• Merhaba Ziyaretçi.
    "Hoşgeldin sonbahar "
    konulu resim yarışması başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de beğendiğiniz 2 resmi oylamanız için bekliyoruz...

Stephen King

e-PaCk

Forum Gururu
HAYATI

Korku-gerilim türünün en çok satan yazarı unvanına sahip olan yazar Stephen King, 1947'de ABD- Portland'da dünyaya geldi. Annesi ve babası ayrıldıktan sonra, ağabeyi David ile annesinin yanında büyüdü. 1970lerden bu yana 60 adet kitabı yayımlanan ve kırk milyonun üzerinde hayranı olan Stephen King, ilk hikayelerini 1963te henüz 16 yaşındayken yazdı ama bunları ancak 20 yaşındayken yayımladığı Startling Mystery Stories adlı toplama kitabında kullanabildi. Zamanla kısa öykülerden romanlar yazmaya başladı. Ardından da senaryo çalışmalarına yöneldi ve senaryosunu yazdığı bazı filmlerde oyunculuk ve yönetmenlik de yaptı. 1971 yılının Ocak ayında kendisi de bir yazar olan Tabitha King ile evlendi.

1973 yılı baharında "Göz" adlı romanını yayınlayan King, 1974te Coloradoya taşındı ve burada "Medyum" adlı kitabını yazdı. 1975 yazında yeniden Mainee dönen King, aynı yıl içinde Mahşer adlı yapıtını kaleme aldı. Kariyeri boyunca "Kujo", Hayvan Mezarlığı, Christine ve Sadist gibi ülkemizde de büyük hayran kitlesi oluşturan birçok korku romanına imza attı. King'in ayrıca, masalsı bir fantezi kitabı olan Ejderhanın Gözü ve Kara Kule serisi de en sevilen eserleri arasında yeralıyor. Esaretin Bedeli ve Yeşil Yol gibi başyapıt denilebilecek güzellikteki sinema filmlerinin yazarı olan King'in, belki de en büyük başarısı sinematografik roman tarzını uygulamaktaki başarısı oldu.

Yazarın ilk sinema uyarlaması Brian De Palma tarafından, 1976 yılında çekilen Carrie''oldu. O zamandan beri sinema sektörü ve TV dizileri için bitmez tükenmez bir kaynak oldu ve bu sayede de en zengin yazarlar arasına girdi. King, 1981de yazdığı ve Amerikan edebiyat ve sinemasında korku öğesinin nasıl işlendiği ile ilgili ayrıntılı ve karşılaştırmalı analizleri içeren ancak henüz dilimize çevrilmeyen inceleme kitabı Dance Macabre ile Hugo B.N. Ödülünü, 1999da da Bag of Bones adlı romanıyla Bram Stoker Ödülünü aldı.

Stephen King'in roman ve filmlerini çekici kılan, orta sınıftan saygın insanların sakin, sessiz dünyasını, merkeze uzak kasabalardaki pastoral hayatı, inançlı muhterem kişileri, doğanın olanca renklerini, kimi zaman insana en yakın canlı türlerini gerçekçi ayrıntıları ihmal etmeden kullanması oluyor. Üstelik korku klasiklerine göndermeler yapmayı, metnini aşırılıklardan korkmadan ama apaçık ve tamamlanmamış bir biçimde kurmayı da ihmal etmiyor. Estetik ile gündelik yaşam arasındaki uzaklığı yok ederek çağdaş ABD toplumunun kalbine ulaşıyor King, kapitalist toplumlarda yaşayan orta sınıfların evrensel endişelerini yakaladığı için etkilediği coğrafya genişliyor, bize kadar ulaşıyor.


 
ESERLERİ

GÖZ (Carrie, 1974):Stephen King'in basılan ilk romanı. Filmi de yapıldı, John Travolta ve Sissy Spacek oynadılar. Telekinezi yeteneğine sahip genç bir kız ultra-muhafazakar bir aile yapısı içinde yetiştirilmiştir. Peki, yıllarca içine attığı duyguları patlama noktasına gelirse, "doğaüstü" yeteneklere sahip bu genç kızı kim ve nasıl durdurabilir? Bu romana "GÖZ" adını veren editöre de saygılar sunarım. Ne alaka yani ?

KORKU AğI ('Salem's Lot, 1975):Evet, korku temalarının klasiği vampirler, bu sefer King okurlarının tanıdığı bir mekanda: Maine eyaletinin Jarusalem's Lot kasabasında.. Çocukluğunda yaşadığı korkunç anılardan yıllarca kaçmış olan "yazar" kahramanımız, yeni romanı için ilham almaya Jarusalem's Lot kasabasına geri döner. Eski korkularıyla yüzleşecek ve bundan belki de yeni bir roman konusu çıkaracaktır. Kahrolası vampirler buna ne diyecek ? Klasik haç figürü vampirleri kaçırmaya yetecek mi? 1978 basımlı Hayaletin Garip Huyları (Night Shift) adlı kitapta bu kasabanın vampirleri ayrıca kısa bir hikayenin konusu olacak.

CESET (The Body):1982 basımı KUşKU MEVSıMı (Different Seasons)kitabının orijinalinde yer alan Ceset ve 1977 basımı R.Bachman imzalı Hiddet (Rage) adlı iki uzun hikayenin bir arada yer aldığı Türkçe basım. ılk hikayenin kahramanı gene bir "yazar" ve çocukluğundaki bir anısını ve bu anısının etrafındaki olayları çarpıcı bir dille anlatıyor. 30 Mil ötede raylar üzerinde yatan bir çocuk cesedini görmeye giden dört çocuk.. hayalkırıklıkları ve korkular. ıkinci hikaye (Hiddet) sıradan bir Amerikan lisesinde bunalım geçirip öğretmeni vurarak sınıfı rehin alan 17 yaşındaki Charlie Decker'ın öyküsü. Hikayenin gelişmesiyle, kendimizi gençlikte yaşanan tutkuların, heyecanların, hayalkırıklıklarının ve umutsuzlukların girdabında buluyoruz. Mesleği eğitimle ilgili olan tüm yetişkinlere tavsiye olunur.

MEDYUM (The Shining, 1977): Bu kitaba dikkat: konusu Maine'de geçmiyor. Rocky dağları, Colorado. Overlook oteli kış boyunca kapalı ve kardan mahsur kalacak. Kış boyu otelin bakımını üstlenen Jack Torrance, karısı ve küçük oğlu koskoca otelde bir mevsim boyu yalnız kalacaklardır. Kendisini toparlamak, alkolden vazgeçmek, hayatını düzene koymak, evliliğini kurtarmak ve başarılı bir "yazar" olmak isteyen Jack Torrance'ı hayaletlerle dolu bu otelden küçük oğlu Danny'nin telepatik yetenekleri kurtarabilecek mi? Filmi de yapıldı, Jack Nicholson başrolü oynadı. Filmiyle kitap arasında uyuşmazlık noktaları az değil.

HAYALETıN GARıP HUYLARI(Night Shift, 1978): Kısa hikayelerin derlendiği ilk King kitabı. Stephen King'i ilk defa okuyacak olanlara tavsiye edilir. Bazı hikayeler gerçekten sarsıcı. Bu başlığı icad eden editörümün aklına gene hayret ediyorum. Orijinal basımdaki bazı hikayeler Türkçe basımda maalesef yok.

MAHşER (The Stand, 1978): Bu kitabın Amerika'da ilk çıkan versiyonundan sonra, kısaltılmamış baskısı 1990'da çıktı.Kısaltılmamış 1990 versiyonu, Stephen King'in en uzun romanı olma özelliğini taşıyor. Ama Türkçe basım ilk (kısa) versiyondan yapılmış. Konu iki aşamalı : Biyolojik savaş için hazırlanan bir virüs kazayla tüm dünyaya yayılınca, bir kaç aylık bir sürede hemen hemen tüm dünya nüfusu ölüyor. Nedeni tam olarak anlaşılamayan bir tür bağışıklığa sahip insanlar ise sağ kalmayı başarıyor. ıkinci aşamada, hayatta kalan bu kişilerin dünyayı ele geçirme kavgası iyiyle kötü arasında bir savaşa dönüşüyor. Başlarda biraz sıkılsanız da, dişinizi sıkın. Okuduğunuza değecek. Konu çok ilginç, ama kitabı bitirince aklıma şöyle bir soru geldi: Stephen King bu konuyu daha derinden işleyemez miydi? Sanırım bu kitabın 1990'da bir daha basılmasının nedeni de bu soruya King'in 'Evet' yanıtını vermiş olması. Bunun uzunca bir filmi de yapıldı ama Türkiye'ye hiç gelmedi.

AZRAıL KOşUYOR : ıkisi de Bachman imzalı The Running Man (1982)ve the Long Walk (1979) adlı iki uzun hikayen bu Türkçe basımda 'Azrail Koşuyor' ve 'Uzun Yürüyüş' adlarıyla birleştirilmiş. The Running Man, Arnold Schwarzenegger'in başrolünü oynadığı bir filmle sinemaya da aktarıldı. Ama film kitaptan epey sapmış. ıkisi de gelecekte geçen bu iki hikaye Stephen King'in fütürist çalışmaları olarak ilgi çekici. The Long Walk bana sıkıcı geldi ama The Running Man çok müthiş. Dehşete düşmekten sıkılmaya bile fırsat bulamıyorsunuz.

ÇAğRI (The Dead Zone , 1979): Editörümü başlık seçerken gösterdiği saçmalama yeteneği için tekrar tebrik ederim. Mekan, tahmin ettiğiniz gibi, Maine. Beş yıllık bir komadan uyanan Johnny Smith (ismin basitliğine dikkat) dokunduğu kişi ve eşyalar hakkında sezgi ve öngörüler geliştirme yeteneği kazanmıştır. Tesadüfen tanıdığı bir politikacının gelecekte dünyaya felaketler getireceğini sezen kahramanımız bu felaketlere engel olabilecek mi? Bu ana temanın etrafında ise birbirinden ilginç yan olaylar cereyan etmekte. Stephen King sevmeyenlere bile mutlaka tavsiye olunur.

TEPKı (Firestarter, 1980): Yıllar önce CIA destekli gizli biokimyasal deneylere katılmış olan iki üniversite öğrencisi evlenir. Bu evlilikten doğan kız çocuğunun gözleriyle yangın çıkartma yeteneği CIA yetkililerini dehşete düşürünce, eski deneyleri örtbas etmek ve bu kızı ele geçirmek için korkunç bir takip başlar. Yüksek tempolu, heyecanlı, akıcı.

ATEŞ YOLU (Roadwork , 1981 R.Bachman): Bu kitabı beğenmedim. Sıkıcı ve tekdüze.. Sonunda ilginç ve çarpıcı birşey mi olacak acaba, diye sonuna kadar geliyorsunuz, hiç birşey çıkmıyor. Üzerinden otoyol geçeceği için evi istimlak edilecek bir adamın düştüğü bunalım ve yarattığı terör. Satırlar arasına sıkışmış ilginç bir mesaj bile yakalayamadım. Tavsiye etmiyorum.

