ilkersalum
Üye
Halide Edip Adıvar, cepheyi görmek üzere trene bindi. Kompartımanda İstanbul’dan kaçıp gelen, İstanbul’un tanınmış ailelerinden birisinin kızı ile genç bir subay vardı. Sohbet sürerken, Halide Edip, genç subayın dizindeki yamayı eliyle örtmeye çalıştığını görünce gülümsedi;
“Lütfen dizinizi örtmeye çalışmayın. Utanmayın da. O yama, bizim için İngilizlerin dizbağı nişanından çok daha değerlidir. Ordumuz, heybetini yoksulluğundan alıyor…”
Kütahya-Eskişehir cephesinde ölümüne savaşıldığı günlerde, Ankara Öğretmen Okulu’nun konferans salonunda, kadınlar Halide Edip’i dinlemek için toplanmışlardı. Ön sıralarda sıkma başlı, uzun mantolu, iskarpinli İstanbullular. Arkalarda rengarenk çarşaflı, potinli, mest lastik giymiş, yüzleri açık Ankaralılar. Halide Edip, çok tutumlu olduklarını duyduğu Ankaralı kadınların orduya yardım etmelerini sağlamak için bir konuşma yapacaktı.
“Bir hafta önce Eskişehir’de idim. Uçakları gördüm. Kanatlar ve gövde, özel keten kumaşla kaplanırmış. Bizimkiler kaput bezi ile kaplıyorlar. Özel yapıştırıcı olmadığından kaput sezi, nal mıhı veya zamkla tutturuluyor. Bezin gerginliğini sağlamak için emayit kullanılırmış. Bizimkiler, bezi kaynatılmış patates kabuğu ve paça suyuna tutkal, kola karıştırarak yaptıkları pelteyle kaplıyorlar. Ve pilotlar, gözlerini bile kırpmadan bu uçaklara binip havalanıyorlar. Kardeşlerim! Sizleri, milletin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu genç ve yoksul orduya yardıma çağırıyorum!”
Salonda çıt çıkmıyordu. Sonra, Ankaralı kadınlar hareketlendiler, sıraya girdiler. Masanın üstü kısa sürede para, altın bilezik ve yüzüklerle dolmuştu. Tam bu sırada, beyaz başörtülü, gözleri görmediği anlaşılan yaşlı bir kadının seslendiği duyuldu:
“Ne olur bana Halide Hanımı bulun!”
Yaşlı hanım, hemen yanına koşan Halide Edip’in yüzünü okşamaya başladı:
“Çamaşırcılık yaparak geçiniyorum kızım. Bunu zor günüm için saklamıştım. Ama sözlerinden anladım ki, ordumuz benden daha zordaymış. Al bunu kızım!”
Görmeyen gözleri ile Halide Edip’e gururla bakan kadının derisi çatlamış avucunda 1 Lira vardı. Halide Onbaşı, gözlerinden yaş fışkırırken sarıldı yaşlı hanıma:
“Ah anam ah! Bir kere daha iman ettim. Kurtulacağız…”
İŞTE ONLAR DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE GÖRÜLMEMİŞ FEDAKARLIKLARI İLE BİZİM KADINLARIMIZDI….
“Lütfen dizinizi örtmeye çalışmayın. Utanmayın da. O yama, bizim için İngilizlerin dizbağı nişanından çok daha değerlidir. Ordumuz, heybetini yoksulluğundan alıyor…”
Kütahya-Eskişehir cephesinde ölümüne savaşıldığı günlerde, Ankara Öğretmen Okulu’nun konferans salonunda, kadınlar Halide Edip’i dinlemek için toplanmışlardı. Ön sıralarda sıkma başlı, uzun mantolu, iskarpinli İstanbullular. Arkalarda rengarenk çarşaflı, potinli, mest lastik giymiş, yüzleri açık Ankaralılar. Halide Edip, çok tutumlu olduklarını duyduğu Ankaralı kadınların orduya yardım etmelerini sağlamak için bir konuşma yapacaktı.
“Bir hafta önce Eskişehir’de idim. Uçakları gördüm. Kanatlar ve gövde, özel keten kumaşla kaplanırmış. Bizimkiler kaput bezi ile kaplıyorlar. Özel yapıştırıcı olmadığından kaput sezi, nal mıhı veya zamkla tutturuluyor. Bezin gerginliğini sağlamak için emayit kullanılırmış. Bizimkiler, bezi kaynatılmış patates kabuğu ve paça suyuna tutkal, kola karıştırarak yaptıkları pelteyle kaplıyorlar. Ve pilotlar, gözlerini bile kırpmadan bu uçaklara binip havalanıyorlar. Kardeşlerim! Sizleri, milletin şerefini ve namusunu canından aziz bilen bu genç ve yoksul orduya yardıma çağırıyorum!”
Salonda çıt çıkmıyordu. Sonra, Ankaralı kadınlar hareketlendiler, sıraya girdiler. Masanın üstü kısa sürede para, altın bilezik ve yüzüklerle dolmuştu. Tam bu sırada, beyaz başörtülü, gözleri görmediği anlaşılan yaşlı bir kadının seslendiği duyuldu:
“Ne olur bana Halide Hanımı bulun!”
Yaşlı hanım, hemen yanına koşan Halide Edip’in yüzünü okşamaya başladı:
“Çamaşırcılık yaparak geçiniyorum kızım. Bunu zor günüm için saklamıştım. Ama sözlerinden anladım ki, ordumuz benden daha zordaymış. Al bunu kızım!”
Görmeyen gözleri ile Halide Edip’e gururla bakan kadının derisi çatlamış avucunda 1 Lira vardı. Halide Onbaşı, gözlerinden yaş fışkırırken sarıldı yaşlı hanıma:
“Ah anam ah! Bir kere daha iman ettim. Kurtulacağız…”
İŞTE ONLAR DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE GÖRÜLMEMİŞ FEDAKARLIKLARI İLE BİZİM KADINLARIMIZDI….