Günlerden bir gün, midem bir karar aldı: "Bugün dünya mutfağına meydan okuyacağız!" İlk hedef belliydi; okyanusun derinliklerinden gelen, pirinç yatağına kurulmuş lezzet şöleni: Suşi!
"Hadi!" dedim kendi kendime, "Suşi yiyelim, suşi!" Ağzımın suyu aka aka en yakın suşi restoranına doğru yola koyuldum. İçimdeki heyecan, sanki yosun yaprakları arasında saklanan bir somon yumurtası gibiydi.
Menüyü açtım, gözlerim dönmeye başladı. "Avokadolu mu, yengeçli mi, yoksa o meşhur ejderha rulodan mı?" derken garson yanıma geldi. Sesi de sanki yosun tarlasında yankılanan bir deniz kabuğu gibiydi. "Ne arzu edersiniz?" diye sordu. Ben de o an o kadar heyecanlıydım ki, yanlışlıkla "Turşu istiyorum!" dedim.
Garson bir an duraksadı. Yüzünde hafif bir şaşkınlık belirdi. "Turşu mu?" dedi, sanki daha önce böyle bir şey duymamış gibi. "Evet, turşu! Suşi değil, turşu!" diye tekrar ettim, sanki bir turşu severin manifestosunu yazıyordum.
İşte o an, tüm suşi hayallerim, bir anda tuzlu suda eriyen bir yosun gibi yok oldu. Ama durun, pes etmek yok! "Tamam, o zaman hem suşi yiyelim hem de turşu!" dedim, bu sefer daha kararlı bir şekilde. Garson, "Peki efendim, nasıl isterseniz," dedi ve gitti.
Birkaç dakika sonra, masaya rengarenk suşiler ve yanında koca bir kase turşu geldi. İlk başta, gözlerime inanamadım. Sanki bir lezzet kaosunun içine düşmüştüm. O zarif suşiler, yanında turşuların o ekşi ve haşmetli duruşu... Adeta bir "Yin Yang" felsefesi gibiydi.
"Tamamdır!" dedim kendi kendime. İlk suşiyi ağzıma attım. Pirincin o hafif tatlılığı, balığın tazeliği... Her şey mükemmeldi. Ama durun, bir de turşu denemeliydim. Koca bir salatalık turşusunu ağzıma tıktım.
İşte o an, beynimde sanki bir turşu patlaması yaşandı! Ekşilik, tuzluluk, acılık... Sanki tüm lezzetler bir anda ağzımda dans ediyordu. "Ohaaa!" diye bağırdım, sanki bir turşu konserine bilet almıştım.
O günden sonra, suşi ve turşu aşkım bambaşka bir boyuta taşındı. Artık ne zaman suşi yiyecek olsam, yanına mutlaka bir kase turşu da söylerim. Çünkü biliyorum ki, hayat bazen beklenmedik sürprizlerle doludur. Bazen, en alakasız lezzetler bile mükemmel bir uyum yakalayabilir.
"Hadi!" dedim kendi kendime, "Suşi yiyelim, suşi!" Ağzımın suyu aka aka en yakın suşi restoranına doğru yola koyuldum. İçimdeki heyecan, sanki yosun yaprakları arasında saklanan bir somon yumurtası gibiydi.
Menüyü açtım, gözlerim dönmeye başladı. "Avokadolu mu, yengeçli mi, yoksa o meşhur ejderha rulodan mı?" derken garson yanıma geldi. Sesi de sanki yosun tarlasında yankılanan bir deniz kabuğu gibiydi. "Ne arzu edersiniz?" diye sordu. Ben de o an o kadar heyecanlıydım ki, yanlışlıkla "Turşu istiyorum!" dedim.
Garson bir an duraksadı. Yüzünde hafif bir şaşkınlık belirdi. "Turşu mu?" dedi, sanki daha önce böyle bir şey duymamış gibi. "Evet, turşu! Suşi değil, turşu!" diye tekrar ettim, sanki bir turşu severin manifestosunu yazıyordum.
İşte o an, tüm suşi hayallerim, bir anda tuzlu suda eriyen bir yosun gibi yok oldu. Ama durun, pes etmek yok! "Tamam, o zaman hem suşi yiyelim hem de turşu!" dedim, bu sefer daha kararlı bir şekilde. Garson, "Peki efendim, nasıl isterseniz," dedi ve gitti.
Birkaç dakika sonra, masaya rengarenk suşiler ve yanında koca bir kase turşu geldi. İlk başta, gözlerime inanamadım. Sanki bir lezzet kaosunun içine düşmüştüm. O zarif suşiler, yanında turşuların o ekşi ve haşmetli duruşu... Adeta bir "Yin Yang" felsefesi gibiydi.
"Tamamdır!" dedim kendi kendime. İlk suşiyi ağzıma attım. Pirincin o hafif tatlılığı, balığın tazeliği... Her şey mükemmeldi. Ama durun, bir de turşu denemeliydim. Koca bir salatalık turşusunu ağzıma tıktım.
İşte o an, beynimde sanki bir turşu patlaması yaşandı! Ekşilik, tuzluluk, acılık... Sanki tüm lezzetler bir anda ağzımda dans ediyordu. "Ohaaa!" diye bağırdım, sanki bir turşu konserine bilet almıştım.
O günden sonra, suşi ve turşu aşkım bambaşka bir boyuta taşındı. Artık ne zaman suşi yiyecek olsam, yanına mutlaka bir kase turşu da söylerim. Çünkü biliyorum ki, hayat bazen beklenmedik sürprizlerle doludur. Bazen, en alakasız lezzetler bile mükemmel bir uyum yakalayabilir.