KUJO (Cujo , 1981): Castle Rock'a hoşgeldiniz. Bu kez kötü karakter aslında sevimli bir köpek, sadece biraz kuduz olmuş, o kadar. Arka plandaki hikayeler ilginç olabilir. Amerikalı King hayranı dostlarımızın bu kitap hakkındaki yorumu : Kötü olayların iyi insanların da başına gelebileceğine iyi bir örnek. Ben biraz sıkıcı buldum, gene de şansınızı deneyin.

KUŞKU MEVSıMı (Different Seasons, 1982): Üç uzun hikayeden oluşan bir kitap. ıkinci hikaye 'Rita Hayworth'u Seven Adam' , 'Shawshank Redemption' (Esaretin Bedeli) adıyla sinemaya da uyarlandı. En son hikaye "Solunum Methodu" bence tam bir korku şaheseri. Bu kitabı okuyan dostlar lütfen benimle temasa geçsinler, soracağım bir kaç şey var.. Bu kitabın mutlaka okunması gerek..

CHRISTINE (Christine , 1983):16 yaşında umutsuz ve mutsuz bir genç 58 model bir araba alır ve hayatını bu arabaya bağlar.. gelgelelim araba kötübir ruha evsahipliği yapmakta değil midir ? Öyleyse hadi buyrun okuyalım.

HAYVAN MEZARLIğI (Pet Sematary , 1983): Tamam, tamam.. Sözlüklerinize davranmayın, mezarlık "cemetary" diye yazılır ama kitabın orijinal adı bu... Neden böyle olduğu filminde bile söyleniyor zaten. Bu kitabın filmi de büyük yankı yapmıştı. Ama kitap filmden çok daha iyi.Film Pascal'i abartmış Wendigo'yu esgeçmiş. Dahası, Jud'ın karısı filmdeki gibi intihar etmiyor, aslında. Hepsini boşverin, kitabın sonuna doğru Jud Crandall'ın "yaşlılık ve bunama" hakkındaki düşüncelerini okuyun. King hayalinde bunları nasıl canlandırabilir? diye hayret ettim. Küçük bir not : Stephen King bu romanı yazdığında, Orrington kentinde kiralık bir evde kalmaktaymış ve bu evin arkasında bir hayvan mezarlığı varmış.. Bu kitap kesinlikle okunacaklar listesinde.. "Zaten filmini gördüm" demeyin, kesinlikle okuyun.

TILSIM (The Talisman, 1984): Bu kitabın yazarı olarak Stephen King ve Peter Straub ikilisi görünüyor. Hangisinin üslubu daha ağır basmış, bilemem. Bildiğim şu : epey uzun bir roman ama sayfalarca gidiyorsunuz, önemli birşey olmuyor. ılginç bir mesaj da bulamadım. Kitabın başında ve sonunda Mark Twain'in Huckleberry Finn'ine atıflar var, King 'bir çocuğun başından geçen maceraları ben olsam nasıl yazardım?' sorusunun peşine düşmüş sanki. Ama ilginç bir mesaj bile yok. Yani, üstat beni bu romanda cidden hayalkırıklığına uğrattı. Başka bir dünyaya geçiş yapma fikri zaten Kara Kule'de ustalıkla işleniyor. Eee, geriye bu kitabı "özel" yapan ne kalıyor? Galiba King ve Straub ikilisi bir şeyler denemişler,taslak olarak kalması gereken bu kitabı "nasıl olsa satılır" diye basmışlar. Geçiniz.

FALCI (Thinner, 1984,R.Bachman): ısim seçiminde editörümüz gene saçmalama özgürlüğünü kullanmış. Bence "Çingenenin Laneti" daha uygun olurdu. Fakat öykü müthiş. Sürükleyici ve sarsıcı. Amerikalı dostlar bu kitabı "weirdest" Stephen King kitabı olarak niteliyor, yani en mide kaldırıcı roman.. Konusu kısaca şöyle : modern bir orta sınıf Amerikan ailesi düşünelim -herşey tutarlı, normal, kuralına uygun. Düzenli bir hayat, mutlu bir yuva ve parlak kariyer planları. Peki, bir gün bir trafik kazasında bir çingenenin ölümüne neden olurlar da, ölen çingenenin babası bu ailenin erkeğini "lanetlerse" ne olur ? Amerikalı ailenin "sağlam" bildiği bütün değerler teker teker yıkılır. Zavallı adam başına gelenin ne olduğunu anladığında, hele bu çağ Amerikasında kimi "büyü" veya "lanet" diye bir şeye inandırabilir? Kimden yardım isteyebilir? Kitabın bir yerinde King, Bachman adıyla yazıyor olmanın avantajını kullanarak "Böyle şeyler ancak Stephen King romanlarında olur" cümlesini kullanarak okuyucusuyla şakalaşıyor. Okunması şart bir kitap. Bir solukta okuyacaksınız.

SIS (Skeleton Crew, 1985): Kısa hikayelerden oluşan ikinci King kitabı. Orijinal basımdaki bazı hikayeler Türkçe basımda yok. Ama geri kalanlar da işi kurtarıyor zaten. Kitaba adını veren Sis (The Mist) hikayesi hakkında kitabı okuyan dostlarla konuşmak istiyorum. Hadi buyrun okuyalım.

O (It, 1986):Maine eyaletinin Derry kentine tekrar hoşgeldiniz. (Hayvan Mezarlığı da buradaydı, unuttunuz mu yoksa? Daha bekleyin, Uykusuzluk "INSOMNIA" da burada geçecek) Stephen King'in en baba kitaplarından biri. Olmazsa olmaz ! Mutlaka okunacak! Filmi de yapılmıştı. Bu sefer kahramanlarımız altı kişi. Çocukken altettikleri "şey" 27 yıl sonra tekrar ortaya çıkınca, onu bu kez sonsuza dek yoketmek üzere Derry'e geri dönüyorlar. Kitap bu geri dönüşle başlıyor. Ama her birinin hayatları zaten sorunlarla doludur ve yıllar önce olan o olayları da doğrudürüst hatırlayamamaktadırlar. Sık sık geriye flash-back yapıyoruz, üstat kurgulamadaki ustalığını sergiliyor.Düşman ise, korkunç, tanımsız ve kesinlikle doğaüstü: O ! Dikkat Bu kitabın korku etkisi kalıcıdır. Geceleri okunmaması tavsiye edilir, yoksa kabus gördürür. Bu kitap ayrı bir fenomendir, her bir unsur ve karakter ayrı ayrı tartışma konusudur.

EJDERHANIN GÖZLERı (The Eyes of The Dragon , 1987): Kitabın arka kapağını okuyunuz, King bu kitabı o zamanlar 13 yaşında olan kızı için yazmış. Klasik King fenotiplerine uymuyor.Başka bir zaman ve başka bir mekanda geçen bir "masal" bu. Stephen King nasıl çocuk masalı anlatır? ışte böyle.. Epey sonra "The Drawing of the Three"yi okurken, bu kitaba konu olan zamanın Silahşör'ün zamanından kısa süre öncesi, mekanın ise Silahşör'ün vatanının yakınlarında bir yer olduğunu düşüneceksiniz. Silahşör de kim? dediniz galiba... Bekleyin, az ilerde anlatacağım. Zaten aradaki bağlantıyı görmek için The Drawing of The Three'nin satır aralarını okumak gerekiyor. (Tüh! Gördünüz mü, bir ipucu ağzımdan kaçtı) Konu mu? Masal dedik ya işte.. Okuyun, sıkılırsanız bırakın.

SADİST (Misery, 1987):Ünlü bir "yazar" geçirdiği bir kazadan eski bir hemşire tarafından kurtarılır. Aynı zamanda yazarın hayranı olan bu kadın aslında bir psikopat. Hem de tehlikeli cinsinden. Adamı alıp evine hapsediyor. Hayatını kurtarıyormuş gibi yapsa da, aslında onu tutsak almıştır. Bu kadın, kurbanının yazdığı pembe romanların tutkulu bir okurudur, ama yazar aslında hiç sevmeden yazdığı bu romanları (ve ondaki baş karakteri) sone erdirmeye kararlıyken, bunu psikopat zindancısına nasıl söylesin? şiddet, öfke ve acı dolu sayfalar boyunca adamın kurtulma çabasını izleriz. Kurtulduğunda ise... okursanız gerisini görürsünüz, görmezseniz de bir şey kaybetmiş sayılmazsınız. Kitabı okuyan dostlarla paylaşmak istediğim soru şöyle : Stephen King okurlarının ilgisinden korkuyor mu ? Hayranları bazen onu dehşete mi düşürüyor yoksa?

ŞEFFAF (The Tommyknockers, 1987): Sayın editörüm, başlığı gene sallamışsınız. Bari "değişim" veya "metamorfoz" falan deseydiniz yani.. (Laf aramızda, üstad 1987'de dört roman yayımlamış, pes yani.. Bu ne hız?) Stephen King bilimkurgu yazamaz mı? Yazarsa ne olur? ışte cevabı! Siz de Erich von Daniken gibi, uzaylıların "iyi" yaratıklar olduğunu mu düşünüyorsunuz? Uzaylıların ölüsü bile dünyaya neler yapar, Stephen King size anlatsın.. Yer yer tempo ağırlaşsa da, ben beğendim. King konusunda uzmanlaşma yolundaysanız okuyun, vaktiniz değerliyse boşverseniz de olur.

HAYATI EMEN KARANLIK (The Dark Half, 1989): Bakın sayın editör, başlık seçerken saçmalamanıza bir şey demiyorum bu sefer.. Kahramanımız bir "yazar" olan Thad Beaumont'un Maine eyaletinde bir yazlığı var. Bu yazar, George Stark takma adıyla başka romanlar da yazmaktadır. Bu öteki isim tamamen başka bir kişilik, sapık ve sadist. Romanları da öyle.. Sonra, T.Beaumont bu ikinci isimden vazgeçmeye karar verir ve sembolik bir cenaze töreniyle George Stark'ın tabutunu Castle Rock mezarlığına gömer.. Amaaa.. bu ikinci kişilik mezardan çıkıp geri geliverirse ne olur? Olayın gerisi romanın içinde.

