Köyün en yaşlı çınarının gölgesinde, taş duvarlı, şirin mi şirin bir ev vardı. Bu evde, dedesiyle birlikte yaşayan minik bir kız çocuğu, Yağmur, kalbinde kocaman bir merakla dünyaya bakardı. Yağmur'un en yakın arkadaşı ise, köyün en çalışkan ve en bilge atı olan Toprak'tı. Toprak, kocaman kahverengi gözleri, bembeyaz yelesi ve her zaman dimdik duran heybetli duruşuyla, köyün maskotu gibiydi.
Toprak, her sabah gün doğarken, ormana doğru yola çıkar, sırtına özenle yüklenen odunları köye taşırdı. Bu odunlar, kışın köylülerin evlerini ısıtır, yemeklerini pişirirdi. Yağmur, dedesinin yanında, Toprak'ın yüklenmesini izlerken, her seferinde heyecanlanır, Toprak'ın kocaman sırtına dokunmak isterdi.
Bir sabah, Toprak her zamanki gibi ormana doğru yola çıktığında, Yağmur da dedesinden izin alarak Toprak'a eşlik etmeye karar verdi. Toprak, Yağmur'u sırtına almaktan çok keyif almıştı. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, Yağmur, kuşların cıvıltılarını, ağaçların hışırtısını, kelebeklerin kanat seslerini hayranlıkla dinledi.
Ormana vardıklarında, Toprak'ın odun yükleneceği yer, devasa ağaçların arasında, güneşin zar zor sızdığı bir açıklıktı. Yağmur, ormanın sessizliği karşısında ürperdi, ama Toprak'ın yanındaki varlığı ona güven verdi. Oduncular, özenle kestikleri odunları, Toprak'ın sırtına yerleştirmeye başladılar. Odunlar ağır ve büyüktü. Yağmur, Toprak'ın yorgun göründüğünü fark etti.
"Toprak, çok yoruluyorsun değil mi?" diye sordu, küçük sesiyle.
Toprak, başını hafifçe salladı ve Yağmur'a baktı. Sanki ona "Evet, yoruluyorum ama bu yükü taşımak benim görevim," der gibiydi.
Yağmur, Toprak'ın yorgunluğunu görünce, ona yardım etmek istedi. Bir odun parçasını kucağına alıp, onunla birlikte yürümeye çalıştı. Ama odun o kadar ağırdı ki, birkaç adım attıktan sonra yere düşürdü. O zaman anladı ki, Toprak ne kadar güçlü ve sabırlıydı.
Köy yolculuğu boyunca Yağmur, Toprak'la konuştu, ona şarkılar söyledi, onu güldürmeye çalıştı. Toprak, her ne kadar yorgun olsa da, Yağmur'un neşeli sesinden ve sevgi dolu kalbinden güç aldı.
Köy meydanına vardıklarında, köylüler Toprak'ı alkışlarla karşıladılar. Herkes, Toprak'ın ne kadar değerli ve çalışkan bir at olduğunu biliyordu. Yağmur, Toprak'ın sırtından indi ve ona sıkıca sarıldı. O gün, Yağmur, sadece Toprak'ın yorgunluğunu değil, aynı zamanda onun ne kadar önemli bir görev üstlendiğini de anlamıştı.
O günden sonra, Yağmur ve Toprak'ın dostluğu daha da güçlendi. Yağmur, her sabah Toprak'la birlikte ormana gider, onu izler, ona yardım etmeye çalışırdı. Toprak da Yağmur'a ormanın sırlarını öğretir, ona kuşların dilinden, ağaçların fısıltısından bahsederdi.
Bir gün, kışın en soğuk günleri yaşanırken, bir kar fırtınası koptu. Köyün yolları kapandı, odunlar tükendi. Köylüler, soğuktan titremeye başladılar. O an, Yağmur, Toprak'la birlikte bir plan yaptı.
Yağmur, dedesinden izin alarak Toprak'ın sırtına küçük bir kızak bağladı. Kızakta, battaniyeler, yiyecekler ve küçük odun parçaları vardı. Yağmur ve Toprak, kar fırtınasına aldırmadan, tek tek köylülerin kapılarını çaldılar. Onlara sıcak battaniyeler, yiyecekler ve küçük odun parçaları dağıttılar.
Köylüler, Yağmur ve Toprak'ın bu fedakarlığına hayran kaldılar. Onlara minnettarlıklarını dile getirdiler. O günden sonra, köyde sadece Toprak'ın gücü değil, aynı zamanda Yağmur'un kocaman kalbi de konuşulur oldu.
Ve böylece, o minik kız çocuğu Yağmur ve sırtında ormanın yükünü taşıyan bilge at Toprak, tüm köyün kalbinde sonsuza kadar yaşayacak bir dostluk masalına imza atmış oldular. Onlar, sevginin, dostluğun ve fedakarlığın ne kadar önemli olduğunu herkese gösterdiler. Her sabah ormana giderken, her akşam köye dönerken, bu masal, köyün üzerine bir umut ışığı gibi parlamaya devam etti. Ve o günden sonra, odun yüklü at hikayesi, nesilden nesile aktarıldı durdu.
