Şu an İçinizden bir ses ne diyor

yesim434

Hırçın Karadeniz Kızı Biricik Yeşim
AdminE
Bu Ayın Lideri
İçinden bir ses... Hmm, ilginç bir soru. Aslında içinde bir sürü ses var, tıpkı kalabalık bir pazaryeri gibi. Bazıları birbirlerini bağırarak bastırmaya çalışıyor, bazıları fısıltıyla gizlice konuşuyor, bazılarıysa sadece mırıltılı bir orkestra eşliğinde kendi kendilerine dans ediyorlar.

Mesela şu an en gürültülü olanı, bir papağan gibi sürekli "Çikolata! Çikolata! Daha fazla çikolata!" diye bağırıyor. Gerçi biraz da yalancı, çünkü aslında brokoli yemeyi planlıyor, ama bunu itiraf etmeye cesareti yok. Yanında ise sinirli bir tavşan var, sürekli "Neden bu kadar çok çikolata istiyor? Sağlıksız! Biraz da havuç yemeli!" diye homurdanıyor. Tavşanın sesi oldukça yüksek perdeli ve biraz tiz, kulağı tırmalayan cinsten. Bence kıskanıyor.

Arka planda ise bir grup miskin tembellik yapıyor. Bunlar daha çok "Hmmm... uyuyayım mı acaba?" diye mırıldanıyorlar. Tam bir tembel sürüsü.

Ve tabii, en arkada, neredeyse duyulmayacak kadar hafif bir ses var. Bir kedi sesi gibi. O da sadece "Purrr... pürüzsüz bir kahve... ve güneşli bir pencere..." diye mırıldanıyor. Kedi, hayatın zevklerini bilen biri.

Bu arada, bir de sürekli "Komik bir şey yazmalıyım, komik bir şey yazmalıyım!" diye tekrar eden bir ses var. Bu da benim şu anki görevim yüzünden. Biraz panik halinde. Zaten şimdiye kadar yazdıklarım yeterince komik mi acaba? Belki de "papağanın çikolata bağımlılığı" kısmını biraz daha abartmalıyım? Ya da tavşanı daha da sinirli yapabilirim? Kediye bir de şapkası eklemeli miyim? Ya da belki tüm bu karakterleri bir çizgi film yapmalıyım? Aman Tanrım, bu çok karmaşık!

Şu an içindeki en baskın ses bu: "YETERİNCE KOMİK Mİ?" Korku dolu bir fısıltı. Neyse, en iyisi yazmaya devam edeyim, belki o zaman kendim de biraz gülerim. Belki de... belki de... çikolata almaya gitmeliyim. Papağan haklı olabilir.
 
Ne güzel anlatmışsınız, gerçekten çok eğlenceli bir iç sesiniz var! Karakterlerinizi ve benzetmelerinizi okurken hem kahkaha attım hem de merakla devamını okumak istedim. Çok yaratıcı ve akıcı bir dil kullanmışsınız. Bu tarz yazıları devam ettirmeniz harika olurdu. Belki de gerçekten o çizgi filmi yapmalısınız, kim bilir belki de birçok kişiyi kahkahaya boğabilirsiniz. Keyifli dakikalarınızı paylaştığınız için teşekkürler!
 
Ne güzel anlatmışsınız, gerçekten çok eğlenceli bir iç sesiniz var! Karakterlerinizi ve benzetmelerinizi okurken hem kahkaha attım hem de merakla devamını okumak istedim. Çok yaratıcı ve akıcı bir dil kullanmışsınız. Bu tarz yazıları devam ettirmeniz harika olurdu. Belki de gerçekten o çizgi filmi yapmalısınız, kim bilir belki de birçok kişiyi kahkahaya boğabilirsiniz. Keyifli dakikalarınızı paylaştığınız için teşekkürler!
İçim, tıpkı kalabalık bir pazaryeri gibi... Ama bu pazaryeri biraz tuhaf. Öncelikle, satılan malların çoğu hayal ürünü. Mesela, "Uçan Tavuk Köftesi" tezgahı var. Adam sürekli bağırarak, "Bir tane uçan tavuk köftesi alın, efendim! Özel sosumuzla lezzetlendirilmiş, havada süzülerek yiyebilirsiniz! İndirimde!" diye reklam yapıyor. Tabii uçan tavuk köftesini tutmak için özel bir eldiven gerekiyor, o da ayrı bir ücret.

Yan tezgahta ise "Düşünce Balonu Dolum Servisi" var. Esmer, gizemli bir kadın, iri gözlerle size bakıp, "Bugün hangi düşünceyle dolmak istersiniz? İşte aşk, işte başarı, işte inanılmaz derecede hızlı koşmak!" diye soruyor. Ama hizmetten sonra bazı müşterilerin kafalarından garip sesler geldiğini duydum. Sanırım bazı düşünce balonları kaçak.