GECE YARISINI ıKı GEÇE(Four Past Midnight, 1990): Amerika'da yayımlanan Four Past Midnight kitabının içerdiği dört uzun hikaye (ki gece yarısını dört geçmesi kitapta dört hikaye olmasına atıfta bulunuyor, sanırım) Türkiye'de ikiye bölünerek ikişer uzun hikaye içerenGece Yarısını ıki Geçe ve Gece Yarısını Dört Geçe adlarıyla basıldı.Her iki kitapta da birinci hikayeleri beğendim, ikincileri beğenmedim. Gece Yarısını ıki Geçe'nin ilk hikayesi "Umacılar" Stephen King'in hayalgücünün boyutlarını göstermesi açısından ilginç: Los Angeles - Boston seferini yapan uçakta, belli bir saatten sonra uyuyakalan bazı yolcular uyandıklarında, uçaktaki diğer yolcuların "yok" olduklarını hayret ve korkuyla farkederler. Uçağı yere indirebilmek ilk karşılaştıkları "önemli" sorunsa da, indikleri yerin "neresi" olduğunu ve başlarına "ne" geldiğini anlamaları karşılaştıkları diğer sorunlardır. Buradan kaçabilmek ise çözmek zorunda kalacakları "en önemli" sorun olacaktır. Bu kişilerin kendi hayatlarından gelen sorunlar ve kendi aralarında çıkan çatışmalar durumu giderek zorlaştıracak.

Bermuda şeytan üçgeniyle ilgilenen dostlar bu hikayeyi özellikle ilginç bulacaklar. Sorunun çözülmesi aşamasında ise Agatha Christie'nin Hercules Poirot'suna taş çıkartan bir King karakter kadrosu bulacağız. Hikayenin mutlu sonla bitmesi King tarzına bir istisna gibi gözükse de, bu mutlu son ancak "korkuyla yüzleşmek" deneyiminde başarılı olanlara ait.

RUHLAR DÜKKANI (Needful Things, 1991):"Affan Dede'ye para saydım, sattı bana çocukluğumu.." der Cahit Sıtkı bir şiirinde. Maine eyaletinin Castle Rock şehrine gelen bir yabancı, Leland Gaunt, açtığı dükkanında insanlara rüyalarını satmaya başlar. Ama ne pahasına? Kahraman şerif Alan Pangborn ve sevgili Polly Chalmers buna bir son verebilecek mi? Siz ruhunuzu kaça satardınız? Kitabın başlarında bir yerde Polly Chalmers'in Evvie halası, hayaletlerin ne olduğu konusunda bize çok ilginç bir iki not düşecek. Tüketici hakları ve CAVAET EMPTOR nedir? Kötü güçler, iradesi yüksek bir adamın 'Çek git buradan!' demesiyle gider mi? ışte bu kitabın size düşündüreceklerinden bazıları.

DOLORES (Dolores Claiborne, 1992): Romanın baş kahramanını tahmin ettiniz sanırım. Kitabın kurgusu ise anlatı şeklinde, yani olayı baştan sona bize Dolores anlatıyor. Konu ilk bakışta basit gibi görünse de içine girdikçe derinleşen ve içiçe geçen dramlarla karşılaşıyoruz. Alkolik ve kötü niyetli kocasını neden ve nasıl ortadan kaldırdığını anlatacak Dolores bizlere.. asla sıkıcı bir kitap değil. Türkiye'deki kadınlar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir olaylar dizisi (vay canına bu işler Amerika'da da böyle mi oluyor?) Stephen King feminist mi? sorusunu size sorduracak. Kadın doğasını Freud'tan daha iyi bilen bir Stephen King üzerine düşünmemizi sağlayan ilk (ama son değil) King romanı. Bir de ek not : 20 Temmuz 1963'te gerçekten Maine eyaletinden gözlemlenen tam güneş tutulması olmuş. Bu olay, bu kitapta ve "OYUN" romanında ayrı ayrı iki olaya neden ve sahne oluyor. Bayan okurlara kesinlikle tavsiye olunur.Baylar da okusunlar, pişman olmazlar.

OYUN (Gerald's Game, 1993): Uzun süredir evli olan Gerald ve Jessie kısa bir tatil arasında Maine eyaletinde göl kenarındaki yazlıklarına giderler. Seks fantazisi olarak Jessie'yi yatağa kelepçeleyen Gerald tam o sırada kalp krizi geçirip ölür. Kocaman ev bomboş, göl çevresi tamamen ıssız ve tatil sezonu açılana kadar da öyle kalacak. Peki Jessie bu durumdan nasıl kurtulacak? Sayfalar boyunca Jessie'nin ızdırabı, acı veren anıları, kurtulmak için umutsuz ve amansız mücadelesini okuyorsunuz. Üstat biraz fazla mı uzatmış ne? Çok sıkıldım okurken. Notlarım şöyle: 20 Temmuz 1963 tarihindeki güneş tutulması sırasında Jessie'nin de hayatını değiştiren bir olay olmuş. (Tıpkı Dolores Claiborne gibi) Kitabı sabırla okursanız, Stephen King'in feminist yaklaşımlarını farkedeceksiniz. Amerikalı dostlar bu kitabın daha çok "psikolojik bir roman" sayılması gerektiğini söylüyorlar. Sıkıntıdan patladım, tavsiye etmiyorum.

RÜYALAR VE KARABASANLAR (Nightmares and Dreamscapes, 1993): Kısa hikayelerin yer aldığı bir kitap daha ve tabii ki Türkçe basımda gene orijinal basımdaki bazı hikayeler yok. Stephen King'in kısa hikaye kitapları içinde en az takdirimi kazanan bu sonuncusu oldu. Popsy adlı hikayede bir Türk karakter var ama hiç de övünülecek bir rolde değil. Türkçe basım için notum : Okumasanız da olur.

UYKUSUZLUK (Insomnia, 1994): Derry kentine tekrar hoşgeldiniz. Bu sefer Stephen King'in hayat, ölüm, kader ve raslantılar hakkındaki düşünceleriyle karşılaşıyoruz. ılahi kuvvetler insan iradesine muhtaç olabilir mi? (Ya da Ruhlar Dükkanı hakkında yazdığım notlara dönelim: Yaşayan bir varlık olarak insan; insanüstü veya doğaüstü varlık ve olgular karşısında sandığından daha mı güçlü?) Yaşlılık insanı bilge mi kılar? ışte bu kitabın bana düşündürdükleri. Crimson King (Kızıl Kral) adlı karakterle tanışacak, Silahşör Roland'la da kısa bir an yolunuz kesişecek. Hikaye uzun, başlarda sıkıcı bile gelebilir, dişinizi sıkın: Ralph Roberts karısını kaybettikten sonra uykusuzluk hastalığına tutulan yaşlı bir adam. Uykusuzluğu giderek ilerlerken, ruhsal durumu ve çevreyi algılayışı değişir.. Hayattan beklentisinin ve yaşama sevincinin kalmadığı bir anda; dünyevi olaylarla insanüstü varlıklar tarafından yazılmış bir kaderin kesiştiği bir süreçte kendisini reddetme şansı olmadığı bir misyonun içinde bulacaktır. Bu roman, sadık King okurlarının mutlaka ve mutlaka okuması gereken bir kitap ama King okumaya yeni başlayanların derinliğine inmekte zorluk çekeceklerini sanıyorum.

ÇILGINLIğIN ÖTESı (Rose Madder, 1995): King'in kadın sorunlarına ilgisi ve feminist söylemi devam ediyor. Norman Daniels psikopat, ırz düşmanı, sadist bir katil..Mesleği ise polislik. Zavallı karısı Rose'a yıllarca etmediği eziyet kalmamış. Zavallı Rose bizzat kanun adamı olan kocasını kime şikayet edecek ki? Bu ezik ve zavallı kadın bir gün ani bir kararla evden kaçar. Bunu bir onur ve kişilik sorunu olarak gören Norman da karısının peşine düşünce amansız bir kovalamaca başlar. Buraya kadar konu çok beylik, Amerika'da da Türkiye'de de defalarca sinemaya ve romanlara uyarlanmış bir tema. Zaten kitabın üçte biri bittiğinde siz de böyle düşünmeye başlıyorsunuz..

Ama sonrasına rufailer karışıyor ve Stephen King kendi mecrasına çektiği konuyu kendi tarzında işlemeye başlıyor. Satır aralarına sıkışmış pek çok yan hikaye ve mesaj King'in dikkatli okuyucuları tarafından keşfedilmeyi bekliyor. "Hah, tamam bitti.." dediğiniz yerde, aslında beylik konu zannettiğiniz olay bitiyor ama kitabın sonuna kadar geçecek bir miktar daha süre var ve kitap sona erdiğinde King okuyucunun aklına gene ilginç sorular sokmayı başaracak.

YEşıL YOL (The Green Mile, 1996): Bu kitap ilk olarak altı küçük parça halinde yayımlandı, kısa aralıklarla çıktı. Yazar böylece Charles Dickens'i örnek aldığını söyleyerek tefrika roman yazmış oldu. Türkçe basım da, bir aylık aralarla çıkan bu altı küçük kitaptan alındı. Arkası yarın gibi heyecanla takip ettim. Sonra tek kitap olarak basıldı. ılk kitabın başında yazarımız bu kitabı niçin seri roman olarak yazdığını açıklıyor ve 6. kitabın sonunda seri roman denemesinin sonuçlarını okuyucularıyla paylaşıyor. Tarz hakkındaki bu yorumları atlamayın, mutlaka okuyun. Konuya gelince: Bir huzurevinde hayatının son günlerini yaşamakta olan yaşlı Paul Edgecombe, bizi anılarında bir yolculuğa çıkaracak ve 1932 ekonomik bunalım yılları Amerika'sında Cold Mountain eyalet hapishanesine götürecek. Paul Edgecombe o zamanlar, ölüm mahkumlarının elektrikli sandalyeye gitmeden önce son günlerini geçirdiği tek kişilik hücrelerden oluşan "Yeşil Yol" koğuşunun baş gardiyanıdır. Elektrikli sandalyede ölümü bekleyen üç mahkumla tanışacağız burada. Gardiyanlar ve mahkumlar arasındaki ilişkiler, gardiyanların kendi sorunları ve elektrikli sandalyenin korkunç imajı, mahkumlardan birinin doğaüstü yetenekleri hikayenin anatemasını oluştururken, kitabın sonuna doğru yaşlı Paul Edgecombe bizi yaşlılık, hayat, ölüm, acı, umutsuzluk ve hayatın anlamı hakkındaki düşünceleriyle allak bullak edecek. Stephen King altı kitap boyunca ustalığının doruklarında bir anlatım ve kurguyla soluk soluğa izleyeceğiniz bir macera anlatıp, final bölümünde hayatın anlamını kendince yorumladığı bir sonuca varıyor. Bu dizi roman, bence bütün King külliyatı içinde apayrı bir yere sahip. Sürükleyici, şaşırtıcı, çarpıcı. Okumazsanız çok yazık olur.

YARATIK (Desperation, 1997):Çesitli nedenlerle Maine eyaletinin Desperation kasabasinin serifi aslinda dogaüstü bir yaratığın kontrolü altindadir ve issiz kasabadan tesadüfen geçmekte olan insanları sudan bahanelerle hapse atmaktadir. Kasabada ise bu seriften baska hiç bir insan görünmemektedir. Tek suçlari o sirada kasaba yakinindan geçmek olan insanlar bu durumdan nasil kurtulacaklar?

