Şimdi telefonun öteki ucundan, neler yaşadığını merak ediyorum diyen öğretmenime, hangi düellodan sağ çıktığımı söyleseydim acaba? Mağrurdu kartallar gibi. Özlediğimiz annelerimizin silüetiydi. Üşüdüğümüz zaman üzerimizi örterdi geceleri. Karşılıklı bir hafıza gösterisindeydik. Ben onun not defterinde yazılıydım, o benim gönül defterimde. Her türlü sıcaklığa gönlümüzü açık tuttuğumuz içindirki yaşamın gözlemcisiydik. Mancınıkla savrulan hayallerimin okunda, hiç bir şeyi unutmamıştım. Filmi başa sarsam, herkesi teker teker aynı role oturturdum. Hatıralar tarlasında kısa bir tur attım. Yüreğimdeki o ilk arkadaşlıklara, hasret akşamlarıma taşındım. İlkokul yıllarımda saçlarımda gezinen hüzünlerin, bugün bile beni terk etmediğini hatırladım.(Öğretmenlerimiz annelerimiz gibiydi ama, günahları da inkar edilemezdi). Marşlar söylerdik. ( Türklerin gemisi kırmızı direkli içindeki askerler aslan yürekli, rumların gemisi mavi direkli, içindekiaskerler tavşan yürekli).(O çocuk yüreğimize savaş tohumlarının ekildiğini anlayamadık elbet).(Bayrak sevgisinin, aynı topraklar üzerinde yaşadığımız insanları düşman gibi göstermesi gerekmiyordu elbet). ( Üstelik bunları yapanların öğretmen olması, nasıl da ayıp ve tehlikeliydi. Yazılarında isyankar bir tavır görüyorum. Aman dikkat et, canını yakmasınlar derdi). İçimdeki ayaklanmanın geciktiğini anlattım ona. Soyunduğum kavganın meslek icabı olduğu kadar, yüreğimin emri olduğunu belirttim. Geçmişteki küçük ayrıntıarın, aslında büyük sorunları yarattığını söylemedim. Her çiçek kendine açardı oysa. Ne bilsin öğretmenim, içimden geçen nehirleri. Saçlarımınarasında gezinen tek kişilik orduları, bir ben bilirdim. İlkokul çağımda saçımı kontrol ederlerdi de, içimden geçeni merak etmezlerdi. Pazartesi günleri saç kontrolü vardı okulda. Oysa ben pazar günleri top koşturmaktan, berbere gidecek zamanı ve parayı bulamazdım. Öyle bir pazar akşamı, aynadaki yüzüme baktım, öğretmenlerimin dediği gibi, papaz gibi olmuştum. Keşfedilmemiş bir yanımı buldum, çocuk aklımla. Makası aldım, saçlarımın arasına daldım. Yollarıma mayın döşeyen pazartesi muhafızlarının arasından, bir yolunu bulup sıvışacağımı düşündüğümde güldüm safça. Her yenilgi de bile bir çıkış yolu arıyor insan. Çocuk aklı işte, en kolay yenilen en kolay direnen...Pazartesi sabahlarım kontrolerle kuşatılırken, içimde inşa edilen korku tünellerini bugün öğrense neye yarardı. Öğretmenim... İçimde açılan hatıraların üstünü örtmeyi ne çok isterdim oysa. Tekme attığım gazoz kapaklarını, çözülmüş dizlerimin bağını, uzaklarda bir evde, annesinin koynunda uyuklayan çocukları hayal ettiğim geceleri(Sessizliğin çökmesini beklediğim yatakhaneyi). Bir telefonla geçmişimin filmini başa sarmıştım ama, eskisi gibi değildim artık.8Ayağını cam kesen çıplak ayaklı çocuk içimde bir yerde oturuyordu).(Hayata kazan kaldırmayı bize çok gören eğitim sisteminin kurbanlarından biri olduğumun farkındaydım). Ama korku tünellerimin çıkışı vardı artık. Alaca kaçışları biliyordum. Uçurtmaların arkasından koşarken, uçurumlara düşmeyi çoktan bırakmıştım. Hala içimde bir şeyler kanıyordu. Başa sardığım filmin figüranları, yine bir yangının içine çekmek istiyorlardı beni. Yandım ama tütmedim. Öğretmenim o hafta sonu beni evine bekliyordu. Gitmedim....