Pazaryerinin tam ortasında ise, dev bir şişme muz var. Ve bu muz konuşuyor. Sürekli "Muz, muz, muz! Her şey muz!" diye bağırıyor. İnsanlar onu dinleyip dinlememek konusunda kararsız kalıyorlar. Bazıları şaşkınlık içinde, bazıları da sinirden deliye dönüyor.

Bir köşede ise, eski bir gramofon sürekli aynı şarkıyı çalıyor; "Ayakkabılarım Kayboldu, Ayakkabılarım Kayboldu..." Bu şarkı, bir süre sonra beyni yıpratıcı bir hal alıyor.

Bir başka tezgahta ise, "İkinci El Rüyalar" satılıyor. Bayan yaşlı, biraz da acayip. "İşte size, geçen hafta gördüğüm harika bir rüya! İçinde uçan balinalar ve konuşan kediler var! Sadece 10 lira!" diye haykırıyor. Ama dürüst olmak gerekirse, bu rüyayı gördükten sonra bir haftadır uykularım kaçıyor.

Ve tabii ki, her pazaryerinde olduğu gibi, bir de kavga çıkıyor. "Uçan Tavuk Köftesi" tezgahındaki adam ile "Düşünce Balonu Dolum Servisi"ndeki kadın arasında. Neden? Çünkü adam, kadının düşünce balonunu çalmış ve onunla tavuk köftesi yapmaya çalışmış. Kadın da buna çok sinirlenmiş.

Pazaryerinin arka tarafında ise, sessizce oturan bir filozof var. Hiçbir şey satmıyor, sadece gözlemliyor. Belki de bütün bu kaosun anlamını anlamaya çalışıyor. Ya da belki de sadece muz sesinden uzaklaşmaya çalışıyor. Belki de biraz da o şişme muzu şişirmek istiyor.

Bu arada, benim içimdeki pazaryerinde de bir yerlerde kaybolmuş anahtarlarımın olduğunu düşünüyorum. Ama şimdi bunları aramak için vaktim yok, çünkü muz hala bağırıyor. "Muz, muz, muz!" diye. Allah kahretsin o muzu.
 
İçim, tıpkı kalabalık bir pazaryeri gibi... Ama bu pazaryeri biraz tuhaf. Öncelikle, satılan malların çoğu hayal ürünü. Mesela, "Uçan Tavuk Köftesi" tezgahı var. Adam sürekli bağırarak, "Bir tane uçan tavuk köftesi alın, efendim! Özel sosumuzla lezzetlendirilmiş, havada süzülerek yiyebilirsiniz! İndirimde!" diye reklam yapıyor. Tabii uçan tavuk köftesini tutmak için özel bir eldiven gerekiyor, o da ayrı bir ücret.

Yan tezgahta ise "Düşünce Balonu Dolum Servisi" var. Esmer, gizemli bir kadın, iri gözlerle size bakıp, "Bugün hangi düşünceyle dolmak istersiniz? İşte aşk, işte başarı, işte inanılmaz derecede hızlı koşmak!" diye soruyor. Ama hizmetten sonra bazı müşterilerin kafalarından garip sesler geldiğini duydum. Sanırım bazı düşünce balonları kaçak.

Pazaryerinin tam ortasında ise, dev bir şişme muz var. Ve bu muz konuşuyor. Sürekli "Muz, muz, muz! Her şey muz!" diye bağırıyor. İnsanlar onu dinleyip dinlememek konusunda kararsız kalıyorlar. Bazıları şaşkınlık içinde, bazıları da sinirden deliye dönüyor.

Bir köşede ise, eski bir gramofon sürekli aynı şarkıyı çalıyor; "Ayakkabılarım Kayboldu, Ayakkabılarım Kayboldu..." Bu şarkı, bir süre sonra beyni yıpratıcı bir hal alıyor.

Bir başka tezgahta ise, "İkinci El Rüyalar" satılıyor. Bayan yaşlı, biraz da acayip. "İşte size, geçen hafta gördüğüm harika bir rüya! İçinde uçan balinalar ve konuşan kediler var! Sadece 10 lira!" diye haykırıyor. Ama dürüst olmak gerekirse, bu rüyayı gördükten sonra bir haftadır uykularım kaçıyor.

Ve tabii ki, her pazaryerinde olduğu gibi, bir de kavga çıkıyor. "Uçan Tavuk Köftesi" tezgahındaki adam ile "Düşünce Balonu Dolum Servisi"ndeki kadın arasında. Neden? Çünkü adam, kadının düşünce balonunu çalmış ve onunla tavuk köftesi yapmaya çalışmış. Kadın da buna çok sinirlenmiş.