DÜZENLEYICILER (Regulators, 1997, R.Bachman): Bu kitap aslinda YARATIK'ta anlatilan öyküdeki bazi karakterleri başka bir mekan ve olayda canlandiran alternatif bir roman. YARATIK romanının bir tür devami oldugu da düsünülebilir. Sakin ve kendi halinde yasayan mahallemize bir ögleden sonra gelen yabanci bir araçtan ates açilir. Komşular durumu kavrayip birbirlerinin yardimina kosunca farkedecekler ki: karşılarındaki düsman bir insan degildir.

KEMIK TORBASI (Bag of Bones,1998): Başarılı yazar Michael Noonan çok sevdigi esini kaybedince, yasadigi derin umutsuzluk ve üzüntü onu edebiyat dünyasindan koparir. Derry kentinde göl kenarindaki yazlik evine giderek hayattan elini ayagini çekmeye hazirlanan yazarımızı umulmadık sürprizler beklemektedir: Yazma yetenegini tekrar kazanmasi, karisinin ölmeden önce cevirdigi bazi gizli isleri farketmesi, evdeki hayaletlerle tanismasi , kasabada süregelen bir takim sosyal cekismeler bu sürprizlerden bazilaridir. Giderek hizli bir tempoya kavusan öykü finale dogru giderken, edebiyat ve yazarlik teknikleri üzerine epey bilgi edinecegiz.

TOM GORDON'A AşIK OLAN KIZ (The Girl Who Loved Tom Gordon, 1999): 9 Yaşındaki Trisha McFarland, Maine ve New Hampshire eyaletleri arasında uzanan Appalachian Trail doğal parkına ailesiyle yaptığı bir gezi sırasında, tuvalet ihtiyacını gidermek amacıyla biraz uzaklaşınca, kaybolur. Küçük bir kızın doğal ortamda başına gelmesi muhtemel her türlü belayı Stephen King sizin gözünüzün önüne getirecek. Özellikle bir evlat sahibi iseniz,korku ve ürpertiyi iliklerinizde hissedeceksiniz. Kızın hayalgücü ve çevresindeki gerçeklik giderek içiçe geçerek kahramanımızı zor durumlarda bırakacak. Ama Trisha McFarland yalnız sayılmaz. Kendisi Boston Red Sox beyzbol takımınının esaslı bir taraftarı ve takımın yıldızı Tom Gordon'a adeta tapıyor. Ve sporcu bir idolün kahramanımıza nasıl yardım edeceğini hep beraber keşfedeceğiz.

MAÇA KIZI (Hearts in Atlantis, 1999): Destansı bir Stephen King hikaye antolojisi. Birbirlerine kahramanları yoluyla bağlı bir kaç hikayeden oluşuyor. ılk iki hikaye biraz uzunca (novella). En çarpıcı olanlar da bu ilk iki hikaye: ılkin 1960 yılının Connecticut eyaletine, Harwich kentine gidiyoruz. Annesiyle yaşamakta olan 11 yaşındaki Bobby Garfield, yeni taşınan yaşlı komşusu Ted Brautigan'ın nerelerden ve niye geldiğini merak ederken, kız arkadaşı Carol Gerber'le başlarından ilginç şeyler geçecek.

ıkinci hikayede kendimizi 1966 yılının Maine Üniversite kampüsünde buluyoruz. Genç öğrenci Pete Riley, 1968 olaylarına tekaddüm eden ufunetli günlerde (Attila Ilhan'ın kulakları çınlasın) bize kayıp kıta Atlantis boyunca eşlik edecek. (Stephen King 1966'da Maine üniversitesinde öğrenciydi, hatırlatırım) Buyrun, 1968 hareketlerinin gelişi ve Vietnam savaşının Amerikan toplumu üzerine etkilerine Stephen King bakışı.Vietnam savaşı sırasındaki üniversite gençliği, Stephen King tarzında anlatıldığı zaman 'Üstad artık belgesel yazıyor ama onu da kendi tarzında yazıyor..' demekten kendinizi alamayacaksınız. Stephen King şöyle diyor: "Eğer 1960'ları hatırlıyorsanız, o günleri gerçekten yaşamamışsınız demektir, diyorlar. Bu doğru. Çünkü o zamanlar yaşadıklarımızı ve duygularımızı ifade etmek için kullandığımız dil artık yok. Tıpkı Atlantis gibi, özel bir zamana ait bambaşka bir dünyaydı orası ve sulara batıp yokoldu... Çoğumuz artık o zamanlardan bahsetmiyoruz şimdilerde, hatırlamadığımız için değil, ama o zamanlar konuştuğumuz dil yokolup gittiği için ... bu kitapta anlatılan kişi ve olaylar hayal ürünüdür. Ama, ne kadar şaşırtıcı da olsa, 1960'lar GERÇEKti.."

Kitaptaki diğer hikayeler Vietnam sendromunun King tarafından hikayeleştirilmesi.

Üstad yaşlandıkça, bizzat hayatın kendisini anlatarak korku ve dehşet edebiyatı yapabiliyor. Doğaüstü faktörlere ihtiyaç duymadan da hayatın korkutucu yanlarını gösteriyor. Bu hikayelerin özünü anlamak içinse 30'lu yaşları yarılamış olmalısınız, derim ben.

 
ESERLERİ

GÖZ (Carrie, 1974):Stephen King'in basılan ilk romanı. Filmi de yapıldı, John Travolta ve Sissy Spacek oynadılar. Telekinezi yeteneğine sahip genç bir kız ultra-muhafazakar bir aile yapısı içinde yetiştirilmiştir. Peki, yıllarca içine attığı duyguları patlama noktasına gelirse, "doğaüstü" yeteneklere sahip bu genç kızı kim ve nasıl durdurabilir? Bu romana "GÖZ" adını veren editöre de saygılar sunarım. Ne alaka yani ?

KORKU AğI ('Salem's Lot, 1975):Evet, korku temalarının klasiği vampirler, bu sefer King okurlarının tanıdığı bir mekanda: Maine eyaletinin Jarusalem's Lot kasabasında.. Çocukluğunda yaşadığı korkunç anılardan yıllarca kaçmış olan "yazar" kahramanımız, yeni romanı için ilham almaya Jarusalem's Lot kasabasına geri döner. Eski korkularıyla yüzleşecek ve bundan belki de yeni bir roman konusu çıkaracaktır. Kahrolası vampirler buna ne diyecek ? Klasik haç figürü vampirleri kaçırmaya yetecek mi? 1978 basımlı Hayaletin Garip Huyları (Night Shift) adlı kitapta bu kasabanın vampirleri ayrıca kısa bir hikayenin konusu olacak.

CESET (The Body):1982 basımı KUşKU MEVSıMı (Different Seasons)kitabının orijinalinde yer alan Ceset ve 1977 basımı R.Bachman imzalı Hiddet (Rage) adlı iki uzun hikayenin bir arada yer aldığı Türkçe basım. ılk hikayenin kahramanı gene bir "yazar" ve çocukluğundaki bir anısını ve bu anısının etrafındaki olayları çarpıcı bir dille anlatıyor. 30 Mil ötede raylar üzerinde yatan bir çocuk cesedini görmeye giden dört çocuk.. hayalkırıklıkları ve korkular. ıkinci hikaye (Hiddet) sıradan bir Amerikan lisesinde bunalım geçirip öğretmeni vurarak sınıfı rehin alan 17 yaşındaki Charlie Decker'ın öyküsü. Hikayenin gelişmesiyle, kendimizi gençlikte yaşanan tutkuların, heyecanların, hayalkırıklıklarının ve umutsuzlukların girdabında buluyoruz. Mesleği eğitimle ilgili olan tüm yetişkinlere tavsiye olunur.

MEDYUM (The Shining, 1977): Bu kitaba dikkat: konusu Maine'de geçmiyor. Rocky dağları, Colorado. Overlook oteli kış boyunca kapalı ve kardan mahsur kalacak. Kış boyu otelin bakımını üstlenen Jack Torrance, karısı ve küçük oğlu koskoca otelde bir mevsim boyu yalnız kalacaklardır. Kendisini toparlamak, alkolden vazgeçmek, hayatını düzene koymak, evliliğini kurtarmak ve başarılı bir "yazar" olmak isteyen Jack Torrance'ı hayaletlerle dolu bu otelden küçük oğlu Danny'nin telepatik yetenekleri kurtarabilecek mi? Filmi de yapıldı, Jack Nicholson başrolü oynadı. Filmiyle kitap arasında uyuşmazlık noktaları az değil.

HAYALETıN GARıP HUYLARI(Night Shift, 1978): Kısa hikayelerin derlendiği ilk King kitabı. Stephen King'i ilk defa okuyacak olanlara tavsiye edilir. Bazı hikayeler gerçekten sarsıcı. Bu başlığı icad eden editörümün aklına gene hayret ediyorum. Orijinal basımdaki bazı hikayeler Türkçe basımda maalesef yok.

MAHşER (The Stand, 1978): Bu kitabın Amerika'da ilk çıkan versiyonundan sonra, kısaltılmamış baskısı 1990'da çıktı.Kısaltılmamış 1990 versiyonu, Stephen King'in en uzun romanı olma özelliğini taşıyor. Ama Türkçe basım ilk (kısa) versiyondan yapılmış. Konu iki aşamalı : Biyolojik savaş için hazırlanan bir virüs kazayla tüm dünyaya yayılınca, bir kaç aylık bir sürede hemen hemen tüm dünya nüfusu ölüyor. Nedeni tam olarak anlaşılamayan bir tür bağışıklığa sahip insanlar ise sağ kalmayı başarıyor. ıkinci aşamada, hayatta kalan bu kişilerin dünyayı ele geçirme kavgası iyiyle kötü arasında bir savaşa dönüşüyor. Başlarda biraz sıkılsanız da, dişinizi sıkın. Okuduğunuza değecek. Konu çok ilginç, ama kitabı bitirince aklıma şöyle bir soru geldi: Stephen King bu konuyu daha derinden işleyemez miydi? Sanırım bu kitabın 1990'da bir daha basılmasının nedeni de bu soruya King'in 'Evet' yanıtını vermiş olması. Bunun uzunca bir filmi de yapıldı ama Türkiye'ye hiç gelmedi.

AZRAıL KOşUYOR : ıkisi de Bachman imzalı The Running Man (1982)ve the Long Walk (1979) adlı iki uzun hikayen bu Türkçe basımda 'Azrail Koşuyor' ve 'Uzun Yürüyüş' adlarıyla birleştirilmiş. The Running Man, Arnold Schwarzenegger'in başrolünü oynadığı bir filmle sinemaya da aktarıldı. Ama film kitaptan epey sapmış. ıkisi de gelecekte geçen bu iki hikaye Stephen King'in fütürist çalışmaları olarak ilgi çekici. The Long Walk bana sıkıcı geldi ama The Running Man çok müthiş. Dehşete düşmekten sıkılmaya bile fırsat bulamıyorsunuz.