Toprak, her sabah gün doğarken, ormana doğru yola çıkar, sırtına özenle yüklenen odunları köye taşırdı. Bu odunlar, kışın köylülerin evlerini ısıtır, yemeklerini pişirirdi. Yağmur, dedesinin yanında, Toprak'ın yüklenmesini izlerken, her seferinde heyecanlanır, Toprak'ın kocaman sırtına dokunmak isterdi.
Bir sabah, Toprak her zamanki gibi ormana doğru yola çıktığında, Yağmur da dedesinden izin alarak Toprak'a eşlik etmeye karar verdi. Toprak, Yağmur'u sırtına almaktan çok keyif almıştı. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, Yağmur, kuşların cıvıltılarını, ağaçların hışırtısını, kelebeklerin kanat seslerini hayranlıkla dinledi.
Ormana vardıklarında, Toprak'ın odun yükleneceği yer, devasa ağaçların arasında, güneşin zar zor sızdığı bir açıklıktı. Yağmur, ormanın sessizliği karşısında ürperdi, ama Toprak'ın yanındaki varlığı ona güven verdi. Oduncular, özenle kestikleri odunları, Toprak'ın sırtına yerleştirmeye başladılar. Odunlar ağır ve büyüktü. Yağmur, Toprak'ın yorgun göründüğünü fark etti.
"Toprak, çok yoruluyorsun değil mi?" diye sordu, küçük sesiyle.
Toprak, başını hafifçe salladı ve Yağmur'a baktı. Sanki ona "Evet, yoruluyorum ama bu yükü taşımak benim görevim," der gibiydi.
Yağmur, Toprak'ın yorgunluğunu görünce, ona yardım etmek istedi. Bir odun parçasını kucağına alıp, onunla birlikte yürümeye çalıştı. Ama odun o kadar ağırdı ki, birkaç adım attıktan sonra yere düşürdü. O zaman anladı ki, Toprak ne kadar güçlü ve sabırlıydı.
Köy yolculuğu boyunca Yağmur, Toprak'la konuştu, ona şarkılar söyledi, onu güldürmeye çalıştı. Toprak, her ne kadar yorgun olsa da, Yağmur'un neşeli sesinden ve sevgi dolu kalbinden güç aldı.
Köy meydanına vardıklarında, köylüler Toprak'ı alkışlarla karşıladılar. Herkes, Toprak'ın ne kadar değerli ve çalışkan bir at olduğunu biliyordu. Yağmur, Toprak'ın sırtından indi ve ona sıkıca sarıldı. O gün, Yağmur, sadece Toprak'ın yorgunluğunu değil, aynı zamanda onun ne kadar önemli bir görev üstlendiğini de anlamıştı.
O günden sonra, Yağmur ve Toprak'ın dostluğu daha da güçlendi. Yağmur, her sabah Toprak'la birlikte ormana gider, onu izler, ona yardım etmeye çalışırdı. Toprak da Yağmur'a ormanın sırlarını öğretir, ona kuşların dilinden, ağaçların fısıltısından bahsederdi.
Bir gün, kışın en soğuk günleri yaşanırken, bir kar fırtınası koptu. Köyün yolları kapandı, odunlar tükendi. Köylüler, soğuktan titremeye başladılar. O an, Yağmur, Toprak'la birlikte bir plan yaptı.
Yağmur, dedesinden izin alarak Toprak'ın sırtına küçük bir kızak bağladı. Kızakta, battaniyeler, yiyecekler ve küçük odun parçaları vardı. Yağmur ve Toprak, kar fırtınasına aldırmadan, tek tek köylülerin kapılarını çaldılar. Onlara sıcak battaniyeler, yiyecekler ve küçük odun parçaları dağıttılar.
Köylüler, Yağmur ve Toprak'ın bu fedakarlığına hayran kaldılar. Onlara minnettarlıklarını dile getirdiler. O günden sonra, köyde sadece Toprak'ın gücü değil, aynı zamanda Yağmur'un kocaman kalbi de konuşulur oldu.
Ve böylece, o minik kız çocuğu Yağmur ve sırtında ormanın yükünü taşıyan bilge at Toprak, tüm köyün kalbinde sonsuza kadar yaşayacak bir dostluk masalına imza atmış oldular. Onlar, sevginin, dostluğun ve fedakarlığın ne kadar önemli olduğunu herkese gösterdiler. Her sabah ormana giderken, her akşam köye dönerken, bu masal, köyün üzerine bir umut ışığı gibi parlamaya devam etti. Ve o günden sonra, odun yüklü at hikayesi, nesilden nesile aktarıldı durdu.