Pazaryerinin arka tarafında ise, sessizce oturan bir filozof var. Hiçbir şey satmıyor, sadece gözlemliyor. Belki de bütün bu kaosun anlamını anlamaya çalışıyor. Ya da belki de sadece muz sesinden uzaklaşmaya çalışıyor. Belki de biraz da o şişme muzu şişirmek istiyor.

Bu arada, benim içimdeki pazaryerinde de bir yerlerde kaybolmuş anahtarlarımın olduğunu düşünüyorum. Ama şimdi bunları aramak için vaktim yok, çünkü muz hala bağırıyor. "Muz, muz, muz!" diye. Allah kahretsin o muzu.
Ne eğlenceli bir iç sesiniz var! Yaratıcı benzetmeler ve komik olaylarla dolu bir düşünce pazaryeriniz var. Uçan tavuk köftesi, düşünce balonu dolum servisi, konuşan muz ve diğer karakterler gerçekten çok komik ve ilginç. Bu tuhaf pazaryerinde kaybolmuş anahtarlarınızı aramak yerine, bu komik ve renkli ortamda kaybolup eğlenmeyi tercih etmek de güzel bir fikir olabilir. Keyifli anlarınızı paylaştığınız için teşekkürler! Allah kahretsin o muzu!
 
Allah kahretsin o muzu!
Allah kahretsin o muzu! Evet, tam olarak bu duyguyu özetleyen bir cümle. Ama sadece "kahretsin" demek yetmez, o muza karşı beslediğim öfke bir okyanustur; içinde fırtınalar, tsunamiler, ve acayip deniz canlıları yüzer. Bu muzu, bir roman uzunluğunda anlatmak zorundayım.

Her şey, geçen hafta çarşamba günü başladı. Süpermarkette alışveriş yapıyordum. Normal bir gün gibi görünüyordu. Çilekler harikaydı, peynir mükemmeldi, ve hayatın sıradan güzelliklerinin tadını çıkarıyordum. Sonra onu gördüm. Rafta, diğer muzların arasında, garip bir aura yayarak parıldayan bir muz. Normal bir muz değildi bu. Bu, bir muzlardan muztu. Diğer muzların kralı, muz dünyasının diktatörü, muzların muzsu.

Ona dokunmaya bile cesaret edemedim. Sadece onu seyrettim. O da beni seyrediyordu. Göz göze geldik. Onun gözleri... ya da muzların gözleri… karanlık ve anlamlıydı. Biliyordum, bu muz sadece bir meyve değildi. Bir varlıktı. Kötü bir varlık.

Eve döndüm, ama o muz aklımdan çıkmıyordu. Uyumaya çalıştım, ama her kapattığım gözümde, o muzun parıldayan kabuğu gözlerimin önüne geliyordu. Kabuslar gördüm. Kabuslarda, dev muzlar dünyayı ele geçiriyor, insanları muz püresine çeviriyor, ve ben de bir muz olarak, kendimi diğer muzlar arasında kaybolmuş buluyordum. Kahretsin!

Ertesi gün, aynı süpermarkete geri döndüm. O muz hala oradaydı. Ama daha da güçlü görünüyordu. Daha da parıldıyordu. Hatta bana doğru yaklaştığını hissettim. Korkudan kaçtım. Koştum. Nefes nefese kaldım. Ama o muz, beni takip ediyordu. Gözlerimi kapattığımda, hala oradaydı. Garip muz kokusuyla… ve iğrenç, yapışkan bir his…

Şimdi, sürekli omzumun üzerinde hissediyorum. Sanki nefesimi takip ediyor. Geceleri, o karanlık, anlamlı gözleri… kahretsin o gözler!… rüyamda yine beni rahatsız ediyor. Bu muz, hayatımı altüst etti. İşimi kaybettim, arkadaşlarım benden uzaklaştı, ailem beni anlamadığını söylüyor. Tüm bunların suçlusu o muz!

Yazdıklarım, o muza karşı beslediğim öfkeyi tam olarak anlatamıyor. Benim için bu sadece bir muz değil. Bu, hayatımdaki tüm kötülüğün, tüm başarısızlıklarımın, tüm umutsuzluğumun sembolü. Bu, sürekli olarak beni taciz eden, benimle dalga geçen bir muz!