ÇAğRI (The Dead Zone , 1979): Editörümü başlık seçerken gösterdiği saçmalama yeteneği için tekrar tebrik ederim. Mekan, tahmin ettiğiniz gibi, Maine. Beş yıllık bir komadan uyanan Johnny Smith (ismin basitliğine dikkat) dokunduğu kişi ve eşyalar hakkında sezgi ve öngörüler geliştirme yeteneği kazanmıştır. Tesadüfen tanıdığı bir politikacının gelecekte dünyaya felaketler getireceğini sezen kahramanımız bu felaketlere engel olabilecek mi? Bu ana temanın etrafında ise birbirinden ilginç yan olaylar cereyan etmekte. Stephen King sevmeyenlere bile mutlaka tavsiye olunur.

TEPKı (Firestarter, 1980): Yıllar önce CIA destekli gizli biokimyasal deneylere katılmış olan iki üniversite öğrencisi evlenir. Bu evlilikten doğan kız çocuğunun gözleriyle yangın çıkartma yeteneği CIA yetkililerini dehşete düşürünce, eski deneyleri örtbas etmek ve bu kızı ele geçirmek için korkunç bir takip başlar. Yüksek tempolu, heyecanlı, akıcı.

ATEŞ YOLU (Roadwork , 1981 R.Bachman): Bu kitabı beğenmedim. Sıkıcı ve tekdüze.. Sonunda ilginç ve çarpıcı birşey mi olacak acaba, diye sonuna kadar geliyorsunuz, hiç birşey çıkmıyor. Üzerinden otoyol geçeceği için evi istimlak edilecek bir adamın düştüğü bunalım ve yarattığı terör. Satırlar arasına sıkışmış ilginç bir mesaj bile yakalayamadım. Tavsiye etmiyorum.

KUJO (Cujo , 1981): Castle Rock'a hoşgeldiniz. Bu kez kötü karakter aslında sevimli bir köpek, sadece biraz kuduz olmuş, o kadar. Arka plandaki hikayeler ilginç olabilir. Amerikalı King hayranı dostlarımızın bu kitap hakkındaki yorumu : Kötü olayların iyi insanların da başına gelebileceğine iyi bir örnek. Ben biraz sıkıcı buldum, gene de şansınızı deneyin.

KUŞKU MEVSıMı (Different Seasons, 1982): Üç uzun hikayeden oluşan bir kitap. ıkinci hikaye 'Rita Hayworth'u Seven Adam' , 'Shawshank Redemption' (Esaretin Bedeli) adıyla sinemaya da uyarlandı. En son hikaye "Solunum Methodu" bence tam bir korku şaheseri. Bu kitabı okuyan dostlar lütfen benimle temasa geçsinler, soracağım bir kaç şey var.. Bu kitabın mutlaka okunması gerek..

CHRISTINE (Christine , 1983):16 yaşında umutsuz ve mutsuz bir genç 58 model bir araba alır ve hayatını bu arabaya bağlar.. gelgelelim araba kötübir ruha evsahipliği yapmakta değil midir ? Öyleyse hadi buyrun okuyalım.

HAYVAN MEZARLIğI (Pet Sematary , 1983): Tamam, tamam.. Sözlüklerinize davranmayın, mezarlık "cemetary" diye yazılır ama kitabın orijinal adı bu... Neden böyle olduğu filminde bile söyleniyor zaten. Bu kitabın filmi de büyük yankı yapmıştı. Ama kitap filmden çok daha iyi.Film Pascal'i abartmış Wendigo'yu esgeçmiş. Dahası, Jud'ın karısı filmdeki gibi intihar etmiyor, aslında. Hepsini boşverin, kitabın sonuna doğru Jud Crandall'ın "yaşlılık ve bunama" hakkındaki düşüncelerini okuyun. King hayalinde bunları nasıl canlandırabilir? diye hayret ettim. Küçük bir not : Stephen King bu romanı yazdığında, Orrington kentinde kiralık bir evde kalmaktaymış ve bu evin arkasında bir hayvan mezarlığı varmış.. Bu kitap kesinlikle okunacaklar listesinde.. "Zaten filmini gördüm" demeyin, kesinlikle okuyun.

TILSIM (The Talisman, 1984): Bu kitabın yazarı olarak Stephen King ve Peter Straub ikilisi görünüyor. Hangisinin üslubu daha ağır basmış, bilemem. Bildiğim şu : epey uzun bir roman ama sayfalarca gidiyorsunuz, önemli birşey olmuyor. ılginç bir mesaj da bulamadım. Kitabın başında ve sonunda Mark Twain'in Huckleberry Finn'ine atıflar var, King 'bir çocuğun başından geçen maceraları ben olsam nasıl yazardım?' sorusunun peşine düşmüş sanki. Ama ilginç bir mesaj bile yok. Yani, üstat beni bu romanda cidden hayalkırıklığına uğrattı. Başka bir dünyaya geçiş yapma fikri zaten Kara Kule'de ustalıkla işleniyor. Eee, geriye bu kitabı "özel" yapan ne kalıyor? Galiba King ve Straub ikilisi bir şeyler denemişler,taslak olarak kalması gereken bu kitabı "nasıl olsa satılır" diye basmışlar. Geçiniz.

FALCI (Thinner, 1984,R.Bachman): ısim seçiminde editörümüz gene saçmalama özgürlüğünü kullanmış. Bence "Çingenenin Laneti" daha uygun olurdu. Fakat öykü müthiş. Sürükleyici ve sarsıcı. Amerikalı dostlar bu kitabı "weirdest" Stephen King kitabı olarak niteliyor, yani en mide kaldırıcı roman.. Konusu kısaca şöyle : modern bir orta sınıf Amerikan ailesi düşünelim -herşey tutarlı, normal, kuralına uygun. Düzenli bir hayat, mutlu bir yuva ve parlak kariyer planları. Peki, bir gün bir trafik kazasında bir çingenenin ölümüne neden olurlar da, ölen çingenenin babası bu ailenin erkeğini "lanetlerse" ne olur ? Amerikalı ailenin "sağlam" bildiği bütün değerler teker teker yıkılır. Zavallı adam başına gelenin ne olduğunu anladığında, hele bu çağ Amerikasında kimi "büyü" veya "lanet" diye bir şeye inandırabilir? Kimden yardım isteyebilir? Kitabın bir yerinde King, Bachman adıyla yazıyor olmanın avantajını kullanarak "Böyle şeyler ancak Stephen King romanlarında olur" cümlesini kullanarak okuyucusuyla şakalaşıyor. Okunması şart bir kitap. Bir solukta okuyacaksınız.

SIS (Skeleton Crew, 1985): Kısa hikayelerden oluşan ikinci King kitabı. Orijinal basımdaki bazı hikayeler Türkçe basımda yok. Ama geri kalanlar da işi kurtarıyor zaten. Kitaba adını veren Sis (The Mist) hikayesi hakkında kitabı okuyan dostlarla konuşmak istiyorum. Hadi buyrun okuyalım.

O (It, 1986):Maine eyaletinin Derry kentine tekrar hoşgeldiniz. (Hayvan Mezarlığı da buradaydı, unuttunuz mu yoksa? Daha bekleyin, Uykusuzluk "INSOMNIA" da burada geçecek) Stephen King'in en baba kitaplarından biri. Olmazsa olmaz ! Mutlaka okunacak! Filmi de yapılmıştı. Bu sefer kahramanlarımız altı kişi. Çocukken altettikleri "şey" 27 yıl sonra tekrar ortaya çıkınca, onu bu kez sonsuza dek yoketmek üzere Derry'e geri dönüyorlar. Kitap bu geri dönüşle başlıyor. Ama her birinin hayatları zaten sorunlarla doludur ve yıllar önce olan o olayları da doğrudürüst hatırlayamamaktadırlar. Sık sık geriye flash-back yapıyoruz, üstat kurgulamadaki ustalığını sergiliyor.Düşman ise, korkunç, tanımsız ve kesinlikle doğaüstü: O ! Dikkat Bu kitabın korku etkisi kalıcıdır. Geceleri okunmaması tavsiye edilir, yoksa kabus gördürür. Bu kitap ayrı bir fenomendir, her bir unsur ve karakter ayrı ayrı tartışma konusudur.

EJDERHANIN GÖZLERı (The Eyes of The Dragon , 1987): Kitabın arka kapağını okuyunuz, King bu kitabı o zamanlar 13 yaşında olan kızı için yazmış. Klasik King fenotiplerine uymuyor.Başka bir zaman ve başka bir mekanda geçen bir "masal" bu. Stephen King nasıl çocuk masalı anlatır? ışte böyle.. Epey sonra "The Drawing of the Three"yi okurken, bu kitaba konu olan zamanın Silahşör'ün zamanından kısa süre öncesi, mekanın ise Silahşör'ün vatanının yakınlarında bir yer olduğunu düşüneceksiniz. Silahşör de kim? dediniz galiba... Bekleyin, az ilerde anlatacağım. Zaten aradaki bağlantıyı görmek için The Drawing of The Three'nin satır aralarını okumak gerekiyor. (Tüh! Gördünüz mü, bir ipucu ağzımdan kaçtı) Konu mu? Masal dedik ya işte.. Okuyun, sıkılırsanız bırakın.

SADİST (Misery, 1987):Ünlü bir "yazar" geçirdiği bir kazadan eski bir hemşire tarafından kurtarılır. Aynı zamanda yazarın hayranı olan bu kadın aslında bir psikopat. Hem de tehlikeli cinsinden. Adamı alıp evine hapsediyor. Hayatını kurtarıyormuş gibi yapsa da, aslında onu tutsak almıştır. Bu kadın, kurbanının yazdığı pembe romanların tutkulu bir okurudur, ama yazar aslında hiç sevmeden yazdığı bu romanları (ve ondaki baş karakteri) sone erdirmeye kararlıyken, bunu psikopat zindancısına nasıl söylesin? şiddet, öfke ve acı dolu sayfalar boyunca adamın kurtulma çabasını izleriz. Kurtulduğunda ise... okursanız gerisini görürsünüz, görmezseniz de bir şey kaybetmiş sayılmazsınız. Kitabı okuyan dostlarla paylaşmak istediğim soru şöyle : Stephen King okurlarının ilgisinden korkuyor mu ? Hayranları bazen onu dehşete mi düşürüyor yoksa?

