirilerin üzerine.
Kalk ey insanoğlu, derin bir besmeleyle!
Kalk da tanı düşmanını, çaldırma kalbini, çaldırma ömrünü ve iyiliklerini.
Koş Rabbine. O'nun koruması altına gir.
Zayi olmaz O'na sığınan.
Dertlenme, kederlenme Rabb'e sığındıktan sonra...
Ben geldim
Kapına geldim; boynum bükük, çarelerim kayıp.
Kapına geldim; ellerim koynumda, yüzüm yerde...
Söyleyecek bir sözüm yok, dermansızım halim yaman.
Sana sığınmaktan başka çarem yok, ömrüm perişan!...
Dertlerimi, kederlerimi, hüzünlerimi, sevinçlerimi, Senin Rahmetine bırakıyorum usulca. Çare gerek bana!
Çarem Rahmetin, çarem affın, çarem merhametin...
Öylesine ağır ki zamanın yükü, öylesine acıtıyor ki beni sensizlik, yıkılıyorum. Sırtımda günahlardan bir kambur, ağlanacak halime gülüyorum...
Seni bir an unutmakla yüreğimi öldürüyorum, bilmediğim kuytu köşelere gömüyorum, biliyorum. Unutunca seni bitiyor çarelerim, yapayalnız kalıyorum, üstüme yıkılıyor koca şehirler. Altında kaldığım dünya, Seni fısıldayan duygularımı eziyor birer birer.
İşte, burada başlıyor günah çizgim. Yani Sen'i unutunca ey Rabbim, yeniliyorum günahlara, heybem zaten dolu, biraz daha dolduruyorum yeni günahlarla
Kendini bilmeyince, Rabbini de bilmeyen nasipsizlerden mi oluyorum, bilmiyorum. Eyvah!...
Tut ellerimi ey Rabbim! Sen tutmazsan nice olur bu halim
Dünya! Bir soluk alıp vermek kadar hızlı ve yan yana duran iki çizgi arası kadar kısa. Öylesine hızla akıp gidiyor ki hayat, öylesine hızlı koşuyoruz ki ömür denen yolda, bize ayrılan kulvarda, nefesimiz kesiliyor ansızın.
Yetişemediğim öyle çok şey oldu ki! Yetmiyor nefesim, anladım ki yetişilemez her şeye bu dünyada, öyleyse yetişebildiklerim bana yetecek şeyler olmalıydı.
Beni yalnız bırakmamalıydı dost dediklerim; beni kaybetmemeliydi yol bildiklerim. Koştuğum ne varsa Sana getirmeli, Seni razı etmeliydi. Kesilen nefeslerimin bir açıklaması olmalıydı
Kaybetmeye vaktim yok, daha fazla günah biriktirip kendimi kandırmaya da artık halim yok.
Anladım! Anladım ki tuzaklara düşmemeli insan dediğin, hep uyanık olmalı ve hep farkında.
Bilmeli ki söylenen söz geri alınsa da izi kalır, bilmeli ki işlenen her günahın er ya da geç hesabı sorulur, bilmeli ki her şey bir deftere kaydedilir. Bir söz, bir bakış, bir günah ya da bir sevap.
Anladım, insan dediğin bilmeli ki bir hayat daha var, sonsuzluğa akacak
Kırılsa da kalbi susmalı bazen, uğradı mı bir haksızlığa, üzüntüye sabra bürünmeli. Her haline vakıf olmalı ve şükretmesini bilmeli. Anladım ki insan dediğin, her derdin arkasında bir hikmet görmeli; ya susmalı ya da hakkı söylemeli.
Bilemedim susmasını ya da hakkı konuşmasını...
Kapına geldim şimdi, fırsat olarak sunduğun kutlu ve mübarek zaman dilimlerinde. Hani bire bin veriyorsun ya bu zamanlarda, hani her iyiliği katlıyorsun ya
Hani affetmek istiyorsun ya günahkâr kullarını
İşte, ben de sunduğun bu fırsata geldim, beni affetmen için
Hayra yönlendirmen için
Ve her adımımda bire bin vermen için
Ben, aciz kulun, Senin rahmetin olmadan kurtulamam, senin affın olmadan sana erişemem.
Öyleyse beni de affet, beni de Sana ulaştır bu gönül aylarında
İzin ver, ben de arınayım, izin ver, izi bile kalmasın işlediğim günahların.
İzin ver, ben de sevdiklerinin listesine yazılayım
İzin ver boynu bükük, günahkâr bu kuluna ey Rabbim.
Biliyorum, yapacaklarım lütfettiklerinin yanında bir nokta hükmünde
Öyleyse Rahmet deryandan bana da lütfet, bir içimlik olsa bile
ZEYNEP YETER ARSLAN