Çirkin Kral
Forum Tutkunu
Yeni aldığım çifteyi denemek için, arkadaşlarımla birlikte ava çıkacaktım. Bu yüzden de o gece, erkenden yattım. Rüyamda, ertesi günkü avı göreceğimi beklerken, üç yaşındaki oğlumun ağlamasıyla uyandım.
Ateşler içinde yanıyordu. Annesi:
- Kızamık olmalı!. dedi. Herhalde komşumuzun çocuğundan geçmiştir.
Canım fena halde sıkıldığından:
- Tam hasta olacak zamanı buldu velet!. dedim. Kırk yılda bir ava çıkacak oldum.
Eşim:
- Gitmesen iyi olur!. dedi. Üstelik yarın pazar, her yer kapalı.
- Pazar mazar anlamam!. dedim. Söz verdim gideceğim.
Sabah vakti erkenden evden ayrıldım. Ve av yerine geldiğimizde, arkadaş grubundan kopup gezinmeye başladım. Fakat bir kaç saat gezmeme rağmen hiçbir şey vuramamış, üstelik de yorgunluktan halsiz düşmüştüm. Ümidimi kaybetmek üzereyken, biraz ileriden iri bir kuşun havalandığını gördüm.
Beklediğim bıldırcın olmalıydı bu. Tüfeğimi doğrultup, iki fişeği ard arda patlattım. Vuramamıştım.
Kuş, tüfeğimin ormanda yankılanan sesini sanki duymamış ve biraz uçtuktan sonra, tekrar dönüp aynı yere konmuştu. Tüfeğimi doldururken göz göze geldik. Heykel gibi hareketsiz duruyor ve sanki bana "acemisin!" diye bağırıyordu.
Tekrar nişan alarak tetiğe bastığımda, tüyleri bir bulut gibi dağıldı. Bir kahraman edasıyla yanına gittim. Bulunduğu yerden birkaç metre öteye yığılmış ve darmadağın olan vücudunda, yenecek yer kalmamıştı. Herhalde çok yakından ateş etmiştim.
Onu bir ağacın dibine fırlatırken:
- Benden korkmamanın cezasını çektin!. dedim. Üstelik de bir işe yaramadın.
Birden, yandaki çalıların içinden gelen seslerle irkildim. Ve dalları araladığımda, küçük bir yuva içindeki kuş yavrularıyla karşılaştım. Tüyleri henüz kabarmaya başlamış ve üşümemek için birbirine sokulmuşlardı. Hepsi avazı çıktığı kadar bağırarak, sanki bana lanet ediyorlardı.
Tüfeğimi bir kenara fırlatırken:
- Aman Allah ım. dedim. Ne yaptım ben?
Yuvanın bulunduğu çalılık, vurduğum kuşun dönüp dolaşıp konduğu yerdi. Ve o küçük kalbindeki şefkat yüzünden, ölüm pahasına da olsa, yavrularını terk etmemişti.
Yuvadaki yavrulara bir daha baktım. Evde, ateşler içinde terk ettiğim yavrum gibi titriyorlardı.
Ateşler içinde yanıyordu. Annesi:
- Kızamık olmalı!. dedi. Herhalde komşumuzun çocuğundan geçmiştir.
Canım fena halde sıkıldığından:
- Tam hasta olacak zamanı buldu velet!. dedim. Kırk yılda bir ava çıkacak oldum.
Eşim:
- Gitmesen iyi olur!. dedi. Üstelik yarın pazar, her yer kapalı.
- Pazar mazar anlamam!. dedim. Söz verdim gideceğim.
Sabah vakti erkenden evden ayrıldım. Ve av yerine geldiğimizde, arkadaş grubundan kopup gezinmeye başladım. Fakat bir kaç saat gezmeme rağmen hiçbir şey vuramamış, üstelik de yorgunluktan halsiz düşmüştüm. Ümidimi kaybetmek üzereyken, biraz ileriden iri bir kuşun havalandığını gördüm.
Beklediğim bıldırcın olmalıydı bu. Tüfeğimi doğrultup, iki fişeği ard arda patlattım. Vuramamıştım.
Kuş, tüfeğimin ormanda yankılanan sesini sanki duymamış ve biraz uçtuktan sonra, tekrar dönüp aynı yere konmuştu. Tüfeğimi doldururken göz göze geldik. Heykel gibi hareketsiz duruyor ve sanki bana "acemisin!" diye bağırıyordu.
Tekrar nişan alarak tetiğe bastığımda, tüyleri bir bulut gibi dağıldı. Bir kahraman edasıyla yanına gittim. Bulunduğu yerden birkaç metre öteye yığılmış ve darmadağın olan vücudunda, yenecek yer kalmamıştı. Herhalde çok yakından ateş etmiştim.
Onu bir ağacın dibine fırlatırken:
- Benden korkmamanın cezasını çektin!. dedim. Üstelik de bir işe yaramadın.
Birden, yandaki çalıların içinden gelen seslerle irkildim. Ve dalları araladığımda, küçük bir yuva içindeki kuş yavrularıyla karşılaştım. Tüyleri henüz kabarmaya başlamış ve üşümemek için birbirine sokulmuşlardı. Hepsi avazı çıktığı kadar bağırarak, sanki bana lanet ediyorlardı.
Tüfeğimi bir kenara fırlatırken:
- Aman Allah ım. dedim. Ne yaptım ben?
Yuvanın bulunduğu çalılık, vurduğum kuşun dönüp dolaşıp konduğu yerdi. Ve o küçük kalbindeki şefkat yüzünden, ölüm pahasına da olsa, yavrularını terk etmemişti.
Yuvadaki yavrulara bir daha baktım. Evde, ateşler içinde terk ettiğim yavrum gibi titriyorlardı.