ŞEFFAF (The Tommyknockers, 1987): Sayın editörüm, başlığı gene sallamışsınız. Bari "değişim" veya "metamorfoz" falan deseydiniz yani.. (Laf aramızda, üstad 1987'de dört roman yayımlamış, pes yani.. Bu ne hız?) Stephen King bilimkurgu yazamaz mı? Yazarsa ne olur? ışte cevabı! Siz de Erich von Daniken gibi, uzaylıların "iyi" yaratıklar olduğunu mu düşünüyorsunuz? Uzaylıların ölüsü bile dünyaya neler yapar, Stephen King size anlatsın.. Yer yer tempo ağırlaşsa da, ben beğendim. King konusunda uzmanlaşma yolundaysanız okuyun, vaktiniz değerliyse boşverseniz de olur.

HAYATI EMEN KARANLIK (The Dark Half, 1989): Bakın sayın editör, başlık seçerken saçmalamanıza bir şey demiyorum bu sefer.. Kahramanımız bir "yazar" olan Thad Beaumont'un Maine eyaletinde bir yazlığı var. Bu yazar, George Stark takma adıyla başka romanlar da yazmaktadır. Bu öteki isim tamamen başka bir kişilik, sapık ve sadist. Romanları da öyle.. Sonra, T.Beaumont bu ikinci isimden vazgeçmeye karar verir ve sembolik bir cenaze töreniyle George Stark'ın tabutunu Castle Rock mezarlığına gömer.. Amaaa.. bu ikinci kişilik mezardan çıkıp geri geliverirse ne olur? Olayın gerisi romanın içinde.

GECE YARISINI ıKı GEÇE(Four Past Midnight, 1990): Amerika'da yayımlanan Four Past Midnight kitabının içerdiği dört uzun hikaye (ki gece yarısını dört geçmesi kitapta dört hikaye olmasına atıfta bulunuyor, sanırım) Türkiye'de ikiye bölünerek ikişer uzun hikaye içerenGece Yarısını ıki Geçe ve Gece Yarısını Dört Geçe adlarıyla basıldı.Her iki kitapta da birinci hikayeleri beğendim, ikincileri beğenmedim. Gece Yarısını ıki Geçe'nin ilk hikayesi "Umacılar" Stephen King'in hayalgücünün boyutlarını göstermesi açısından ilginç: Los Angeles - Boston seferini yapan uçakta, belli bir saatten sonra uyuyakalan bazı yolcular uyandıklarında, uçaktaki diğer yolcuların "yok" olduklarını hayret ve korkuyla farkederler. Uçağı yere indirebilmek ilk karşılaştıkları "önemli" sorunsa da, indikleri yerin "neresi" olduğunu ve başlarına "ne" geldiğini anlamaları karşılaştıkları diğer sorunlardır. Buradan kaçabilmek ise çözmek zorunda kalacakları "en önemli" sorun olacaktır. Bu kişilerin kendi hayatlarından gelen sorunlar ve kendi aralarında çıkan çatışmalar durumu giderek zorlaştıracak.

Bermuda şeytan üçgeniyle ilgilenen dostlar bu hikayeyi özellikle ilginç bulacaklar. Sorunun çözülmesi aşamasında ise Agatha Christie'nin Hercules Poirot'suna taş çıkartan bir King karakter kadrosu bulacağız. Hikayenin mutlu sonla bitmesi King tarzına bir istisna gibi gözükse de, bu mutlu son ancak "korkuyla yüzleşmek" deneyiminde başarılı olanlara ait.

RUHLAR DÜKKANI (Needful Things, 1991):"Affan Dede'ye para saydım, sattı bana çocukluğumu.." der Cahit Sıtkı bir şiirinde. Maine eyaletinin Castle Rock şehrine gelen bir yabancı, Leland Gaunt, açtığı dükkanında insanlara rüyalarını satmaya başlar. Ama ne pahasına? Kahraman şerif Alan Pangborn ve sevgili Polly Chalmers buna bir son verebilecek mi? Siz ruhunuzu kaça satardınız? Kitabın başlarında bir yerde Polly Chalmers'in Evvie halası, hayaletlerin ne olduğu konusunda bize çok ilginç bir iki not düşecek. Tüketici hakları ve CAVAET EMPTOR nedir? Kötü güçler, iradesi yüksek bir adamın 'Çek git buradan!' demesiyle gider mi? ışte bu kitabın size düşündüreceklerinden bazıları.

DOLORES (Dolores Claiborne, 1992): Romanın baş kahramanını tahmin ettiniz sanırım. Kitabın kurgusu ise anlatı şeklinde, yani olayı baştan sona bize Dolores anlatıyor. Konu ilk bakışta basit gibi görünse de içine girdikçe derinleşen ve içiçe geçen dramlarla karşılaşıyoruz. Alkolik ve kötü niyetli kocasını neden ve nasıl ortadan kaldırdığını anlatacak Dolores bizlere.. asla sıkıcı bir kitap değil. Türkiye'deki kadınlar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir olaylar dizisi (vay canına bu işler Amerika'da da böyle mi oluyor?) Stephen King feminist mi? sorusunu size sorduracak. Kadın doğasını Freud'tan daha iyi bilen bir Stephen King üzerine düşünmemizi sağlayan ilk (ama son değil) King romanı. Bir de ek not : 20 Temmuz 1963'te gerçekten Maine eyaletinden gözlemlenen tam güneş tutulması olmuş. Bu olay, bu kitapta ve "OYUN" romanında ayrı ayrı iki olaya neden ve sahne oluyor. Bayan okurlara kesinlikle tavsiye olunur.Baylar da okusunlar, pişman olmazlar.

OYUN (Gerald's Game, 1993): Uzun süredir evli olan Gerald ve Jessie kısa bir tatil arasında Maine eyaletinde göl kenarındaki yazlıklarına giderler. Seks fantazisi olarak Jessie'yi yatağa kelepçeleyen Gerald tam o sırada kalp krizi geçirip ölür. Kocaman ev bomboş, göl çevresi tamamen ıssız ve tatil sezonu açılana kadar da öyle kalacak. Peki Jessie bu durumdan nasıl kurtulacak? Sayfalar boyunca Jessie'nin ızdırabı, acı veren anıları, kurtulmak için umutsuz ve amansız mücadelesini okuyorsunuz. Üstat biraz fazla mı uzatmış ne? Çok sıkıldım okurken. Notlarım şöyle: 20 Temmuz 1963 tarihindeki güneş tutulması sırasında Jessie'nin de hayatını değiştiren bir olay olmuş. (Tıpkı Dolores Claiborne gibi) Kitabı sabırla okursanız, Stephen King'in feminist yaklaşımlarını farkedeceksiniz. Amerikalı dostlar bu kitabın daha çok "psikolojik bir roman" sayılması gerektiğini söylüyorlar. Sıkıntıdan patladım, tavsiye etmiyorum.

RÜYALAR VE KARABASANLAR (Nightmares and Dreamscapes, 1993): Kısa hikayelerin yer aldığı bir kitap daha ve tabii ki Türkçe basımda gene orijinal basımdaki bazı hikayeler yok. Stephen King'in kısa hikaye kitapları içinde en az takdirimi kazanan bu sonuncusu oldu. Popsy adlı hikayede bir Türk karakter var ama hiç de övünülecek bir rolde değil. Türkçe basım için notum : Okumasanız da olur.

UYKUSUZLUK (Insomnia, 1994): Derry kentine tekrar hoşgeldiniz. Bu sefer Stephen King'in hayat, ölüm, kader ve raslantılar hakkındaki düşünceleriyle karşılaşıyoruz. ılahi kuvvetler insan iradesine muhtaç olabilir mi? (Ya da Ruhlar Dükkanı hakkında yazdığım notlara dönelim: Yaşayan bir varlık olarak insan; insanüstü veya doğaüstü varlık ve olgular karşısında sandığından daha mı güçlü?) Yaşlılık insanı bilge mi kılar? ışte bu kitabın bana düşündürdükleri. Crimson King (Kızıl Kral) adlı karakterle tanışacak, Silahşör Roland'la da kısa bir an yolunuz kesişecek. Hikaye uzun, başlarda sıkıcı bile gelebilir, dişinizi sıkın: Ralph Roberts karısını kaybettikten sonra uykusuzluk hastalığına tutulan yaşlı bir adam. Uykusuzluğu giderek ilerlerken, ruhsal durumu ve çevreyi algılayışı değişir.. Hayattan beklentisinin ve yaşama sevincinin kalmadığı bir anda; dünyevi olaylarla insanüstü varlıklar tarafından yazılmış bir kaderin kesiştiği bir süreçte kendisini reddetme şansı olmadığı bir misyonun içinde bulacaktır. Bu roman, sadık King okurlarının mutlaka ve mutlaka okuması gereken bir kitap ama King okumaya yeni başlayanların derinliğine inmekte zorluk çekeceklerini sanıyorum.

ÇILGINLIğIN ÖTESı (Rose Madder, 1995): King'in kadın sorunlarına ilgisi ve feminist söylemi devam ediyor. Norman Daniels psikopat, ırz düşmanı, sadist bir katil..Mesleği ise polislik. Zavallı karısı Rose'a yıllarca etmediği eziyet kalmamış. Zavallı Rose bizzat kanun adamı olan kocasını kime şikayet edecek ki? Bu ezik ve zavallı kadın bir gün ani bir kararla evden kaçar. Bunu bir onur ve kişilik sorunu olarak gören Norman da karısının peşine düşünce amansız bir kovalamaca başlar. Buraya kadar konu çok beylik, Amerika'da da Türkiye'de de defalarca sinemaya ve romanlara uyarlanmış bir tema. Zaten kitabın üçte biri bittiğinde siz de böyle düşünmeye başlıyorsunuz..

Ama sonrasına rufailer karışıyor ve Stephen King kendi mecrasına çektiği konuyu kendi tarzında işlemeye başlıyor. Satır aralarına sıkışmış pek çok yan hikaye ve mesaj King'in dikkatli okuyucuları tarafından keşfedilmeyi bekliyor. "Hah, tamam bitti.." dediğiniz yerde, aslında beylik konu zannettiğiniz olay bitiyor ama kitabın sonuna kadar geçecek bir miktar daha süre var ve kitap sona erdiğinde King okuyucunun aklına gene ilginç sorular sokmayı başaracak.