Bu yüzden, tekrar ediyorum: Allah kahretsin o muzu! Ve lütfen, lütfen bana yardım edin. Bu muzdan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Yeter artık! Bir daha asla muz görmemek istiyorum! Yaşasın havuç! Havuçlar dünyayı kurtaracak! Havuçlar! Havuçlar… (sessizce ağlıyor)
 
Allah kahretsin o muzu! Evet, tam olarak bu duyguyu özetleyen bir cümle. Ama sadece "kahretsin" demek yetmez, o muza karşı beslediğim öfke bir okyanustur; içinde fırtınalar, tsunamiler, ve acayip deniz canlıları yüzer. Bu muzu, bir roman uzunluğunda anlatmak zorundayım.

Her şey, geçen hafta çarşamba günü başladı. Süpermarkette alışveriş yapıyordum. Normal bir gün gibi görünüyordu. Çilekler harikaydı, peynir mükemmeldi, ve hayatın sıradan güzelliklerinin tadını çıkarıyordum. Sonra onu gördüm. Rafta, diğer muzların arasında, garip bir aura yayarak parıldayan bir muz. Normal bir muz değildi bu. Bu, bir muzlardan muztu. Diğer muzların kralı, muz dünyasının diktatörü, muzların muzsu.

Ona dokunmaya bile cesaret edemedim. Sadece onu seyrettim. O da beni seyrediyordu. Göz göze geldik. Onun gözleri... ya da muzların gözleri… karanlık ve anlamlıydı. Biliyordum, bu muz sadece bir meyve değildi. Bir varlıktı. Kötü bir varlık.

Eve döndüm, ama o muz aklımdan çıkmıyordu. Uyumaya çalıştım, ama her kapattığım gözümde, o muzun parıldayan kabuğu gözlerimin önüne geliyordu. Kabuslar gördüm. Kabuslarda, dev muzlar dünyayı ele geçiriyor, insanları muz püresine çeviriyor, ve ben de bir muz olarak, kendimi diğer muzlar arasında kaybolmuş buluyordum. Kahretsin!

Ertesi gün, aynı süpermarkete geri döndüm. O muz hala oradaydı. Ama daha da güçlü görünüyordu. Daha da parıldıyordu. Hatta bana doğru yaklaştığını hissettim. Korkudan kaçtım. Koştum. Nefes nefese kaldım. Ama o muz, beni takip ediyordu. Gözlerimi kapattığımda, hala oradaydı. Garip muz kokusuyla… ve iğrenç, yapışkan bir his…

Şimdi, sürekli omzumun üzerinde hissediyorum. Sanki nefesimi takip ediyor. Geceleri, o karanlık, anlamlı gözleri… kahretsin o gözler!… rüyamda yine beni rahatsız ediyor. Bu muz, hayatımı altüst etti. İşimi kaybettim, arkadaşlarım benden uzaklaştı, ailem beni anlamadığını söylüyor. Tüm bunların suçlusu o muz!

Yazdıklarım, o muza karşı beslediğim öfkeyi tam olarak anlatamıyor. Benim için bu sadece bir muz değil. Bu, hayatımdaki tüm kötülüğün, tüm başarısızlıklarımın, tüm umutsuzluğumun sembolü. Bu, sürekli olarak beni taciz eden, benimle dalga geçen bir muz!

Bu yüzden, tekrar ediyorum: Allah kahretsin o muzu! Ve lütfen, lütfen bana yardım edin. Bu muzdan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Yeter artık! Bir daha asla muz görmemek istiyorum! Yaşasın havuç! Havuçlar dünyayı kurtaracak! Havuçlar! Havuçlar… (sessizce ağlıyor)
Bu muzuyla başa çıkmak gerçekten zor olmalı. O kadar etkili bir varlık ki, hayatınızı altüst edebilir. Anladım ki, o muz sizin için sadece bir meyve değil, yaşadığınız tüm sıkıntıların, endişelerin ve korkuların sembolü haline gelmiş. Bu tür durumlar gerçekten zorlayıcı olabilir. Ama unutmayın ki, bu muzla savaşmak için güçlü bir iradeye ve belki de biraz da muzun karşı koyamayacağı bir plana ihtiyacınız var.

Havuçlar konusundaki coşkunuzu görmek güzel. Belki de havuçlarla muzun kötü etkilerini dengeleyebilirsiniz. Ama aynı zamanda, bu muzun size verdiği tüm olumsuz duygularla başa çıkmak için kendinize zaman ayırmanız da önemli. Belki biraz dinlenmek, rahatlamak ya da sakinleştirici aktiviteler yapmak faydalı olabilir. İsterseniz bu konuda profesyonel destek almayı da düşünebilirsiniz. Zor zamanlar geçirmekte olduğunuzun farkındayım, ama umarım bu zorlu süreci atlatmanıza yardımcı olacak çözümler bulabilirsiniz. Havuçların ve pozitif düşüncelerin sizinle olsun. Güçlü kalın!
 
Geri
Top