YEşıL YOL (The Green Mile, 1996): Bu kitap ilk olarak altı küçük parça halinde yayımlandı, kısa aralıklarla çıktı. Yazar böylece Charles Dickens'i örnek aldığını söyleyerek tefrika roman yazmış oldu. Türkçe basım da, bir aylık aralarla çıkan bu altı küçük kitaptan alındı. Arkası yarın gibi heyecanla takip ettim. Sonra tek kitap olarak basıldı. ılk kitabın başında yazarımız bu kitabı niçin seri roman olarak yazdığını açıklıyor ve 6. kitabın sonunda seri roman denemesinin sonuçlarını okuyucularıyla paylaşıyor. Tarz hakkındaki bu yorumları atlamayın, mutlaka okuyun. Konuya gelince: Bir huzurevinde hayatının son günlerini yaşamakta olan yaşlı Paul Edgecombe, bizi anılarında bir yolculuğa çıkaracak ve 1932 ekonomik bunalım yılları Amerika'sında Cold Mountain eyalet hapishanesine götürecek. Paul Edgecombe o zamanlar, ölüm mahkumlarının elektrikli sandalyeye gitmeden önce son günlerini geçirdiği tek kişilik hücrelerden oluşan "Yeşil Yol" koğuşunun baş gardiyanıdır. Elektrikli sandalyede ölümü bekleyen üç mahkumla tanışacağız burada. Gardiyanlar ve mahkumlar arasındaki ilişkiler, gardiyanların kendi sorunları ve elektrikli sandalyenin korkunç imajı, mahkumlardan birinin doğaüstü yetenekleri hikayenin anatemasını oluştururken, kitabın sonuna doğru yaşlı Paul Edgecombe bizi yaşlılık, hayat, ölüm, acı, umutsuzluk ve hayatın anlamı hakkındaki düşünceleriyle allak bullak edecek. Stephen King altı kitap boyunca ustalığının doruklarında bir anlatım ve kurguyla soluk soluğa izleyeceğiniz bir macera anlatıp, final bölümünde hayatın anlamını kendince yorumladığı bir sonuca varıyor. Bu dizi roman, bence bütün King külliyatı içinde apayrı bir yere sahip. Sürükleyici, şaşırtıcı, çarpıcı. Okumazsanız çok yazık olur.

YARATIK (Desperation, 1997):Çesitli nedenlerle Maine eyaletinin Desperation kasabasinin serifi aslinda dogaüstü bir yaratığın kontrolü altindadir ve issiz kasabadan tesadüfen geçmekte olan insanları sudan bahanelerle hapse atmaktadir. Kasabada ise bu seriften baska hiç bir insan görünmemektedir. Tek suçlari o sirada kasaba yakinindan geçmek olan insanlar bu durumdan nasil kurtulacaklar?

DÜZENLEYICILER (Regulators, 1997, R.Bachman): Bu kitap aslinda YARATIK'ta anlatilan öyküdeki bazi karakterleri başka bir mekan ve olayda canlandiran alternatif bir roman. YARATIK romanının bir tür devami oldugu da düsünülebilir. Sakin ve kendi halinde yasayan mahallemize bir ögleden sonra gelen yabanci bir araçtan ates açilir. Komşular durumu kavrayip birbirlerinin yardimina kosunca farkedecekler ki: karşılarındaki düsman bir insan degildir.

KEMIK TORBASI (Bag of Bones,1998): Başarılı yazar Michael Noonan çok sevdigi esini kaybedince, yasadigi derin umutsuzluk ve üzüntü onu edebiyat dünyasindan koparir. Derry kentinde göl kenarindaki yazlik evine giderek hayattan elini ayagini çekmeye hazirlanan yazarımızı umulmadık sürprizler beklemektedir: Yazma yetenegini tekrar kazanmasi, karisinin ölmeden önce cevirdigi bazi gizli isleri farketmesi, evdeki hayaletlerle tanismasi , kasabada süregelen bir takim sosyal cekismeler bu sürprizlerden bazilaridir. Giderek hizli bir tempoya kavusan öykü finale dogru giderken, edebiyat ve yazarlik teknikleri üzerine epey bilgi edinecegiz.

TOM GORDON'A AşIK OLAN KIZ (The Girl Who Loved Tom Gordon, 1999): 9 Yaşındaki Trisha McFarland, Maine ve New Hampshire eyaletleri arasında uzanan Appalachian Trail doğal parkına ailesiyle yaptığı bir gezi sırasında, tuvalet ihtiyacını gidermek amacıyla biraz uzaklaşınca, kaybolur. Küçük bir kızın doğal ortamda başına gelmesi muhtemel her türlü belayı Stephen King sizin gözünüzün önüne getirecek. Özellikle bir evlat sahibi iseniz,korku ve ürpertiyi iliklerinizde hissedeceksiniz. Kızın hayalgücü ve çevresindeki gerçeklik giderek içiçe geçerek kahramanımızı zor durumlarda bırakacak. Ama Trisha McFarland yalnız sayılmaz. Kendisi Boston Red Sox beyzbol takımınının esaslı bir taraftarı ve takımın yıldızı Tom Gordon'a adeta tapıyor. Ve sporcu bir idolün kahramanımıza nasıl yardım edeceğini hep beraber keşfedeceğiz.

MAÇA KIZI (Hearts in Atlantis, 1999): Destansı bir Stephen King hikaye antolojisi. Birbirlerine kahramanları yoluyla bağlı bir kaç hikayeden oluşuyor. ılk iki hikaye biraz uzunca (novella). En çarpıcı olanlar da bu ilk iki hikaye: ılkin 1960 yılının Connecticut eyaletine, Harwich kentine gidiyoruz. Annesiyle yaşamakta olan 11 yaşındaki Bobby Garfield, yeni taşınan yaşlı komşusu Ted Brautigan'ın nerelerden ve niye geldiğini merak ederken, kız arkadaşı Carol Gerber'le başlarından ilginç şeyler geçecek.

ıkinci hikayede kendimizi 1966 yılının Maine Üniversite kampüsünde buluyoruz. Genç öğrenci Pete Riley, 1968 olaylarına tekaddüm eden ufunetli günlerde (Attila Ilhan'ın kulakları çınlasın) bize kayıp kıta Atlantis boyunca eşlik edecek. (Stephen King 1966'da Maine üniversitesinde öğrenciydi, hatırlatırım) Buyrun, 1968 hareketlerinin gelişi ve Vietnam savaşının Amerikan toplumu üzerine etkilerine Stephen King bakışı.Vietnam savaşı sırasındaki üniversite gençliği, Stephen King tarzında anlatıldığı zaman 'Üstad artık belgesel yazıyor ama onu da kendi tarzında yazıyor..' demekten kendinizi alamayacaksınız. Stephen King şöyle diyor: "Eğer 1960'ları hatırlıyorsanız, o günleri gerçekten yaşamamışsınız demektir, diyorlar. Bu doğru. Çünkü o zamanlar yaşadıklarımızı ve duygularımızı ifade etmek için kullandığımız dil artık yok. Tıpkı Atlantis gibi, özel bir zamana ait bambaşka bir dünyaydı orası ve sulara batıp yokoldu... Çoğumuz artık o zamanlardan bahsetmiyoruz şimdilerde, hatırlamadığımız için değil, ama o zamanlar konuştuğumuz dil yokolup gittiği için ... bu kitapta anlatılan kişi ve olaylar hayal ürünüdür. Ama, ne kadar şaşırtıcı da olsa, 1960'lar GERÇEKti.."

Kitaptaki diğer hikayeler Vietnam sendromunun King tarafından hikayeleştirilmesi.

Üstad yaşlandıkça, bizzat hayatın kendisini anlatarak korku ve dehşet edebiyatı yapabiliyor. Doğaüstü faktörlere ihtiyaç duymadan da hayatın korkutucu yanlarını gösteriyor. Bu hikayelerin özünü anlamak içinse 30'lu yaşları yarılamış olmalısınız, derim ben.

 
YÜZYILIN FIRTINASI (Storm of the Century,1998):Bu kitap, televizyon filmi olarak tasarlanan bir fikirden yola çıkıldığı için,senaryo formatında yazılmış.Kitabın fikir olarak gelişiminden son aldığı hale kadar geçen süreci giriş bölümünde Stephen King anlatıyor zaten.

Little Tall adasının 1989 kışında yaşadığı korkunç kar fırtınası sırasında dışdünyayla her türlü iletişimi kesilmiştir. Nerden geldiği belli olmayan Andre Linoge ada halkına dehşet ve ölümü getirirken, onları kendileriyle yüzleşmek zorunda bırakır. Oysa istediği tek bir şey vardır ve bunu da ada halkının rızasıyla almak durumundadır. O kış yaşanan ve adalıların sır olarak sakladığı şeyi, dokuz yıl sonra, o zamanlar adanın şerifi olan Michael Anderson'dan dinleriz.

RÜYA AVCISI (Dreamcatcher, 2001): Kitabın orijinal adı Dreamcatcher, Türkçe versiyonuna isim alarak çevrilirken 'Rüya Avcısı', kitabın içindeki bölümlerde çevrilirken de 'Düş kapanı' olarak çevrilmiş ki, editöre buradan saygılar sunuyorum.

Stephen King 1999 yılının sonlarında bir trafik kazası geçirmiş ve kalçasını kırmıştı. O sıralarda yazdığı bu kitap, bir hayli sıkınıtlı ve karmaşık bir öykü anlatıyor. Hikayenin sonunda (King romanlarında pek de alışık olmadığımız bir tarzda) hikayenin kahramanları başlarına gelen şeylerin aslında ne olabileceğini tartışmaya devam etmekteler -ki bu da bana Stephen King'in bile bu öyküden istediği gibi sonuçlar ve net bir anlatım çıkaramadığını düşündürdü.

Joe 'Beaver' Clarendon, Gary Jones (Jonesy), Pete Moore ve Henry Devlin çocukluk arkadaşıdırlar ve yıllar önce Douglas Clavell (Duddits) adlı Down Sendromlu bir çocukla olağanüstü bir dostluk oluşturmuşlar, beraber yaşadıkları bazı ilginç macerlarla, görünüşte zeka özürlü Duddits'ten bir çeşit telepati yeteneği kazanmışlardır. Aradan yıllar geçip dört kahramanımız otuzlu yaşların ortalarına geldiklerinde hayatın içinde her biri apayrı sorunlarla çevrilmiş vaziyetteyken, çocukluklarında yaptıkları gibi Maine ormanlarında buluşup avlanmaya karar verirler. Oysa, uzaydan gelen bir kısım konuklar ve onları (etraftaki görgü tanıklarıyla birlikte) yok etmek isteyen Amerikan ordusu arasında kalıverirler. Kendi hayatlarını ve dünya gezegenini kurtarmak için giriştikleri mücadelede, eski dostları Duddits'in yardımı ve hatta daha fazlası gerekecektir.

Stephen King; uzaydan gelen yaratıklar ve onların kötü niyetleri hakkında şeffaf (Tommyknockers, 1987) ve Down sendromlu bir çocuğun kendi zihin gücüyle doğaüstü bir yaratıkla başetmesi üzerine ise Düzenleyiciler (Regulators, 1997, orijinali Richard Bachman adıyla yayınlandı) romanlarını kurmuştu zaten.

KARANLIK ÖYKÜLER (Everything's Eventual - 14 Dark Tales, 2002): Abartma yok! şu ana kadar okuduğum en iyi Stephen King hikayeler derlemesi. Kitabın giriş bölümünde üstad bize korku edebiyatında hikaye formunun anlam ve önemini anlatarak, okuyucularından özel bir ricada bulunuyor. Ayrıca her hikayenin başında, hikayeyi nasıl kurguladığını ve nereden ilham aldığını anlatmakta. Kitabın ilk hikayesi 'Dört Numaralı Otopsi Odası' yıllar önce çok sınırlı sayıda basılan (ve çok özel bir fiyata sadece sipariş üzerine satılan) bir derlemede yer almıştı. Tabii ki o nüsha Türkiye'de çıkmamıştı.

Stephen King nelerden korkar?' sorusuna cevap olabilecek "1408" adlı bir hikaye var ki, Stephen King bu öyküyü yazarken çok korktuğunu itiraf ediyor.

KARA EV (Black House, 2001): 1984'te TILSIM romanını birlikte yazan Peter Straub ve Stephen King ikilisi 17 yıl sonra tekrar bir araya geliyorlar ve on yedi yıl önceki romanlarının kahramanı Jack Sawyer'i yeniden okuyucuyla buluşturuyorlar. Aradan geçen yıllar boyunca Jack Sawyer büyümüş, başarılı bir polis detektifi olmuş sonra da kendini erkenden emekliye ayırmıştır. Yerleştiği French Landing kasabasında çocuklara musallat olan bir katille başetmek zorunda kalacaktır. Oysa işin ucu Ötedünya'ya kadar uzanmaktadır.
Kitabın finali ise, iki yazarın final konusunda biraz anlaşmazlığa düştüğü fikrini verdi bana.


KARA KULE (Gunslinger, 1982): Roland, Siyahlı Adam'ın peşinde kendi sorularının cevaplarını ve intikam fırsatını aramaktadır. Sıklıkla geçmişini hatırlar. Büyük Çölü tek başına geçerken, 1977'de New York'ta bir trafik kazasında ölerek bu evrene geçiş yapmış 11 yaşındaki Jake'le karşılaşır. Ama yolda Jake'i ölüme terketmek zorunda kalacaktır. Jake'in son sözleri "Öyleyse git Roland! Başka dünyalar da var!" olur.

ÜÇÜN ÇıZGıLERı (The Drawing of the Three, 1987): Sayın editör, yuh artık. Zaten bu kitap, gördüğüm en berbat King çevirisi, bari kitabı bir oku da, oradaki "Drawing" kelimesinin çizmek veya çizgiler değil, "çekmek" (desteden kart çekmek, çekmeceyi çekmek vs.) olduğunu anla.

Bu kitapta, Roland kendi evreninden bizim evrenimize açılan üç değişik yerdeki üç değişik kapıdan geçerek, Eddie Dean isimli eroinman bir genci 1987 yılından; Odetta Walker isimli iki kişilikli ve bacakları olmayan genç bir zenci kadını 1963 yılından çekip getirir. Odetta Walker'ın içinde (Dr.Jeykll ve Mr.Hyde örneğindeki gibi) Detta adında başka bir kişilik vardır. Odetta iyi kişiliği Detta ise kötü kişiliği temsil etmekte ancak her iki kişilik birbirinin varlığından habersiz bulunmaktadır. Bu iki farklı kişiliği birbiriyle tanıştırıp uzlaştırmak, Odetta'nın iyiliğini Detta'nın gücü ve cesaretiyle birleştirerek Susannah isminde yeni bir kişiliği ortaya çıkarmak Roland'ın başına kalır.

Üçüncü kapıdan geçen Roland, Jack Mort'la karşılaşır. Sapık bir psikopat olan Jack Mort, Odetta daha çocukken onun kafasına tuğla atan ve ikinci kişiliğinin ortaya çıkmasına neden olan kişidir. Dahası bu Jack Mort ilerki yıllarda Odetta'yı metronun altına iterek bacaklarını kaybetmesine neden olduğu gibi, başka bir tarihte Jake Chambers'ı New York'ta bir otomobilin önüne iterek öldürmüştür. (orada ölen Jake, 1. kitapta Roland'ın karşılaştığı çocuktur.) Roland, kapıdan geçerek Jack Mort'un Jake'i öldürmesine engel olur (bunun Jake üzerinde yaratacağı zaman paradoksu üçüncü kitapta aşılacaktır) ve kendisi Jack Mort'u öldürerek Odetta ve Jake'in intikamını alır.

HAYALETLER BELDESı & ÇORAK TOPRAKLAR (The Waste Lands, 1992):Eddie, Susannah ve Roland bir arada yolculuklarına devam ederken birbirlerine ve bu yeni dünyaya alışmaya alışmaktadırlar. Jake ise 1977 New York'unda adlandıramadığı bunalımlar ve paradokslar içindedir. Öteki tarafa ölmek suretiyle gittiğini, Roland'la tanıştığını ve sonra orada da öldüğünü hatırlamaktadır.. Hatta trafik kazası değil birinin itmesi nedeniyle öldüğünü de hatırlamaktadır. Roland'a ve öteki tarafa geri dönmeyi çok istemekte ama yaşadığını zannetttiği şeylerin gerçekliğinden bir türlü emin olamamaktadır. Öleceği günü bile bilmektedir ama Roland o gün Jack Mort'u engellediği için Jake ölmeyecektir. Roland ve arkadaşları, bekçi bir iblisin koruduğu (dünyamıza açılan) son bir geçitten Jake'i tekrar yanlarına çekerler ve dört kişilik ekip (Ka-tet) bir araya gelerek kendi "Ka"larının (kader veya itici güç diyelim) peşinde Kara Kule'ye doğru yollarına devam ederler.

Yollarinin üzerindeki Lud şehrinde ise onlari hastalik, savaş ve bir sürü hayalkirikligi beklemektedir.

BÜYÜCÜ VE CAM KÜRE(Wizard and Glass, 1997): Lud sehrinden kahramanlarimizi çikaran MonoBlane isimli tren aslinda bir ölüm tuzagidir. Dördüncü kitap, Roland ve arkadaslarinin bu tuzaktan nasıl kurtuldugunu anlatarak basliyor.
Kara Kule yolunda öyküsünü en basindan başlayarak anlatmak sırası Roland'dadır. Geniş bir flashback yaparak Roland'in nasil silahsör oldugunu, Susan Delgado ile aşkını ve eski dünya kayıp giderken genç Roland'ın başından geçenleri okuruz bu kitapta.

Calla'nın Kurtları (Wolwes of the Calla, 2004)
Calla, doğunun bereketli topraklarında görünüşte kendi halinde yaşayan bir yerdir. Ama kasaba tarihinde yaşanan korkunç tekrarlardan biri yine gelip çatmıştır. Yakında Kurtlar gelecek ve her şey yeniden başlayacaktır.
Bu sırada Kara Kule'yi arayan Gilead'lı Roland önderliğindeki silahşorların yolu, bu kasabadan geçmektedir ve Calla'nın çiftçileri kendilerini Kurtlar'dan korumaları için onlardan yardım isterler.
Artık Roland bir seçim yapmak zorundadır. Ya vicdanının sesini dinleyip çiftçilere yardım edecek ya da Kara Kule'nin izini sürecektir.
Orta-Dünya'da sürdürdüğü bu yolculuk sırasında beklenmedik tehlikeler ve ölüm, ne yazık ki Roland'ın yakın takipçisi olacaktır.
Stephen King'in Kara Kule serisinin beşincisi olan Calla'nın Kurtları kaldığı yerden devam ediyor! Sizler Roland'la birlikte Kara Kule'ye ulaşmak için bu amansız yolculuğa devam etmeye hazır mısınız?

Susannah'ın Şarkısı (Song Of Susannah, 2004)
Çocuğunu doğurmak için Susannah Dean'in vücudunu ele geçiren Mia, Siyah On Üç gücünü kullanarak onu New York kentine nakleder. Yıl 1999, mevsim yazdır.
Susannah kente tamamen yabancıdır. Onun aklını ve bedenini paylaşan "Hiçliğin Kızı" içinse durum dehşet vericidir.
Bu arada Mannilerin de yardımıyla geride kalan ka-tet, geçiş kapısı olan mağaradan çıkınca kullandıkları büyünün başına buyruk hareket ettiğini acı biçimde fark ederler.
Stephen King'in yedi ciltlik muhteşem yapıtının altıncı kitabı olan Susannah' nın Şarkısı, Kara Kule gizemini ortaya çıkaracak büyüleyici bir anahtar. King yine temposu hiç düşmeyen inanılmaz bir gerilim romanıyla karşımızda!
 
stephen_king.jpg


Stephen King 1947 yılında Portland'da doğdu. Annesi ve babası ayrıldıktan sonra, ağabeyi David ile annesinin yanında büyüdü.

King'in çocukluğu babasının yaşadığı yer olan Indiana Fort Wayne ile annesinin yaşadığı Portland Maine arasında gidip gelmekle geçmistir. Bir süre sonra annesi ve ağabeyi ile birlikte Durham'a taşınan King, burada okula başladı. 1966 yılında kolejden mezun oldu ve Orono Maine Üniversitesi'nde Bilim dalında öğrenim gördü. Üniversite kütüphanesinde çalıştığı sıralarda, yine burada çalisan karisi Tabitha Spruce ile tanisti. 1970 yilinda üniversiteyi bitiren King, bir yil sonra Tabitha ile evlendi. Ancak ögretmen olarak is bulamadigi için bir laboratuvarda çalisiyordu. Tam bu siralarda bazi erkek dergilerinde yayinlanan bir hikâyesi büyük patlama yapti. Bu hikâyeleri daha sonra Hayati Emen Karanlik adli kitabinda toplandi.

1971 sonbaharinda Stephen, Main'deki Hamden Koleji'nde ögret-menlige basladi. Hafta sonlari ve geceleri, kisa hikâyeler ve roman yazmakla ugrasiyordu.

1973 yili baharinda Göz (Carrie) adli romani yayinlandi. Zamanla kisa hikâyelerden romana hatta senaryo yazmaya atildi. Senaryosunu yazdigi filmlerde hem oynuyor, hem yönetiyordu. 1974'te Kolorado'ya tasinan King burada Medyum (Shining) kitabini yazdi ve 1975 yazinda yeniden Maine'e döndü. Burada göl kenarinda bir ev alan King ayni yil içinde Mahser (The Stand) adli yapitini yazdi.

1977 yilinda yine ayni sehirde baska bir eve tasindilar. 1980 yazinda ikinci bir ev alan King karisi ve üç çocuguyla beraber burada yasamini sürdürdü.

Yazarligi süresince, birçok ödül de kazanan Stephen King korku-gerilim dalinda bir klasik oldu. Ülkemizde de büyük bir hayran kitlesine sahip olan King, Kujo, Hayvan Mezarligi, Christine, Tepki ve Sadist gibi bir çok unutulmaz yapita imzasini atmistir. Kemik Torbasi adli yapiti 1999 yilinda Bram Stoker Ödülü'nü kazanmistir.

2000 yilinda vizyona giren ve Tom Hanks'in de basrollerinde oynadigi Yesil Yol adli kitabindan ayni adla uyarlanan filmi 4 dalda Oscar'a aday gösterilmistir.

 
Geri
Top